Murat AKSOY
Son günlerde Özel Yetkili Mahkemeleri (ÖYM) tartışıyoruz. Başbakan'ın ifadesi ile "tamamen kaldırılması" bile gündemde. Bu mahkemelerle ilgili tartışmalar yeni değil. ÖYM'lerin atası olan Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) de çokça tartışılmış ve eleştirilmişti.
Avrupa Birliği (AB) üyeliği sürecinde kaldırılan DGM'lerin yerini alan ÖYM'ler son yıllarda benzer şikâyetlerle yeniden gündemde. Son olarak Başbakan, bu mahkemelerin geleceği ile ilgili bir çalışma içinde olduğunu açıkladı.
Mahkemelerin geleceği konusunda sert bir kutuplaşma var. Bir taraftan ÖYM'lerin kaldırılmasının Türkiye'nin son yıllarda demokratikleşme konusunda elde ettiği kazanımların kaybedilmesine yol açacağı savunuluyor. Bu mahkemelerin özellikle darbe girişimlerini ortaya çıkarması ve yargılaması buna gerekçe gösteriliyor. Ve mahkemelerin kaldırılmasının darbe tehlikesini yeniden gündeme getireceği dile getiriliyor.
Diğer taraftan bu mahkemelerin, özellikle temel hak ve özgürlükler konusunda parlak bir sicili olmadığı gerekçesiyle, kaldırılmasını yıllardır savunanlar var.
Bu görüşe son olarak hükümet ve Başbakan'ın eklenmesi bu mahkemelerle ilgili düzenlemeyi gündeme getirdi.
ÖYM'LERİN SİCİLİ
Peki bu mahkemelerle ilgili düzenleme Türkiye'nin demokratikleşme kazanımlarını kaybettirir mi? Bu sorunun makul kabul edilmesinin şartı, Türkiye'nin sadece bu mahkemeler sayesinde demokratikleştiğidir ki, bunu kabul etmek mümkün değildir. Türkiye'yi demokratikleştiren siyasettir.
Evet ÖYM'lerin darbe girişimleri başta olmak üzere baktıkları davalar önemlidir ve demokratikleşmeye katkı sunduklarını da söyleyebiliriz, ama o kadar.
Bu mahkemelere bu kadar değer atfetmek bizi kaçınılmaz olarak güvenlik-özgürlük ikileminin önüne bırakır. O zaman da tercihimiz elbette özgürlükten yana olur.
Bu mahkemelerin özellikle darbe davalarında temel hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı, hatta bu kısıtlayıcı hali olağanlaştırıcı halini açıkça eleştirmeliyiz. Gerekçesi ne olursa olsun uzun tutukluluk süreleri artık bir temel hak ve özgürlük ihlalidir.
Bu mahkemeler, darbe girişimlerini yargılama konusunda ne kadar önemli işler yaptıysa, bunların, özellikle KCK soruşturmalarında zamanlama, usul hataları ile de o kadar sıkıntıya yol açtığını kabul etmek gerekiyor.
Elbette savcılara düşen, soruşturmayı sonuna kadar götürmektir ama yaptıkları bazı operasyonların zamanlaması hakikaten bazı soruları sormamıza yol açacak cinsten. Örnek mi, çok eskiye gitmeyelim. 12 Haziran seçimleri sonrası Meclis'i boykot eden BDP, 1 Ekim'de yemin ederek siyasal iklimi yumuşatırken, 2 Ekim'de KCK soruşturması kapsamında yüze yakın insan KCK'lı oldukları şüphesi ile gözaltına alınıyor. Aynı şekilde geçen hafta Kürt sorunun çözülmesi konusunda önemli bir görüşme olan CHP-AK Parti görüşmesini takip eden günde Van'da aralarında Van Belediye Başkanı'nın da yüze yakın insanın KCK'lı diye gözaltına alınması yakalanan olumlu havayı dağıtıyorsa burada da sorun var demektir.
Yine Diyarbakır'da görülen KCK Davası'nda Kürtçe savunma krizinin davayı kilitlemesini nasıl açıklayacağız?
Bu davalarda yaşanan hak ihlalleri, uzun tutukluluk süreleri, davaların uzaması davaların hedeflediği demokratik Türkiye konusunda sıkıntı değil midir?
Demokratik bir Türkiye'ye temel hak ve özgürlükleri ihlal ederek mi ulaşacağız?
Tabii ki hayır.
TEHLİKENİN VARLIĞINA KİM KARAR VERECEK?
Şunu unutmamak gerekiyor. Türkiye'nin demokratikleşmesini sağlayacak olan metinler değil, o metinleri yorumlayan zihniyettir. En özgürlükçü metinlerden en otoriter yorumları üretmek mümkün olduğu gibi; en otoriter metinlerden en özgürlükçü yorumlar ve kararlar üretmek de mümkündür. Hrant Dink Davası'nda örgüt bulamayan da, "parasız eğitim istiyoruz" pankartı açtığı için iki gence örgüt üyeliğinden 8,5 yıl ceza veren de aynı hukuk sistemi.
Türkiye eğer demokratikleşecekse bunu azami demokratik standartlar altında yapmak durumundadır. Başbakan'ın ifade ettiği gibi devlet içinde hiç bir kurumun "devlet içinde devlet" olması kabul edilemez. Burada esas olan mahkeme değil, orada görev yapan hakim ve savcıların zihniyetidir.
Nasıl geçmişte AYM'nin, aldığı kararlarla Meclis'i devre dışı bırakması kabul edilemezse, bugün de ÖYM'lerin demokratikleşme adına hak ve özgürlükleri ihlal etmesi kabul edilemez.
Son olarak bu mahkemelerin kaldırılmasına "darbe tehlikesi henüz geçmedi" diyerek karşı çıkanlara şunu sormak gerekiyor: Türkiye'de darbe tehlikesini bertaraf edecek siyaset midir yoksa hukuk mu?
İkinci sorumuz da şu olsun: Darbe tehlikesinin geçtiğine karar verecek olan hukuk mudur yoksa siyaset mi?
twitter: @murataksoy
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.02.2019
23.11.2018
20.11.2018
16.11.2018
13.11.2018
10.11.2018
6.01.2018
3.01.2018
30.10.2018
26.10.2018