Oya BAYDAR
Artık yükseköğrenim kurumlarımızın değerlendirilmesinde de yeni bir ölçütümüz var: yerlilik ve millîlik. İktidar partisinin reisi (aynı zamanda Cumhurbaşkanı unvanına sahip) Erdoğan, bilimsel-evrensel kriterlere göre Türkiye’nin en iyilerinden olan (1.), dünya listesine de Türkiye’den en başta girebilen (1250 kurum arasında 190.) Boğaziçi Üniversitesi’ni yeterince yerli ve millî olmamakla eleştirdi. Sayın Erdoğan’ın Boğaziçi Üniversitesi’nde, bizzat kendisinin atadığı Rektör’ün karşısındaki sözleri aynen şöyle: “ Bu üniversitemiz açıkçası biraz zayıf kalmıştır. Bu ülke ve bu milletin değerlerine yaslanmadığı için küresel bir marka haline gelme çabalarında hedefine ulaşamamıştır.” Ardından da “Kendi ülkesine yabancılık, belli bir fikrin savunucusu olanlara kapıyı aç, belli bir fikrin savunucusu değilse kapıyı kapat, bu mu özgürlük!” diye devam ediyor.
“Yerli ve millî” tekerlemesinin anlamı
Bir süredir, “yerli ve millî” tekerlemesi iktidarın propagandasının, kof hamasî nutukların ve toplumdaki cepheleşmeyi körüklemenin aracı haline geldi. İktidarın makbul saydığını niteleme sıfatı oldu. Esnaf lokantalarında “Bana bir pilav üstü kuru; yerli ve millî olsun” türünden tatlı tatlı dalga geçildiğini de duyabilirsiniz, yerli ve millî bir takım kişilerin “Falanca şahıs yeterince yerli ve millî değildir” ihbarı ile kendinizi kodeste de bulabilirsiniz.
Öncelikle kavramın mucidi mi bilemem ama patentine sahip Sayın Erdoğan’dan başlayarak, “Ne demek yerli ve millî, kavramın içini nasıl dolduruyorsun, neyi ifade etmek istiyorsun?” diye sorsanız alacağınız cevabın “Sen FETÖ’cü müsün, sen PKK’li misin, vatan-millet düşmanı mısın!” olacağından kuşku duymayın. Çünkü bu sözcüklerin arkasında ideolojik bir dayatmadan, kitleleri afyonlama çabasından, toplumu kendi içine kapanmaya, evrenselden uzaklaşmaya, ortaçağ karanlığına sürükleyen bir zihniyetten başka bir şey yok. “Yerli ve millî” bu vahim zihniyetin kamuflajıdır.
Ayrıca bu tekerleme aldatmacalar barındırıyor. Kuru fasulyeden sarımsağa, pirinçten ete, soğandan salçaya her şeyin ithal malı olduğu neoliberal ekonomi politikalarının pençesindeki bir ülkede en yerli ve millî yemeğimiz bile yerli ve millî değil. Dayatılmaya çalışılan İslam bu toprakların Müslümanlık, dindarlık anlayışı değil. Millet böyle istiyor, diyerek dayatılmaya çalışılan yaşam tarzı, bu toprakların yüzlerce yıllık geleneğine, göreneğine, halklarına ve de en az dört kuşağına yabancı bir tarz.
Yerli ve millî’lik bir üniversite için züldür
Gelelim üniversitelerin yerli ve millîliğine. Günümüz dünyasında ancak evrensel bilim ve düşünceyi kucaklayan, en geniş düşünce ve ifade özgürlüğüne sahip, iktidarlardan bağımsızlaşabilmiş, din, inanç ve ideolojilerin tasallutundan kurtulmuş kurumlar “üniversite” adına hak kazanabilir. Yerellik ve millîlik ile bilim ve düşüncenin yuvası sayılan üniversiteler asla biraraya gelemezler.Getirildiklerinde, iktidar zihniyetinden aldıkları maddî manevi destekle çoğu değil üniversite medrese ve mahalle mektebi düzeyinde bile olmayan cehalet ve gericilik yuvaları türer. Bu yüzden, üniversite kavramına ve ufkuna yabancı Sayın Erdoğan’ın sözleri Boğaziçi Üniversitesi için yergi değil, övünme payı çıkarılacak bir değerlendirmedir.
Çünkü Sayın Erdoğan’ın yerli ve millî üniversiteleri: Nuh peygamberi cep telefonuyla konuşturan öğretim üyelerinin; konu başlığı ve bibliyografyadan ibaret varakparelerin doktora tezi kabul edildiği, intihalin olağanlaştığı fakültelerin; başımıza ne gelirse okumuşlardan geliyor, diyebilen rektörlerin; başında bulundukları kuruma yedi sülalelerini atayan, kendine ya da yakınlarına kadro açmak için arkadaşlarını yalan ihbarlarla işten uzaklaştıran yöneticilerin ve de televizyon ekranlarında gördüğümüz profesör, dekan, rektör ünvanlı bilim ve ahlâk fukarası tuhaf zatların üniversiteleridir.
“Milletin değerleri” kimin değerleri?
Yerli ve millî mugalatasına dayanak yapılan “milletin değerleri”ni açıkça ve cesurca irdelememiz, tartışmamız gerekiyor. Millet şöyle istiyor, millet böyle istiyor, millet tahrik oluyor, millet tepki gösteriyor… Bir süredir “millî üslup” haline getirdiğiniz o kaba üslupla soruyorum: Kim yav bu millet? Kim yav mendil görse tahrik olan, idam ipi sallayanı alkışlayan, çocukların ırzına geçen sapıkları aklayan, dokuz yaşındaki kızların evlilik adı altında satılmasını öneren, reisine yan baktı diye adam öldürmeye yeltenen, ikide birde kadının özgürlüğünü, hatta yaşam hakkını kısıtlayıcı fetvalar veren (üstelik de yerli ve millî üniversitelerinizin mümtaz hocaları olan), küçücük yuva çocuklarını örtüp erkek arkadaşlarının ayaklarını yıkatan, sokakta kadınlara saldırana hafifletici neden bulan, komşusunu ihbar eden, düşene tekme savuran, hayvana eziyet eden, iktidara yanaşmak için işkenceci de, muhbir de, çanak yalayıcı da olan bu millet kim?
Kendini ve çevresindekileri millet sayanların; kendi düşüncelerini, isteklerini millete atfedenlerin hoşuna gitmeyecek ama, ben söyleyeyim:
Millet benim, benim gibiler; bu ülkenin hâlâ ezici çoğunluğunu teşkil eden namuslu, iyi insanlar; millet biziz. Ve bizim değerlerimiz sizlerin “milletin değerleri” saydıklarınızdan çok farklı. Milletin değerleri diye yutturduğunuz, okullara “değer eğitimi” diye soktuğunuz, “yerli-millî” kılıfına büründürdüğünüz her şey: kadını aşağılayan, özgürlüklerin her çeşidinden tahrik olan, bin yıl öncesinin kabile toplumlarının töresine, ahlâkına özenen, kanı savaşı kutsayan, muktedire kul olmayı öğütleyen, karanlığa başkaldırıyı lanetleyen, ışığı, neşeyi, dünya ile kucaklaşmayı yasaklayan gerici eril iktidar zihniyetinin değerlerinden ibarettir. Bunları millete mal etmek millete hakarettir.
Artık yeter! Sorgulamaya cesaret edilemeyen, aman kitlelerden ayrı düşmeyelim, oy kaybetmeyelim kaygısındaki muhalefeti de sindirmiş görünen bu millîlik, yerlilik, millî değerler yutturmacasına Erdoğan’ın kurgusal milletinin, sırtını iktidara dayamış cahil ve zavallı bir gürültücü azınlığın, bindirilmiş lümpen kıtaların değil gerçek milletin gerçek değerleri adına yüksek sesle karşı çıkmanın, yerel değerlerle çatışmayan evrensel insanî değerleri savunmanın zamanıdır.
Korkutmaca ve yutturmaca ile dayatmaya çalıştığınız yerli ve millî’nizi reddediyorum, reddediyoruz. Bizim değerlerimiz insanlığın gerçek evrensel değerleridir. On Emir’den bu yana, insanlığın uzun yürüyüşünde baskıya, zulme rağmen uğruna mücadele etmekten geri durmadığı sürekli gelişen ahlâkî normlardır. Özgürlüktür, barıştır, insanın insana ulaşması, kardeşçe buluşmasıdır. Biz bu değerlerin kökleşmesi, yaygınlaşması için çalışacağız.
Bilmem anlatabildik mi!
Yazarlar
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYargıda yine mi temizlik başlamış? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Karamsarlık yaymak’ 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.05.2024
14.05.2024
3.05.2024
3.05.2024
22.04.2024
16.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
22.03.2024
7.03.2024