Oya BAYDAR
Soran yok ama yine de söyleyim: Bir HDP/DEM Parti seçmeni ve destekçisi olarak İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı seçiminde oyum Ekrem İmamoğlu'na.
DEM Partili arkadaşlarım, İstanbul adayı sevgili Meral Danış Beştaş, yüreğimdeki yeri biraz da oğlum gibi olan Selahattin Demirtaş kızmasınlar, alınıp gücenmesinler. Gerekçelerimi sıraladığımda -yüksek sesle olmasa da- belki içlerinden bana hak verirler.
Çizgi: Tan Oral
Gücünü ölçmek ve ispatlamak DEM'in hakkıdır
Öncelikle: Her siyasî hareket gibi Kürt siyasî hareketinin öncü partisi DEM Parti'nin de seçmen nezdindeki gücünü ve desteğini göstermek, bağımsız varlığını ispatlamak hakkıdır. Seçimler bu gücün ve desteğin ölçüldüğü alanlardan biri, hatta en önemlisidir. Öte yandan, Kürt halkının / seçmeninin eşit yurttaşlık ve hak mücadelesinde en ağır baskılara maruz kaldığını, temsilcisini büyük ölçüde HDP / DEM Parti'de bulan Kürt siyasî hareketinin kriminalize edildiğini, şeytanlaştırıldığını, kayyum uygulamalarından keyfi tutuklamalara kadar her türlü hukuksuzlukla, adaletsizlikle mücadele etmek zorunda kaldığını hatırlatmaya bile gerek yok. Bu mücadelede, -bırakalım İslamo Faşist tandanslı Cumhur İttifakı'nı ve diğer ırkçı faşist odakları- başta ana muhalefet partisi CHP olmak üzere kendilerini solda konumlayan muhalif partilerin de, genlerine sinmiş Kürt fobisinden, iktidarın "terör=PKK= Kürt siyasî hareketi" şantajından tümüyle kurtuldukları söylenemez.
Bu yüzden, tabanın "edi bese!" çığlığına kulak veren DEM'in, yerel seçimlere kendi adaylarıyla girme kararını baştan beri doğru buldum.
2023 seçimlerinin artçı şokları herkesi sarsıyor
14 Mayıs - 28 Mayıs seçimlerinden sonra muhalefet partilerinde yenilmişliğin tetiklediği, seçmene de yansıyan bir deprem oldu. Şimdi yerel seçimlere giderken, siyasî partiler bu depremin artçı şoklarını yaşıyorlar. İrili ufaklı muhalefet partilerinin tümünde tartışmalar, istifalar, küskünlükler, parti içi kargaşa, oy hesabına odaklanmış ilkesiz politikalar, seçimlere birkaç gün kala bile sürüyor.
Genel seçimlerin ardından yazdığım bir yazıda, mevcut bütün siyasî partilerin önümüzdeki dönemde büyük değişim geçireceklerini, kimilerinin yok olacağını, kimilerinin birleşeceğini, kimilerinin bölüneceğini, Türkiye siyasetinin büyük ölçüde yeniden dizayn edileceğini, Kürt siyasî hareketinin de bu gelişmelerin dışında kalamayacağını söylüyordum. Genel seçimlerden 10 ay sonra gerçekleştirilecek yerel seçimler bu süreci hızlandırdı.
Aynı yazıda, "HDP/DEM Parti, Kürt hak ve özgürlük hareketinin bölgesel mücadele örgütü olmakla mı yetinecek, yoksa doğusuyla batısıyla demokratik Türkiye'nin itici gücü, bir zamanlar Demirtaş'ın deyişiyle 'Ortak vatanda ortak yaşam'ın Türkiye Partisi mi olacak?" diye de soruyordum.
Bu temel sorunun cevabı henüz açık seçik verilememiş gibi geliyor bana. Başta da yazdığım gibi bu izlenimi Parti'nin her yerde aday çıkarma kararı yüzünden, ya da kimi CHP'liler gibi, oylarımızı bölüyorlar kaygısıyla değil, son iki ayın gelişmelerini yakından izleyerek edindim.
Benim mi kafam karışık DEM Parti'nin mi?
Birkaç ay önce, Başak Demirtaş İstanbul Büyük Şehir adaylığına talip olduğunu açıkladığında, önüne gelenin DEM Parti ile ilgili bilir bilmez konuştuğu, abuk sabuk, hatta düşmanca yorumlar yaptığı sırada, "DEM Parti'yi biraz rahat bıraksak" diye yazmıştım. Şimdi ben de dışardan gazel mi okuyorum?
Öncelikle pek dışardan sayılmam, en azından DEM seçmeniyim, taban deyince sadece Kürtler kastedilmiyorsa, ben de, benim gibi düşünen pek çok arkadaşım da tabanız. Oyum hiçbir zaman "ödünç oy" olmadı, Demokratik Cumhuriyet'in inşasının temel unsuru olarak gördüğüm bir siyasî çizginin aslî yandaşı ve destekçisiyim.
Ancak, yerel seçimlere doğru giderken DEM'den gelen kimi açıklamaları ve kararları anlamakta güçlük çekiyorum. Bu durum, Başak Demirtaş'ın adaylık açıklamasıyla başladı, bugüne kadar sürüyor. Bu açıklamanın ardından adaylığın geri çekilmesi, yerine başka adaylar gösterilmesi; Selahattin Demirtaş'ın ve DEM'in konuya ilişkin, şifrelerini çözmekte zorlandığım, bence ikna edici olmayan açıklamaları; aynı dönemde Leyla Zana'nın uzun sessizliğini bozup Erdoğan'a yeni bir çözüm süreci çağrısı, Demirtaş'ın, Ahmet Türk'ün çözümün ana muhatabının Erdoğan olduğu, "yaparsa o yapar" mealindeki sözleri…
Kuşkusuz benim bilmediğimiz temaslar, taktik ve stratejik hesaplar vardır diye düşünürken, Leyla Zana'nın "1 Nisan'dan sonra bir çözüm süreci başlayacağı, 1 Nisan'ın müjde günü olacağı" sözlerine karşılık Parti'nin Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları'nın "AKP Kürt halkına 1 Nisan sonrası için hayal satıyor," demesi, son olarak da aklına, fikrine, vicdanına güvendiğim sevgili Gültan Kışanak'ın "Muhalefet Kürt sorununda iktidarın çizdiği sınırlar dışına çıkamıyor," dedikten sonra, "Seçimden sonra yeni bir sürecin başlama ihtimali çok zayıf. AKP iktidarının bize ne yaşattığını biliyoruz," diye eklemesi…
Sadece birkaçını aktardığım bu beyanlarda, vurgunun veya önceliğin şu veya bu düşüncede olmasını aşan, -hadi çelişki demeyim- bulanıklık yok mu? Benim yaşlı kafam mı karışık, Kürt arkadaşlarımınki mi? Derin devlet dayanaklı AKP-MHP koalisyonundan nasıl bir çözüm umudu devşirileceğini, verilmiş sözler varsa bile Erdoğangillere nasıl güvenileceğini anlamakta güçlük çekiyorum. (Ben 2010 Anayasa referandumunda bir kez güvendim, acısı hâlâ burnumda.) Üstelik iktidarın Rojava ve Kuzey Irak'tan Kürt siyasetini, Kürt varlığını silmeye, Kürt halkının kazanımlarını tasfiye etmeye yeminli olduğu, bölgede 40 kilometre derinliğe inecek yeni bir kara harekâtı planlandığı bilinirken...
Bu amacın izleyicilerinin, bu planların sahiplerinin Kürt halkının haklı taleplerini nasıl karşılayacakları, nasıl bir barış getirecekleri benim için muamma. Bilenler varsa açıklamalılar.
İstanbul'da oyum neden İmamoğlu'na?
Bu yazının asıl amacı, İBB başkanlığı için oyumu neden İmamoğlu'na vereceğimi açıklamaktı. Yukarda kısaca anlatmaya çalıştığım düşünce kırıntılarını paylaşmadan bu kararımı gerekçelendirmem güç olacaktı.
Hemen söyleyim: Tekadam'ı ve rejimini güçlendirecek her türlü söylem ve eylem benden uzak olsun. Rejimin niteliğini hesaba katmadan Erdoğan'a umut bağlamak da herkesten uzak olsun.
DEM Parti'nin sadece doğuda değil batıda da aday çıkarma kararını parti açısından doğru bulduğumu, desteklediğimi yazmıştım. Bunun tek istisnası olmalıydı: İstanbul.
Seçimlerin matematiği vardır. Herkes biliyor ki, İstanbul Büyük Şehir'de DEM Parti adaylarının seçimi kazanma şansı yok. İki aday var ortada; Kurum ve İmamoğlu. Deriniyle sığıyla devleti ve iktidarı arkasına almış Kurum ile İmamoğlu arasında, büyük ihtimalle az fark olacak. (Belki halkın sağduyusu yine devreye girer de fark yüzbinlerle olur!) İstanbul Büyük Şehir'de İmamoğlu'na verilmemiş her oy Cumhur İttifakı'na, özünde Erdoğan'a gidecek.
İktidarın adayının kazanması Kürt siyasî hareketinin yeminli düşmanı, ayrımcı, savaşçı, faşizan tek adam rejimini güçlendirecek. İmamoğlu'ndan sakınılan oylar onların psikolojik üstünlük sağlamasına, önümüzdeki dönemde ülkeyi yıkıma sürükleyen politikalarını daha da pervasızca uygulamalarına yol açacak. Öte yandan hepimizin bildiği gibi İstanbul sadece bir mega kent değildir, aynı zamanda büyük bir ekonomik kaynaktır. Erdoğan'ın İstanbul'u ne pahasına olursa olsun kazanma hırsı, iktidarını perçinlemek kadar o kaynakların Hizbullahçılara, Menzilcilere, tarikatlere, cemaatlere, müteahhit çetelerine, savaşın finansmanına akıtılmasını sağlamak içindir.
Öte yandan, devlet partisi CHP'nin tarihsel toplumsal günahlarının Ekrem İmamoğlu'na yüklenmesi de birikmiş haklı öfkelerin yanlış hedefe yöneltilmesi gibi geliyor bana. İmamoğlu'ndan hoşlanmayabiliriz, beğenmeyebiliriz, yetersiz bulabiliriz; ama karşısındaki aday Türküyle, Kürdüyle bunca yıldır çektiğimiz zorlukların, acıların, haksızlık hukuksuzluğun parçası olan biriyse, bizzat Tekadam'sa, üstelik de bu kenti yönetecek hiçbir vasfa, ehliyete sahip değilse duygusal nedenlerle oyumu kazanamayacağı açık olan başka bir adaya yönlendirerek heba etmekten kaçınırım.
Yerel seçimlerde, bir partinin gücü esas olarak il ve ilçe idare meclislerinin aldığı oylarla ölçülür. Bu yüzden de kendi ilçemde oyumu DEM Parti idare meclisi adaylarına vereceğim.
Özetle: başlıktaki gibi, desteğim DEM Parti'ye, Büyük Şehir'de oyum İmamoğlu'na.
Yazarlar
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel’e saldırı aydınlatıldı mı şimdi? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDış politikada rasyonel zemin 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKomisyon Suriye’yi, Suriye İsrail’i, İsrail Trump’ı…. 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEYargı CHP’ye çalışıyor 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluHerkes sözünden sorumludur; 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilFanatizm ve inancın siyasallaşması 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBüyük Türkiye hayali böyle bir hayal miydi? 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.05.2024
14.05.2024
3.05.2024
3.05.2024
22.04.2024
16.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
22.03.2024
7.03.2024