Soli Özel
Başka ülkelerdeki haksızlıklar ve adaletsizlikler karşısında şahin kesilenlerin kendi ülkelerindeki adaletsizlikleri görmezden gelmeleri sıkça rastlanan bir durumdur aslında. Bu gibilerin kendi ülkelerinde yaşanan, hoşlanmadıkları toplumsal olayları, eleştirdikleri ülkelerdeki yöneticiler gibi çeşitli yaftalar yapıştırarak lanetlemelerinin psikolojide herhalde bir adı vardır. Çapsızlık ve vicdansızlıkla genelde doğru orantılı giden bu türden çifte standart müptelalığı kimi ülkelerde başkalarından daha yaygın bir patolojinin göstergesi de sayılabilir. Ülkemizde çok alışık olduğumuz bu davranış ve karakter özelliğinin şu sıralarda nasıl coşkuyla patladığını ABD’deki olayların lanetlenmesinde kullanılan dile bakıldığında bir dirhem istihza iki dirhem mahcubiyet karışımı duygularla izliyoruz.
Bu şekilde makbul olan ve olmayan protesto türleri konusunda ihtisas sahibi de oluyoruz. Ama sanırım asıl Gezi olaylarının ve onlara katılanların şeytanlaştırılmasına tanıklık etmişliğimiz nedeniyle riyakarlık konusunda müstesna örnekleri kolaylıkla tespit edebiliyoruz. Bir şekilde, kıyısından köşesinden de olsa ülkenin tek bir ili hariç her yerine yayılmış olaylara katılan 4 milyon kadar insan, ABD’de yahut dünyanın herhangi bir yerinde zorbalığa direnenlere hak görülen övgülerden mahrum bırakıldılar. Öldürülenlerle ilgili hak arayışları, adalet talepleri hala sağır kulaklara, taş yüreklere, hukuktan nasipsizliğe çarpıyor. Kırılıyor, dağılıyor.
Bu yetmiyormuşçasına Gezi gibi bu ülke tarihinin daha doğrusu bir türlü reşit olmasına izin verilmeyen (doğruyu söylemek gerekirse büyük bir çoğunluğunun da reşit olma arzusu taşımadığı) toplumun yüz akı sayılacak bir tarihsel an karalanırken, o olayla bağlantılı insanların hayatlarını karartmak için de özel bir gayret gösteriliyor. Bu gayretin simge isimlerinden birisi kuşkusuz Osman Kavala. Aleyhindeki iddianamelerde hukuksal anlamda bir suç unsuru bulmak, delil seçebilmek mümkün olmadığı için Silivri’deki varlığı, ancak suçlayanların bildiği gizli bir günahla izah edilebilecek Osman Kavala. Hani mensubu olduğu iş dünyasının da, onca yıldır hayatlarına dokunduğu kitlelerin de sahiplenmediği, Murat Sevinç’in hınzırca sorduğu sorudaki gibi Herkes Gezi’de idiyse neden kendisinin Silivri’de olduğu anlaşılamayan Osman Kavala.
Bugün Osman Kavala’nın tutukluluğunun 946'ncı günü. Bugün aynı zamanda Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin yılda dört kez yaptığı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uyulup uyulmadığını denetleyen toplantılardan ikincisinin başladığı gün. Olağan şartlarda üç gün süren toplantı, kısaltılmış bir gündemle işlerini tek güne sığdıracak.
Adı bakanlar Komitesi olmakla birlikte bu toplantılara üye ülkelerin Konsey nezdindeki daimi temsilcileri katılıyor. Üye ülkelerin AİHM kararlarına uyup uymadıklarına bakıyorlar. Uyulmuşsa dosyalar rafa kaldırılıyor, uyulmamışsa önce ilgili ülke temsilcisi dinleniyor, ikna edici olamazsa da Komite artan dozda cezalar vermeye başlıyor. En son cezalar üye ülkenin üyeliğinin askıya alınması ve nihayet üyelikten atılması. Elbette burada cezaların şekillenmesinde üye ülkelerin siyasi mülahazalarının bir payı var. Karar yalnızca hukuki kriterlere göre alınmayabiliyor.
AİHM İkinci Dairesinin 10 Aralık 2019’da verdiği ve 11 Mayıs 2020 tarihinde kesinleşen karara göre Osman Kavala’nın tahliye edilmesi gerekiyordu. BU hüküm yerine getirilmedi. O halde Kavala davasında Türkiye yüksek mahkeme kararını uygulamaması nedeniyle bugünkü toplantıda herhalde bir savunma sunacaktır. İkna edici olacağına pek ihtimal vermek mümkün değil.
Kavala davası her zaman o davada yargılananların şahıslarından veya kurumsal aidiyetlerinin çok ötesinde bir anlam taşıyordu. Osman Kavala’nın hayat hikâyesinin, yaptıklarının türlü çeşitli iftiralarla karalanmaya çalışılması, bugünün ruh ve zihin iklimine uygun bir deyimle söyleyecek olursak “gavur işkencesine” maruz bırakılması farklı bir Türkiye arayışına ket vurmak hedefinden ayrı düşünülemezdi o nedenle. Ama bugün varılmış olan noktada artık çektirilen bu ezanın Türkiye’nin devlet olarak kimliğini iyice sorgulanır hale getirdiği belli. Tüm standartları ağır hasar görmüş olsa bile demokratik ve hukuki ilkelerini hâlâ diri tutabilmeyi başaran, bunlarla bağlantılı kurumlarını ayakta tutan Avrupa ile ilişkilerinin de hızla çıkmaz sokağa gittiği de belli.
9 Mayıs Avrupa Günü’nde Cumhurbaşkanı Erdoğan genelde alışık olmadığımız bir dil kullanarak, kızgınlığını da gizlemeden AB ile ilişkileri bir çerçeveye oturtuyordu. Daha önemlisi, çok uzun zamandır duymadığımız bir şekilde Türkiye’yi Avrupa’nın bir parçası, AB ile ortak bir misyonun içinde tanımlamasıydı. Erdoğan’a göre, "Avrupa Birliği’nin doğru ve zamanında atacağı adımlarla bu krizden de güçlenerek çıkacağına inanıyorum. Ayrımcılık ve nefret dili bir kenara bırakıldığında, Avrupa'mızın ortak menfaati küçük siyasi oyunlara veya ulusal çıkarlara feda edilmediğinde, kapsayıcı ve adil olunduğunda daha güzel günlerin bizim olacağına inancım tamdır."
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sözlerinde koyduğu hedefe ulaşmak içinse hemen her şeyden önce Türkiye’de yargının “Avrupa’mızın” standartlarına, ilkelerine bağlı bir anlayışla çalışmaya başlaması gerekir. Bugünün koşullarında böyle bir ihtimalin ne denli düşük, böylesi bir dönüşümün neredeyse imkansız olduğunu bilsek bile işe bir yerden başlamak gerekiyor.
Hakkında alınan AİHM kararının uygulanmaması için diğer davalardan tahliye edilmesinin beklendiği gece icat edilen bir casusluk suçlamasıyla yeniden tutuklanan Kavala’nın neden serbest bırakılması gerektiğiyle ve bu gereği yerine getirmemenin sonuçlarıyla ilgili olarak uzun yıllar AİHM’de Türkiye’yi temsilen yargıçlık yapmış değerli diplomat ve hukuk insanı Rıza Türmen T24’te şü değerlendirmeyi yapmıştı: “Sulh Ceza Hakimliği'nin AİHM kararının kesinleştiğini ve bu kararın şimdiki tutuklamayı da kapsadığını göz önünde tutarak Osman Kavala'yı salıvereceğine inanmak istiyoruz. Hukuk devleti olmak bunu gerektirir. Aksi takdirde AİHM kararının uygulanmaması sonucu doğar. Bu durumda sorun Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesiyle Türkiye arasındaki bir soruna dönüşür ve Türkiye'yi güç durumda bırakır.”
Türkiye “Avrupa’mızın” bir parçası olacaksa ve kurucu üyesi sayıldığı Avrupa Konseyi’ndeki haklarının budanmasını istemiyorsa, yargı Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmelere göre yapması gerekeni yapıp AİHM’nin verdiği karara uymalı ve haksız bir tutukluluğu daha fazla uzatmadan Kavala’ya özgürlüğünü teslim etmelidir.
Yazarlar
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
27.09.2021
4.06.2020