Vahap COŞKUN
Çözüm Süreci’nin başlamasının üzerinden bir buçuk yıl geçti. Bu sürenin nasıl değerlendirildiği konusunda farklı yaklaşımlar var. Kimi analistler; zamanın iyi kullanılmadığını, gerekli yasal ve anayasal değişikliklerin yapılmadığını ve sürecin tıkanma ve/veya bitme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu belirtiyorlar.
Buna mukabil, çatışmaların durması ve ölümlerin yaşanmamasının toplum açısından çok büyük bir anlam ifade ettiğini, bunun sürece sağlam bir zemin kazandırdığını ifade edenler de var. Bunlara göre, sürecin hızı ve düzeyi tartışılabilir ama önemli bir mesafe kat edildiği de göz ardı edilemez. Türlü kışkırtmalara rağmen taraflar sürecin arkasındaki iradelerini korudular ve süreci devam ettirdiler. Bu, başlı başına büyük bir değere işaret ediyor.
Somut kazanımlar
Çözüm Süreci’nin bir muhasebesi yapıldığında, elde edilen kazanımlar, üç başlık altında toplanabilir:
1) Sürecin toplumsallaşması: Silahların patlamaması, Kürt meselesine ilişkin anlaşmazlık alanlarının tartışılmasını sağlayan bir ortam yarattı. Akil İnsanlar Heyeti’nin bütün Türkiye’de yaptığı çalışmalar, medyadaki tartışmalar ve siyasi alandaki mücadeleler sayesinde toplumun her kesimi, Kürt Sorunu ve ondan kaynaklı talepler hakkında daha fazla bilgi edindiler. Süreç, Kürtler dışındaki grupların da kendi sesleri ve isteklerini tartışma zeminlerine taşımalarına vesile oldu. Böylelikle topyekûn bir demokrasi başladı.
2) Süreçte atılacak adımlara toplumun hazır hale getirilmesi: Sadece çarpışarak b ir çözüme ulaşılmayacağı, son 30 yılda birçok kere deneyimlendi. Toplum, sorunun görüşmeler yoluyla halledilmeye çalışılmasına tepki vermedi. Görüşmelerden bir zarar çıkmayacağını gördü, atılan adımları destekledi, süreci başlatan aktörlerin arkasında durdu. Barış, toplum nezdinde büyük bir meşruiyeti sahipti. Hem taraflara süreci ilerletme noktasında cesaret verdi hem de barışı inşa etmek için bundan sonra yapılacakların toplumun büyük bir bölümünce kabulleneceği bir vasat ortaya çıkardı.
3) Tarafların birbirlerini daha yakından tanımaları: Kürt Sorunu’nun tüm tarafları, süreç sayesinde sınırlarını, önceliklerini, neler yapıp neler yapamayacaklarını gördüler. Keza süreç, taraflar üzerinde siyasi tahribat da yaratmadı. Eğer taraflardan biri aşırı derecede kazanırken diğer taraf kaybetseydi, Çözüm Süreci’ni sürdürmek çok güçleşirdi. Ama böyle olmadı; Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) de Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) de süreçten birtakım kazanımlar elde ettiler. Bu da sürecin arkasındaki iradenin pekişmesini sağladı.
Takvim sıkışması
Her ne kadar iradeler örtüşse de, baştan beri taraflar arasında bir takvim sorunu vardı. PKK, adımların mümkün olduğunca hızlı atılmasını talep ediyordu. AKP ise süreci zamana yaymayı ve kendisi için en az risk teşkil edecek anda harekete geçmeyi tasarlıyordu. İki taraf da siyaset yapıyordu ve sürecin kazanımlarını mümkün olduğunca kendi hanelerine yazmaya çalışıyorlardı. Bu tavır, elbette doğaldı. Fakat yaşanan takvim sıkışması, birtakım sorunlar yarattı; Çözüm Süreci’ni provokasyonlara açık hale getirdi.
Çözüm Süreci’ndeki sorunların giderilmesi, yeni bir yaklaşımı zorunlu kılıyordu. Tarafların takvim konusunda yeni bir müzakerelere ihtiyaçları vardı. Sürecin hareket kazanması, yeni bir aşmaya evirilmesi lazımdı.
1 Haziran 2014 günü yapılan iki açıklama, tarafların bu konuda yeni bir mutabakata vardıklarını gösteriyordu. Önce süreci koordine eden Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay konuştu. Atalay, daha somut, tarihleri belli, sona doğru gidiş için yol haritası üzerinde çalıştıklarını söyledi ve diyaloglarda bir kesinti veya sapmanın bulunmadığını, sürecin normal seyrinde ilerlediğini belirtti.
Ardından PKK Lideri Abdullah Öcalan, kendisiyle İmralı Adası’nda görüşen Halkların Demokratik Partisi (HDP) heyeti aracılığıyla, “En önemli realite, sürecin yeni bir aşamaya gelmiş olmasıdır. Gelinen noktada ciddi bir başlangıç için önemli bir umut vardı ve bu umut korunarak geliştirilmelidir.” mesajını verdi.
Öcalan ile yapılan görüşmelerin ayrıntılarını kamuoyuna aktaran HDP Genel Başkan Yardımcısı Sırrı Süreyya Önder de, iki önemli gelişmenin altını çizdi. Bunların biri, hükümetin ilk defa Çözüm Süreci’ni yasal zemine oturtma konusundaki iradesini beyan etmesiydi. Diğeri ise meselenin devletin bürokrasisinde görüşülmekten çıkarılıp, tam olması gerektiği gibi, siyasi heyetler üzerinden müzakere edilmeye başlanmasıydı. Önder’e göre, İmralı ile görüşmeler de sıklaşacaktı.
Somut adımlar
Tüm bu beyanatlar, Çözüm Süreci’nin önümüzdeki günlerde yeni gelişmelere gebe olduğuna işaret ediyor. Somut bazı adımların atılması bekleniyor. Taraflar için büyük bir siyasi risk barındırmayan ve hemen ilk etapta yapılabilecek bazı düzenlemeler, süreci rahatlatır.
Süreçte görev alan askeri ve sivil bürokratlar ile siyasetçilerin yasal koruma altına alınması, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndaki çekincelerin kaldırılması, hasta tutuklular sorununun çözülmesi, Terörle Mücadele Kanunu’nun değiştirilmesi, Öcalan ile siyasetçi, gazeteci ve STK temsilcilerinin görüşebilmesine imkân verilmesi, bu bağlamda ilk akla gelenler.
Söz konusu adımların atılmasının üç önemli sonuç doğuracağını düşünüyorum:
1. Toplumda sorun çözülüyor hissiyatını arttırır. Sürece, “Somut olarak yapılan bir şey yok.” diyerek muhalefet edenlerin argümanlarını ellerinden alır. Barış savunucularının ellerini güçlendirir. Taraflar arasında var olan güvensizliği tam olarak ortadan kaldırmasa bile bu güvensizliğin azaltılmasını sağlayabilir. Uzun bir yol olan Çözüm Süreci boyunca toplumun önüne dağdakilerin inmesi, cezaevindekilerin durumu, siyasi af, rehabilitasyon, vb. gibi daha yakıcı sorunlar gelecek. Şu anda atılacak adımlar, yapıcı bir işlev görebilir ve daha derin problemlerde ileri adımlar atılmasına imkân verebilir.
2. Öcalan’ın PKK üzerindeki gücünü tahkim eder. İlk andan beri PKK’nin Öcalan’a sadık kalacağından şüphem yoktu. Öcalan, kült bir liderdi ve PKK da onu doğrudan veya dolaylı bir şekilde karşısına almazdı. Zaten Kandil de her açıklamasında Öcalan’ın çözüm perspektifine sadık kaldığını duyurdu ve ‘Kandil’in İmralı’yı dinlemeyeceği’ öngörülerinin tamamını yalanladı. Bu, önemli bir fırsat; yapılması gereken, Öcalan’ın PKK üzerindeki etkisinin sürmesini sağlamak. O da ancak Çözüm Süreci'nin mütemadiyen ilerlediğini göstererek mümkün olabilir.
3. Provokasyonların önüne keser. Barış süreçleri, provokasyonlara açık süreçlerdir. Barışan tarafların içerisindeki bazı gruplar, yürütülen görüşmelerden hoşnut olmayabilirler. Ya barışa doğrudan karşı çıkarlar ya da süreci sabote edici eylemlerde bulunurlar. Bu tür eylemlerin, barış sürecini zehirleme potansiyeli göz ardı edilmemelidir. Bunu engellemenin yolu, sürecin kararlılıkla sürdürüldüğüne dair iradeyi her daim göstermek ve barışı inşa yolunda sürekli ilerlemektir. Yasal, idari ve fiili düzenlemelerle sürecin devam ettiğini/edeceğini düşüncesi halkta yerleştiğinde, yapılan/yapılacak provokasyonların etkisi azalır.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri
Cumhurbaşkanlığı seçimleri, bu tartışmada önemli bir yere oturuyor. Genel kanı, seçim tarihi çok yaklaştığı için hükümetin yeni bir girişimde bulunmayacağı ve düzenlemeleri seçim sonrasına bırakacağıdır.
Aslında cumhurbaşkanlığı seçimleri, adım atılması önünde bir engel olarak değil bir fırsat olarak da görülebilir. Sürece toplumun genelinin bir itirazının olmadığı görüldü. Bu adımlardan kaynaklı bir oy kaybının gerçekleşmesi, çok düşük bir ihtimal.
Diğer yandan Kürt seçmenin, bu tür adımlara büyük bir teveccüh göstereceği de gayet açıktır. İktidar partisi, süreci derinleştirecek ve ilerletecek düzenlemeleri hayata geçirdiğinde, onun adayının -ki o, muhtemelen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olacak- Kürtlerden önemli oranda destek göreceği söylenebilir.
Çözüm Süreci’ne olumlu bir katkıda bulunmayan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve sürece net biçimde karşı olan Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) -ister kendi adaylarını çıkarsınlar ister bir çatı adayda buluşsunlar- Kürtlerin oyunu alması imkânsız görünüyor.
Bu itibarla AKP hükümeti açısından barış yönünde çabalamak, ahlaki olduğu kadar siyasi açıdan da doğru olanı imliyor. Hükümete düşen, bu konuda daha fazla cesaret göstermesi ve Çözüm Süreci’nin kazanımlarını sürekli kılacak bir performans ortaya koymasıdır.
http://www.aljazeera.com.tr/gorus/cozum-surecinde-yeni-asama
Yazarlar
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
29.07.2025
22.07.2025
15.07.2025
11.07.2025
28.06.2025
15.06.2025
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025