Yıldıray OĞUR

“Akşam yediye kadar siyasi telgraf ve makale tercümesi. Yediden yedi buçuğa kadar otobüs durağında sıra bekledikten sonra sıkışık bir otobüse binerek yola çıkacağım; Yüzde 50 ihtimalle de yarı yolda otobüs bozulup yürüyeceğiz. Sekiz buçukta yorgun argın yemeğe oturup radyo gazetesinin ve bir alaturka şarkılar programının refakatinde tatsız bir yemek yiyeceğim. Dokuzda, imkan bulup odama kapanabilirsem, yorgunumdur, uykuluyumdur, manasız ve hödüğümdür… 9, şiir okumak, şiir yazmak, felsefe, düşünmek, duymak, mektup yazabilmek ve Allahım beş dakikalık romantik olabilmek!… “Hayır” şimdi ayda 50 lira kazanmam ve tahsilimi bitirince bir kaza hakimi olabilmek için bunları unutmalısın”
1944 yılında Ankara’dan, işinden ve hukuk fakültesinden bu kadar nefret eden 19 yaşındaki genç adamın adı Bülent Ecevit’ti.
Bülent Ecevit’in 1944 yılında, yolunu bulmaya çalışan buhranlı bir genç olarak yazdığı mektuplar ‘Hayat Dalgalar Gibi Üstümüzden Geçecek’ adıyla Timaş tarafından yayınlandı.

Mektupları tesadüfen bir sahafta bulan Alper Çeker sayesinde 40’lı yılların Türkiyesine bir pencere açıldı.
1944 yılının bu müşteki, kırgın, bezgin genci aslında Türkiye’deki diğer gençlerden epey şanslıydı.
Bülent Ecevit, 1926 yılında bir müderrisin oğlu olan Adli Tıpçı bir baba ve bir şeyhülislamın kızı olan ressam bir annenin oğlu olarak İstanbul’da memurların yaşadığı Beşiktaş Akaretler’de doğmuştu.
Babası Fahri Ecevit, İstiklal Mahkemeleri’nde idam edilenlerin adli tıp raporlarını yazmış, Ankara Hukuk Fakültesi’nin ünlü profesörlerinden biriydi.
Eski rejimin İstanbul’daki elit ailelerinden birinde doğmuş, yeni rejimin Ankara’daki yeni elitleri içinde büyümüştü.
İlkokulu Ankara’nın ilk okullarından biri olan, kendi deyimiyle “devrimin mutfağı” Yüksel Caddesi’ndeki Mimar Kemalettin İlkokulu’nda mebus ve üst düzey memur çocukları ile birlikte okumuştu.
Sonra Türkiye’de çok daha az insana nasip olacak elit eğitimine İstanbul’da Robert Kolej’de devam etmişti.
Kolej’den sonra 1944 yılında Ankara’ya, babasının profesör olduğu Ankara Üniversitesi’nde hukuk okumak için dönmüştü.
Bu sırada babası Fahri Ecevit, aynı zamanda CHP Kastamonu milletvekiliydi.
Sadece hukuk öğrencisi de değildi, iyi İngilizcesi ve tabii babasının da namıyla hem okuyor hem de Basın Yayın Genel Müdürlüğü’nde çevirmen olarak çalışıyordu.
Ama ağzındaki altın kaşıktan, sürüklendiği hayattan, içinde olduğu elit sınıftan pek hoşlanmıyordu.
1944 yılında mektupları İstanbul’daki Robert Kolej’den en yakın arkadaşı Tunç Yalman’a yazıyordu. Tunç Yalman, o yılların en ünlü gazetecilerinden, Vatan Gazetesi’nin sahibi Ahmet Emin Yalman’ın oğluydu.
O da bohem bir hayat sürüyor, piyesler yazıyordu.
Mektuplardan Bülent Ecevit ve Tunç Yalman’ın da içinde olduğu Robert Kolej’deki çok sıkı bir arkadaş grubu olduğunu öğreniyoruz.
Ünlüler geçidi gibi bir gruptu bu.
Rahşan Aral yani bildiğimiz adıyla Rahşan Ecevit, Mekteb-i Mülkiye’de hocalık da yapan Paris’te eğitim görmüş bir maliyecinin kızıydı. Ahmet İsvan 70’lerde İstanbul Belediye Başkanlığı yaptı. Tosun Bekir Bayraktaroğlu ya da nam-ı diğer adıyla Tosun Baba, anarşist ressam, heykeltıraş, işadamlığı yaptıktan sonra Cerrahi dergahına intisap edip, ABD’de Cerrahi dergahını kurmuş ünlü bir şeyhti. Altemur Kılıç ya da mektuplardaki adıyla Demir, Cumhuriyet’in kurucu kadrosundan Kılıç Ali’nin oğluydu. Ve İstanbullu zengin bir aileden gelen daha sonra ABD’de ilk işletme eğitimini alan Türk unvanını alıp, ilk araştırma şirketini kuracak Nezih Neyzi.
Her ne kadar önce arkadaşı sonra sevgilisi olan Rahşan ve Nezih de Ankara’ya gelse de Ecevit, sıkıcı, bürokratik Ankara’da Robertli arkadaş grubunu özlemekteydi. Ankara’da gördüğü devlet elitlerine bakınca 20’li yaşlara daha varmamış grubun üstünlüğüne olan aşırı özgüveni artmıştı:
“Ben sana söylerdim de inanmazdın. “Dünyada bizim teşkil ettiğimiz kadar üstün grup yoktur” diye; buna karşılık, “bize öyle geliyordur” derdin…Yahu o kadar koca koca adamlar, devlet idaresinde mühim rol oynayan insanlar görüyorum daha, bu hiç şüphesiz henüz çok kıt bilgimize rağmen, bir tek bizim seviyemize yaklaşanını görmedi; isterse alim olsun, dahi olsun, beş para etmezler…Bizden başka kimseler hayata nasıl bakılacağının, hayatın nasıl sevileceğinin sırrına ermemiş.”
Genç Bülent’i Ankara’ya bağlayan ise mektupların adres bölümüne Ankara yerine yazdığı isimden anlamak mümkün: “Rahşanapoli.”
Herhalde daha şairane anlatılamazdı. Rahşan’la “siz”li mektupları, onun el yazısından, üslubundan çıkardığı anlamlar büyük bir aşkın habercileri.
Kitaptaki o mektuplar da çok şahane.
Ama benim ilgimi Cumhuriyet’in ilk elit neslinin 40’lı yıllardaki düşünce dünyası daha çok çekti.
Artık bu Robertli Ölü Ozanlar Derneği üyeleri için de hayatın gerçekleri gelip kapıyı çalmıştır.
Tunç Yalman’ın para kazanmak lazım diye özetlenecek mektubuna şöyle cevap vermiş Bülent Ecevit:
“Görüyorum ki kafanız para gibi menhus ve gayri ahlakiliğinde herkesin ittifak eylediği bir şeyle fazlaca meşgul. Bunun sizim yaşta temiz tanınmış bir gence yakıştıramadım. Yoksa, büyük bir Romalı şairin dediği gibi “Siz ananızdan, siz babanızdan, hiç terbiiiyee görmediniz mii?”
Mektuplarda ortasına doğdukları ve epey sıkıldıkları rejimin değerleriyle de kafa buldukları anlaşılıyor. Ecevit, “Ruhi eniştesinin” yazdığı bir marştan bahseder:
“Olmaz kemikten Cumhuriyet
Yaşasın şanlı ordu
İntiharız biz”
İntiharın bu buhranlı, protest kuşağın da gündeminde olduğu anlaşılıyor.
Fakat, esas şaşırtıcı olan intihar arzusuna karşı Cumhuriyet’in bu ilk elit genç kuşağının karşı argümanları.
Tunç Yalman’ın “intihar arzusu”nu yazdığı bir mektubuna karşı Bülent Ecevit onu şöyle ikna etmeye çalışmış:
“İntihar arzunun mazeretinde bir yanlış nokta var: “Allah’a kavuşacağım diye ne diye gün biriktireyim” diyorsun. Halbuki,
Mevzubahis olan bizim maksadımız değil, Allah’ın maksadıdır. Allah’ın maksadı ise 3-5 laf edecek birkaç adam bulundurmaktır daima. (Yani bizim gibilerden gayri insanların intiharı meşru sayılır da bizimki günah olabilir)
Senin burada kastettiğin “Allah’a kavuşmak” bedeni ölümden sonraki Allah’a kavuşmaktır ki, o, iki varlığın kavuşması değil birleşmesi demek olur; biz şimdi kavuşmuş vaziyetteyiz. Ayrılmıştık. Kavuşmuşuz, yine Birleşeceğiz (to become a unity manasında birleşmek) Sen, Allahın, bu kavuşma uğrunda katlanacağın sıkıntıyı hafifletmek için sana verdiği ilacı (to create) kullanmıyorsun.”
Mektubun devamında Ecevit’in ve grubun savaş yıllarında efsanesi büyüyen komünizme de mesafeli olduğunu öğreniyoruz. “Allah’ın buna izin vermediği”ni söyleyerek:
“Komünizm için söylediklerinde haklısınız. Ben de zannedersem aynı şeyleri düşünmeye başlamıştım. Bu şekilde düşünmeye başlamamın sebebi de Picasso’nun Komünist Partisi’ne girdiğini öğrenmem olmuştur… Ancak, daha insanlığın vaziyeti bunun için (unripe) Sonunda yani makine, köleler sınıfının yerini tuttuktan sonra zaten bu kendiliğinden olacak…Fakat bugün kurulabilecek Komünizmde Allahın maksadı hasıl olamaz, çünkü o robot-köleler sınıfı vücut bulmadıkça, Allah insanları kör tutmaya mecburdur ki lağımcılık, şoförlük, mütercimlik, muhasabecilik etmek mecburiyeti onları aşırı derecede bedbaht etmesin. Bilakis bugün kurulacak Komünizm insanları bedbaht edebilir. Çünkü ortadan, Allahın insanların gözüne bağ olarak kullandığı gayeler kalkacağı halde henüz insanları kör olma mecburiyeti devam edecektir. Ve o zaman Allah insanlığı bu tenakuzdan kurtarmak için onları yine-ters yüzüne- hayvanlaştıracaktır: Rusya’da yaptığı gibi. Allah Rusya’daki tecrübeyi muvaffak etmedi işte. Ver her makul insanın aklı yattığı halde, bunun içindir ki insanlığa henüz komünist olmak imkanını bahşetmiyor. Biz kendi işimize bakalım yani Allahın tek tek bizlerden istediğine…İnsanlığı düşünmek Allaha düşüyor ve zaten bunu kendisi için yapacak; ama Allah (step by step) yapıyor işini. Bu Kainat kafi derecede mucize, başka mucize beklememeliyiz artık. Hem Allah’ın acelesi yok ki! Olamaz da zaten. Bir kimsenin acelesi olabilmesi için ona verilen zaman mahdut olmalı. Allahın zamanı mahdut değil ki, Ezelden gelip Ebede gitmiş, başı yok, sonu yok.”
Ecevit’in Allah inancını ifade ederken kullandığı dil klasik bir din dilinden çok sufi meşrep bir dil.
Mektuplarda bazen “Basu badel mevt” mertebesine erdiğinden bahsediyor, bazen de iyi bir Hristiyan olan İngiliz şair Alfred Noyes’tan bir şiir onu ağlatıyor:
“…bu akşam bir çok sıkıcı ve kızdırıcı şeyler olmuştu ve artık Allah’a da isyan etmeye başlamıştım ki Alfred Noyes’ın “The Unkkown God’ını açtım ve şu şiirle karşılaştım:
“It might be
The final test of man, the narrow way
Proving him worthy of immortal life
That he should face this darkness and this death
Worthily and renounce all easy hope,
All consolation, all but the wintry smile
Upon the face of Truth”
…Ve ben zaten bunu okuyunca gözlerim doldu, Allah’tan isyanım kızgınlığım için af diledim. Ve o abdab itibaren sıkıntıya daha çok alışmış, daha kolay katlanabilir olmuştum. Yani Allah, kendi sıkıntısını biraz daha az rahatsız edici hale getirmişti, sıkıntıya daha tahammüllü olmuştu. Kısa sıkıntıya göğüs germemiz lazım. Ve bu, Allah namınadır. Sen asıl buna razı olmakla Allaha yardımın dokunmuş olur. Hem böyle giderse çilehane hayallerini yıkmalıyız. Sen orada akşam 6’da gazetenden dönüp siyasetten, olup bitenlerden mi bahsedeceksin?
Ben sana onlarla meşgul olma demiyorum. Ben de, belki fazlasıyla meşgul oluyorum zaten. Nasıl Allah’ın taşıyla, kuşuyla, ağacıyla meşgul oluyorsan, siyasetle içtimayla da meşgul ol! Fakat ancak o görüşle, arada pek fark gözetmeden, kendini kaptırmadan. Bunlar girdap gibi, kapıldı mı gider insan. Ve bu meşguliyet, iştirake kadar varmamalı, müşahitlikte kalmalı! Sen müşahitlikten iştirake kaymak istiyorsun.”
Gerçekten de olağanüstü.
Peki, bu kültürün kaynağı ne, adı konmuş bir sufilik mi bu?
Bülent Ecevit’in yakın arkadaş grubunda Tosun Baba’nın olması, acaba bunun kaynağı Cerrahilik mi dedirtiyor.
Ama Tosun Bayraktaroğlu’nun Tosun Baba olmasına daha en az 30 yıl var.
Fakat onun hatıralarında ve röportajlarında anlattıklarına göre mistisizme merak salması Cerrahilikten önce, 40’lı yıllara dayanıyor.
Yani Robert Kolej yıllarına. Hatta bu arkadaş grubun ilginç mistikliğinin bir adı bile var: “Burjuva mistik”:
“Biz bunu 20 yaşımızda Bülent Ecevit, Can Yücel ve başka ahbaplarla yaptık. Ama çocukken yaptık, aptalken yaptık, enayiyken yaptık, eşekken yaptık. Bir şey icat ettik. Adına da “burjuva mistik” dedik. Bir gün Hasan Ali Yücel (Rahmetullahi aleyh) evimize geldi, oğluyla aynı evi paylaşıyoruz. Ona bundan bahsettik, “Ulan” dedi “ne halt işliyorsunuz. Ne burjuva mistiği? Mis gibi Müslümanlık var, mis gibi tarikat var. Deli misiniz kendi kendinize din icat ediyorsunuz?”
Hatıranın her yeri ayrı ayrı şaşırılmayı hakkediyor.
Can Yücel ve Tosun Baba’nın Londra’da ev arkadaşı olmasına mı, Can Yücel ve Ecevit’in “Burjuva mistikliğine” mi, yoksa onları “mis gibi Müslümanlığa” çağıran kişinin komünist diye linç edilmiş, Cumhuriyet aydınlanmasının en önde gelen isimlerinden Hasan Ali Yücel olmasına mı şaşırmak lazım bilemiyor insan.
Peki, 40’lı yıllarda Robert Kolej kıyılarına da vurmuş bu “burjuva mistikliği”nin kaynağı ne olabilir?
Yine Tosun Baba’nın hatıralarından okuyalım:
“1940’larda Gürciyev denilen bütün dünyaya yayılan bir sistem vardı, mistisizmsi bir şey. Biz de ona intisap etmiştik 19 sene. Hanım da oradandır. Gürciyev denilen bu zat rivayete göre ortadan kaybolduğu yılların birinde Ortaasya’da bir yerlerde bir Nakşibendi şeyhine rastlayıp Müslüman oluyor ama bunu saklıyor. Hakikaten de söylediklerinin içinde Allah, İslamiyet zikredilmiyor ama var. Neyse, Efendim bana bu az dervişlik, erken şeyhlikle ilgili dedi ki “Orası da senin için bir nevi ilk ve orta mekteptir, iyidir.”
Sistem olarak bahsettiği Gürciyev, 20’inci yüzyıl başlarında dünyayı çok etkilemiş ezotetik, gnostik bir inancın kurucusu George Ivanovich Gurdjieff.
İstanbul kökenli Rum bir babanın ve Ermeni bir annenin oğlu olarak Gümrü’de doğmuş, çocukluğu o zamanlar bir Rus oblastı olan Kars’ta geçmiş Gurdjieff, hakikatin peşinde uzun bir seyahatten sonra fakirler, keşişler ve yogilerin yani İslam, Hristiyanlık ve Budizmin mistisizmini birleştirerek Dördüncü Yol adını verdiği bir mistik öğreti yaratmış bir modern zamanlar şeyhi.
Dünya hayatında insanların uykuda olduğu ile başlayan biraz İslam tasavvufvari, biraz Matrixvari felsefesinin peşine her milletten insanlar takılmış.
Sovyet devrimi olunca 1919 yılında Beyaz Ruslarla beraber İstanbul’a gelmiş.
Önce Galata Mevlevihanesi’nin iki sokak arkasındaki Kumbaracı Yokuşu’nda, sonra da Asmalı Mescit Meşrutiyet Caddesi üzerindeki Yemenici Abdüllatif Sokak’taki evlerde yaşamış. Bildiği altı-yedi dil arasında Türkçe de olduğu için Türk takipçileri de olmuş.
Cavit Orhan Tütengil’e göre onlardan biri Rıza Nur. Ekrem Işın’a göre Ahmet Haşim, Yakup Kadri de ondan etkilenmişler.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları




























































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.11.2025
8.11.2025
3.11.2025
1.11.2025
29.10.2025
27.10.2025
21.10.2025
18.10.2025
13.10.2025
11.10.2025