Yıldıray OĞUR
Maalesef fırsatı kaçırdınız.
Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nün, en az 1666 kişiye 300 koyun vereceği Sözleşmeli Küçükbaş Hayvancılık Projesi başvuruları dün itibarıyla sona erdi.
Projenin amaçlarından biri şehirden köye dönüşü sağlamak. O yüzden başvuruculardan şehirden köye göçme şartı aranıyor. Koyunların karşılığında devlet sadece köydeki araziyi ipotek olarak istiyor.
Sosyal medyadaki ilgiye bakılırsa sadece bu işten anlayanların, eski köylülerin değil, bugüne kadar deyimin gerçek anlamıyla ‘üç koyun gütmemiş’ şehirli, eğitimli insanların da ilgisini çekmiş proje.
Bundan 120 yıl kadar önce de yine buhranlı zamanlarda, bir grup İstanbullu entelektüel her şeyden kaçıp bir köye yerleşme hayalleri kuruyorlardı.
Bu hayali ütopya köyünün adı da belliydi: “Yeşil Yurt’
Artık siyasetle uğraşmanın tehlikeli olduğu, her yerde hafiyelerin, jurnalcilerin gezdiği günlerdi. Tehlikeli siyasi meselelerden uzaklaşmak için 1895’de bir kültür sanat mecmuası olarak çıkmaya başlayan Servet-i Fünun dergisi etrafında toplanmış genç entelektüellerin hayallerindeki Yeşil Yurt’u, 24 yaşında sosyalist eğilimli bir lise öğretmeni olan Hüseyin Cahit “Hayat-ı Muhayyel” hikayesinde şöyle tarif etmişti:
“Bu şimdiki âlemlerden pek uzaklara gitmiştik; mâzi ile aramızda ebedi fırtınalarla cenkleşen büyük denizler vardı. Şimdi her şey yeniydi: Hattâ kalplerimiz, hattâ hislerimiz, hattâ ilk günlerde kubbe-i saf ve laciverdîsi altında misafir olduğumuz sema-yı mükevkeb bile yeniydi.
Çimenlerini çiğnediğimiz topraklar, ufuk üzerinde teressüm ettiğini gördüğümüz ormanlar, rehgüzârımızı tatîr eden çiçekler bile yeni, bâkirdi. Ve bu saf ve mâsum tabiatın sîne-i müşfikinde bizim için yeni başlayan bu hayat,- ah, bu hakikate iktirân etmeyecek hayat-ı muhayyel... Biz bu çalışmaya iptida köyümüzü inşadan başlamıştık. Zaten planlar hazırdı; bunlar uzun uzun münakaşât-ı samîmiye neticesinde hep karargir olmuştu. Köşklerimiz öyle büyük, müzeyyen değildi. İhtiyâcâtımıza, ancak ihtiyâcâtımıza kifayet edecek kadar küçük, kışın fırtınalarına dayanacak kadar metin, fakat zarif, sevimli, sade bilhassa sadeydi. Hepsinde birer büyük iş odası, birer küçük salon, çocuklarımız için birer küçük oda, birer yatak odası vardı. İhtiyâcâtımızı da mümkün olduğu kadar azaltmıştık; zaten süslü salonlardan, gayr-i tabii, mülevves hayatlardan kaçıyorduk. Bizi sade, elzem, yalnız elzem olan eşyalar memnun edebilirdi. Biz bahtiyar olmak için yaldızlı döşemelere, ipekli halılara, antika masnû’âta müftekır değildik.”
Yeşil Yurt hayalinin fikir babası ise Servet-i Fünun dergisinin başmuharriri ve en yaşlısı, 31 yaşındaki Robert Koleji öğretmenlerinden şair Tevfik Fikret’ti.
Fikir bir gün Hüseyin Cahid’le birlikte ziyaretinde gittikleri Doktor Esad Paşa’nın Çengelköy’deki evinde ortaya çıkmıştı. Doktor Esad Paşa aslında paşa değil, Paris’te uzmanlık eğitimini almış bir göz doktoruydu. Tıbbiye’liydi, İttihatçıların önde gelenlerden biri olduğu için Esad Paşa lakabıyla anılıyordu. O gün Çengelköy’deki evinde edebiyatçılar, yazarlar dışında, Abdülhamit muhalifliğinde birleşmiş, zengin varlıklı başka insanlar da misafiriydi. Pek çok siyasi şikayetten ve söylenmeden sonra, tek çare olarak ailelerini alıp buradan uzaklarda yeni bir hayat kurmaya karar vermişlerdi. Hatta toplu göç için para vaadinde bulunanlar bile olmuştu.
Peki nereye gideceklerdi?
İşte o henüz belli değildi. Tevfik Fikret, “Gidiyoruz Rauf” diye bu fikri açtığı Mehmed Rauf’tan yardım istemişti.
Mehmed Rauf, Tarabya’da Boğaz’da gezen sefaret gemilerine rehberlik eden Karakol Gemisi’nin 23 yaşındaki ikinci kaptanıydı. İngilizcesi ve Fransızcası çok iyiydi. Servet-i Fünun’da çevirileri yayınlanıyor, edebiyat yazıları yazıyordu ama artık rejimden bunalmış bir muhalifti. Padişah’ın cülus günlerinden birinde Beyoğlu’nda Tepebaşı’ndaki bir bahçede otururken başına gelenleri şöyle yazmıştı:
“Cülus şerefine Hamidiye Marşı’nı çalmaya başlamasınlar mı? Bahçeyi dolduran halk marşı ayakta dinlemek üzere kalktılar. Şimdi ben de kalkacak mıydım? Kalkmamak, mevcut hafiyeleri faaliyete sevk ederek bin bir tehlikeyi başıma yağdırmak olmaz mıydı? Bütün varlığım isyan ve tuğyan ederken nu melun marşa ayağa kalkmak mümkün müydü* Mücadele kısa oldu... ani bir kararla sıçradım, çalgıyı vaz ve ibadetle dinlememek için masaların arasından geçerek sokağa fırladım.”
Bu ruh halindeyken Tevfik Fikret’ten aldığı mutlu haberin heyecanıyla iyi tanıştığı İngiliz elçiliğinin gemisi Imogene’nin süvarisi Kaptan Bain’e konuyu açtı. İngiliz Kaptan’ın bir önerisi vardı:
“Azizim Rauf’ dedi. ‘İngiltere’nin muhaceret için bugünlerde herkes bilhassa NewZeland’a (Yeni Zelanda) gidiyorlar. Orası gayet münbit ve mahsüldar, iklimi, ab u havası pek latif bir yerdir. Eğer istersen sana muhaceret heyetleri için neşr olunan rehberlerden getireyim. Okur, tetkik eder, ona göre karar verirsiniz.’ Hemen Fikret’e koştum, müjdeyi verdim, hep birden İngiltere’den gelecek kitapları beklemeğe başladık. Ve geldiği vakit bunlarda teşebbüsümüzün muvaffakiyeti için o kadar ümit verecek vaadler bulduk ki, bu adeta bir saadet oldu.”
Karar verilmişti. Hayallerdeki Yeşil Yurt, 16 bin kilometre uzaktaki el değmemiş Yeni Zelanda’da kurulacaktı. Hüseyin Cahid, “Hayat-ı Muhayyel” hikayesinde “gökkubbesi bile yeniydi” diye tarif ettiği köyü Yeni Zelanda hayalleriyle yazmıştı.
Bu hayaller Tevfik Fikret’e ise Yeşil Yurt şiirini yazdırmıştı:
“Bahara benzetilir bir yeşil saadettir
Gülümseyen ovanın, vech-i pür-gubârında;
Köyün, uyur gibi, müstağrak-ı sükûnetdir
Bütün hayatı ufak bir çayın kenârında.”
Ama bu kadar insan, aileleriyle birlikte hangi parayla oraya gidecek, hangi parayla orada bir yeni köy kuracaktı?
Çare bulundu. Doktor Esad, babasının Ankara dolaylarındaki “gezmesi bile iki gün süren” çiftliğini satıp parasını Yeni Zelanda muhacirleri için harcamayı vaad etmişti. İş o kadar ciddiye binmişti ki, önceden gidip yer bakması için Hüseyin Cahid’le birlikte, 28 yaşında Maliye’de memur olarak çalışan Hüseyin Kazım’ın Yeni Zelanda’ya gönderilmesi kararlaştırılmıştı.
Ama hayaller ile hayatlar yine birbirine uymamıştı. Esad Paşa Ankara’dan eli boş dönmüş, arsa satılamamış, para bulunamamıştı. Yeni Zelanda hayali suya düşmüştü.
Ama bu sırada Hüseyin Kazım başka bir teklifle geldi. Babasının Manisa Sarıçam Köyü’nde büyük bir çiftliği vardı. Çamlık, güzel bir tepe üzerinde bir köşk yaparak hep birlikte orada yaşayabilirlerdi.
Peki Sarıçam Köyü nasıl bir yerdi? Zor beğenen Tevfik Fikret orayı beğenip gelir miydi?
Önden gidip bakmak işi yine Hüseyin Cahid’ e kalmıştı.
Ama o yıllarda İstanbul’dan çıkmak, Manisa’ya gitmek izne tabiydi. Hüseyin Cahid öğretmen olduğu için onun ayrıca işten izin alması gerekiyordu. İkincisini rahatlıkla aldı. İstanbul dışına çıkış izni ise Emniyet’e takılmıştı. En son iznin nerede takıldığını anlamak için Emniyet’e gitti, Zaptiye Nazırı Şefik Paşa’nın odasına kadar çıktı.
Şefik Paşa tezkereleri buldurdu. İncelemeye başladı:
“Karşısında ayakta duruyordum. Tezkerenin kıyısına kalın kalemle ‘Şüphelidir’ yazılmış olduğunu gördüm. Şefik Paşa, gözlerini kağıttan kaldırarak sordu: ‘Manisa’ya niye gideceksin?’ Gönül rahatlığıyla cevap verdim: ‘Orada bir çiftlik var efendim. Bakacağım, eğer oturulabilecek bir yerse ailelerimizle gideceğiz.’
Şefik Paşa beni tepeden tırnağa süzdü. Dudaklarını büktü: ‘Sen çiftlik yapacak bir adama benzemiyorsun. Doğru söyle amacın ne? Bir kadın meselesi olmasın?’ İzni koparmak için evet demek aklıma geldi. Ama öyle derim de sonra ‘hangi kadın’ diye sorarsa iş bütün bütün karışacaktı. ‘Olmaz’ cevabını verdi. Odadan çıktım.”
İzin çıkmamıştı. Ama bir yol daha vardı. İstanbul’dan çıkış kağıdı olan Hüseyin Kazım’ın kimliğiyle, İstanbul’dan İzmir’e kalkan, yabancı bir şirketin işlettiği Hidiviye vapuruna kaçak olarak bindi. Ve İzmir limanında vapurdan inerek Manisa Sarıçam köyüne geçti. Köye bayılmıştı. Bir hafta kaldı. Tevfik Fikret, onu beklerken heyecandan Berid-i Ümid (Ümit Habercisi) ve Bir Mersiye şiirlerini yazmıştı:
“Aah sen, sen ki, zir-i balinde
Bir yeşil köy hayali sakladın.
Şiirimin nuhbe-i mealinde
Sen, bütün saffetinde sen vardın”
Hüseyin Cahid, bir hafta sonra büyük ümitlerle İstanbul’a köyün fotoğraflarıyla döndü:
“Fikret, bu köyün yanında çam ağaçlarıyla muhat bir tepecik olduğunu gördü ve bir an için ‘Yeşil Yurd’u burada kurabileceğini düşündü. Üstada karşı müşkül bir mevkide idik: Onun hayâlâtına vücut vermek ve buna taraftar görünmek kabil değildi; çünkü tahayyül ettiği tarz-ı hayata biz mani olacaktık. Bir hayli günler düşündü ve neticede bu hülyadan da vaz geçti!” (Hüseyin Kazım Kadri- Meşrutiyetten Cumhuriyete Hatıralarım)
Tevfik Fikret gitmekten vazgeçmişti ama “Yeşil Yurt” hayalinden hiç vazgeçmemişti. Uzaklaşamadığı İstanbul’a bakan ama keşmekeşinin de uzağında olan Aşiyan’da 1906 yılında yeşillikler içinde yaptırdığı eviyle Yeşil Yurt hayalini tek başına gerçekleştirdi. Haluk’un Defteri’ni ve en ünlü şiirlerini orada yazdı. 1915 yılında da gözlerini çocukluk hayalinin içinde kapattı.
Mehmed Rauf, her şeyi bırakıp Yeşil Yurt hayalinin peşinden Yeni Zelanda’ya ya da Sarıçam’a gitseydi, çoktan seçmeli sınavlardaki o meşhur sorudan tanıdığımız ilk psikolojik Romanı olan Eylül’ü muhtemelen yazamazdı. Ama belki de bu sayede 1910’de Bir Zambak’ın Hikayesi’ni de yazamamış olur, hikaye müstehcen bulunup toplatılmaz, Divan-i Harp’te yargılanıp hapis cezası almaz, daha sonra da ancak sınav sorularında hatırlanan bir sükut suikastına kurban gitmezdi.
Hüseyin Cahid, Şefik Paşa’nın kendisine yakıştıramadığı gibi çiftçi olsaydı, Tanin’i çıkartamaz, ülkenin en ünlü gazetecisi olamazdı. Ama belki de böylece 1925’de İstiklal Mahkemeleri’nde yargılanıp, Çorum’a sürgün edilmekten, 1954’te 79 yaşında tutuklanıp hapse girmekten de kurtulmuş olurdu.
Doktor Esad, gitseydi, öncülerinden olduğu İttihat ve Terakki’nin bir 10 yıl sonra Hürriyet’i İlanı’nı göremeyecekti. Ama belki de bu sayede 1918’de Malta’ya sürgün de edilmeyecekti.
Hüseyin Kazım Kadri, kimsenin gelmediği Manisa’daki çiftliğe gitti ve bir sene Yeşil Yurt hayalini çiftçilik yaparak yaşadı. Ama bu hayali de 1908’de 2. Meşrutiyet’in ilanı ile gerçekleşen başka bir hayal bitirdi. İstanbul’a döndü, Hüseyin Cahid ve Tevfik Tevfik Fikret’le birlikte Tanin gazetesini çıkardı. Vekillik, İstanbul Belediye Başkanlığı, bakanlık yaptı. Kuran meali Nur’ul Beyan’ı ve Büyük Türk Lügatı’nı yazdı. Muhtemelen Yeni Zelanda’da yapamayacağı şeylerdi bunlar.
Yeni Zelanda’yla başlayan ve Sarıçam Köyü ile devam eden Yeşil Yurt hayali hayatın teklif ettiği gerçek hayallere yenik düşmüştü. Zaten akılları İstanbul’la doluyken, gitseler bile gitmiş sayılmazlardı. Ama çoğu, dönüp geriye baktığında o gün gitmedikleri için pişman olacak hayatlar ve hayal kırıklıkları yaşadılar.
Yine de o kadar üzülmeyin, belki de 300 koyun projesi için başvurular bir hafta daha uzatılır.
(Yeşil Yurt hayali ile ilgili daha fazla okumak için:
Rahim Tarım, Servet-i Fünun edebî topluluğu'nda Yeşil Yurt Özlemi", Mimar Sinan Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Dergisi Sayı:2, İstanbul 1995, S. 185-203)
Yazarlar
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.08.2025
2.08.2025
28.07.2025
26.07.2025
23.07.2025
19.07.2025
16.07.2025
13.07.2025
11.07.2025
9.07.2025