Yıldıray OĞUR
Britanya Başbakanı Boris Johnson’ın koltuğunu dün Sunday Times gazetesinde çıkan "Koronavirüs: İngiltere'nin felakete uyurgezer bir halde yürüdüğü 38 gün" başlıklı uzun haber sallıyor.
Habere göre bilim insanları ocak sonunda yaklaşan tehlike konusunda Başbakan’ı uyarmış ama o sırada Başbakan’ın kafası Brexit’i bitirmek, kabine değişikliğiyle çok meşgulmüş, zaten bunları hallettikten sonra da hamile nişanlısı ile birlikte Chevening kırsalında inzivaya çekilmiş.
Bu yüzden koronavirüs ile mücadele için yapılan, KOBRA olarak bilinen kabine ofisi toplantılarından beşini kaçırmış. İlk toplantıya ancak 2 Mart’ta katılmış.
Gazete işte kayıp 38 gün derken Başbakan’ın koronavirüs meselesiyle ilgilenmediği bu dönemi kastediyor.
O kadar tedbirsiz yakalanmış ki ülke, sağlık çalışanları için koruyucu, önlük, maske stoku artırılmadığı gibi Çin’e yardım için 279 bin adet sağlık ekipmanı bile gönderilmiş.
Çünkü hükümet bu 38 günde tamamen “aşı yoksa, tek çare sürü bağışıklığı” tezine teslim olmuş.
Bu aymazlığın sonucu bugün 120 bin vaka, 16 bin ölümle salgının en kötü vurduğu ülkeler listesinde hızla yukarılara tırmanan bir İngiltere.
Koronavirüs’le şahsen sınananlardan biri de yoğun bakımda tedavi gören Başbakan’ın kendisi oldu.
Sunday Times’a göre bu sorumsuzluk için soruşturma şart. Şöyle deniyor haberde: (BBC Türkçe’nin çevirisiyle):
“Bir gün, 24 Ocak'tan sonraki 'kayıp' beş hafta boyunca neden hazırlık yapılmamasıyla ilgili soruşturmanın kaçınılması kaçınılmaz. Siyasetçilerin söz konusu tehdidin ciddiyetini ne zaman fark ettikleri, bilim insanların onlara neler söylediğini ve yaklaşan kriz karşısında Ulusal Sağlık Servisi'nin (NHS) elindeki donanımın artırılması için neden fazla bir çaba gösterilmediğiyle ilgili sorular sorulacak. En yoğun sorgulamalarla karşı karşıya kalacak olanlar da siyasetçiler olacak."
Haberin kaynakları arasında ismi verilmeyen Başbakanlık çalışanları, muhtemelen Boris Johnson’ın kabinesine almadığı “üst düzey siyasetçi” olarak geçen eski bakanlar da var.
Bu haberi hükümet ve Başbakan için çok daha yıkıcı yapan
Sunday Times’da çıkmış olması.
Çünkü pazar gazetesi The Sunday Times ve The Times muhafazakar partinin güçlü destekçisi.
Sahibi de News Corporation yani Avusturalya doğumlu medya imparatoru Rupert Murdoch. Cumhuriyetçilerin sesi Fox Tv’nin sahibi.
Yani bu Türkiye’de örneğin Yeni Şafak’ın doğrudan hükümeti koronavirüse zamanında tedbir almadığı için suçlayan bir manşetle çıkması demek.
Bırakın hükümete yakın medyayı, herhangi bir medya organında hükümete yakın kaynaklara, önemli siyasetçilere dayanarak Türkiye’de böyle bir haber yapacak gazetenin veya televizyonun başına ne gelirdi diye fazla düşünmeye gerek yok.
Yine Murdoch’ın sahibi olduğu Türkiye’deki Fox Tv’nin reytinglerde her gün birinci çıkan akşam haberlerine, koronavirüs ile ilgili haber ve yorumlar yüzünden üç kez yayın durdurma ve en üst limitten para cezası verildi.
Cezanın gerekçeleri, Fox Haber’i sunan Fatih Portakal'ın “CHP'li belediyelerin yardımlarının engellenmesi, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın siyasallaşması ve hükümetin açıkladığı ekonomik paketi eleştirdiği yorumlar ve hafta sonu haberlerinde verilen bir ekmek kuyruğunda kavga haberi.
Sunday Times’ın haberindeki eleştirellikle kıyaslanmayacak bu yorum ve haberler için RTÜK "Yayın hizmetleri, Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz" hükmünden ceza verdi. Bunun bir sonraki adımı lisans iptali.
Zaten bu ağır cezaların neden verildiğiyle ilgili yazılı bir açıklama yapan RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, medyadan bu süreçte ne beklendiğini gayet net anlatmış:
“Devletimiz, bu süreçte her zaman milletimizin sağlığını, huzurunu ve üretim kabiliyetlerini salgınla mücadelenin merkezine almıştır. Devletimiz her zaman milletimizin yanında olmuştur. Sağlık Bakanlığımız güçlü sağlık alt yapımız, sağlık ordumuz ve Bilim Kurulumuz ile beraber gereken tüm tedbirleri zamanında almış ve vatandaşlarımızda sağlık hizmetleriyle ilgili hiç bir endişeye mahal olmayacak şekilde süreci yönetmektedir. . Ülkemiz gelişmiş Avrupa devletlerine bile sağlık alanında yardım eden bir duruma gelmiştir. Bunun yanında devletimiz dezavantajlı gruplar için sosyal yardımları anbean planlayıp yerine getirmiştir. Gıda arzı yeterliliği ile ilgili ve ekonomik tedbirler aktif bir şekilde dinamik olarak alınmıştır. Çalışma hayatının sürekliliği için destek programları açıklanmıştır. Bu süreç devletin milletiyle beraber olduğu bir seferberlik halidir. Halkımızın bu süreçte devletimizin tüm imkânlarıyla yanında olduğunu hissetmesi ve süreci daha az endişeyle geçirmesi açısından göz ardı edilemeyecek en önemli husus, alınan önlemlerin ve bu kapsamda hayata geçirilen eylemlerin kamuoyuna en doğru, sağlıklı ve şeffaf bir şekilde anlatılmasıdır. Bu görev de süreçteki en önemli aktörlerden olan medyamıza düşmektedir. Birçok yayıncı kuruluşumuz bu sorumluluğu hissederek pandemiyle mücadele sürecinin ne kadar öngörülü ve özverili olarak yürütüldüğünü vatandaşlarımıza hassasiyetle anlatmaya gayret göstermiştir. Ama maalesef bazı yayıncılarımız ise bu süreci sorumlu yayıncılık anlayışıyla karşılayamamış ve süreci aksine siyasi fırsatçılık yapmak için uygun bir ortam olarak görmüşlerdir. Ayrıca söz konusu yayıncılar pandeminin dinamik bir süreç olup yeni çıkan durum ve tehditlere göre kararları etkilediğini göz ardı ederek alınan önlemleri ve verilen kararları daha vicdanlı bir tutumla değerlendirmemişlerdir. Bu kapsamda RTÜK olarak tespit ettiğimiz söz konusu yayıncı kuruluşlara ilk etapta sözlü uyarılarda bulunduk. Defalarca yapılan uyarılara rağmen bazı yayıncılarımızın bunları dikkate almayıp, devleti milletiyle ayrıştıran tutum sergilemeye devam etiğini ve bunu bir alışkanlık haline getirdiklerini gördük. Bu sebeple Radyo ve Televizyon Üst Kurulu olarak Kanundan aldığımız yetkiyle bazı kanallara cezai müeyyideler uyguladık. Buna rağmen bazı yayıncılarımızın halen bu sorumluluğu sahiplenmeyip aynı tutum içerisinde olduklarını ne yazık ki görmekteyiz. Geldiğimiz bu süreçte bunların devam etmesi halinde RTÜK’ün yasadan kaynaklanan diğer yetkilerini de kullanmakta tereddüt etmeyeceğini bir kez daha ifade etmek isteriz.”
İşte The Sunday Times’ın haberi, bu açıklamada yapılmaması gereken haber tanımının dört dörtlük bir örneği.
Muhtemelen benzer bir haberi bizde yapan gazete ya da televizyonun da ertesi gün kapısında polis belirir, haklarında da “halkı kin ve düşmanlığa tahrik”ten “hükümeti çalışamaz duruma getirmeye teşebbüsten” davalar açılırdı.
Geçen hafta Guardian’ın bakım evlerinde ölen 1000 yaşlının resmi koronavirüsten ölenler listelerinde yer almadığı ile ilgili skandal haberi de benzer bir akıbete uğrar, ihanet suçlamaları havalarda uçuşurdu.
Ama Batı medyasında kendi hükümetlerini koronavirüsle ilgili ağır bir şekilde eleştiren bu haberlerin, Türkiye’de iktidara yakın medyada geniş bir şekilde yer alması, üzerine “İşte Batı’nın gerçek yüzü”, “İşte Türkiye’nin farkı” temalı, sevincini gizleyemeyen yorumlar yapılması serbest.
Bu Batılı ülkelerden Türkiye’ye haber geçen gazeteciler de sosyal medyalarından her gün büyük bir özgürlük içinde yaşadıkları Batılı ülkelerin koronavirüsle sınavını yerden yere vuran yorumlar paylaşmakta sonuna kadar özgürler.
Ama aynısını evde denemeye kalkmayın.
Sadece geçen hafta İçişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre 'Asılsız provokatif koronavirüs paylaşımları yapan 5603 sosyal medya hesabı incelendi, 765 şüpheli tespit edildi 303 kişi yakalandı”.
Hatta yakalananlar arasında Ankara’da yaşayan ve Facebook’ta Cumhurbaşkanı’nı eleştiren bir yorumu likelayan 80 yaşındaki bir vatandaş bile var.
Sokağa çıkma yasağına rağmen polis gidip evinden almış, ifadesinde “Yanlış anlaşılma varsa hepsinin ellerini öper, en içten duygularımla özür dilerim” deyince de serbest bırakılmış.
Artık medyanın fişini çekmek için mahkeme kararı beklemeye de gerek yok. Dün Rus sermayeli İngiliz Independent gazetesinin, Suudi sermayeli Türkçe yayını independentturkish’in sitesi, Suudi Arabistan yönetiminin Anadolu Ajansı ve TRT’yi yasaklamasına mütekabiliyet için mahkeme kararı dahi olmadan BTK tarafından idari bir kararla durduruldu. Mahkeme kararı bir gün sonra geldi.
Tabii medya özgürlüğünün, elçiliklerinde gazeteci doğrayan Suudi Arabistan’a mütekabiliyet için feda edilebildiği bir ülkede, Sunday Times gibi Boris Johnson’ı ve muhafazakar partiyi destekleyen bir gazetenin nasıl böyle bir haber yapabildiğini, aynı gazetenin daha önce nasıl olup da Boris Johnson’ın direk dansçısı bir sevgilisi olduğunu haberleştirebildiğini konuşmak pek anlamlı değil.
Bizde hiçbir zaman oturmamış bir eleştirel ve bağımsız düşünme tarzından, hükümetlerin denge ve denetiminde en aktif rolü oynamış bir medya geleneğinden bahsediyoruz.
Murdoch gibi hükümetler, başbakanlar devirmekte mahir, ahlaki standartları çok düşük bir medya devinde bile yaşayabiliyor bu gelenek.
Bu arada Murdoch demişken, koronavirüs günlerinde izleyecek dizi arayanlara ve henüz izlememiş olanlara HBO’nun bol ödüllü dizisi Succession tavsiye edilir.
Adı “Varis” olarak çevrilebilecek, bir medya ailesinin anlatıldığı dizinin senaristi, işe Murdoch ailesi üzerine bir film yapmak üzere başlamış, o olmayınca da medya imparatoru Logan Roy ve dört çocuğu etrafında gelişen bu olağanüstü hikaye ortaya çıkmış.
Küçük bir spoiler. Dizinin ikinci sezonunun dokuzuncu bölümünün bazı sahnelerinde olaylar Bursa’da geçiyor.
Ama yayın haklarını satın alan Bein’den diziyi izleyecekler, bu sahnelerde ailenin haşarı evladı Roman Roy ve şirket yöneticilerinin, Azerbaycan asıllı Amerikalı bir zengine şirketlerinin bir kısmını satmak için geldikleri Bursa’daki otelin neden polis tarafından basıldığını, neden otel salonunda rehin tutulduklarını tam olarak anlayamayacak.
Çünkü o sahneler fena halde makaslanmış.
Amerikan, İngiliz devletinin, Yahudi tarikatların yerden yere vurulduğu dizileri izlemek serbest ama o dizilerde kurgu bile olsa Türkiye ile ilgili eleştirel bir kaç sahne, devleti milletiyle ayrıştırmaya çalıştığı için yasak.
Medya ve ifade hürriyeti, muhafazakarların yıllardır hasretle beklediği devlet millet kucaklaşmasının ortasında nefessiz kalmış bir halde yaşamaya çalışıyor.
On yıllar boyu, böyle bir devletten, toplum mühendisliğinden şikayetçi olanların, bugün her türlü eleştiriyi “devleti milletinden ayrıştırma” olarak görecek 'fena fi'd-devle’
aşamasına nasıl geldikleri üzerine de ileride belki güzel diziler çekilir...
Yazarlar
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
29.09.2025
28.09.2025
22.09.2025
20.09.2025
17.09.2025
10.09.2025
8.09.2025
6.09.2025
3.09.2025
2.09.2025