Celal DENİZ
Suriye'de ki iç çatışmalı süreç bütün orta doğuda olduğu gibi ülkemizde de ''cihatçı terör'' saldırılarına sahne oluyor. Türkiye ve Batılı ülkelerin, İsrail'in açık gizli desteği ile hem siyasal alanda hem de askeri alanda oldukça güçlenen bir terör örgütü IŞİD olgusu ile karşı karşıyayız. Sadece Suriye sınırları içerisinde değil bütün dünyayı tehdit eder bir duruma kavuşan örgütün eylemleri Belçika'dan Fransa'ya, Türkiye'den Irak'a bütün dünyada çok kanlı sonuçlar üretti.
Bu kanlı ve acımasız örgüt hangi zeminden besleniyor ona bakmak gereklidir. Bütün dünyadan saflarında savaşanları görünce bu örgütü cazip hale getiren nedir diye sormak gereklidir. Elbette bunun birçok nedeni vardır. Burada sadece din ve şehitlik olgusu üzerinden değerlendirmede bulunmakla yetineceğim.IŞİD'e katılımların iki temel zemini vardır. Bunlardan birisi din için, cihat için ölmek, şehitlik mertebesine ulaşmaktır. Diğeri de dünyada ki adaletsizlikler, mültecilik koşulları, kültürel dışlanmışlık ve yaygın islamofobi.
Dinlerde özellikle de İslam da ''şehitlik mertebesi en yüksek mertebedir. Şehitlerin Allah katında kadir ve kıymetleri pek yücedir. Âhirette en büyük rütbenin peygamberlikten sonra şehitlik olduğu '' inancı kabul görür. İslami anlayışlara göre cihatsız yaşam olmaz. Çünkü İslamiyet’e karşı sürekli bir saldırı olduğuna inanılmakta, dini korumak için de din uğruna savaşmanın yani cihadın gerekliliğine inanılmaktadır.
Bugün dini koruma ve uğruna ölebilme gerekçesi IŞİD'e katılımların en büyük sebebidir. IŞİD'in kanlı vahşi eylemlerinde yer alabilmek için dışlanmışlıklara, adaletsizliklere çok derin bir öfkenin biriktirilmiş olması gereklidir. Canlı bomba olmak için oldukça ''kutsal'' bir savaşa inanılması ve sonucunda şehitlikle mükafatlandırılacağına ikna olması önemli bir gerekçe olmalıdır.
IŞİD'in bu vahşetinden rahatsız olan dini çevreler ''gerçek İslam bu değildir'' söylemini tekrarlasa da IŞİD'e katılanlar eylemlerinin gerekçesini dini telkinlere, hadislere ve ayetlere dayandırmaktadırlar.
Şehitlik sadece dini içeriğinden soyutlanarak vatan için ölümü de kutsallaştırmaya kadar dönüştürüldü. Sonrasında şehitlik kavramı asker polis, itfaiyeci ya da devlet hizmetinde görev şehidi düzeyine kadar genişletildi. Hatta madenciler bile şehit sayıldı.
Son Erdoğan'ın vatan tanımını ''kanla sulanmazsa tarladır tarla'' söylemine dönüştürmesi de bu anlayışın ürünüdür.
Peki dinciler, milliyetçiler şehitlik kavramını bu kadar yaygın ve kutsal hale dönüştürürken solda ve Kürt hareketinde bu kavram neden aynı yaygınlıkta kullanılır ve kutsanır?
''Devrim şehitleri ölümsüzdür'' sloganı geleneksel solun büyük kesiminde kullanılır. Hatta siyaset ölenlerin üzerinden kutsanarak yapılmaya çalışılır. Yaşamını yitirenlerin anmaları siyasette en önemli hareket zemini olarak görülür. Siyasette büyümenin yolu bazı kişilerin ölümünü ''mitleştirerek'' onları yeni kuşaklara bir efsane olarak tanıtmaktan geçer diye düşünülür. Yaşam değil ölüm kutsanmaya çalışılır. Yeni kuşaklar sol sosyalist hareketlerde emek vermiş, düşünce üretmiş aydınlardan, siyasal kişiliklerden bihaber olurken, idam edilmiş, öldürülmüş kişiler adeta kutsanır onlar üzerinden siyaset kümelenmeleri oluşur.
Kürt siyasal hareketi 40 yıllık silahlı savaşında çok insanını kaybetti. Çok bedel ödedi. Hareketini büyütürken ölen savaşçılarının ailelerini birer ''değer'' ailesi olarak gördü onları saygın bir konumda değerlendirdi. Bunda garipsenecek ya da eleştirilecek bir durum yoktur. Ancak ölümü ya da öleni kutsallaştırmak gibi bir anlayış üzerinden ''şehit'' kavramını kullanmak sistemin ideolojik kalıplarını kıramama gibi bir durumla karşı karşıya kalındığını göstermektedir.
Sistem topluma kendi değerlerini din, eğitim, dil, hukuk, felsefe, tarih gibi alanlar üzerinden dayatıyor. Böyle bir ideolojik hegemonyaya karşı kendi ''karşı hegemonyamızı'' üretmek yerine sistemin dilini ve değerlerini isteyerek ya da istemeyerek kullanmak sistemin hegemonyasının güçlenmesine katkı sunmaz mı?
Solun ve Kürt hareketinin ''şehitlik'' kavramını kullanmasını kendi adıma doğru bulmuyorum. Bunu sistemin değerlerinin olduğu gibi kabulü olarak görüyorum. Sistemden bir kopuş gereklidir. Bu alanda da bir değişime ihtiyaç dünden daha fazla görülmektedir.
Yazarlar
-
Murat SevinçMarx, YouTube kanalı açacakmış, kesin bilgi… 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSuriye’nin kimlik krizi ve İslamcı hibritizm 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci bozulmaz, bozulamaz 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZİktidarın CHP Planı, muhalefetin geleceği 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİCHP'siz Türkiye nasıl şahlanıyor görün 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTemeldeki sorun 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanSiyasi yargı maceralarının bedelini kim ödüyor? 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENHayra alamet şeyler değil 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayKilitlenmiş düzen: Hindistan örneğiyle yol gösterici planlamanın sınırları 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveci3 yıllık OVP 3 günde bitti 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİktidar çıkış yolunu siyaset içinde bulmak zorunda 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTürkiye’nin Kürt Sorununu çözecek yaklaşım neden Suriye’de uygulanmasın? 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBaba ocağına polis kordonuyla giren evlat! 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNENereye gidiyoruz? 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMahkemelere çağrı! Bütün seçimleri iptal edin ve bizi bu eziyetten kurtarın 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞGürsel Tekin konusunun pek konuşulmayan tarafı 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'nin umudu eğitim: Cumhuriyet’in en önemli başarısı, bugün sınav usulsüzlüğü ve fırsat eşitsi 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSavcılık Jennifer Lopez’i nasıl kaçırdı? 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYolun sonu 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKYeni devlet kurulurken 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENTam 70 yıl öncenin 6-7 Eylül komünist avı... 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış, Demokratik Toplum ve Ortak Geleceğimiz... 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTÜRKİYE’NİN HUKUK GÜNDEMİ 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBeklentiler ve gerçekler… 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
22.04.2019
14.12.2017
30.11.2017
13.09.2017
5.02.2017
28.04.2017
19.04.2017
1.02.2017
24.03.2017