Akın ÖZÇER

Akın ÖZÇER
Akın ÖZÇER
Tüm Yazıları
Çözümü BM Genel Kurulu’nda savunmak
28.09.2013
2483

 İzin verirseniz protokolü biraz bozmak ve konuşmama Maria Zabala isimli Kolombiyalı bir kadından, her gün kalbindeki acıya direnen sade bir kadından bahsederek başlamak istiyorum.

Yirmi yıl kadar önce yasadışı gruplara mensup adamlar kendi terör kanunlarını dayatma kararlılığıyla sahildeki evinin yolunu tutarlar.  Kadının ve küçük çocuklarının karşısına geçip eşini ve aileden iki kişiyi daha öldürür, onları evi terk etmeye zorlar ve her yeri ateşe verirler.

Kadın bin bir güçlükle küller arasından cesetleri çıkarmayı, yakında bir yere gömmeyi başarır ve evinden çocuklarıyla birlikte yanına hiçbir şey alamadan kaçar. Sırtında taşıdığı sadece kendi trajedisidir.

Bugün Maria Zabala değerli ve esinleyici bir lider: barış için çalışan kurbanların lideri. Ne acıdır ki Kolombiya’da Maria Zabala’nınki gibi binlerce hüzünlü öykü var. Son 50 yıl içinde çatışma nedeniyle 220 bin kişinin öldüğü hesaplanıyor. “

Kolombiya Devlet Başkanı Juan Manuel Santos, önceki gün BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmaya bu sözlerle başlıyor. Ülkesini çeyrek asırdır kasıp kavuran iç savaşın acımasızca alıp götürdüğü yaşamları hatırlatıyor. Sonra Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri FARC’a karşı 50 yıldır süren bu savaşta ayrıca 5 milyon kişinin yaralandığını veya sakat kaldığını, evinden ya da toprağından sürüldüğünü. Kendi deyimiyle “Batı yarım küresinin en eski ve sonuncu çatışmasının acı gerçeklerini” ortaya koyuyor.  

Çözümün kaçınılmazlığı

Başkan Santos, Genel Kurul kürsüsünden konuşmasına şöyle devam ediyor: “ Sizlere itiraf etmek isterim ki bir yönetici olarak bugüne kadar yürüdüğümüz yoldan giderek bu çatışmayı sonsuza değin çözümsüz bırakmak benim için daha kolay olurdu.

Kolay ama sorumsuzca olurdu. Çünkü çatışmayla birlikte yaşamayı sürdürmek, milyonlarca kişiyi yıllarca şiddete, korkuya, yoksulluğa (…) mahkûm etmek olurdu. Bu, çatışmanın etkisini çeşitli şekillerde hisseden Latin Amerika, hatta tüm dünya için sorumsuzluk olurdu.

Bu, aynı zamanda kendi vicdanım için de sorumsuzluk olurdu. Çünkü bugün bu çatışmaya son verecek en iyi fırsat karşımızda duruyor. Bu fırsattan yararlanmak için elimden gelen her şeyi yapmadan ölürsem gözüm arkada kalırdı. Benim kuşağım bir gün dahi barışı yaşamadı; benim hayalim çocuklarımın, tüm Kolombiyalıların çocuklarının barışla tanışmaları.

Umuyorum ki gerilla da 50 yıllık bu çatışmayı geride bırakma, kurşunları oylarla, silahları kanıtlarla değiştirme ve mücadeleyi artık demokrasi içinde sürdürme zamanının geldiğini anlıyordur. “

Başkan Santos’un bu sözleri, ülkesini, insanlarını seven sorumlu bir devlet adamının sorunlara nasıl yaklaşması gerektiğini ortaya koyuyor. Çözüm çatışmayı sürdürmekten daha zor elbette. Ama insana bizden, onlardan ayırımı yapmadan bakıldığında da kaçınılmazlığı ortaya çıkıyor.

Barış ve adalet ikilemi

Başkan Santos, Genel Kurul konuşmasında barış ile adalet arasındaki ikileme değinmeyi de ihmal etmiyor. İsrail’in eski dışişleri bakanlarından Ben Ami’nin El Pais’te yayımlanan konuyla ilgili yazısında belirttiği gibi, barış ve adalet arasındaki ilişki son derece hassas. Kimileri için ideal adaletin sağlanmasındaki hassasiyet özellikle yeneni ve yenileni olmayan bu tür çatışmaların sonlandırılmasını zora sokuyor. İdeal adalete örnek olarak belki Nürnberg davaları gösterilebilir ama 1945’ten bu yana birçok çözüm sürecinin af içerdiğini unutmamak gerekir. Sadece 60’lardan bu yana aralarında İspanya ve Brezilya’nın olduğu 11 ülkede ağır insan hakları ihlallerinden sorumlu rejimlere daha sonra af getirilmiş. Örneğin İspanya’da Franco döneminin suçları 1977 tarihli af yasası ile soruşturulamıyor.

Başkan Santos, Kolombiya’da çatışma devam ederken, terör kurbanları ya da yakınlarının tazminini öngören bir yasa tasarısı hazırladıklarını ancak sorumluluklarının bunun çok ötesine olduğunu şöyle vurguluyor: “ Bugün ivedi sorumluluğumuz yeni kurbanları engellemek yani çatışmayı derhal sonlandırmaktır. Şiddet ve acı sarmalı sona ersin, yinelenmesin diye.  (…)

Çatışmamızı adaletten de, gerçekler ve kurbanları tazmin etmekten de vazgeçmeden sona erdirmek istiyoruz. Bu vesileyle BM’nin ve çok taraflı örgütlerin barış sürecimiz ve sürecin uygulanmasıyla ilgili rolü hakkında düşüncelerimizi de aktarmam gerekiyor. (…)

Kolombiya belki de Roma Statüsü’nün (UCM/Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü) yürürlükte olduğu bir dönemde dünyada bu tür bir çözüm süreci yürüten tek ülkedir. Bu da bizi silahlı çatışmaları olması gerektiği gibi diyalogla çözme arzusunda olan diğer ülkeler için bir modele dönüştürecektir.

Geçenlerde BM İnsan Hakları eski Yüksek Komiseri Luise Arbour, uluslararası doktrinin bir müzakere sürecinde barışla adalet arasındaki gerçek gerilimi çözme konusunda pratik sonuçlar almakta başarılı olamadığını söylemişti. Arbour, (…) eski Yugoslavya ve Ruanda için kurulan mahkemelerin dev kaynaklarla çok az sonuç aldığını hatırlatmıştı.

1994’te kurulan Ruanda Mahkemesi, bir yılda işlenen 800 bin cinayetten sadece 40’ını aydınlatabildi. Eski Yugoslavya Mahkemesi, 20 yılda ancak yüz kadar davayı sonuçlandırdı. Peki, o zaman bir yandan silahlı bir çatışmayı sonlandırırken, öte yandan kovuşturma ve ceza yükümlülüklerimizi nasıl yerine getirecek, kurbanların haklarını koruma konusunda nasıl azami ölçüde tatminkâr bir sonuç alacağız?

Bizim Kolombiya’da yaptığımız, bu ikilemleri dürüst ve ciddi şekilde çözmeye çalışmak. (…)

BM ve uluslararası camiadan beklentimiz Kolombiya ve diğer tüm ülkelerin barışı sağlama hakkına saygı gösterilmesi.

İstiyoruz ki kararlarımıza, işleri yürütme tarzımıza, uluslararası camianın hassasiyetlerine uzak olmayan uygulamalarımıza güvenilerek saygı gösterilmesi ve bu çabalarımıza destek olunması.

Yarım yüzyıllık şiddet ortamında işlenmiş bütün suçları aydınlatacağımız ve tüm sorumluları yargılayacağımız gibi yerine getiremeyeceğimiz bir söz vermiyoruz. Ama diyoruz ki bütün kurbanların haklarını olabilecek en iyi şekilde sağlayacak gerçekçi ve şeffaf bir strateji belirleyebiliriz.

Eğer bir geçiş döneminde adaleti ve suçların cezasız kalmasıyla mücadeleyi sadece ceza davalarının yönetimi olarak değil ayrıca kurbanları tatmin edecek önlemler bütünü olarak kabul edersek, herkes için bütüncül bir çözümü bulabiliriz. (…)

Açıkça söylemek istiyorum ki sistematik olarak işlenmiş insanlık suçları ve savaş suçları için cezasızlık olmayacak. Aksine Kolombiya silahlı çatışmada işlenmiş suçlarda cezasızlıkla mücadele yükümlülüğünü ilk kez ciddiye alıyor.

Burada barışa ulaşmak için adaleti kurban etmek değil; azami adaleti sağlayarak barışa ulaşmak, söz konusu olan.”

Başkan Santos’un Genel Kurul kürsüsünden adaletle barış arasındaki bu ikilemi dile getirmesi UCM gibi uluslararası kuruluşların barışın önünde engel oluşturmasından duyduğu kaygıyı yansıtıyor. Bilindiği gibi 2002’de kurulan UCM insanlığa karşı suç işleyen kişileri (devletleri değil) yargılıyor. Kolombiya Roma Statüsü’nü imzalayarak onaylamış bulunan ülkelerden biri. Mahkeme 2006’dan beri Kolombiya’yı mercek altına almış durumda. Sadece FARC’a değil, paramiliter örgütlere ve devlet güçlerine mensup kişilerin yargılanmalarını ve suçlarıyla orantılı cezalara mahkûm edilmelerini bekliyor. Kötü senaryo, UCM’in müdahalesi ve bunun müzakere sürecine olumsuz şekilde yansıması. 

Müzakerelerin durumu

Juan Manuel Santos konuşmasında Havana’da bir yıldır sürdürülen barış müzakerelerinin son durumuna da değiniyor: “bir yıldır yürüttüğümüz görüşmelerde gündemdeki altı başlıktan sadece birinde uzlaşmaya vardık. Ben iyimserliğimi koruyorum ama Kolombiya halkının sabrı sınırsız değil.

Gerilla, kalıcı ve onurlu bir barış yapmakla, yeniden savaşa dönmek arasında kararlarını vermek zorunda. Buradan onlara tarihin bizleri bu nazik noktaya getirdiğini anlamaları için çağrıda bulunuyorum. Şimdi karar alma zamanıdır. Buradan ellerimiz boş ayrılırsak, ulusumuzu yıllar boyunca kan ve acıya mahkûm etmiş oluruz.

Bu fırsatı kaçırmamalıyız. Sonra gelecek kuşaklar ve tarih bizleri affetmez.”

Müzakerelerin sadece bir başlığında uzlaşılmasına karşın Başkan Santos, bu konudaki iyimserliğini koruyor. Çünkü toprak sorunlarıyla ilgili başlık, diğer beş başlıktan çözümü en zor olanıydı. Geriye kalan başlıkların en önemlisi olan uyuşturucuyla mücadele de Başkan’ın konuşmasında önemli bir yer işgal ediyor.

Santos’un dediği gibi, uyuşturucu kaçakçılığı, bu acımasız kanlı savaşı adeta besliyor: “bu yasa dışı faaliyet son zamanlarda, tüm dünyada olduğu gibi ülkemde de şiddetin ve terörizmin başlıca finansal kaynağı oldu. Eğer savaşı körükleyen uyuşturucu kaçakçılığının kötü etkisi olmasaydı, savaşı çoktan bitirmiş olurduk.

Bu nedenle gerilla ile müzakere gündemimize özel bir madde olarak yasa dışı uyuşturucu konusunu da ekledik. Eğer gerillanın silahı bıraktıktan sonra taraf değiştirmesini ve devletin müttefiki olarak uyuşturucu kaçakçılığına karşı bir set oluşturmasını ve kaçak ekimlere son verilmesini sağlarsak, bunun ne anlama geleceğini bir düşünün”

Kokasız ve çatışmasız bir Kolombiya, tüm dünya ve Kolombiyalıların iyiliği için bugün artık mümkün olabilecek imkânsız bir hayaldi.”

Başkan Santos’un gelecek Mart ayındaki genel seçimlerden önce tamamlamayı ve halkoyuna sunmayı öngördüğü FARC’la müzakere sürecini Genel Kurul kürsüsünden inançla savunduğu konuşmasının önemli bölümleri böyle. Kolombiya’daki barış süreci ile Türkiye’nin çözüm süreci arasında benzeşen ve ayrışan yönler var. Bu değerlendirmeyi yazıyı sonuna kadar okumaya tahammül eden okurlar yapacaktır elbette.      

            

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar