Akın ÖZÇER

Akın ÖZÇER
Akın ÖZÇER
Tüm Yazıları
Fransa’da üçüncü tura doğru
12.05.2012
2977

 Fransa’da François Hollande’ın zaferiyle sonuçlanan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından 10 ve 17 haziran tarihlerinde iki turlu genel seçimler yapılacak. Bu seçimler, Beşinci Cumhuriyet’e vücut veren 1958 Anayasası’nın dayandığı “yarı-başkanlık” sisteminin iki başlı yürütme organının başbakanını belirleyecek. De Gaulle’ün kendisi için biçtiği bu anayasal sistemin öngörüldüğü gibi işleyebilmesi, yürütmenin iki başının aynı siyasi aileye mensup olmalarına bağlı. O bakımdan ilk iki turu kazanan sosyalistlerin, Cumhurbaşkanı Hollande’la değişim programlarını uygulayabilmeleri için genel seçimleri, başka bir deyişle “üçüncü turu” da kazanmaları gerekiyor.

1958 Anayasası halkoyuyla seçilen cumhurbaşkanına parlamenter sistem devlet başkanlarının sahip olduğu sembolik yetkilerden fazlasını tanıyor. Örneğin dış politika ve savunma özellikle cumhurbaşkanına rezerve edilmiş alanlar. Başbakan ise daha çok iç politikanın yürütülmesini sağlayan siyasi aktör konumunda bulunuyor. Ama bu yetkilerin uyum içinde kullanılabilmesi için, yukarıda altını çizdiğim gibi, yürütmenin her iki başının da aynı siyasi aileden olması şart.

Sistem özellikle cumhurbaşkanının Milli Meclis’i feshetme yetkisine dayanıyor. Anayasa’nın 12. maddesinin ilk fıkrasındaki bu yetki, bazı klasik parlamenter sistemlerde görülen şartlı fesih yetkisi gibi değil. Cumhurbaşkanı bu yetkisini uygun gördüğünde, özellikle kendi siyasi ailesine ait Meclis çoğunluğu bulmak için kullanma hakkına sahip. Beşinci Cumhuriyet’in mimarı De Gaulle için yönetimin tepesinde “dyarchie” (ikili egemenlik) olamaz; bu nedenle seçilen cumhurbaşkanının Meclis’te muhalefet çoğunluk ise yapacağı şey, Meclis’i feshederek halktan kendisi için çoğunluk istemektir. Ama yapılacak genel seçimlerden yine muhalefetin çıkması bu defa cumhurbaşkanının artık halkın desteğine sahip olmadığı, dolayısıyla istifa etmesi gerektiği sonucunu doğuruyor.

De Gaulle’ün sistemle ilgili bu değerlendirmesi, sosyalist Cumhurbaşkanı François Mitterrand’ın, farklı siyasi ailelere mensup bir cumhurbaşkanı ile bir başbakanın birlikte yönetimi anlamına gelen “cohabitation” uygulamasına geçtiği 1986’dan bu yana sistemin tek doğrusu olmaktan çıktı. Ama “cohabitation” Mitterrand için tercihten çok zorunluluktu. 1981’de seçildiğinde De Gaulle’ün yaklaşımına uygun şekilde Milli Meclis’i feshedip kendisi için çoğunluk istemiş ve almıştı ama beş yıl sonraki genel seçimlerde sandıktan sağ çıkmıştı. 58 Anayasası’nın ruhuna uygun olarak ya kendisi de istifa edecek veya yeni seçilen Meclis’i feshederek tekrar Meclis çoğunluğu isteyecekti ki bu imkânsızdı. Oysa Mitterrand yedi yıl için seçilmişti, iki yıllık süresi daha vardı ve görevde kalması için tek yol “cohabitation” uygulamasına geçmekti.

İlginçtir ki “cohabitation” bugüne kadar hep cumhurbaşkanlarına yarayan bir uygulama oldu. Başbakanı Jacques Chirac ile iki yıl süren bir “cohabitation” dönemi geçiren Mitterrand, 1988 cumhurbaşkanlığı seçimlerini kendisine rakip olan Chirac’a karşı kazandı. Mitterrand ikinci yedi yıllık dönemini de “cohabitation” (Balladur ile) dönemiyle noktaladı. Ardından cumhurbaşkanı seçilen Chirac, kendisi için Meclis çoğunluğu aradığı 1997 baskın genel seçimlerinde sandıkta Çoğul Sol (Gauche plurielle) sürpriziyle karşılaştı. Bu kez Cumhurbaşkanı Chirac, sosyalist Lionel Jospin ile Fransa’nın üçüncü ve en uzun (beş yıl) süren “cohabitation” dönemini başlatmak zorunda kaldı. 2002 cumhurbaşkanlığı seçimlerini Chirac kazanırken, Başbakanı Jospin kendisine rakip dahi olamadan ilk turda elendi.

Ne var ki “cohabitation”, cumhurbaşkanlarının politikalarını uygulayamadığı, hükümetle uyum gereği yetkilerini tümüyle kullanamadığı ve klasik parlamenter sistem devlet başkanlarına özgü sembolik yetkilerle yetindiği bir tür koalisyon dönemleri yarattı. Cumhurbaşkanının görev süresini 2002 itibariyle yedi yıldan beşe indiren anayasa değişikliğiyle bu olasılığın artık azaldığını söylemek mümkün. Zira genel seçimler –erkene alınmazsa– artık cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından yapıldığı için çoğunlukların birbirinden çok farklı olma olasılığı ortadan kalkmasa da oldukça düşüyor.

Siyasi partilerin bu seçimlerdeki hedeflerine gelince, PS (Sosyalist Parti) programını uygulamak için sol partilerle birlikte Meclis’te salt çoğunluk oluşturma peşinde. Sarkozy’nin partisi UMP’de de hedef aynı ama “cohabitation” koşulları yaratmak ve Hollande’ın manevra alanını daraltmak için. Genel Sekreter Jean-François Copé, Le Figaro’daki söyleşisinde iki parti arasındaki farkın az olduğunu, seçimleri kazanabileceklerini söylüyor. Senato çoğunluğunun da sosyalistlerin elinde olduğunu vurgulayan UMP, tam da 58 Anayasası’nın ruhuna aykırı olarak, seçmenden hükümetin solun eline geçmesini engellemek için oy istiyor.

Genel seçimlerde her seçim bölgesinden bir olmak üzere toplam 577 milletvekili seçiliyor. İlk turda salt çoğunluk sağlanamazsa ikinci tura ilk iki sırayı alan adaylar katılıyor. Partiler ikinci tur için aralarında anlaşmalar yaparak seçim bölgelerinde birbirleri lehine çekilebiliyor, hatta bazı yerlerde ilk turda aday bile göstermeyebiliyor. Anketlerde şimdilik ilk turda UMP 30/33, PS/ sol cephe yüzde 30/35 oy alacak görülüyor. UMP ile Meclis’te güçlü bir grup kurmak isteyen aşırı sağcı Ulusal Cephe (FN) ve PS ile merkezdeki MoDEM arasındaki ilişkiler netleştikçe daha sağlıklı tahmin yapmak mümkün olacak.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar