Ali BAYRAMOĞLU
Soru hayati: Güneydoğu'daki çatışmalar nasıl durur?
Bu soruya kestirme yanıt vermek zor.
Ancak çatışmaların durması için bir önkoşuldan söz edebiliriz. Bu önkoşul ya da gerekli koşul, PKK'nın hendek siyasetine, silah zoruyla özerklik inşa etme iddiasına son vermesidir.
Silahlı ayaklanma karşısında bir devletin güvenlik tedbirleri alması ve egemenlik alanını koruması, o devlet için bir varoluş meselesidir. Kültürel, siyasi ve benzer talepler üzerinden egemenliği paylaşma, kendini yönetme arayışlarının tek gerçekçi pisti, o devletin mekanizmalarıdır. Bu mekanizmaların üzerinden, içeriden, meşru ve yasal araçlarla yol almak, İrlanda'dan Afrika'ya kadar uzanan tek modeldir. Karşılanmayan talepler çatışmalar yol açar, çatışmalar, zamanla siyaset ihtiyacına ve siyasetin gerekliliğine işaret eder, ancak çatışmayla sonuç almak mümkün değildir ve hiçbir zaman mümkün olmamıştır.
Demirtaş, Nevruz meydanında çözüm ve barıştan, siyaset evresine geçişten, çatışmaların durmasından söz ediyordu.
Peki nasıl?
HDP bu soruya yanıtı ne?
“Devlet masayı kursun, hendekler derhal kapanır...”, bugüne kadar söylenen bu.
Bu formülün arkasındaki akıl yürütme ise şu: “Ortada bir çatışma yok, katliam politikaları var. Hendekler katliama direnmek, halkı korumak için kazıldı. Güvenlik güçleri çekilsin, müzakereler başlasın, direniş de biter…”
Bu akıl yürütme siyaseti, çatışma stratejisinin tamamlayıcı ve meşrulaştırıcı unsuru olarak tanımlamaktan öte bir şey değildir. Zira, bu çerçevedeki “masa kurulsun” talebi, “müzakereler örgütün fiili işgal ve egemenlik halini kabul ederek başlasın” anlamına gelir. Bu, Kandil'in yeni stratejisi etrafında kendisine yol açma peşinde koşmasıdır.
Demirtaş, dün Nevruz meydanında farklı bir akıl yürütmeyle mi konuştu, dersiniz?
İstemiş olabilir, ama konuştuğunu hiç sanmıyorum.
HDP ve Kürt siyaseti açısından durum, soru ve sorun dün neyse bugün de odur. Tercih hala ortada duruyor: Siyaset yolu ya da silah yolu...
Bu tercihin belirleyiciliği muhakkaktır.
Kürt sorunu söz konusu olunca sıkça ve doğal olarak, yasal ve meşru güç olan devlete, onun izlediği siyasete ve açacağı pistlere yönlendirici ve belirleyici unsur olarak bakıyoruz. Nitekim çözüm süreci böyle başlamıştı.
Ancak ortada iki oyuncu olduğunu, silahı yerine siyasi yolu tercih edecek Kürt hareketinin çözüm sürecini teşvik edeceği, Türk siyasi hayatına bir meşru oyuncu olarak girebileceği, bu oyunu hatta etkileyebileceği de açıktır.
Üstelik buna yaklaşıyorlardı. Çözüm süreci toplumsal ve siyasal koşulları barışın meşruiyetinin ne denli yüksek olduğunu göstermiştir. Tabuların kırılmasını, limitlerin aşılmasını ifade etmiştir. Bu süreç doğal olarak inişler, çıkışlar, tıkanıklıklar yaşamıştır. Doğal olarak tarafların birbirlerinden uzak beklentilerine tanıklık etmiştir. Doğal olarak devlet ve siyasi iktidar zaman zaman bu sürecin gittiği istikametten ürkmüş, rahatsız olmuştur.
Ancak Rojava'da ortaya çıkan yeni dengeler, PKK'nın bulduğu yeni imkanlar, Kandil'in bu iniş çıkışları vesile yaparak yeniden çatışma stratejisine dönmesine, siyaseti de bunun payandası yapmasına yönelik tercihi devreye sokmuştur. Çözüm sürecinden, “seni başkan yaptırmayacağız” söyleminden yorgun düşen, Suriye'deki ittifaklardan rahatsız olan, Kürt hareketinin Türkiye'deki egemenlik gösterilerini taşıyamaz hale gelen siyasi iktidar için bu tercih bir vesile oluşturmuş, o da ipin kopmasına katkıda bulunmuştur.
Ancak açık: Bu noktaya gelişte direksiyonun başında Kürt hareketi vardır.
Bu hareket siyaset pistinde kalmayı tercih etseydi, çözüm sürecini zorlayarak, Türkiye içinde kitlesel destek arayarak, dolayısıyla farklı bir çözüm ve paylaşma modelinin peşinden koşmayı esas alsaydı, bugün farklı bir noktada olabilirdik.
Söyledik, tercih açısından dün neredeysek bugün yine oradayız.
Kürt hareketi ibresini siyasete çevirir, hendek politikasına ve silahlı egemenlik arayışına son verirse, kapılar tekrar açılacaktır.
Ak Parti'nin kabul edilmez siyasi alanı daralma tepkileri, terör tanımı genişletme çabaları asayiş evrelerinin, siyasetsizlik zamanlarının araçları olduğunu unutmamak gerekir.
Yazarlar
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.09.2025
18.09.2025
14.09.2025
11.09.2025
6.09.2025
4.09.2025
30.08.2025
28.08.2025
23.08.2025
21.08.2025