Ali BULAÇ

Dinin ideolojileştirilmesi
27.06.2016
1810

 Dinin ideolojileştirilmesi, başkalarının aleyhine olmak üzere bir zümrenin, cemaat, parti, grup veya ulusun ideolojisi olur; bu ise “Âlemlerin Rabbi’nden indirilen” ve “Âlemlere rahmet olarak gönderilen peygamber” tarafından tebliğ edilen dinin külli, evrensel, ihatalı ve bütüncül özüne büyük zarar verir.

Siyasi alanda faaliyet gösteren Müslümanlara yöneltilen eleştirilerden biri “dini ideolojileştirmeleri”dir. Bu eleştiri tümüyle haksız sayılmaz, tümüyle haklı da değildir.
İdeoloji, fikirlerin bilgisidir. İnsan, içinde yaşadığı varlık, tabiat, hayat, kendi fiilleri ve geleceğiyle ilgili düşünür. Düşünce soyut bir zihni çaba gibi görünse de, hakikatte duyumlanabilir varlığı, maddi ve sosyal durumları temel alır. İşte insan, bu geniş çerçevede düşünürken belli bir sistem, kendi içinde tutarlı, anlamlı bir kavramsal model oluşturabilirse, buna ideoloji denir. İdeolojinin eski Türkçemizdeki karşılığı “İlm-i suvar-i akliyye” veya “İlm-i efkâr”dır.

Bu zihin faaliyetin kötü bir tarafı yoktur, hatta insan düşünen, akleden –daha doğrusu öyle olması gereken- bir varlık olduğundan düşünmeden edemez, akletmek onun asli görevlerinden, ahlaki sorumluluklarından biridir. Fakat eldeki bilgilerin fikirlerini bir araya getirdiğimizde, bunu zihin dünyamızda yaptığımızdan zihnimizin ruhi hallerimizle ilgisi olur, yani eğer adalet duygumuzu kaybedecek olursak, bir araya getirdiğimiz fikirlerimiz şahıs, zümre, sınıf, parti, cemaat, ulus çıkar ve hırslarına hizmet ederler. Bu hakikaten esaslı bir konudur ve çoğumuz farkında olmadan şahsi veya grup çıkarımızı büyük bir duygu fırtınası içinde savunur, kendimizi ideolojik doktrinimiz haline getiririz. İşte bu hataya düşüldüğü takdirde din ideolojileşir.

Dinin bu çerçevede ideolojileştirilmesi, başkalarının aleyhine olmak üzere bir zümrenin, cemaat, parti, grup veya ulusun ideolojisi olur; bu ise “Âlemlerin Rabbi’nden indirilen” ve “Âlemlere rahmet olarak gönderilen peygamber” tarafından tebliğ edilen dinin külli, evrensel, ihatalı ve bütüncül özüne büyük zarar verir.

Nisbeten sosyal, siyasal ve iktisadi faaliyet biçimlerine mesafeli duran felsefi, kelami, teolojik konularla uğraşanların geliştirdiği fikirler bir yana, özellikle son iki yüz senede ideolojilerin ağırlıklı olarak sosyal ve iktisadi ilişkileri düzenlemek üzere ortaya çıkan siyasi doktrinler olduğu görülür. Bu açıdan en bariz ideolojiler faşizm, komünizm ve liberalizmdir; bu üç ideolojik doktrinin Batı dünyasının çalkantılı tarihi tecrübesinin ürünü olmaları da tesadüfi değildir. Faşizmin ve komünizmin hükümferma oldukları ülkelerde milyonlarca insanın hayatına son verildi; vicdanları kanatan işkenceler yapıldı ve nihayetinde İkinci Savaş sırasında soykırım yapıldı. Komünistlerin faşistlere göre öldürdükleri insan sayısı katbekat fazladır. Liberalizm ise ördeklerle timsahları serbest sularda yüzdürmek suretiyle ülkelerin, bölgelerin ve genel olarak dünyanın ana gövdesini bir zümre lehine yoksullaştırdı, sömürüyü küreselleştirerek insani yetileri adeta felce uğrattı. Her üç ideolojinin ortak paydası hayatın bütününü dünyevileştirip maddileştirmeleri, rekabet ve çatışmayı ölümcül karaktere bürümeleri ve her durumda imtiyazlı, avantajlı ve güçlü sınıf ve grupları mütegallibe konumunda korumalarıdır. Liberal ideolojinin dünyayı getirip karşı karşıya bıraktığı durum şudur: Hakikat ve ahlaki erdem peşinde koşmanın anlamı yoktur; ne olsa gider; aslolan bedenin şehvet ve iştahı; her etkinlikte haz güç ve imha kabiliyetinin artırılmasıdır.

Henüz bu uç noktalarda faaliyet gösteren İslamcı akımlar ortaya çıkmış değil. Ama eğer Müslümanlar Es Siyasetü’ş Şer’iyye’yi kendi asli amaçları dışına çıkarıp siyaseti mutlaklaştıracak olurlarsa dini faşist, komünist ve liberal ideolojik doktrinlere dönüştürebilirler. Meşru ideoloji, dinin asli hükümlerinden ve varlık âleminden elde edilen bilgilerle zanni fikirler üretmek, yorumlamak, tefsir etmek amacıyla daimi ve usule uygun zihni cehd ve mücahede içinde olmaktır. İdeolojisiz insan zihnini iptal etmiştir. Siyasi ideoloji meşruiyetini kelami köklerden alır ama başı sonu fıkhi bir faaliyettir; her siyasi fikir ve program zannidir; genelin maslahatına ve çıkarına matuf yapılır, sebeb-i hikmeti bir zümre, sınıf, grubun çıkarı değil Hukuk’un tatbikini sağlamaktır.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar