Alper GÖRMÜŞ
Bu dizinin altıncı bölümünde, milliyetçilerin ve ulusalcıların ürettiği, askeri vesayet rejiminin de tepe tepe kullandığı bir ‘öcü’den şöyle bir söz etmiş, ayrıntılarına sonraki bölümlerde gireceğimi söylemiştim. Bu ‘öcü’nün adı ‘misyoner tehlikesi’ydi ve onu şu tek paragrafla anmıştım:
“Yaşı fazla genç olanlar o günlerdeki irtica karşıtı kampanyayı kafalarında bir yere oturtabilirler, yadırgamazlar. Fakat anti-misyoner kampanya için muhtemelen ‘o da ne’ diyeceklerdir, çünkü milliyetçilerin ve ulusalcıların yıllarca Türkiye’nin ‘beka meselesi’ olarak iktidarın tepesinde boza pişirdiği ‘Türkiye Hıristiyan oldu olacak’ korkusunu bugünün Türkiye’sine bakıp da anlamak mümkün değil; çünkü böyle gerçek bir tehlike olsaydı bugüne hiç değilse izleri kalırdı, ama kalmadı.”
Sırf bu bile ‘misyoner tehlikesi’nin zamanında bütünüyle uydurulmuş olduğunu göstermeye yeter. Fakat uydurulmuş olması etkili olmasını engelleyemedi.
Dizinin bu bölümünde, Milli Güvenlik Kurulu’nun da (MGK) büyük bir tehlike olarak onayladığı “2003-2007 arasında Türkiye’deki misyoner faaliyetleri” bahsi var.
***
‘2007’ kitabı: Dokuzuncu bölüm, “Emperyalizmin beşinci kolu misyonerler”e karşı kampanya
Bu kitabın önceki bölümlerinde ele aldığımız ‘irtica tehlikesi’ kendisinden beklenen faydayı sağlamış, laik-seküler kesimleri önemli ölçüde birleştirmişti, fakat kısa bir süre içinde anlaşıldı ki korkunun yoğunlaşması için başka kaynaklara da ihtiyaç vardı. “Emperyalizmin beşinci kolu misyonerlere karşı kampanya” işte bu çaresizlik içinde üretildi ve uygulamaya kondu.
Devlet merkezli bir kampanya
2003-2007 arasında “yüzlerce apartmanın bodrum katındaki kiliseler”e karşı yürütülen anti-misyoner faaliyet, görünüşte birtakım milliyetçi ve ulusalcı STK’lar tarafından örgütleniyordu, ama gerçekte bir devlet kampanyasıydı. Kampanyanın merkezinde, doğrudan doğruya devletin merkezi olan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) vardı. MGK, Türkiye’deki misyoner faaliyetlerini “milli birliğimize” yönelik büyük bir tehlike olarak görmüş ve bunu ilan da etmişti.
Kampanyanın görünürdeki amacı, “Müslümanların Hıristiyan misyonerlerce kandırılmasına engel olmak,” yani bir anlamda “dinimiz”i korumaktı.
Görünürdeki amaç buydu ama, gerçek amaç Türkiye’de “dini gericiliğin” yükselmekte olduğu, “Hıristiyan düşmanlığının” alıp başını gittiği yönünde bir algı yaratmak ve bu yolla Batı ile Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) arasındaki mesafeyi açmaktı.
İslamın zaten “olağan şüpheli” olması ve bir sürü derdi bulunan Batı kamuoylarının Türkiye’de nelerin olup bittiğine dair nüanslı bir algıya sahip olamaması gibi nedenlerle, plan mükemmel bir biçimde işledi.
Oysa hakikat nüanslarda gizliydi ve şöyleydi: Devletin merkezinden başlatılan kampanya, toplum düzleminde “dincilik” tarafından değil, “milliyetçilik”, daha doğrusu “ulusalcılık” (dinden soyundurulmuş milliyetçilik) tarafından yürütülüyordu. Kampanyanın fikri zemini ise, İslamdan ulusalcılığa devşirilmiş ilahiyat hocaları tarafından döşeniyordu. Bunların en önde gelenlerinden biri olan Prof. Zekeriya Beyaz, o dönemdeki faaliyetlerini 2011’de şöyle anlatacaktı:
“Doğrudur aslında, ben misyonerlere karşı halkımızı, gençlerimizi, çocuklarımızı sürekli uyardım. (…) Türkiye’de çok sayıda ev kiliseleri açıldı. Çocuklarımızın nicelerini Hıristiyan yaptılar, bunlara karşı duramadık. Bundan 5-6 yıl önceki o yoldaki mücadelemizi de bugün suç olarak karşımıza çıkartıyorlar.”
AK Parti zokayı yutuyor
Elbette bazı İslami çevreler de katkı veriyordu bu kampanyaya; hattâ bir adım daha atıp, AK Parti hükümetinin de kampanyanın pasif bir parçasını oluşturduğunu söyleyebiliriz. AK Parti kısmen görevi saydığı “dini korumak” kaygısıyla, kısmen de iktidarının başlangıcında MGK’da askerlerle ortak bir noktada buluşmuş olmanın sevinciyle, “misyonerliğe karşı kampanya”nın ardındaki planı sezemedi.
Darbe Günlükleri’ndeki bir pasaj, AK Parti’nin devlet merkezli misyonerlik kampanyası karşısındaki pozisyonunu ve ruh halini mükemmel bir biçimde gösteriyordu (23 Ocak 2004, MGK toplantısı):
“Çeşitli irticai ve bölücü hareketler ile misyonerlik faaliyetleri anlatıldı. Takdimin sonunda Devlet Bakanı M. Ali Şahin söz alarak; misyonerlik faaliyetinin çok tehlikeli olduğunu, bunun önlenmesi gerektiğini ifade etti. (…) Söz alan Başbakan, misyonerlik ile mücadelenin [amacının] iyi Müslüman yetiştirmek olduğunu, bu nedenle Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yayınladığı Kuran kursları yönetmeliğinin bir gereklilik olduğunu ama bu konunun yanlış anlaşıldığını belirtti.”
Kampanyanın sönümlenmesinden yıllar sonra yayımlanan WikiLeaks belgelerinin misyonerlerle ilgili bölümü de, AK Parti’nin, kendi kuyusunu kazmak için üretilen bu “tehlike”nin gerçek niteliğini kavrayamamak bir yana, kuyu kazıcılara kazma da yetiştirdiğini ortaya koyuyor. Belgelerden anlıyoruz ki o dönemde ABD’li diplomatlar, bilhassa Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinden yürütülen misyonerlik karşıtı propagandanın şiddete yol açabileceği hususundaki kaygılarını hükümete açık bir biçimde iletmişler. Ne kadar haklı olduklarını, sonraki boğazlamalardan, cinayetlerden anlayabiliyoruz.
Hrant Dink’ler konuşabilseydi…
AK Parti o yıllarda, bir yandan da Batı’ya, kendi iktidarının Hıristiyan din adamlarına ve azınlıklara yönelik saldırılarla hiçbir ilişkisinin bulunmadığını anlatmaya çalışıyordu.
Tabii, Müslümanlıkla ilgili ezberleri gitgide katılaşmakta olan Batı kamuoyları üzerinde hiçbir etki yapmadı bu savunma. Onların aklı, en kuvvetli vurguyu “laiklik” üzerine yapan bir ideolojik-siyasi çizginin, misyonerleri düşmanlaştırma, azınlıkları düşmanlaştırma gibi faaliyetler içinde olmasını almıyordu.
Aslında Batı kamuoylarına bunu en iyi, işin aslını topraktan-hayattan öğrenen ve bizzat kendilerini tehdit altında hisseden o Hıristiyan din adamları, azınlıklar anlatabilirdi. Fakat AK Parti o zamanlar onların konuşmaları için, dünyaya tehdidi nasıl algıladıklarını anlatmaları için yapılması gerekenleri yapmadı. Eh, onlar da sesleri çıkarsa “yerleri bellenir” diye susmayı tercih etti. Oysa ihtiyaç duydukları atmosfer sağlanabilseydi, aşağı yukarı Hrant Dink’in ABD’li diplomatlara not ettirdiği gibi konuşacaklardı (yine WikiLeaks kriptolarından):
“Türkiye’de hangi siyasi partinin ‘gerçek laikliği’ temsil ettiği sorulduğunda, Dink ‘AKP’ cevabını verdi. Bir dinî azınlık mensubu olarak, İslam eğilimli bir partinin gücünü artırmasından korkup korkmadığı sorulduğunda ise ‘Hayır’ dedi. Kemalizmden vazgeçmenin Şeriat düzenine yol açmayacağından neden bu kadar emin olduğu sorulunca, Dink’in cevabı, ‘Bunun bizi Şeriat düzenine değil ama demokrasiye götüreceğine inanıyorum’ oldu. Buna niye inandığı sorulduğunda ise, Dink, ‘Kemalistler demokratik değil. Ben Ermeni olduğumu söylediğim için Kemalist bir devlet tarafından yargılandım. İslamî bir yönetimle böyle bir tecrübem hiç olmadı’ dedi.”
AK Parti ve hükümet o dönemdeki tutumunun akıl dışılığını ne zaman anlamıştır, bunu bilmiyoruz… Belki ancak misyonerlere, Hıristiyan din adamlarına ve azınlıklara fiili saldırılar başlayınca…
NOT. Bu dizinin son bölümünde (sonraki yazıda): ‘2007’ kitabına bugünden bir ek: Laik-seküler muhalefet geçmiş pratiğinden gerekli dersleri çıkartabildi mi?
___________
SABİTLENMİŞ SUNUM
“Laik siyaset ve laik sosyolojinin bugünlere gelişteki sorumluluğu” başlıklı bu dizi çok uzun sürecek, çünkü aşağıda okuyacağınız gibi 10 yıl önce kaleme alınıp yayımlanmayan bir kitabın yeni ilavelerle tefrika edilmiş hali bu…
Dizi arasına zaman zaman güncel yazılar da girecek, dolayısıyla diziyle ilk kez karşılaşacak olanların “nereden çıktı bu” dememesi ve önceki bölümlerle bağlantısını kurması için böyle bir “sabitlenmiş sunum”u gerekli gördüm. Bu sunum her bölümün sonunda tekrar edecek.
***
Demokratlık ve liberallik Türkiye’de ne zamandır küfür terimi olarak tedavülde… Küfrü daha da okkalı kılmak için onlara kestirmeden “yetmez ama evet”çi deniyor. Bu damganın ne kadar işlevsel olduğu, yeni bir TV dizisinde yer alan “O vatan haini ‘yetmez ama evet’çi içerde mi” repliği etrafında sosyal medyada düzenlenen şenlik üzerinden bir kez daha ortaya çıktı.
“Yetmez ama evet”çilere karşı yıllardır sürdürülen saldırganlık, futbol kulübü yöneticilerinin kendi başarısızlıklarının faturasını hakemlere yıkmasına çok benziyor. Aynı onun gibi, seçimle gelmiş bir iktidarı başta TSK olmak üzere ‘kurumlar’ üzerinden hal’etmeye girişerek Türkiye’yi feci bir otoriterliğe sürüklemede oynadıkları rolü görünmez kılmak isteyenler, faturayı “yetmez ama evet”çi dedikleri demokratlara ve liberallere ciro etmek için yıllardır -kabul edelim- başarılı bir performans sergiliyor.
AK Parti demokratların ve liberallerin başlangıç yıllarında kendisine açtığı krediden muhakkak ki faydalandı, fakat onun katbekat fazlasını kendisini ‘iç düşman’ olarak kodlayan modern-laik kesimlerin husumetinden türettiği mağduriyet algısından elde etti; ne var ki demokratlar ve liberaller bitmez tükenmez bir “sizin yüzünüzden” saldırısına maruz kalırken meselenin bu yanı yokmuş gibi davranıldı.
2012 yılının ortalarında, başlığı ‘2007’ olan bir kitap çalışmasına başlamıştım. Niyetim, geniş gazete taramalarıyla ‘her şeyin belirlendiği’ o kırılma yılını ve oraya nasıl gelindiğini anlatmaktı. Olguları peş peşe sıralayınca doğal olarak karşımıza seçimle gelmiş bir iktidarı ‘kurumlar’ı kışkırtarak hal’etme hikâyesi çıkıyordu, yani bir mağduriyet hikâyesi… Ne var ki kitabın yazımını bitirdiğimde artık bizzat AK Parti birilerini mağdur eden bir iktidar kurmaya başlamıştı ve o koşullarda kitabı yayımlamak içimden gelmedi. Ve aradan 10 yıl geçtikten sonra, Etyen Mahçupyan’ın Gülsüm Ekinci’ye verdiği söyleşide (Serbestiyet, 15 Aralık 2023) yer alan şu iki paragraf düşüncemi değiştirdi.
“(…) Çok kısa bir süre AK Parti’nin belki de demokratlığa da gidebilecek bir istekliliği vardı. Ama laik kesimin destek vermemesi AK Parti içindeki dinamiği tekrar eski hamuruna, eski damarına geri döndürdü. Dolayısıyla AK Parti’nin ilk on yılı Türkiye açısından kaçırılmış çok çok büyük bir fırsat. Fakat aslında bunu ne AK Partililer ne de karşısındaki laikler idrak etti.”
(…)
“Kendi kabahatinle yüzleşmek istemezsin. Laik kesim ne yapıyor şimdi, bugünkü AK Parti’yi geriye projekte ederek kendini aklamaya çalışıyor: AK Parti zaten böyleydi, Tayyip Erdoğan zaten bu kafadaydı diyor. Şurası doğru, Erdoğan büyük ölçüde aynı kafadaydı ama AK Parti’yi Tayyip Erdoğan yönetiyor değildi, çok başka bir koalisyon yönetiyordu. [Laik kesim bunu idrak edebilseydi] AK Parti’de yaşanan bütün tasfiyelerin sonucunda neyi kaybettiğimizi de anlayabilirdi.”
İşte bu iki paragrafı okuduktan sonra, 2013’te yayımlamadığım kitabı özetleyerek ama bazı ilaveler de yaparak Serbestiyet’te tefrika etmeye karar verdim.
Bu dizide geçmiş yılları hatırlatıyorum, fakat iktidar bu geçmişi artık bir mağduriyet öyküsü olarak kullanamaz… Geçmişi, laik siyaset ve laik sosyolojinin bugünlere gelişteki sorumluluğunu, ‘kabahatlerini’ hatırlatmak için deşiyorum.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025