Alper GÖRMÜŞ
Doğan Akın, T24’ün üçüncü yılını doldurması vesilesiyle kaleme aldığı yazıda “lütufla habercilik yapılamayacağını göstermek için buradayız” diye yazdı.
Bu cümleyi izleyen paragraf da belli ki, gazetecilerin iktidarlara ve patronlara yönelik, son dönemde sıkça karşılaştığımız “bize baskı yapmayın ki biz de gazetecilik görevimizi hakkıyla yerine getirelim” mealindeki çağrılarına nazireyle kaleme alınmıştı:
“Medyadaki sorunun sadece iktidarlardan, sadece sermaye sahiplerinden kaynaklanmadığını, editoryal bağımsızlığa sahip çıkmayan biz gazetecilerin de yakındığımız sonuçta payı olduğunu kabul etmek üzere buradayız.”
Doğan Akın bu ülkede meslektaşlarını böyle eleştirmeyi en fazla hak eden gazetecilerden biri... Fakat kurduğu cümle, özellikle de gazetecilerin payını belirlerken kullandığı “de” takısı, tartıştığımız meselede gazetecilerin “günah”ının boyutlarını layıkıyla anlatmıyor gibi geldi bana.
Cümleye iki nedenle itiraz ediyorum: Öncelikle, gazetecilerin “medyadaki sorun”la ilgili sorumluluklarını küçülttüğü için, ikincisi de (dolaylı olarak) Doğan Akın ve T24’ün yapmaya çalıştığı bağımsız gazeteciliğin değerini yeterince vurgulayamadığı için...
Başbakan, patronlar ve gazeteciler
Başbakan Erdoğan’ın, celalli anlarında gazeteci adı telaffuz edip, patronlarına “yazıklar olsun, böylelerini nasıl çalıştırıyorsunuz” diye serzenişte bulunabilmesi ve zaman zaman da sonuç alması neyi gösteriyor? Ya da şöyle sorayım: Başbakan, sermaye sahipleriyle gazeteciler arasında nasıl bir ilişki olduğunu varsayıyor ki, sonuç alabileceğini düşünüyor?
Bu sorunun cevabı şöyledir: Düşünüyor, çünkü gazetecilerin sermaye sahipleri nezdindeki moral pozisyonlarının fevkalade sorunlu olduğunu biliyor.
Sorun şurada: Gazeteciler editoryal bağımsızlıklarını her şeyden önce kendi sermayelerine karşı korumak gerektiğini, iktidarlara karşı bağımsızlığın yolunun da buradan geçtiğini bir türlü anlayamıyorlar ya da anlamak işlerine gelmiyor...
Gazetecilerin kendi sermayelerine karşı editoryal bağımsızlıklarını savunmaları neden bu kadar önemlidir?
Çünkü sermaye sahipleri, siyasi iktidarlar ve başka güç odaklarından gelen baskıyla, çalıştırdığı gazetecilerden gelen editoryal bağımsızlık talebi (baskısı) arasında kalırlar ve pozisyonlarını yukarıdan ve aşağıdan gelen taleplerin şiddetine göre ayarlarlar.
Eğer gazeteciler patronlarına sahiplikle editoryal bağımsızlığın farklı şeyler olduğunu anlatamamışlarsa, yani bir gazetenin sahibi oldu diye o gazeteye istediği gibi müdahale edemeyeceğini izah edememişlerse; yine, editoryal bağımsızlığın kendileri için statüden ve paradan çok daha önemli olduğu hususunda patronlarının zihninde sahih bir izlenim yaratamamışlarsa... İşte o zaman sermaye sahibi, pozisyonunu salt “yukarıdan” gelen baskılara göre ayarlar.
Görüldüğü gibi, gazetecilerin editoryal bağımsızlıklarına sahip çıkmaları, medya patronlarının da iktidarlara karşı daha “dirençli” olabilmesinin yegâne imkânını sunar bize.
Nokta, Taraf, T24
Editoryal bağımsızlık, demokratik bir ülkede bir gazeteci hakkıdır ama, o da bütün haklar gibi“verilen” bir hak değildir, “alınan” bir haktır.
Nokta ve Taraf bu açıdan iki önemli örnek... Her ikisinde de gazeteciler, yola koyulurlarken öncelikle patronlarına editoryal bağımsızlık konusundaki hassasiyetlerini anlatmışlar, bu noktada kesin sözler almışlardı. Bu iki yayın organının patronlar açısından “tehlikeli” olabilecek alanlara girebilmesinin altında her şeyden önce bu “akit” yatıyordu.
Taraf’ın imtiyaz sahibi Başar Arslan’ın T24’ten Hazal Özvarış’a verdiği söyleşide (10 eylül) sarf ettiği şu sözler, gazetecilerle patronlar arasında olması gereken ilişkiyi gayet güzel özetliyordu:
“Patronunun karıştığı gazetelerin nasıl olduğunu biliyoruz. Yazı işlerinin neyine müdahale edebilirsin ki? Ben profesyonel olarak bu işi yapacaksam ve gazeteci değilsem, bu işi güvenebileceğim birine emanet etmem lazım. (Patronların karıştığı bir gazete) her şeyden önce özgür olamıyor. Patronların çıkarları ve korkularına göre yayın yapıyor. Gazetecilik ve habercilik tek ölçü olmaktan çıkıyor. İktidarla iyi geçinme endişeleri gazeteciliği örseliyor.”
T24 ve editoryal bağımsızlığın bedeli...
Nokta ve Taraf, gazetecilerin, “hakları” olan editoryal bağımsızlıklarını kendi sermaye sahiplerinden“aldıkları” bir modelin örnekleri... T24 ise “patronsuz” bir editoryal bağımsızlığın hayalini kurup gerçekleştirmenin örneği...
Doğan Akın ve T24’ün üç yıldır inatla sürdürdükleri yayıncılık, bize yansıyan yanıyla böyle bir editoryal bağımsızlığın, müdanasız bir gazetecilik için nasıl bir nimet olduğunu ortaya koydu... Hikâyenin bize yansımayan yanında ise “külfet” faslı yer alıyor. Doğan Akın’ın her yıl ağustos sonu, eylül başında kaleme aldığı T24 yazılarına göz gezdirince anlıyoruz ki, editoryal bağımsızlık sevdası, bütün sevdalar gibi “birçok şeyi göze almayı” gerektiren bir sevdadır (1 Eylül 2010 tarihli birinci yıl yazısından):
“Biz T24’ü, kredi kartlarımıza taksit yaptırarak teknik altyapısını oluşturduğumuz Taksim’deki mütevazı ofisimizde kurduk. Hiçbir kişi, kurum, örgüt veya oluşumla, doğrudan ya da dolaylı olarak ilişki kurmayan bağımsız bir internet gazetesi olarak yola koyulduk. Medyada mali ihtiyaçların aşırı tedariki ile ideolojik takıntıların haberciliği nasıl katlettiğini biliyoruz... (...) Elbette başarmak için, ama başaramamaya da cesaret ederek karşınızdayız. Yarın nokta koysak da, sonuna kadar yaşasak da, biz amacımıza ulaştık. ‘Oldu işte, iktidar bağımlılığına yakalanmadan, büyük paralara tutsak olmadan bağımsız habercilik mümkünmüş’ diyebildiğimiz bir noktaya ulaşmış olmanın, kendimizi bu yolda sınamanın onurunu yaşıyoruz.”
Editoryal bağımsızlık önemli ama...
Daha önce de yazdığım gibi, ben T24’ü “hasretini çektiğim bir gazeteciliğe en fazla yaklaşmış”yayın organlarından biri olarak görüyorum, fakat bunu, eninde sonunda bir “araç” olan editoryal bağımsızlığı merkeze alarak söylemiyorum.
Ne olacak ki? Bir internet sitesi kuracak ve yaşatacak kadar paranız varsa sizin de editoryal bağımsızlığınız olur. Fakat içini “iyi gazetecilik”le değil de söz gelimi ideolojiyle doldurursanız, çekiverin gitsin öyle editoryal bağımsızlığın kuyruğunu...
Ben, T24’le ilgili yukarıdaki kanaatimi ifade ederken, onun, kullandığı editoryal bağımsızlığın içini “iyi gazetecilik”le doldurma hususundaki samimi gayretini merkeze alıyorum...
Şimdi siz de bana haklı olarak “T24’teki iyi gazetecilik gayreti”nden söz ederken neyi kast ettiğimi soracak, onun içini neyle doldurduğumu sorgulayacaksınız... Yazının kalan bölümünde bu soruya ve sorgulamaya cevap vermeye çalışacağım...
Manipülasyona, “yarar gözetme” tavrına ret!
Burada, T24’ü farklı bir yere taşıyan özelliklerden benim için en temel ikisi üzerinde duracağım.
T24’ün manipülasyondan uzak bir haber dili kurma konusundaki samimi ve ısrarlı tavrından başlayayım... Üçüncü kuruluş yıldönümü için benden istenen kısa değerlendirmede de belirttiğim gibi:
“T24, demokratik bir toplumda basının görevinin son derece önemli olmasına rağmen bu görevin bir yandan da son derece mütevazı olduğunu (okurları bilgilendirmek) bilen bir habercilik çizgisi izliyor. Bizim gazeteciliğimizin, ‘Bu haberi veriyorum ama sen bunu şöyle anla’ diye özetleyebileceğimiz manipülatif habercilik çizgisinin yanında, T24’ün yapmaya çalıştığı şey bence bir nimet...”
Bir başka çok önemli nokta, haberlerle ilgili “yarar gözetme” tavrıyla arasına kesin bir sınır çekmesi... Biliyorsunuz, bazı haberler, üzerinde ne kadar “mühendislik” yaparsanız yapın “yanlış”olmaya devam ederler. Böyle durumlarda bizim gazeteciliğimizin bulduğu çözüm, o haberleri okurların göz menzilinden tamamen uzak tutmak, yok saymaktır. T24, bazen o bazen bu cephenin “bu haberi neden veriyor ki” suçlamalarına aldırmadan okurlarını bilgilendirmeyi bir gazetecilik görevi sayıyor. Okurlarına, “al sana bilgi, değerlendirmesi sana kalmış” diyor ki, bence bu da bir nimet...
Doğan Akın, arkadaşlarıyla birlikte yarattıkları bu yayın organı için şöyle konuşurken bence tamamen haklı:
“Türkiye’de medyaya hâkim olan ‘cephe’ rüzgârlarına kapılmayan T24, hiçbir görüşe bağlanmadan ya da düşman olmadan, ‘doğru enformasyon arayışı’ndan hareket ederek yayın yapıyor.”
T24, evet hâlâ küçük bir yayın organı, fakat sembolik önemi çok büyük. Orada, Türk basınının içinde bulunduğu zilletten kurtulabilmesinin şifreleri gizli.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025