Alper GÖRMÜŞ

4 Aralık tarihli “Erdoğan’ın ve Bahçeli’nin Misak-ı Milli göndermeleri nasıl yorumlanabilir?” başlıklı yazımda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminden hemen sonra Türkiye’nin “Misak-ı Milli diye bir meselesinin olduğunu” vurgulayan konuşmalar yapmaya başladığını; Devlet Bahçeli’nin de Suriyeli muhaliflerin 3 Aralık’ta Halep’i ele geçirmesinden sonra ola ki bu şehrin bir kez daha el değiştirmesi durumunda Türkiye’nin müdahale edip “coğrafyayı aslına döndüreceğini” ima ettiğini hatırlatmış, “Bütün bunlar retorik mi siyasi ajanda mı?” diye sormuştum.
Bu soruya “tabii ki siyasi retorik, tabii ki iç politikaya dönük hamaset sergileme hamleleri, bunları ciddiye alıp analiz kasmak da ne oluyor” yollu cevaplar verenlerin sayısının hiç de az olmadığını düşünüyorum; ki zaten bu yönde birkaç okur tepkisi de aldım.
Bu ikinci “Türkiye’nin Misak-ı Milli meselesi” yazısında bu yöndeki sorulara cevap vermek istiyorum.
Bunları neden ciddiye alıyorum? İki gerekçem var. Birincisi: Türkiye’nin komşuları bunları ciddiye alıyor, Türkiye’nin fırsat kolladığını, eline fırsat geçtiğinde bu büyük hayalini gerçek kılmaya çalışacağına inanıyor… İkincisi: Geçen yazımda da söylediğim gibi Misak-ı Milli sınırlarına dönmek Türkiye’nin toplam siyasi-bürokratik aklının hiç akıldan çıkarmadığı bir hedef ve böyle bir devletin bölgesine bakarken bu perspektifi dışlaması mümkün görünmüyor.
Parantez: Devletin Misak-ı Milli hayalinden söz ederken gerçek ve büyük bir fırsat doğduğunda bu yönde adım atmaktan çekinilmeyeceği kanaatindeyim. Fakat bir yandan da o gerçek ve büyük fırsatın muhtemelen hiç doğmayacağını, dolayısıyla geçen yazıda değindiğim ve çerçevesini çizdiğim “light” bir Misak-ı Milli’yle yetinileceğini, Erdoğan’ın kafasındaki modelin de bundan ibaret olduğunu düşünüyorum. Devlette bu çerçeveyi aşan daha maceracı eğilimler muhakkak vardır ve onların mesela bölgedeki son gelişmeleri bu gözle de izlediklerinden kuşku duyulmamalı.
“Türkiye Misak-ı Milli’den vaz geçmemiş”
Bir ülkede, başka bir ülkeye ait olduğu bilinen toprak parçalarının ‘bize’ ait olduğunu gösteren haritalar dolaştırılıyorsa, olağan şüpheli olarak akla hemen o ülkedeki, başka her ülkede de bulunan “aşırılıkçılar” gelir. Kimsenin aklına haritayla o ülkenin resmi makamları arasında bir bağ kurmak gelmez. Fakat Türkiye, başka devletlerin sınırları içindeki bazı toprakların yalnız “aşırılıkçılar” değil bizzat ana akım siyasetçiler tarafından tartışma konusu yapıldığı bir ülke. O nedenle de Türkiye’den çıkan Misak-ı Milli sesleri komşu ülkelerde çok farklı biçimde yankılanıyor.
En taze örnek bundan yaklaşık iki buçuk yıl öncesine gidiyor. Olayın kahramanı yine Devlet Bahçeli.
Temmuz 2022’nin ortalarında medyada MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım’ı birlikte gösteren bir fotoğraf yayımlandı. Fotoğrafta, ikilinin arasında “Denizlerdeki Misak-ı Millimiz” başlıklı bir harita da yer alıyordu. Haritada, Yunanistan sınırları içindeki bazı adalar Türkiye’ye ait gösteriliyordu.
Harita Yunanistan’da büyük bir infiale yol açtı. Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis şu açıklamayı yaptı:
“Bu haritaya iyi bakın. Girit, Rodos, Midilli, Sakız, Sisam hepsi Türkiye tarafından alınmış. Bu, aşırılıkçıların yüksek ateşten mütevellit rüyası mı yoksa Türkiye’nin resmi politikası mı? Yeni bir provokasyon mu yoksa gerçek hedef mi? Cumhurbaşkanı Erdoğan, küçük koalisyon ortağının son tuhaflığına ilişkin tutumunu netleştirmeli.”
Miçotakis bilip de bilmezlikten gelir gibi mi yapıyordu bilinmez ama seslendiği Cumhurbaşkanı Erdoğan da eski olmayan bir tarihte yalnız karadaki değil “denizlerdeki Misak-ı Millimiz”den söz etmişti. Erdoğan, 7 Aralık 2017’de, 8 Aralık’taki Yunanistan ziyaretine saatler kala Yunan televizyonuna verdiği mülakatta “Lozan’ın da bir güncellenmeye ihtiyacı var. Güncelleme derken, A’dan Z’ye bir değerlendirmeye tâbi tutulabilir” dedi.
Devamı, ertesi gün Erdoğan’la Yunanistan Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopulos’un buluşmasında geldi. Erdoğan, ortak basın toplantısında Lozan Antlaşması’nın güncellenmesi gerektiği görüşünü yineledi, Pavlopulos ise Lozan Antlaşması’nın “iki ulusun ulusal topraklarının sınırlarını çizen bir antlaşma olduğunu” ve uluslararası antlaşma hukukunda güncellenme diye bir şeyin olmadığını savundu. Erdoğan da buna karşılık kendisinin hukukçu olmadığını, fakat ‘siyaset hukuku’nu iyi bildiğini ve siyaset hukukunda buna yer olduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Misak-ı Milli ve Lozan’a dair ilk çıkışlarından sadece birkaç hafta sonra (Ekim 2016) Foreign Policy’de çıkan bir makalenin başlığı, dergi editörlerinin, bu çıkışların salt tarihsel-kültürel bir ilgiyi ima etmeyip sınır tartışması açtığına inandıklarını gösteriyordu: Turkey’s New Maps Are Reclaiming the Ottoman Empire. (Türkiye’nin Yeni Haritaları Osmanlı İmparatorluğu’nu İhya Ediyor).
Alt başlık: Erdogan’s aggressive nationalism is now spilling over Turkey’s borders, grabbing land in Greece and Iraq. (Erdoğan’ın agresif milliyetçiliği artık Türkiye sınırlarını aşıyor, Yunanistan ve Irak’tan toprak kapmayı içeriyor).
Makalenin yayımlandığı tarihte Türk Silahlı Kuvvetleri henüz Suriye topraklarına girmemişti, dolayısıyla makalede Suriye topraklarına dair bir atıf yoktu. Foreign Policy editörlerinin endişesi şimdi daha da büyümüş olmalıdır.
Derginin sözünü ettiği haritalar, Erdoğan’ın ilk çıkışlarından itibaren hükümete yakın televizyonlarda ve gazetelerde yer almış haritalardı ve Türkiye’nin Misak-ı Milli sınırlarını gösteriyorlardı.
‘Türkler ciddi…’
Erdoğan’ın Lozan Antlaşması’na dair ilk çıkışını yaptığı Eylül 2016’dan itibaren Yunanistan’dan gelen ve tedirginlik ifade eden tepkiler birbirini izledi. İktidar medyasında ‘Yunanistan’ın ödü koptu’ vb başlıklarla aktarılan bu tepkilere bakıldığında Yunanistan’ın gerçekten de büyük bir tedirginlik içinde olduğu anlaşılıyordu. Yunan medyasına göre, Türkiye Misak-ı Milli konusunda bir atmosfer yaratmaya çalışıyordu ve bu hususta ‘Türkler çok ciddi’ idi.
Şimdi, gerek Devlet Bahçeli’nin 2022’deki hiç şüphesiz kesilmiş-biçilmiş-prova edilmiş bir buluşmayla duyurduğu harita hadisesinden ve nevzuhur “Halep Türk’tür” çıkışından sonra sadece Yunanistan’da değil, Irak ve Suriye’de de “Türkler Misak-ı Milli konusunda ciddi” düşüncesi daha da pekişmiş olmalıdır.
‘Sağ’da ve ‘sol’da Misak-ı Milli sesleri
Devletten gelen Misak-ı Milli seslerini neden ciddiye almamız gerektiğine dair ikinci gerekçem, bu seslerin 100 yıldır hiç kesilmemiş olması… Buna dair bazı örnekleri paylaştığım eski bir yazıma şuradan ulaşabilirsiniz, ben burada sadece bunların arasındaki -bence- en ilginç örneği hatırlatacağım: (https://serbestiyet.com/gunun-yazilari/son-30-yilda-sagda-ve-solda-misak-i-milli-sesleri-97396/)
Eski Sakarya milletvekili Yalçın Koçak 2004’ün sonlarında bir iddia ortaya attı. Koçak’a göre Musul’un alınması Atatürk’ün vasiyetiydi, bunu İsmet İnönü de biliyordu ve hatta İnönü Atatürk’ün bu vasiyetini Bülent Ecevit’e de iletmişti.
Nitekim Ecevit ölümünden (2006) bir yıl önce bu iddia kendisine sorulduğunda İnönü’nün kendisine şöyle dediğini açıklayacaktı: “İsmet İnönü, genel sekreteriyken beni çağırıp ‘Şartlar elvermiyordu biz alamadık. Şartlar elverdiğinde Türkiye’nin Musul’u topraklarına katması uygun ve gerekli olacaktır. Bunu hatırından çıkarma’ dedi.”
Ecevit o açıklamasında “o zaman şartlar elvermiyordu, şimdi oluşmuştur” da diyordu. Milliyet yazarı Fikret Bila bu açıklamadan sonra Ecevit’i evinde ziyaret edip, konuşmasının özellikle bu bölümüne açıklık getirmesini isteyince Ecevit şu cevabı verdi:
“Benim şartlar oluştu derken kastettiğim şudur: Türkiye, Kuzey Irak’a girmezse Kuzey Irak Güneydoğuya inecektir. Kuzey Iraktaki Kürtler siyasi olarak tek çatı altında toplanıyor, buna Güneydoğudaki Kürt kökenli vatandaşlarımızın da iştirak etmesi isteniyor. Söz konusu olan bu. Eğer tek çatı altında toplanma gerçekleşirse, geriye bağımsızlık ilanı kalır. Bu Türkiye’nin parçalanması anlamına gelir. Bunun işaretleri görünüyor. Türkiye’nin önlemini alması gerekir. Eğer geç kalırsa, bölünmeye sürüklenir. Ben geçenlerde Sayın Cumhurbaşkanına çıkarak bu kaygımı ve bu görüşümü aktardım.” (Milliyet, 4 Ocak 2005).
İsmet İnönü’den Ecevit’e, Celal Bayar’dan Demirel’e, Erdoğan’a, Bahçeli’ye uzanan bir yelpazede kesintisiz bir biçimde dile getirilen “Misak-ı Milli meselemiz” siyasetçilerin ağzından çıktıktan sonra buharlaşmıyor, Türkiye’nin komşuları onları ‘ciddi’ notuyla kayıtlara geçiriyor. Belki de bazı kayıtlarda Çehov’un ünlü metaforu da hatırlatılıyordur: “Eğer ilk sahnede duvarda bir silah asılıysa, oyunun sonunda mutlaka patlar.”
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025