Alper GÖRMÜŞ
Geçtiğimiz pazartesi (21 Aralık), Serbestiyet’te yayımlanan “Bugünün sorusu: PKK Kürt halkını militanlaştırabilecek mi?” başlıklı yazımda PKK-KCK’nın, “hendek mücadelesi”ne militanca katılım için yaptığı çağrılara yerli halktan umduğu desteği bulamamasını ele almıştım. Bunun neden böyle olduğunu, yazının spotunda, kestirmeden şöyle ifade etmiştim:
“PKK-KCK önderliğinin anlamadığı, anlamak istemediği şey, dünyadaki bütün militanca mücadele içinde olanların anlamadığı, anlamak istemediği şeyle aynı: Kitleler sadece çok istisnai durumlarda militanlaşır...”
O yazının son cümlesi ise, “hendek siyaseti”nin, PKK-KCK açısından “halkın arzu edilen desteği göstermemesinin” ötesinde, bazı ciddi riskler taşıdığına dairdi:
“Son olarak, bunun riskli bir oyun olduğunu; KCK-PKK’nın, kendi oyununu uygulayamadığı için puan kaybeden güreşçi durumuna düşme ihtimalini içerdiğini de ekleyelim.”
Bugün, bu noktadan devam edecek, bu siyasetin, bırakın halk tarafından militanca desteklenmemesini, halkın PKK-KCK’dan uzaklaşma sonucunu doğurma ihtimalini tartışmaya çalışacağım.
Çağrılardaki yüksek haklılık duygusuna rağmen...
PKK-KCK liderlerinin yalnız Kürt halkına değil, Türk demokratlarına ve solcularına da yönelttikleri “özyönetim mücadelesine destek” çağrılarındaki haklılık duygusu, dikkat çekecek kadar yüksek ve vurgulu... “Haklılık”, onlar için o kadar aşikâr ki, çağrılarda en küçük bir “biz böyle düşünüyoruz ama tartışmaya da açığız” imâsı yer almıyor.
Oysa tercih edip herkesi katılmaya davet ettikleri şey, herkesin sorgulamasının normal olduğu kör bir şiddet içeriyor. Nitekim, Kürt sorununun çözümünü her zaman “Kürtlerle Türklerin eşitliği ve karşılıklı saygı” temelinde düşünmüş, devlete karşı her zaman Kürtlerin haklarını savunmuş Türk aydınlar arasında, özyönetimli, hendekli mücadele çağrılarına olumsuz cevap veren çok sayıda kişi var.
Mesela Nuray Mert 14 Aralık’ta Cumhuriyet’te, “Kürt siyasi çevrelerinin demokratik çevrelerden özerklik ilanlarını, şehir savaşı stratejilerini desteklemesini beklemek akıl alır gibi değil” diye yazdı.
Keza Oya Baydar 15 Aralık’ta T24’te, KCK-PKK önderliğinin “kitleleri ve demokratları” mücadeleye çağırdığı “Göçertme politikasına karşı direnelim” başlıklı bildiride kullanılan bazı ifadelere ironik bir tarzda yer verdiği yazısında şöyle dedi:
“Kürt halkı, ‘Bitirin bu savaşı, artık takatimiz kalmadı, barış istiyoruz, sadece barış’ diye avaz avaz feryat ediyor. Yerini yurdunu bırakıp cehennemden kaçmaya çalışıyor. Ve siz onlara, ‘Her çiçek toprağında güzeldir, her çiçek yaşamı kendi toprağında var edebilir’ gibi şairane seslenişlerle ölüm, açlık, acı vaat ediyorsunuz. Orada, kazılan hendeklerin, kurulan barikatların ardında gencecik Kürt çocukları, özgürlük adına yola çıkmış insanlar yaşamını yitiriyor, ölüyor, öldürüyor. Uğruna savaşılan özgürlük ölümün özgürlüğü, uğruna savaşılan haklar ölme ve öldürme hakkı oluyor. Doğru amaçlar uğruna yanlış yerde, yanlış zamanda, yanlış hesaplarla ortasına sürüldükleri çatışma, en başta Kürt halkının geleceğini vuruyor.”
En son Murat Belge de PKK’nın yeni siyasetine karşı duran net bir yazı kaleme aldı.
Cevabını aradığımız soru şu: PKK-KCK’nın hendekli özyönetim mücadelesine bu netlikte bir karşı çıkışın, Halkın Demokratik Partisi’ne (HDP) oy vermiş, PKK-KCK’ya da sempatisini gizlemeyen Kürtlerden de gelmesi beklenebilir mi?
Eski dönemde neden mümkün değildi?
Devletle PKK arasında bütün köprülerin atılıp da devletin silahlı Kürt hareketine karşı “yok edinceye kadar” şiarını yükselttiği her durumda olduğu gibi, “PKK sorunu” ile “Kürt sorunu”nun iki ayrı sorun olduğuna dair fikirler yine revaçta. Devlet, “savaş” ilanını sadece militanlara karşı yürürlüğe koyduğunu söylüyor ve halkı PKK’dan uzaklaşmaya çağırıyor.
Bu, gerçekçi bir çağrı mı?
Bu çağrı, PKK-KCK’nın yeni stratejisinden (şehir savaşları) önce gerçekçi bir çağrı değildi. Nitekim, devlet her zaman bu çağrıyı yaptı ve hiçbir zaman sonuç alamadı.
Sebebi açık: Böyle bir strateji, belki PKK henüz “kendinde bir gerilla örgütü” olarak eylemlerine başladığı, henüz halkla bütünleşmediği, “temsil” iddiasının henüz “kendinden menkul” bir iddia olduğu 1980’li (bir ölçüde de 1990’lı) yıllarda mümkündü.
Fakat sonra köprülerin altından çok sular aktı. Devlet, Kürt kimliğini ve Kürtler’in taleplerinin bir bölümünü kabul etmek zorunda kaldı ve bunun “PKK şiddetinin oyunu bozması”yla mümkün olabildiğine dair bir algı Kürtler arasında yaygın bir karşılık buldu. Ayrıca, unutmamak gerekir ki neredeyse her Kürt ailede PKK’ya katılmış en az bir kişi bulunuyor. Yani Kürtler kendilerini PKK’ya bir tür “borçlu” hissediyorlar ve ilaveten o örgütün içinde kendi çocukları var: Bu iki “manevi” olgu, PKK ile ona sempati duyan Kürtleri ayrıştırabilmenin neredeyse imkânsız olduğunu söylüyor bize.
Fakat yine de kitlelerin maddi güdüleri ve iyi bir hayat yönündeki arzuları manevi güdülerinden daha kuvvetlidir (sevseniz de sevmeseniz de “modernlik” bunu başardı). Yani Kürtlerin “huzur ve iyi bir hayat” uğruna PKK’dan uzaklaşma ihtimalleri hiç yok değildir.
Nitekim 2004’te böyle bir moment yaşandı. Bizzat PKK yayın organlarında, Öcalan’ın yakalanmasını (PKK literatüründe “uluslararası komplo”yu) protesto gösterilerinin ilk kez o yıl (Ekim, 2004) sönük geçtiği yazıldı ve bunun AB süreciyle (ki aynı yıl bitmeden AB ile tam üyelik görüşmelerinin başlamasına karar verilecekti) ilgisinin olup olmadığı sorgulandı. Bu soruya verilen cevap ise “bizce tartışılır” şeklinde oldu.
Kürtler’in Öcalan’a ve “komplo protestosu”na o yıl soğuk durmalarının nedeni olarak Avrupa Birliği (AB) sürecinin gösterilmesi son derece isabetliydi... Belli ki Kürtler, AB üyesi bir Türkiye’de eşit yurttaşlar olarak yaşayabileceklerine inanmışlardı ve o momentte PKK’dan da uzaklaşmaya başlamışlardı.
Zaten aynı yıl, PKK altı yıldır sürdürdüğü ateşkesi bozdu ve çatışmalar yeniden başladı. PKK, kendi açısından “iplerin elden kaymakta olduğu” tesbitini yapmış, AB sürecini baltalama kararı almıştı.
Türkiye’nin Avrupa Birliği macerası duraklamasaydı, büyük bir ihtimalle Kürtlerin PKK’dan uzaklaşma süreci devam edecek, onun üzerinden de PKK -mecburen- şiddetten uzaklaşacaktı.
Fakat öyle olmadı, Türkiye AB’den uzaklaştıkça AK Parti de reformculuktan uzaklaştı. Tabii bu süreçte Kürtlerin PKK’dan uzaklaşma eğilimi de durdu. Kürtler AB üyesi bir Türkiye’ye güvenmişlerdi, fakat “bağımsız Türkiye”ye güvenmemişlerdi.
Şunu da unutmamak lâzım: 2004’e gelindiğinde beş yıllık bir ateşkes süreci devredeydi ve Kürtlerin PKK’ya “soğuk” davranması, PKK’lıların bire kadar kırılması gibi bir sonuç doğurmayacaktı.
Bunu şundan ötürü hatırlatıyorum: Kürtlerin PKK’dan uzaklaşmalarının bir koşulu barış, huzur ve refah hayaline inanmalarıysa, öbür koşulu, bunun kendi çocuklarının topyekûn kırılması pahasına gerçekleşmeyeceğine ikna olmaları... Aksi takdirde, Kürtlerin kendilerini “iyi bir hayat” uğruna “ahlâksız ve onursuz” bir anlaşmayı kabul etmiş bir halk gibi hissedeceğini anlayabilmek o kadar da zor değil.
Reel tabloya gelirsek...
Mevcut durum, Kürtlerin PKK’dan uzaklaşma ihtimali tartışmasına yeni parametreler eklemiş durumda... Bunların en önemlisi, PKK’ya sempati duyan Kürtlerin, içinde bulundukları durumdan dolayı en azından devleti suçladıkları kadar PKK’yı da suçlamaları...
Yani, eskisiyle yenisiyle parametreler şöyle: 1) Kürtler, 2004’tekine benzer bir iyimserliğe sahip olmadıkları için PKK’dan uzaklaşmaya hazır değiller... 2) Fakat o günlerden farklı olarak, savaşı şehirlere taşıdığı için PKK’ya da öfke duyuyorlar... 3) Yine de, “süpürme” vb gibi kelimelerle ifade edilen “PKK’yı bire kadar kırma” hedefine kesinlikle karşılar... Ve son olarak, 4) Türkiye, artık 2004’teki, istikbalinde AB üyeliği görülen bir Türkiye olmadığı için, devlete de güven duymuyorlar.
Bu koşullarda, “Hendeklerin Kürtleri PKK’dan uzaklaştırma ihtimali var mı?” sorusuna cevap vermek hiç kolay görünmüyor.
Bu tabloya bakıp da çok net görülen sadece bir şey var: Savaşan iki taraf da “şehir savaşı”nın Kürtleri “karşı taraf”tan nefret ettireceğini umuyor. Yani Kürt halkı bu savaşın nesnesi.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Sırada Türkiye mi var?
19.06.2025 - ‘Siyasi çözüm’ Gülen cemaatinin tabanındaki ‘aidiyet suçluları’nın psikolojik travmalarına merhem olabilir mi?
17.06.2025 - “DEM, demokrasiye ihanet ediyor” korosuna karşı cesur, âdil, ahlaklı bir cevap; Özgür Özel’den…
8.06.2025 - Demokratikleşme olmadan barış mümkündür fakat bunu durmaksızın tekrar etmekte bir problem var
1.06.2025 - Vicdan duygusunun sızamadığı bir sevme biçimi olarak ultra milliyetçilik
11.05.2025 - Kürt sorunu, PKK sorunu, PKK’lılar sorunu
8.05.2025 - İrfanından nasiplenebilecek miyiz?
4.05.2025 - “Medyanın yüzde 70’inin genel yayın yönetmeni olarak devlet ve iktidar” bahsi
29.04.2025 - Müsâdeme-i efkârdan müsâdemenin doğduğu dünyanın dışından yazılmış bir kitap okudum
25.04.2025 - Sırrı Süreyya Önder: Bir önyargı parçalayıcısı…
21.04.2025
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
Ad Soyad Giriniz...
"..TUİK verilerine göre 1940’da ülkemizde okuma yazma oranı % 28’lerde. 1947 seçimlerinde CHP 395 milletvekili ile birinci parti olurken DP 66 milletvekili ile ikinci sırada seçimi tamamlar.." Korkut Ozal dan dinlemi$tim. diyordu ki; DP kurulduktan sonra yapilan secimde DP %60, CHP %40 oy almi$ti.. Fakat Ankara bu açiklamayi tam tersinde açikladi.. Evet, Türkiyede seçim böyle yapilir ve böylede açiklanir.. onun için partilerin çok oy alamsi için kizmaniza, birbirinizi incitmenize de gerek yok..