Alper GÖRMÜŞ
Yeni Türkü’nün Olmasa Mektubun şarkısındaki ciğerden âşık, kendisine aşklarının imkânsızlığını anlatıp duran sevdiğine, “Bırak bana anlatma imkânsız sevgimizi” diye seslenir, “sevmek birçok şeyi göze almaktır”.
Epeyce bir zamandır ortalıkta dolaşan “Başbakan bizi korkutuyor, biz de mecburen kendimize otosansür uyguluyoruz” ya da “Patronlar hükümetten ürküyor, onlar da dönüp bizim özgür gazetecilik yapmamızı engelliyorlar” türünden yakınmaları duydukça, aklıma hep gazeteciliğin “birçok şeyi göze almayı” gerektiren bir meslek olduğunu unutmuş görünen bu meslektaşlarımız geliyor.
Korkuyu satın alacak birileri yoksa, korkunun esnafı da olmaz.
Etrafı alenen “korkuyoruz” diye sızlanan gazetecilerle dolu bir başbakanın korkunun esnaflığına soyunmasından daha doğal ne olabilir; adam iktidar kullanıyor, eleştiriden hoşlanacağını ya da hiç değilse eleştiriler karşısında sessiz kalacağını mı sanmıştınız?
İktidar sahiplerini “lütfen bizi korkutmayın” diye sızlanmanın değil, “korkmuyoruz” diye haykırmanın geriletebileceğini hakikaten göremiyor musunuz? Bir de şu soru var tabii: MemleketteTaraf gibi bir gazete varken “korkuyoruz” diye ortalara düşmek biraz ayıp olmuyor mu?
Gazetecilerden “anlayış” bekleyen patronlar
Bu köşe-dizinin birinci bölümünde, Yılmaz Özdil’in anlattığı “yaşanmış” bir hikâyeden yola çıkarak editoryal bağımsızlığın en önemli yönlerinden birinin “patrona karşı editoryal bağımsızlık”olduğunu yazmıştım.
Bu, aslında, gazetecilerin hükümetler ve devletler karşısında dik durabilmesinin de ön koşuludur. Bir adım daha atayım: Patrona karşı editoryal bağımsızlık, basın patronlarının bilinen nedenlerle iktidarlar karşısında boyunlarının eğik olduğu Türkiye gibi ülkelerde yalnızca ön koşul değil, olmazsa olmaz bir koşuldur. Çünkü alttan, gazetecilerden bir direnç gelmezse, basın patronları doğaları gereği sadece ceplerini düşünecek, “özgür gazetecilik” falan umurlarında bile olmayacaktır. Onları yola getirecek, iktidarlar karşısında daha dirençli kılacak yegâne şey, gazetecilerin “iyi gazetecilik” yapma konusundaki ısrarları olabilir ancak.
Tersine, gazetecilerin, patronlarını zor durumda bırakmama kaygıları gazetecilik kaygılarının önüne geçerse; ya da gazeteciler “patronumun ricasını yerine getirmezsem etrafta tonla yerine getirecek adam var” meşrulaştırmasıyla davranırlarsa patronlar da bunu tepe tepe kullanır.
Özetle, bu işin matematiği şöyle işler: Gazetecilerin patronlar karşısındaki tutumlarını belirleyen etmenler, olması gerektiği gibi “editoryal bağımsızlık” ve “iyi gazetecilik” ısrarı olursa, bu, patronların iktidarlar karşısındaki tutumuna da yansır.
Eğer böyle bir kaygınız yoksa ve medya patronları da bunun böyle olduğunu biliyorlarsa, o zaman bugün olan şey olur: İktidarların karşısında yılan patronlar gazetecilere dönerler ve onlardan“anlayış” beklerler.
Gazetecilik ve “gazetecilikçilik...”
Cuma günkü yazının sonunda bu çerçevede kaleme alınmış üç köşe yazısından söz etmiş, bunları bugün sizlerle paylaşacağımı söylemiştim. Sıra onlara geldi...
Önce T24 sitesinin kurucusu Doğan Akın’ın yazısına bakalım; zaten Hasan Cemal’in Milliyet’te,Sanem Altan’ın Vatan’da kaleme aldığı yazılar, Akın’ın “T24 ve korkuyu satın alan medya”başlıklı bu yazısından yola çıkılarak yazılmışlardı...
Doğan Akın, okurlarını Türk basınının en zor yıllarında şöyle bir seyahate çıkardıktan sonra, bugün“korkuyoruz” diye sızlanan meslektaşlarımızın dikkatle okumaları gereken şu satırları yazdı (T24, 31 Ağustos 2011):
“(...) Velhasıl iktidarların medyaya baskısı ne yeni bir heves, ne de Türkiye’ye özgü bir hastalıktır.
“Peki, Marko Paşa yıllarına bakarak bugün Türkiye medyasının dizlerini titreten korkunun, sadece iktidar baskısından kaynaklandığını öne sürebilir misiniz?
“Totaliter bir rejimin gücü Aziz Nesin’leri, Sabahattin Ali’leri, Rıfat Ilgaz’ları, Mehmet Ali Aybar’ları korkutmaya yetmiyorken, bugünkü düzen medyayı nasıl dize getirebiliyor?
“Türkiye’de ifade ve basın özgürlüğüne ilişkin olarak mevzuat ve uygulamadan kaynaklanan geleneksel sorunların cevabını ötelediği, dikkatlerden kaçırdığı bir sorudur bu.
“Bugün haber saklamanın, mesleğimizin yüz akı isimlerinden Umur Talu’nun ifadesiyle yazmak kadar yazmamanın da başlıca ‘editoryal faaliyet’ haline gelmesinin sadece iktidar baskısından kaynaklandığını öne sürmenin Aziz Nesin’lerin, Sabahattin Ali’lerin, Rıfat Ilgaz’ların, Mehmet Ali Aybar’ların hatırası karşısında hiçbir değeri bulunmuyor.
“Bugün Türkiye, holdinglerin medya sahibi olmasının, gazetecilik adına kabul edilemeyecek sonuçlarını bir kez daha yaşıyor.
“Bugün büyük işadamlarının sermayesiyle yapılan haberciliği, o grupların gazetecilik dışındaki işlerinden kazandıkları paraları kaybetme kaygısı şekillendiriyor. Aziz Nesin’lerin, Sabahattin Ali’lerin cesaretini kıramayan müesses nizam, trilyonluk ticaretlerine gazete ve televizyon yayıncılığını da ‘bacasız sanayi’ olarak iliştirenleri tir tir titretiyor.
“Mali ihtiyaçların aşırı ölçüde telafi edildiği gruplarda çürüyen medya, parayla kekeleyen hasta bünyesine uygun isimlerle gazetecilikçilik oynuyor.”
Doğan Akın, yazısının başlığında da ima ettiği gibi, kendi sitesi T24’ü “gazetecilikçilik”e karşı“gazetecilik” yapma gayretinde bir yayın organı olarak görüyor. Bence hak edilmiş bir övünme bu. Kimsenin itiraz edemeyeceği şu satırları yazabilmek, böyle bir gazetecilik ortamında ne büyük bir mutluluk:
“İki yıl önce, paradan ve ideolojik takıntılardan bağımsız bir gazetecilik hayalini, adını ‘T24’ koyarak kurduk. 1 Eylül 2009’da yayına başlayan T24, bugün ikinci yaşını dolduruyor. (...)
“Kredi kartlarımıza taksit yaptırarak kurduğumuz T24’te kimsenin parasına ihtiyacımız yok. Hiçbir kişi, kurum, örgüt, hareket veya grupla doğrudan ya da dolaylı veya rastlantısal bir ilişkimiz bulunmuyor. Gazeteciler için hiçbir görüş ve inancın gazetecilikten daha değerli olamayacağına inanıyor, zaman zaman bizi bir cephede görmek isteyen okurlarımızın kafasını da karıştıracak yayınlar yapıyoruz. Mütevazı ücretleri, vergi ve sigorta primi yükümlülüklerimizi, ajans aboneliklerimizi karşılayacak mütevazı bir gelirden başka paramız yok.”
“Sadece yürekli insanların sayısı azaldı”
Doğan Akın’ın bu yazısı önce Hasan Cemal (Milliyet, 4 eylül), ardından da Sanem Altan (Vatan, 7 eylül) tarafından ele alındı.
Hasan Cemal, “Tayyip Erdoğan’ın medyadaki eli ve nüfuzu çok güçlüdür.
Ve Erdoğan’ın siyasal gücüyle medya üzerinde koyulaşan gölgesinden yola çıkarak, demokrasileri asıl demokrasi yapan muhalefet alanının daraldığı söylenebilir”satırlarıyla işin siyasi iktidar yanını tesbit ettikten sonra şu kritik soruyu soruyordu yazısında: “Ama burada kendimize sormalıyız: Ne kadar dik duruyoruz? Ne kadar dik durmaya çalışıyoruz?”
Cemal’e göre bu iki soruyu “gazeteci milleti, ama özellikle gazete sahiplerinin kendilerine sorması” gerekiyordu.
Benim, basın özgürlüğü ve editoryal bağımsızlık konularında asıl hangi “millet”i sorumlu gördüğüm belli, dolayısıyla Hasan Cemal’in bu son satırlarındaki “özellikle gazete sahipleri” vurgusuna katılmadığım da zannederim bellidir.
Geldik, geçen yazıda görüşlerini size aktarmaya söz verdiğim son yazara, Sanem Altan’a... Okuyunca anlayacaksınız, ben, onun vurguyu doğrudan gazeteciler üzerine yapan yaklaşımını daha doğru buluyorum... Altan’ın “Marko Paşa’dan bordrolarına yapışıp ‘Korkuyoruz’ diye bağıran yazarlara...” başlıklı yazısından sizin için şu bölümü seçtim:
“Pazar günü Hasan Cemal’in yazısında okudum. T24’ün Genel Yayın Yönetmeni Doğan Akın’ın yazısında sorduğu ‘Medyayı korkutan nedir? Para mı, iktidar mı?’ sorusunu...
“Gerçekten, yayın organları Başbakan’dan mı korkuyorlar, para kaybetmekten mi?
Deniz Feneri gibi günlerdir, aydınlıkta olmasa bile karanlıkta iyice parlayan bir mevzuu görmezden gelmelerinin sebebi ne olabilir? Bu konuyu yazarlarsa başlarına ne gelir? Başbakan’a ayıp mı olur, Başbakan para kazanmalarını mı engeller? Yoksa ne yazılıp yazılmayacağını zaten iktidar mı belirliyor?
“Baskı bu ülkede hep vardı, o açıdan değişen bir durum yok. Sadece parasızlıktan, işsizlikten, hapisten korkmayan yürekli insanların sayısı azaldı. Onun için etraf ‘Korkuyoruz’ diye bağırıp, maaş bordrolarına sıkı sıkıya yapışmış yazarlarla dolu.”
***
Üçüncü bölümde: Kaybedecek çok şeyi olan gazeteciler dünyası nasıl oluştu? 1990’lardan bugünlere, örnekli kısa medya tarihi.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025