Alper GÖRMÜŞ
Halil Berktay geçenlerde kaleme aldığı Komplo teorileri (mi?) başlıklı yazısında (Serbestiyet, 22 Ekim) iktidarın kimi uygulamalarına ilişkin olarak, “bazı şeyleri artık izah edemeyecek noktaya geliyorum” diye yazmış, o çaresizlikle, iktidarın kendi ayağına kurşun mahiyetindeki kimi hamlelerini, komplo teorilerini yardıma çağırarak anlama-anlatma çabasına girişmişti.
Berktay’ın, kendisine, “Öyle bazı şeyler oluyor ki, artık izah edemeyecek noktaya geliyorum. AK Parti iktidarı kendisine daha ne kadar zarar verebilir?” dedirten tabloyu özetlerken verdiği örneklerin çoğu, tahmin edebileceğiniz gibi yargısal uygulamalarla ilgiliydi.
Halil Berktay, yargıda akıl sır erdiremediği uygulamaları izaha yönelik ortalıkta dolaşan kapsayıcı komplo teorilerini (yargıdaki “kripto FETÖ’cüler vb.) sıraladıktan sonra, kendi “sınırlı hipotez”ini şöyle özetliyordu:
“Ben yargı içinde mutlak ezici çoğunluğu oluşturmaya devam ettiğini düşündüğüm Kemalistlerden, özellikle Kemalist-ulusalcı savcıların açtığı (veya, son tahlilde onların eliyle açılan) insan hakları dâvâlarından endişe duyuyorum. Bu bağlamda, çoktan zaman aşımına uğramışken şimdi tarihin karanlık köşelerinden devşirilen ‘kızıllık’ ve ‘Sorosçuluk’ gibi bazı söylemlerin, birikmiş tozları üflenip anakronistik biçimde tekrar piyasaya sürülmesi de bilhassa çarpıcı geliyor.”
Güçlü bir hipotez
Bu, bence de gerçeğin epeyce büyük bir bölümünü açıklama gücüne sahip bir hipotez... Neden öyle olduğunu anlayabilmek için, a) Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) iktidara geldiği 2002’deki yargı bürokrasisinin yapısına, b) Gülen Cemaati’nin bu bürokrasi içindeki örgütlenmesinin ardından gelen tasfiye operasyonuna ve c) yargı bürokrasisinin bugününe kısaca bakmak gerekir.
Bu özet bize, AK Parti iktidarının neden iktidara geldiğinden bu yana yargı bürokrasisinin şu ya da bu kanadıyla ittifak yapmak zorunda kaldığını ve bu zorunlu ittifakların AK Parti’yi nasıl o güçlerin provokatif hamlelerine açık hale getirdiğini gösterecek.
Devlete sızma perspektifi olmayan bir hareket
AK Parti, 2002’de iktidarı almadan önce Millî Görüş geleneğinden gelen bir hareket olarak, Cemaat’in tersine açık ve şeffaf bir siyaset izlemiş, devlete sızma ve orada gizlenme gibi bir stratejiden uzak durmuştu. İktidara geldikten sonra, kendi anlayışına yakın kadrolarla çalışabilmeyi ummuştu. Ne var ki mevcut bürokrasiyi değiştirmek bir yana, o bürokrasi silahlı ve silahsız kanatlarıyla daha ilk günden AK Parti’yi geldiği gibi gönderme hedefine kilitlenmişti. “Yüzde 36 ile geldiler, Parlamento’nun üçte ikisini kontrol ediyorlar” eleştirileri, kısa bir süre sonra “yüzde 99 da alsalar ülkeyi yönetemezler” noktasına varmıştı.
Seküler-modern “sivil” toplum da bürokrasiyle aynı çizgide hizalanmıştı ve oradan gelen “elini taşın altına koyma” çağrılarına hiç sektirmeden icabet etmekle meşguldü.
Dolayısıyla AK Parti iktidara geldiğinde, şartlar olgunlaştığında kendisini gayri meşru yollardan alaşağı etmek isteyen iki güçten (Kemalist bürokrasi ve Gülen örgütlenmesi) birine karşı öbürüyle ittifaka bir anlamda mecbur kaldı. AK Parti’nin bu ittifaklara girmemesi için, bu iki odağın devlet içindeki güçlerini AK Parti iktidarını devirmek amacıyla kullanmaya kalkmamaları, oyunu kuralları içinde oynamaları gerekirdi; fakat biliyoruz ki, öyle olmadı.
AK Parti’nin büyük çaresizliği
Gülenciler’in devlet içindeki örgütlenmesi iktidarı devirme hamlesini gerçekleştirip de başarısızlığa uğradığında, onları hangi yargı mekanizması yargılayacaktı? 15 Temmuz gecesinin de gösterdiği gibi, aslında AK Parti’nin güvenebileceği yegâne güç, halktı. Fakat yargılamayı (ve başka bir sürü şeyi) halkla yapamazdınız.
Demek ki eski müttefik Gülencilerle mücadele başta yargı olmak üzere mevcut bürokrasiyle yürütülecekti ve mevcut bürokrasi de esasen Türkiye’nin eski müesses güçlerinden oluşuyordu.
Yani durum şöyle: Bürokrasiyi oluşturan iki büyük güç -artık hangisi nöbetteyse- iktidarı devirmeye çalışıyor fakat halk kâh oylarıyla (E-muhtıraya karşı 2007 seçimi), kâh tankların önüne yatarak (15 Temmuz akşamına karşı 15 Temmuz gecesi) buna izin vermiyor. Öte yandan devlet aygıtını halkın gücüyle yürütmek mümkün olamadığı için de iktidar partisi kendisini devirmeye çalışan güce karşı öbürüyle ittifak yapmak zorunda kalıyor. Bu, çok büyük bir çaresizlik.
İktidarın hevesle sahiplendiği bir “komplo”
AK Parti, vesayetçi güçleri alt edebilmek için Gülen’cilerin yargı içindeki gücünü kullanmıştı, şimdi de Gülen’cilere karşı vesayetçilerin yargı içindeki gücünü kullanıyor.
Bence Halil Berktay, günümüz için, Kemalistlerin “yargı içinde mutlak ezici çoğunluğu oluşturmaya devam ettiğini” söylerken de, onların bazı provokatif hamlelerine dair imalarda bulunurken de haklı.
Fakat ben eleştiriyi o noktada bırakmamak ve AK Parti’nin bu hamleler karşısındaki tavrını da mutlaka eleştiriye katmak gerektiğini düşünüyorum.
AK Parti’nin büyük yanlışı, ittifak kurduğu yargı öbeğinin (artık ipler kimin elindeyse o öbeğin), iktidarı güç duruma düşürecek provokatif hamlelerini büyük bir hevesle benimsemesi ve sahiplenmesi oldu. Hatta daha da fazlası geçerli: Yargı, bu adımları iktidarın yüreklendirmesi ve koruması sayesinde atabiliyor. Hatırlayalım: Cumhurbaşkanı Erdoğan, izahta güçlük çekilen birçok soruşturmada, daha gözaltılar sırasında doğrudan suçlayıcı ifadeler kullanmıştı.
Oysa AK Parti’nin önünde başka bir yol daha vardı: Bir yandan yukarıda andığım “çaresizlik” nedeniyle girdiği zorunlu ittifakları sürdürebilir, fakat öte yandan kendi ayağına kurşun niteliğindeki uygulamalara karşı çıkabilirdi. AK Parti birinciyi yaptı, ikinciyi yapmadı.
Dolayısıyla, İktidarın “kendi ayağına kurşun” mahiyetindeki yargısal uygulamalarını, “yargı içinden iktidarı zora düşürmeyi hedefleyen provokatif hamleler”le izaha çalışmak anlamlı olabilir... Fakat eş anlı olarak, iktidarın bu uygulamaları hevesle sahiplendiğini de mutlaka vurgulamak gerekir ki, bunlar sanki iktidara rağmen gerçekleştiriliyormuş gibi bir anlam çıkmasın.
Yani, ortada bir “komplo” varsa, hemen eklemeliyiz: Var ama, kendisine yönelik “komplo”yu hevesle sahiplenen bir iktidar da var.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025