Alper GÖRMÜŞ
Ceylanpınar’da iki polisin evlerinde katledilmesiyle (22 Temmuz 2015) ilgili dava, cinayetle suçlanan ve PKK’lı oldukları öne sürülen sanıkların geçtiğimiz hafta beraat etmesiyle son buldu. Cinayetin kim tarafından işlendiği belirsizliğini koruyor ama, 22 Temmuz 2015’in Çözüm Süreci’nin fiilen bittiği gün olduğu hususunda herkes hemfikir. Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, cinayetten iki gün sonra Türk Hava Kuvvetleri’ne bağlı savaş uçaklarının Kandil’i bombalamasını yorumlarken bu gerçeği dile getirmişti:
“Orada bir mesaj verilmek istendiyse o mesajı aldığımız için dün gece uçaklarımız Kandil üzerindeydi; kim aynı mesajı bir daha vermeye kalkarsa aynı cevabı alır. Son operasyonların çatışmasızlığı bitirdiğini iddia edenler, gitsinler bunu iki polisimizi uyurken şehit edenlere söylesinler."
Çatışmasızlığı kim bitirdi?
Ceylanpınar cinayeti çatışmasızlık sürecini gerçekten bitirmişti ama bu olay aslında bir kıvılcımdan fazla bir şey değildi. Yaşanan, Birinci Dünya Savaşı’nı başlatan olay olarak Avusturya Arşidük’ü Ferdinand’ın Saraybosna’da bir suikaste uğramasının gösterilmesine benziyordu; nasıl ki Birinci Dünya Savaşı Ferdinand öldürülmeseydi de çıkacaktı, Türkiye’deki çatışmasızlık ortamı da Ceylanpınar cinayeti olmasaydı yine bitecekti.
Bunun neden böyle olacağını anlayabilmek için bugünün bilgilerinin ışığında o günün tartışmalarına dönüp bakmamız gerekiyor.
22 Temmuz 2015’e böyle baktığımızda anlıyoruz ki, çatışmasızlığı ne o zamanlar legal ve illegal Kürt siyasetinin temsilcilerinin iddia ettiği gibi Kandil’in 24 Temmuz gecesi Türk uçakları tarafından vurulması ne de Başbakan Davutoğlu’nun iddia ettiği gibi ondan iki gün önceki Ceylanpınar cinayeti bitirmişti... Gerçek şuydu ki, çatışmasızlık, Çözüm Süreci’nin iki aktörünün (iktidar partisi ve PKK), bir noktadan sonra kutuplaşmanın azalmasını ve barış ortamını kendi kısa vadeli siyasi yararları açısından uygun bulmamaya başlamasıyla bitmişti; gerisi bir provokasyona bakıyordu, o da Ceylanpınar cinayetiyle geldi.
Sükûnetten fayda ummayan üçüncü güç: Gülen Cemaati
Bugünün bilgisiyle baktığımızda, bu tabloya, dönemin üç önemli siyasi gücünden biri olan Gülen Cemaati’ni de ilave etmemiz gerekiyor ve o zaman da şu spekülatif yoruma ulaşıyoruz: Ceylanpınar cinayeti öncesinde dönemin üç önemli siyasi aktörünün üçü de Çözüm Süreci’ni kendi dar ve kısa vadeli siyasi yararları açısından uygun görmüyor, her biri yeniden başlayacak bir çatışmalı süreçten medet umuyordu. Zaten Ceylanpınar cinayetinden sonra, Kürt siyasetinin ve devletin biribirlerini ‘provokasyon’la suçlamalarının nedeni de buydu. HDP ve PKK’ya göre devlet PKK’ya topyekûn yeni bir saldırıyı başlatmak için yapmıştı bu provokasyonu. (PKK ilk açıklamasında olayı bir ‘Apocu fedai timi’nin yaptığını açıkladı, daha sonra onların PKK yönetiminin iradesi dışında eylem yapan bir grup olduklarını öne sürerek ilk açıklamayı ‘düzeltti...’ Sonraki günlerde HDP çevrelerinden de ‘provokasyon kokan eylemin büyük bir ihtimalle PKK’ya yakın kişilere yaptırıldığı’ öne sürüldü.)
Öte yandan devlete göre de bu bir provokasyondu ama sahibi, ‘halk savaşı’nı başlatmaya bahane arayan PKK idi.
Ceylanpınar cinayeti ‘neden’den çok ‘sonuç’tu
İki bölümlü bu yazı dizisinin 8 Mart Perşembe tarihli ikinci bölümünde, Ceylanpınar cinayeti davasının beraatle bitmesinin çağrıştırdığı yeni sorular üzerinde odaklanacak, cinayetin hangi soydan bir cinayet olduğunu, o günden sonra öğrendiklerimizi de katarak anlamaya çalışacağız.
Fakat yazının bugünkü bölümünde sizleri “Çözüm sürecini bitiren” Ceylanpınar cinayeti öncesine götürecek, o günlerdeki siyasi tartışmaları hatırlatacak ve onların üzerinden Ceylanpınar cinayetinin bir ‘neden’den çok bir ‘sonuç’, o günlerin Türkiye’sinde siyasi çıkarlarını barışta değil savaşta görenlerin işine gelen bir sonuç, dolayısıyla da provokasyon amacıyla üretilmiş bir sonuç olduğunu göstermeye çalışacağım.
HDP’nin yüzde 13’ü hem AK Parti’yi hem PKK’yı ürkütüyor...
Halkların Demokrasi Partisi (HDP) 7 Haziran 2015’te yapılacak genel seçimlerden önceki bütün seçimlere, yüzde 10’luk yurt barajını aşamama korkusuyla hep illerden bağımsız aday gösterme taktiğiyle girmişti.
HDP’nin, Kürtlerin legal partilerinin tarihinde ilk kez olarak haziran seçimlerine parti olarak katılma kararını açıklaması büyük bir şaşkınlığa yol açmıştı. HDP’nin barajı aşması o kadar küçük bir ihtimal olarak görülüyordu ki, bu karar derhal büyük bir tezvirata yol açtı: HDP böylece sıfır milletvekili çıkaracak, Güneydoğu’da onun kazanacağı milletvekillikleri AK Parti’ye gidecekti. HDP bu kararı AK Parti’yle anlaşarak almıştı. Böylece AK Parti Başkanlık sistemine geçebilecek, sonra da Kürtlerin demokratik taleplerinin tamamını karşılayacak reformları sisteme kabul ettirecekti.
Bu ‘anlaşma’nın gerçekçi olmadığını, HDP’nin bu hamleyi gerçekten barajı aşabileceğine inandığı için yaptığını savunanlar da vardı ama sayıları çok azdı. Onlardan biri olarak ben ötesini de iddia etmiş, seçimlere dört ay kala HDP’nin oylarının barajı aşmak bir yana, ‘şaşırtıcı yükseklikte’ olabileceğini öne sürmüştüm. (http://www.aljazeera.com.tr/gorus/hdpnin-oylari-sasirtici-yukseklikte-olabilir)
Gerçekten de öyle oldu ve HDP seçimlerde yüzde 13’lük bir oranla herkesi şaşırttı.
Kürt seçmenlerin mesajı açıktı: PKK’nın şiddet yolunu değil, HDP’nin parlamento üzerinden barışçı mücadele yöntemini onaylıyorlardı.
Bu açık mesajdan sonra beklenirdi ki, zaten bir barış süreci yürütmekte olan devlet ve PKK bu sonuçtan memnun olsunlar, bunu Çözüm Süreci’ne bir onay saysınlar ve süreci hızlandırsınlar...
Fakat öyle olmadı, her iki aktör de tam tersine, HDP’nin barış ve çözüm diyerek güç toplamasından rahatsızlık duyduklarını gösteren bir dil tutturmaya başladılar. İki taraf da, Çözüm Süreci’ni bitiren aktör damgası yemeden Çözüm Süreci’nin bitmesini arzuluyor gibiydiler...
Bugünden o günlere baktığımızda, gerek PKK ve gerekse de AK Parti içinde, bu hâkim dalgaya karşı durmak isteyenlerin olduğunu, fakat onların seslerinin giderek daha az çıktığını ve bunun da Türkiye’yi Ceylanpınar cinayetine doğru sürüklediğini görebiliyoruz.
Murat Karayılan’dan AK Parti-HDP koalisyonu önerisi
Önce Çözüm Süreci’nin iki aktöründen biri olan PKK tarafına bakalım...
HDP’nin seçim zaferinin üzerinden iki hafta bile geçmeden, 19 Haziran 2015’te Cemil Bayık Kürt halkına silahlanma çağrısında bulundu... 11 Temmuz’da KCK Yürütme Konseyi ‘çatışmasızlığın sona erdiğini’ açıkladı...15 Temmuz’da KCK eş başkanı Bese Hozat, Özgür Gündem’de kaleme aldığı yazısında ‘Yeni süreç devrimci halk savaşı sürecidir’ diye yazdı... 20 Temmuz'da Suruç katliamı gerçekleşti... Aynı gün Cemil Bayık silahlanma çağrısını tekrarladı.
İşte bu savaş çağrılarının ve ‘AK Parti ile asla’ yeminlerinin ortasına PKK’nın en önemli liderlerinden Murat Karayılan’ın Fırat Haber Ajansı’na verdiği şaşırtıcı söyleşi düştü. Murat Karayılan, söyleşide AK Parti-HDP koalisyonu imâsında bulunuyor, “Kürt meselesinin hızla çözüme kavuşturulması ve bu amaçla çözüm sürecinin duraklatılmasının önüne geçilmesi” çağrısında bulunuyordu.
Ne var ki, o günlerde kimsenin duymak istemediği sözlerdi bunlar, çünkü bütün aktörler barıştan değil yeni bir çatışma sürecinden yarar umuyordu. Dolayısıyla PKK tarafı da AK Parti tarafı da sessizce geçiştirdi bu çıkışı... Oysa neler vardı neler bu söyleşide... Şu sözler Karayılan’ın:
“Bu konuda ‘ben filan kesimle koalisyona girmem’ türünden açıklama ve tutumlarda da bana göre duygusallık vardır. Bu siyaseten pek doğru da değildir. Öyle kendini bazı şeylere hapsetme yerine ilkeler üzerine konuşmak önemlidir.”
O günlerde, PKK içinde biri ‘parlamento’yu, öbürü ‘halk savaşı’nı vurgulayan iki çizginin var olduğunu ve neticede ikinci çizginin kazandığını daha yakından görebilmek için, Karayılan’ın söyleşisini analiz ettiğim ve Haziran 2015’te yayımlanan şu yazıya bakılabilir: http://www.aljazeera.com.tr/gorus/karayilan-ne-demis-oldu
PKK içindeki bu ses tabii ki duyulmadı ve bastırıldı...
Erdoğan da istemiyor...
Benzer biçimde, iktidar kanadında da Çözüm Süreci’ni sürdürmek isteyenler, gürültüsüz bir ülkede eskisi kadar kolay seçim kazanamayacağını 7 Haziran seçimlerinde anlamış bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın itirazıyla karşılaştılar. Dolmabahçe mutabakatından haberinin olmadığını ve dolayısıyla tanımadığını söyleyen Erdoğan’a karşı Bülent Arınç, Erdoğan’ın her türlü ayrıntıyı bildiğini, süreci onun talimatlarıyla sürdürdüklerini söyledi ama onun sesi de duyulmadı... Çünkü o cenahta da kısa vadeli siyasi çıkarın barışta değil çatışmada olduğuna dair bir inanış hâkim olmuştu.
Nihayet, hükümetle kanlı bıçaklı bir duruma gelmiş olan fakat o günlerde henüz gücünü koruyan Gülen Cemaati’nin de faydayı çatışmada görmesiyle birlikte ülkedeki en etkili üç siyasi gücün üçü de Çözüm Süreci’nin bitmesinin iyi olacağı hususunda gıyaplarında anlaşmaya vardılar.
Artık o noktadan sonra bir kıvılcım yetecekti ve o kıvılcım 22 Temmuz 2015’te Ceylanpınar cinayetiyle geldi.
Perşembe günü, Ceylanpınar cinayetinden sonra açılan davanın seyrini izleyerek bu olayın bugün artık iyice belirginleşen provokasyon boyutunu ele alacağım. İlaveten, o noktadan itibaren başlayan yeni çatışma sürecinden fayda uman Türkiye’nin en etkili üç siyasi gücünün umduklarıyla bulduklarını kıyaslayacak, bu işten kimin kazançlı çıktığını ele almaya çalışacağım.
Yazarlar
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları


































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025