Alper GÖRMÜŞ
Aşağıda okuyacağınız satırlar, Mayıs 2008’de kaleme aldığım ve o ay içinde Aktüeldergisinde yayımlanan Cem Karaca portresinden:
“Bundan 36 yıl önce, tam olarak 5 Mayıs 1972’de, ihtimaller arasında ‘masada kalmak’ın da, ‘masadan kalkmak ama yataktan hiç kalkmamak’ın da bulunduğu bir bel kemiği ameliyatı geçirdim. 19 yaşındaydım. Sekiz saat süren ameliyattan saatler sonra narkozun etkisi altında gözümü ilk açtığımda ilk işim, elimi sol bacağıma götürmek oldu. Çünkü bacağım yokmuş gibi gelmişti bana. Bacağımı yokladım, gerçekten de yerinde değildi! Annemi gördüm belli belirsiz. ‘Anne, bacağımı mı kestiler?’ Sonra onun gülümsediğini gördüm ve tabii ki kendi algılarıma değil, onun gülümsemesine güvendim. O böyle gülebildiğine göre, demek ki bacağım yerli yerindeydi!
“Sonra, muhtemelen birkaç koğuş öteden, en sevdiğim şarkıcının, Cem Karaca’nın o güne kadar mesela Tamirci Çırağı kadar, mesela Resimdeki Gözyaşları kadar iştahla dinlemediğim şarkısının sözleri geldi kulağıma: Bugün sen çok gençsin yavrum / Hayat, ümit, neşe dolu / Mutlu günler vaat ediyor / Sana yıllar ömür boyu…
“Bugün bana, ‘Üç dakikan var, hayatın bitiyor, hangi şarkıyı dinlemek istersin?’ diye sorsalar, hiç düşünmeden bu şarkıyı isterim.
“Hayatında böyle bir şarkısı olan insanlar anlayabilir ancak: Ben o şarkının sahibine, daha sonra ne yapsa ne etse her zaman derin bir sevgi ve şefkat besledim. Ama düşünüyorum da, bende böyle bir şarkısı olmasaydı da bu gene böyle olacaktı. Belki bu duygusal bağ, 12 Eylül 1980’den sonra sürgüne gittiği Almanya’dan dönüşte ona reva görülen ‘dönek’ muamelesinin sahiplerine duyduğum öfkeyi artırmış olabilir, ondan emin değilim.”
Bu girişten de anlaşılabileceği gibi, portreyi, ağırlıklı olarak Cem Karaca’ya karşı zamanında reva görülmüş o vicdansız çullanmanın etrafında örmüştüm.
Bu öyle bir çullanmaydı ki, ölümünden bir hafta önce bile Almanya’daki sürgünlüğüne son vereceğine inandığı zamanın Başbakanı Turgut Özal’ı otelinde ziyaret ettiğinde, onun değil eşinin elini öptüğünü anlatmaya çalışıyordu:
“Öpmedim tabii ki! Vallahi de billahi de... Bir kere Turgut Bey'le aramızdaki yaş farkı, elini öpmemi gerektirecek kadar büyük değildi. Semra Hanım'ın elini öptüm, nezaketten…”
Benim Cem Karaca portremden alıntılar bu kadar... Gerisini de buraya almak isterdim ama, bu durumda, bana o portreyi yazma ilhamı veren gazeteci Necdet Şen’in mükemmel yazısından iskonto yapmak mecburiyetinde kalacaktım, oysa o yazının tamamını okumanızı istiyorum.
Buyurun, sizi Necdet Şen’in, Star gazetesinde 14 Nisan 2008’de yayımlanan yazısıyla başbaşa bırakıyorum...
***
Sol’un Cem Karaca ile imtihanı
Sadece bugün değil, yetmişli yıllarda da ortalıkta bir sürü cılız sesli mıyıl mıyıl pop şarkıcısı vardı. Bir de onların tamamının eksiğini kapatacak cesamette, gürül gürül akan bir Cem Karaca. Beyaz çerçeveli gözlüğü, kaytan bıyığı, sivri çenesi, ne giyse yakışmayan uzun sıska bedeni ve heybetli teatral sesiyle, hayatımızda müstesna bir yeri olan kallavi rock ikonumuz. Oldum olası, ya çok sevilir ya da biraz gıcık kapılır Cem Karaca’dan. Kuşkusuz ki herkes aynı tarz müziği ve aynı kişileri sevmek zorunda değil. Epeyce sert ve kırbaç kıvamındadır sesi. Çokça bağırır. Keyif kaçıran konulara girer. O ruh ikliminde olmayana hafiften dayak etkisi yapabilir. Ama müthiştir. Şansını yaban ellerde arasa, Türkçe yerine İngilizce söylese, belki de en yakın rakipleri Tom Jones, Ian Gillan, Robert Plant olurdu. Gel gör ki Cem Karaca, ilk gençlik denemelerini saymazsak, hep Türkçe yazdı, Türkçe söyledi. Dünyasını aşkla ve hicranla sınırlamış piyasa çocuklarına inat, hayatın binbir rengine yer verdi şarkılarında. Aynı kulvarda yol alan diğerleri onun yanında biraz silik kaldılar.
Hedef tahtası oldu
Görkemli sesinin ve sahne üstünlüğünün getirisini paşa paşa kullanıp rahatına bakmak vardı, ama o elini taşın altına soktu. İçinden çıktığı toplumun sorunlarına karşı duyarlıydı, sesini sözünü halktan yana kullandı, düzene kafa tuttu, gözünü budaktan sakınmadan söyledi neye inanıyorsa. Değil solcu olmak, gözlüklü olmanın bile hayatî risk oluşturduğu çatapat yıllarında, zaman zaman çok sertleşen bir tavırla sokağın sesini yansıtan devrimci şarkılar söyledi. Hedef tahtasından farksızdı sahnede. Her konserinin bir ölüm kalım meselesi olmasına aldırmadı. Sağcılar çoğunlukla kulaklarını kapadılar ona solcu olduğu için. Bu anlaşılabilir. Ama sade suya tirit popçularla pek bir sorunu olmayan kimi solcular da nedense Cem Karaca’nın her hareketinde kusur aradı.
‘Alamanya Berbadı’
12 Eylül darbesi, konser için gittiği Almanya’da yakaladı onu. Katıldığı 1 Mayıs törenlerinde çekilmiş fotoğrafının altına mümtaz bir gazetemiz ‘Cem Karaca Almanya’da kurduğu halk ordusuyla Türkiye’ye yürüyecek ve iktidarı ele geçirecek’ türünden akıllara ziyan bir ‘haber’ döşedi. Bu sayede, uçan kuştan dahilî bedhah yaratmaya pek teşne cuntanın ‘yurda dön de bir güzel oyalım’ listesinde onun adı da yer aldı. Dönmedi Cem Karaca. Bu dönmeyiş hayatının yedi yılına mal oldu. Vatanına, ailesine, minicik oğluna hasret, züğürt, dışlanmış, hayatta kalmaya çalıştı ‘Alamanya Berbadı’nda. Yedi yıl sonra döndü.
‘Döndün demek, dönek!’
Vurgunun büyüğünü sürgündeyken değil de onca yılın sonunda ülkesine döndüğünde yiyeceğini düşünememişti herhalde. Köprülerin altından akan suların Eylül karanlığında nasıl da boz bulanık bir renk aldığını da. Biz, burada kalanlar, çoğumuz, korku dağları beklerken, nelerden geri adım atmamıştık ki paçayı kurtarabilmek adına? Bacalardan çıkan dumanlar, kömür değil kâğıt dumanıydı 12 Eylül sabahı. Korku, bize kitaplarımızı yaktırmıştı. Düşüncelerine sahip çıkabilenleri bekleyen şeyin ne olduğunu sezgilerimizle kavramış, daha öğlen olmadan kibarca çark etmeye karar vermiştik. Öğlenden sonra Selimiye Kışlası’nın kapısı ne o güne kadar ne de o günden sonra bir daha görmediği bir ‘teslim olma’ kuyruğuna tanık oldu. Bir önceki akşam ‘yarın sabah devrim olsun’ duasıyla yatanlar, ertesi sabah karşı devrime gönüllü biat kuyruğundaydılar.
Eylül mağdurları
Mesai saatinin bitimine yakın, kapıdaki jandarmalar yan sokaklara kadar uzayan kuyruklara bakıp ‘şimdi gidin, yarın gelirsiniz’ diye kovalıyor, evinde bir gece daha geçirmeye cesaret edemeyen kolu kanadı kırık Eylül mağdurları, hemen o akşam bir tesellüm belgesi imza edip devletin müşfik kollarına sığınmakta ısrar ediyordu. Bir tercih yapmışlardı ve Filistin askısı kimsesizler mezarlığından daha ehven-i şer görünmüştü. Daha sonraki yıllarda bütün meyhanelerini dolaştık İstanbul’un ve kulaklarımız en çok ‘işkencede herkes çözüldü, bir ben direndim’ cümlesine tanık oldu. Soramadık, ‘yarım kadeh rakı içince bülbül gibi anlattığın bu şeyleri onca zulüm karşısında nasıl oldu da anlatmadın?’ diye. Dostlarımız çok acı çekmişti. Böyle sorular sorulamazdı.
Günah keçisi arıyorduk
Yakmadan önce çoğunu okuduğumuz kitaplarımızda sosyalizmin aslında ‘emek-sermaye çatışması’ ve ‘karşıtlar arasındaki uzlaşmaz çelişki’ temeli üzerinde kurulu bir asma kat olduğunu ve çatıdaki ‘sınıfsız toplum’la binanın tamamlanacağını okumuştuk, ama 12 Eylül sonrası çok azımız hatırladık bunu. Bazılarımız karşıtına dönüşmeyi daha uygun buldu. Artık mağlup ve ağlak bir ‘yas sürüsü’ idik ve diyalektik materyalizm katını pas geçip göksel bir seçkincilikte karar kılmıştık. En büyük günah da (tabiatıyla) bu itikadımızın sosyolojik patalojik temellerini sorgulamaktı. ‘Bu kan denizinin ardından kızıl güneş doğacak’ gibi sloganlar mazide kalmıştı. Yenilmiştik. Moralsizdik. Kendi gettosuna kapanmış, yalnız benzerleriyle görüşen, bir sonraki darbeye hazırlıksız yakalanma korkusuyla huzursuzlanarak birbirine sokulan bir kabile idik artık.Her kabile gibi bizim de iç ve dış düşmanlara ihtiyacımız vardı. Eski düşman çok sert çıktığına göre, şimdi daha dişimize göre birilerini bulmalıydık. Bulduk da. Bir yerlerden kulağımıza ‘Cem Karaca Özal’ın elini öpmüş’ diye bir cümle çalınmıştı. Bize yetti bu kadarı. Arkasını araştırmadık. ‘Bırak şu Turgut Özal’ın elini öpen herifi! Dinleme!’ Elhák, dinlemedik. Oysa dinleseydik, onun bu iftiranın altında ezile ezile ‘vatanıma dönebilmek için, değil Özal’ın elini, şeytanın ayağının altını bile öpmeye hazırdım; ama öpmedim’ dediğini, o kimseyi ikna edemeyince de bu kez Özal’ın eşinin çıkıp ‘Cem Karaca Turgut Bey’in elini öpmedi, ben oradaydım, şahidim’ dediğini işitemedik.
Demek el öptü!
Şarkılarını da dinlemedik. Niçin dinleyelim? Dönekti o! Eğer dinleseydik, ‘dönen dönsün, ben dönmezem yolumdan’ dediğini de bilirdik. ‘Fikirlerin değişmesi neden döneklik olsun?’ diye de soramadık. Eğer bu kadar şekilsiz ve kaypak olmasaydık, Cem Karaca’nın değil de asıl bizim döndüğümüzü, sosyalist olmanın bedelinin ağır olduğunu görür görmez, cümbür cemaat tepeden inmeci Kemalizmin kanatları altına sığındığımızı ve ‘devrimcilik’ adına, malum abimiz gibi işkencecimizi affedip vicdanımızı ve halk oyunu mahkûm ettiğimizi farkedebilirdik.
Kabilemizin ciğer röntgeni
Sırtında yorganıyla büyük kente sığınmış müstemleke köylüsünü ‘çağdaşlık’ ve ‘ilericilik’ adına ‘kıro’, ‘keko’, ‘hırbo’, ‘zonta’, ‘maganda’, ‘bidon kafa’, ‘lumpen’, ‘göbeğini kaşıyan’ gibi sıfatlarla aşağılarken, Cem Karaca’nın bize ‘duvara astığın çorapların sahibi geldi’ diye bıyık altından tebessüm ettiğini de farkeder ve şu kadarcık vicdanımız kalmışsa eğer, utanır, özür dilerdik bu yargısız infazdan dolayı. Dedim ya, köprülerin altından boz bulanık sular akmıştı. Yabancılaşmış, küspeleşmiştik. Solculuğun, biz onu hangi kılıklara büründürmeye çalışırsak çalışalım, her şeyden önce bir vicdan meselesi olduğunu, komşumuzun aç yattığı bir dünyada Mersedes jiple dolanmaktaki soysuzluğa hayır demek olduğunu unuttuk ve yıkmaya çalışırken sakarlık edip altında kaldığımız tüketim ekonomisinin heveskâr bir parçası olduk. Biz yüzsüzce zenginleşirken ve onun beşinci sınıf taklitlerini bile rock starı sayarken, Cem Karaca evindeki çorba tenceresini kaynatabilmek adına izbe barlarda, üstüne fırlatılan yumurta, çakmak, bozuk para sağanağı altında şarkı söylemeye çabaladı. Eğer biz bu kadar yanardöner ve pişkin olmasaydık, Cem Karaca’nın yetmişli yıllarda Maltepe sigarası içtiğine ya da seksenli yıllarda memleketine dönmek için başbakan eli öpüp öpmediğine takılmak yerine, ‘neden bugün reklamcıların ve holding yöneticilerinin ekseriyeti eski solcu?’ diye sorardık.
Onu linç ettik
Galiba bizi insan yapan en saf yanımız, ne anlama geldiğini çok fazla sorgulamadan takım tutar gibi benimseyip, zoru görünce nereye zulalayacağımızı kestiremediğimiz ‘solcu’ kimliğimizdi. Tıpkı yaktığımız kitaplar ve ortadan yok ettiğimiz Cem Karaca kasetleri gibi, o kimliğin içini boşaltıp, o boşluğu da pencerelerimize astığımız kalpaklı Mustafa Kemal resimleri ve hikmetinden sual olunamaz bayraklı bir celâdetle doldurduk. Eh, içimizdeki hedefini şaşırmış garezi topraklayacak kırılgan figürler bulmak da pek zor olmadı yani. Kabuk altında sızım sızım sızlayan utançlarımıza binaen Cem Karaca’yı linç ettik. Daha ellili yaşlarındayken bin yaşındaymışçasına ihtiyarladı çöktü bedeni. Ve bir sabah aldı başını gitti bu çirkef dünyadan. Nasılız? İyi miyiz bari? Yüreğimizi soğutmayı başarabildik mi? Yoksa kendimizle yüzleşmeyi ertelememiz için başka günah keçileri de gerekiyor mu?
ALPER GÖRMÜŞ
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025