Alper GÖRMÜŞ
28 Şubat’ın açık destekçisi merkez medyanın bu 28 Şubat’ta keskin bir 28 Şubat karşıtlığı sergilemesinin üzerinde duruyorduk...
Geçtiğimiz salı, bu tavrın iki temel nedeninden birinin, askerî vesayet ya da CHP iktidarı gibi alternatiflerden ümidini kesmiş medya patronlarının hükümete “yanaşma” arzuları olduğunu öne sürmüştüm.
Yine o yazıda, bu iddianın hemen akla getireceği bir itirazı siz ileri sürmeden ben dile getirmiştim: İyi de, bu iddia, gazete yöneticilerinin, patronların ticari çıkarlarının doğrudan uzantısı olan editoryal tercihler yapabildiğini ima ediyor; bu gerçekçi mi ve böyle bir iddia gazetecilere haksızlık etmek anlamına gelmez mi?
Bu itirazı dile getireceklerin, “o kadar da olmaz, gazete yöneticileri böyle bir şeye direnirler” diyeceklerin süngülerini düşürecek iki yaşanmış örnekten birini salı günü anlatmış, öbürünü de bugüne bırakmıştım. Şimdi sıra ona geldi...
Salı günkü örnek Sabah grubuna dairdi, bugün ise Hürriyet grubuna dair bir örneği inceleyeceğiz.
Gazete binalarında çok konuşulan, fakat haberi yapılmayan...
Radyo Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) yeniden yapılandırılması ile ilgili kanun tasarısı 16 Mayıs 2001’de sessizce ve aniden Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Anayasa Komisyonu’na geldi.
Tasarı, medya patronlarının televizyon sahipliğine getirilen sınırlamaları önemli ölçüde ortadan kaldırıyordu. Mevcut yasada, gerçek veya tüzel kişilerin herhangi bir televizyon ya da radyodaki payı yüzde 20’yi geçemezken, tasarı bu oranı yüzde 50 olarak değiştiriyordu. Ama daha da önemlisi, mevcut yasada yer alan, “TV kanallarının yüzde 10’una sahip bulunanların devlet ihalelerine girmesini yasaklayan hükümler” yasadan çıkarılıyordu.
Bizim gazeteciliğimizde, “gazete binalarında çok konuşulan ama gazetelerde yazılmayan” bir haber kategorisi vardır.
RTÜK kanun tasarısı, üçlü koalisyon hükümetinin bir yıllık direnişinin sonunda TBMM Anayasa Komisyonu’na geldiği gün Doğan grubunun gazetelerinin (Hürriyet, Milliyet ve Radikal) binalarında muhtemelen başka hiçbir şey konuşulmamıştı. Fakat ertesi gün Hürriyet ve Radikal’de konuya ilişkin hiçbir haber yoktu, belli ki bu işin gürültüsüz patırtısız sürmesini istiyorlardı. Milliyet ise o kadarının sırıtacağını düşünmüş olmalı ki (gerçekten de hükümete muhalif basında konu tam anlamıyla patlamıştı), küçük bir haberle olsa da tasarının TBMM’ye indirildiğini duyurmuştu okurlarına. Ama ne duyurma...
Milliyet’in haberinde ne sahiplik oranlarındaki değişiklikler vardı, ne de devlet ihaleleri meselesi...Milliyet’e göre, RTÜK Kanunu, Atatürk ilke ve inkılâplarını, genel ahlakı, milli güvenliği vb. korumak amacıyla değiştiriliyordu... O günkü Milliyet gazetesi, yasadışı binasına getirilen yıkım kararını önlemek amacıyla eline Atatürk fotoğrafı alıp binanın tepesine çıkan ev sahibini andırıyordu.
Mızrak çuvala sığmıyor ve açık mücadele başlıyor...
Meselenin sessizce geçiştirilemeyeceği ve “Atatürk ilke ve inkılâpları”yla bir ilgisinin olmadığı bir gün içinde anlaşılmıştı: RTÜK kanun tasarısı, TBMM’de kabul edildiği 7 hazirana kadar ülkenin bir numaralı gündem maddesi olarak kalacaktı.
Bu dönem boyunca Hürriyet ve Milliyet gazeteden çok birer mücadele bülteni hüviyetine büründüler, militan bir yayıncılık çizgisi izlediler.
Yazının bundan sonrasında, bu çizginin iki zirvesini aktararak patronun doğrudan ticari çıkarları uğruna nelerin göze alınabildiğini göstermeye çalışacağım. Önce Hürriyet’in ve genel yayın yönetmeniErtuğrul Özkök’ün imzasını taşıyan zirve, ardından da Milliyet ve genel yayın yönetmeni Mehmet Yılmaz’ın imzasını taşıyan zirve...
Özkök’ten Ekşi’ye “ihale tabusu” zılgıtı
22 Mayıs 2001 tarihli Hürriyet’te genel yayın yönetmeninin canını çok sıkacak bir gelişme oldu, gazetenin başyazarı Oktay Ekşi, genel olarak beğendiğini söylediği yasa tasarısının bir maddesine karşı çıktı:
“Tasarı, yürürlükteki yasanın ‘bir radyo veya televizyonda yüzde 10’dan fazla hissesi olanların kamu ihalelerine girmelerini yasaklayan’ hükmünü yürürlükten kaldırmayı amaçlamaktadır. Bu yanlıştır. Radyo, televizyon ve gazete gibi ‘kitle iletişim organı’ sahiplerinin elindeki güç o kadar büyüktür ki, kamusal yarar böyle bir yasağın sürdürülmesini gerektirir. Bu konuda daha diyeceklerimiz var.”
Ne var ki Oktay Ekşi “daha diyeceklerini” diyemedi, ertesi gün (23 Mayıs 2001), onun yerine ihale yasağı konusundaki “iki ilginç görüş”ü aktararak konuyu kapadı.
Mesele, aynı gün bitişik sütunda genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök’ün yazısını okuyunca anlaşılıyordu. “İhale tabusu” başlıklı yazıda, yeni RTÜK Kanunu’nu genel olarak beğenen, fakat kanundaki “ihale yasağını kaldıran madde”ye karşı çıkan, bir başka deyişle “ihale tabusu”nu aşamayanlar sert bir dille eleştiriliyordu... Hem de, bitişik sütunda dile getirilen “iki ilginç öneri”den birinde yer alan satırların aynısıyla...
Milliyet: Patronun çıkarları için beş yazara sansür
Tasarı komisyondan “ihale” mevzuu dâhil tam “bizim patron”un istediği gibi geçmiş, sağ salim Meclis Genel Kurulu’na ulaşmıştı. Meclis, 6 haziranı 7 hazirana bağlayan gece çalışıp tasarıyı oylayacaktı. Meclis aritmetiği çok kritikti...
Tasarı o gece oylandı ve kabul edildi. 7 haziranda, dönemin etkili medya eleştirisi sitesi Medyakronik’eMilliyet’ten bir ihbar ulaştırıldı. İhbara göre, o gün Milliyet’te yer alan beş yazarın yazıları, gazetenin taşra baskılarında yoktu. Genel yayın yönetmeni Mehmet Yılmaz, taşra baskılarının o gece oylamaya katılacak olan milletvekillerinin eline geçeceği endişesiyle ANAP aleyhine olan yazıları sansürlemiş, gazeteye koymamıştı. Milletvekilleri İstanbul baskılarını gördüklerinde oylama tamamlanmış olacağı için, sansürlenen yazılar İstanbul baskısına alınmıştı. Yazıları sansürlenenMilliyet yazarları şunlardı: Hasan Cemal, Derya Sazak, Melih Aşık, Meral Tamer ve Meliha Okur.
Milliyet yönetimi önce Medyakronik’i yalan haber yazmakla suçladılar ama, birkaç gün sonraMedyakronik Milliyet’in sansürlü ve sansürsüz baskılarını karşılaştırmalı olarak yayımlayınca derin bir sessizliğe büründüler.
Patronun çıkarları söz konusuysa editoryal bağımsızlık teferruattır
Gördüğünüz gibi, patronun doğrudan ticari çıkarları söz konusuysa editoryal bağımsızlık teferruattır. Böyle durumlarda bizatihi o çıkarlar editoryal çizgi haline geliverir ve yönetici durumuna gelmiş bir gazetecinin birinci ilkesi, patronunun bu yöndeki telkinlerine harfiyen uymaktır.
Artık bu örnekleri dikkatinize sunmamın nedenlerine dönebilirim...
Hatırlayalım: Eski merkez medyanın bu 28 Şubat’taki “darbe lanetlemesi” çizgisinin temel nedenlerinden birinin, hükümete “sadakat” mesajı vermek isteyen patronların arzuları olduğunu iddia etmiş; sizden gelmesi muhtemel “gazeteciler bu kadar evet efendimci olamaz” eleştirilerini izale etmek için de size bazı yaşanmış medya hikâyeleri anlatacağımı söylemiştim.
Bilmiyorum şimdi ne düşünüyorsunuz?
Sizce, gazete ve televizyon yöneticileri, bu 28 Şubat’ta kendilerinden farklı bir performans beklediğini ima ve telkin eden patronlarına ne demiş olabilirler?
Müslüman aydınların Hrant Dink çağrısı
Kamuoyunda Müslüman kimlikleriyle tanınan bir grup aydın, “İslami hassasiyet sahibi tüm kişi ve kuruluşları, kendi davaları olan” Hrant Dink davasına sahip çıkmaya çağırdılar. Çağrı metninde şöyle deniyor:
“Müslümanların adaletten yana ağırlık oluşturması ve bu davanın hukuka uygun bir şekilde sonuçlanması için ihtiyaç duyulan desteği sağlaması, adaletin tahakkuku bakımından hayati bir önem taşımaktadır.
“İslami hassasiyet sahibi tüm kişi ve kuruluşları kendi davalarına sahip çıkmaya, sorumluluklarının gereğini yerine getirmeye ve heba edilen beş yılın ardından, kapsamlı ve sahici bir yargılamanın gerçekleştirilmesi için her kesimden vicdan sahibi insanlarla beraber daha aktif bir şekilde çalışmaya davet ediyoruz...”
Metnin imzacıları daha önce tek tek konuya ilişkin duyarlılıklarını dile getirmişlerdi, fakat bir platform oluşturarak etki yaratma çağrısı hiç kuşkusuz yeni bir duruma işaret ediyor.
Daha önce de yazdığım gibi, ben, Türkiye’nin Müslümanlarının Hrant Dink davasının takipçileri olmasını çok önemsiyorum, bunun, Türkiye’nin ruhunu değiştirebileceğine inanıyorum.
Hadi hayırlısı...
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025