Alper GÖRMÜŞ
2000’li yılların başlarında benim gibi İstanbul’un merkezinde yaşayan fakat çalıştığı yer nedeniyle her gün merkezle çevre arasında gidip gelen herkes mutlaka fark etmiştir: Özellikle ‘milli hassasiyet’ günlerinde merkezden yola çıkan birinin yolculuğu binalara asılmış bayraklar arasında başlar, yolda ilerledikçe bayrak yoğunluğu yavaş yavaş azalmaya başlar, Bağcılar, İkitelli gibi yerlere geldiğinde bayraklar neredeyse tümüyle yok olurdu.
Oysa yaşanan, düpedüz kanun dışıydı.
Bugün de yürürlükte olan 2893 numaralı Türk Bayrağı Kanunu, bayrağın nerelere, ne surette asılacağını kesin kurallara bağlıyor. Madde 3: “Bayrak, kamu kurum ve kuruluşlarıyla yurt dışı temsilciliklerine ve kamu kuruluşlarıyla gerçek ve tüzel kişilerin deniz vasıtalarına çekilir. Yurt içinde ve yurt dışında yetkililerin araçlarına takılır.”
Bayrak Kanunu’nun bu maddesinin fiilen ortadan kalkmasının ve bayrağı başta evler olmak üzere isteyenin istediği yere, istediği zamanda, istediği süreyle hem de kanunu denetleme mevkiinde olanların teşvikiyle asmasının başlangıcını 28 Şubat’a kadar götürebiliriz.
Bayrak asma pratiğinin ilk olarak 28 Şubat’la birlikte değişmeye başlamasının bize ne söylediği açık: Bayrak artık, sevgisini bütün bir ulusun ortaklaşa paylaştığı bir sembol olmaktan çıkmaya ve “onu sevmeye hakkı olmayanlara” beslenen öfkenin ifadesi olmaya başlamıştır. Bayrak artık bir sopadır.
Refah Partisi’nin defterinin dürülmesinden ve yerine askerlerin kontrolünde, laik hassasiyetleri temel alan üçlü koalisyonun (DSP, MHP, ANAP) kurulmasından sonra (1999) bayrak öforisi epeyce gevşedi, ta ki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) kuruluşuna kadar…
Bayrak yeniden sopa haline geliyor
Böylece, bayrağın sopa suretinde araçsallaştırılması yeniden gündeme geldi.
Artık basın da devredeydi ve bu yoldaki ittirmecenin başını, başta bugünlerde -bir kez daha- birbirlerine giren Ertuğrul Özkök ve Emin Çölaşan olmak üzere Hürriyet gazetesi çekiyordu.
Tabii görünüşte meselenin hiçbir politik yanı yoktu, kimseye sopa sallanmıyordu, bayrak hassasiyeti salt milli duygular temelinde yükseltiliyor-muş gibi yapılıyordu.
Mesela Ertuğrul Özkök, yine bir milli hassasiyet gününde (26 Ağustos 2004), genel yayın yönetmeni olduğu gazetesinde her hafta Türkiye’nin en güzel 10 köyünü, lokantasını, adasını, gölünü, hanını, bisiklet rotasını, hanını vb seçen arkadaşlarına köşesinden “Lütfen, ‘en güzel 10 Türk bayrağını’ seçin” çağrısında bulundu. Kendisi de “bu 10 bayrağı belirleyecek jüride yer almaya aday”dı. Ama seçtiği “dört bayrağı şimdiden ilan ediyor”du. “İkisi sivil, ikisi askeri” idi:
“Bana göre bugün en güzel bayrak, Türkiye İş Bankası’nın İstanbul’daki genel merkez binasının tepesinde dalgalanan Türk bayrağıdır. Hem direği, hem de bayrağın boyutları açısından gerçekten çok etkileyici bir görüntü sergiliyor.”
Burada kesiyorum, Özkök’ün “benim iftihar listemdir” dediği dört ‘en güzel’ bayrağın tamamını merak edenler şurayı, https://www.hurriyet.com.tr/turkiyenin-en-guzel-dort-bayragi-252479
Özkök’ün gazetedeki arkadaşlarının seçtiği “Türkiye’nin en güzel 10 bayrağı”nı merak edenler de şurayı tıklayabilir:
https://www.hurriyet.com.tr/gundem/turkiyenin-en-guzel-10-bayragi-5772062
Tabii Emin Çölaşan’ın 10 yıla yaydığı “Camilere bayrak” kampanyasının da “bayrağı sevmeye hakkı olmayan”larla bir ilgisi yoktu. O da hiçbir politik amaç taşımıyordu, onun da yegâne amacı milli duyguları kimseyi dışlamadan yükseltmekti.
Çölaşan ilk “camilere bayrak” çağrısını 15 Mart 2002’de yapmış, sonraki yıllarda da aralıklarla bu çağrısını yinelemişti. (Bu çağrılara Diyanet bir süre camilerin millî mekânlar olmadığı gerekçesiyle uymamış, 2006-2007’den itibaren bu kararını yumuşatmıştı.)
Bilmiyorum Çölaşan yıllar içinde böyle kaç yazı yazdı, fakat bütün bu yazılara sinmiş temel motifin, talebin daha da yaygınlaşması ve muhtemel bir fiilî uygulama durumunda ortaya çıkabilecek itirazlar üzerinden, itirazcıların “gayri millî” özlerini ifşa etmek olduğu hususunda benim şahsen hiçbir kuşkum yok.
Cumhuriyet mitingleri: Yeni bir aşama
2007’ye gelindiğinde, bayrağın “muhafazakâr kafalara indirilen sopa” işlevi iyice kitleselleşti. Cumhuriyet mitinglerinin kırmızı rengi, “bayrak asın” çağrılarıyla birlikte büyük şehirlerin apartmanlarının da rengi haline gelmeye başladı.
Bayrak artık birleştirici değil düpedüz bölücü bir rol oynamaya başlamıştı. Çünkü çağrıyı yapanların bunu hangi amaçla yaptıkları biliniyordu ve dolayısıyla AK Parti’ye oy veren ve bayrakla hiçbir sorunu olmayan milyonlarca insan, çağrıya uyup bayrak sayısını artırdıklarında bunun ne anlama geleceğini biliyorlardı. O kadar ki, AK parti mitinglerinde bile istisnai durumları saymazsak neredeyse hiç bayrak kullanılmıyordu.
Bu kıskaç ancak Cumhuriyet mitinglerinin ve 367 skandalının ardından düzenlenen 2007 genel seçimlerinde kırılabildi ve o tarihten sonra da bayrak, toplumun laik kesiminin tekelinde olmaktan çıktı, muhafazakârların tepesinde sopa olma özelliğini yitirdi.
Fakat hikâye tabii ki orada bitmedi. AK Parti, yıllardır yediği sopa sayesinde bayrağın nasıl kullanışlı bir araç olabileceğini öğrenmişti. Partinin lideri ve Başbakan Erdoğan’ın rotayı “yerli ve millî”ye çevirmesinden itibaren, işler değişmeye başladı. Bayrak artık sahip değiştirmişti.
Şimdi bayrağın eski sahipleri o kadar da coşkuyla sahiplenemiyorlar onu, çünkü hissediyorlar; bayrak artık kendi politik amaçlarından çok başkalarının politik amaçlarına hizmet ediyor.
Asker cenazeleri, Çanakkale törenleri
Her şeyi çok çabuk unutuyoruz… bir de zamana yayıldığı için bazı değişiklikleri fark edemiyoruz ve sonra da sanki hep öyle olagelmiş gibi davranıyoruz.
Şunu hatırlıyor musunuz:
“CHP’lileri şehit cenazelerinde protokole almayın. Onların gideceği adres başka. Böyle bir talimat verdim. ‘CHP il başkanlarını bundan böyle şehit cenazelerinde protokole kabul etmeyin’ dedim. Bu kadar basit. Onların gideceği adres PKK terör örgütü mensuplarını cenazeleri var. Sandıkta beraberlerse cenazede de birlikte olsunlar.”
Bunu, Haziran 2018’de İçişleri Bakanı Süleyman Soylu söylemişti. Bundan 10 ay sonra da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hayatını kaybeden bir askerin cenaze törenine katılmak isterken Ankara Çubuk’ta ölümcül bir saldırıya uğradı.
Fakat hayır, bu hep böyle değildi. Bir zamanlar da asker cenazelerinin ‘sahibi’ olan milliyetçiler ve ulusalcılar AK Partili siyasetçileri almazlardı törenlere.
Tıpkı bugün artık ağırlıklı yanıyla bir iktidar etkinliği haline gelmiş Çanakkale törenlerinin eski sahiplerinin farklı olması gibi…
‘Milli hassasiyet’ simgelerinin nöbetleşe sahipliği; yeni sahiplerin eski sahipleri bu simgelere ‘layık’ görmemesi ve bunları kendinden görmediklerinin kafasında ‘sopa’ gibi kullanması… Türkiye’nin hakikati maalesef bu… Bu hakikat benim burada verdiklerimin dışında başka örnekler üzerinden de gösterilebilir.
Türkiye’deki nöbetleşe zorbalık sisteminin bir veçhesi de bu.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025