Arife KÖSE
Geçtiğimiz günlerde yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinin en çarpıcı sonuçlarından bir tanesi bazı ülkelerde faşist partilerin aldığı oy oranındaki yükseliş oldu. Bu yükselişe dair yapılan bütün açıklamalar, ekonomik krizden kaynaklanan bir öfkenin göçmenlere ve özellikle Müslümanlara karşı ayrımcı ve ırkçı söylem ile birleşerek faşistlerin güç kazanmasına yol açtığını ortaya koyuyordu. Ancak Avrupa'daki çarpıcı tabloyu konuşurken Türkiye'nin durumunu unutmamak lazım. 2011 Nisan ayından bu yana savaşın neden olduğu yıkımdan can havliyle kaçarak Türkiye'ye gelen Suriyeli sığınmacıların karşı karşıya olduğu ayrımcılık ve ırkçılık bu konuda kendi içimizdeki büyük tehlikeye işaret ediyor.
Bu konuda devletin hazırladığı ve yayınlanmış bir rapor yok. Ancak Af Örgütü, Mazlum-Der, İnsan Hakları Derneği gibi çeşitli kuruluşların hazırladığı raporlar şu anda Türkiye'de 22 kampta 200 bin, kamp dışında ise 600 bin Suriyeli göçmenin yaşadığını ortaya koyuyor. Ancak herkes bu rakamın 1 milyonu geçtiğini ifade ediyor. Çünkü özellikle son altı ayda gelen göçmenlerin çoğu kaçak yollardan Türkiye'ye giriş yapmak zorunda kalmışlar ve hiçbir yerde kayıtları bulunmuyor.
Yaşam koşullarının kötülüğü, kadınların fuhuş sektöründe çalışmaya zorlanması, dil sorunu, çocukların okula gidememesi, özellikle kayıtları olmayanların sağlık hizmetlerinden faydalanamaması gibi onlarca sorun sayılabilir onlar hakkında. Her biri üzerine sayfalarca rapor ya da makale yazılabilir çünkü koşulları gerçekten çok zor.
Ancak ben başka bir noktaya, her gün tepelerine yağan bombalardan, çocuklarının göz altına alınması korkusundan, açlıktan, işsizlikten, savaşın neden olduğu onlarca yıkımdan sevdiklerini geride bırakma ve bir daha onlardan haber alamama pahasına kaçan bu insanların maruz kaldığı ayrımcılığa ve ırkçılığa dikkat çekmek istiyorum.
Geçtiğimiz ay Ankara'nın Altındağ ilçesine bağlı Örnek Mahallesi'nde yaşayan Suriyeli sığınmacıların evleri yakıldı. Basında haberleri çıktı ama tabii ki bu ülkenin akıl almaz bir hızla değişen gündemleri arasında kaybolup gitti. Mahalleden bir grup önce Türk bayrağı eşliğinde istiklal marşı okudular, ardından Suriyelilerin yaşadığı üç katlı evi taşladılar ve ardından da evi ateşe verdiler. Daha sonra öğrendik ki devletin bu soruna bulduğu çözüm mahalledeki Suriyeli sığınmacıları kamplara göndermek olmuş. Peki sorun böylece çözüldü mü? Tabii ki hayır.
Sorunun nasıl ve neden çözülmediğini aynı ilçenin bir başka mahallesi olan Baraj Mahallesi'nde yaşayan Suriyeli göçmenlerin koşullarını ve mahalle içindeki durumlarını anlatarak açıklamaya çalışacağım.
"Ya bizi burada öldürün ya da geçmemize izin verin"
Son yerel seçimlerde oy kullanan hane sayısı baz alınarak yapılan hesaplamaya göre mahallede yaklaşık bin kişi yaşıyor. Bu bin kişiye son altı ay içerisinde tamamı kayıtsız, oturma ya da çalışma izni bulunmayan, hepsi kaçak yollardan Türkiye'ye giriş yapmış Suriyeli sığınmacılar eklenmiş. Şu anda mahallede toplam 64 evde beş yüz sığınmacı yaşıyor ve bazı evlerde yaşayan kişi sayısı 35'e kadar çıkıyor. Bu ailelerin Türkiye'ye nasıl girdikleri konusunda anlattıkları ortak hikâye şöyle: Sınıra kadar geliyorlarmış ancak Türkiye son altı aydır Suriye'den sığınmacı alımını durdurduğu için askerler sınırdan geçmelerine izin vermiyorlarmış. Onlar da "o zaman ya bizi burada hemen şimdi öldürün ya da arkanızı dönün ve sanki bizi görmemiş gibi geçmemize izin verin. Çünkü Suriye'de kalırsak zaten öleceğiz" diyorlarmış. Bunun üzerine sınırdaki askerler arkalarını dönüp, sanki görmemiş gibi yapıp kaçak olarak geçmelerine izin veriyorlarmış. Bu mahalleden yaşayanların çoğu Türkiye'ye bu şekilde giriş yapmış.
Günlük 20 TL ile 11 kişiye bakmak
İşte bunlardan birisi de Fatma Hanım ve ailesi. İki odalı bir evde 11 kişi yaşıyorlar. Bir buçuk ay önce gelmişler Ankara'ya. Hiçbir yerde kayıtları, oturma ya da çalışma izinleri yok. İki oğlu var ve şu anda ikisi de Sitelerde çalışıyormuş. Fatma Hanım anlatıyor:
"İki oğlum on beş gün önce Siteler'de işe girdi Allaha şükür. Ondan önce gelen yardımlarla yaşıyorduk. İş buluncaya kadar çok zorlandılar çünkü Suriye'den geldikleri ve hiçbir yasal belgeleri olmadığı için kimse onlara iş vermek istemedi. Şimdi yol ve yemek parası dahil haftalık 20 TL alıyorlar. O da yetmiyor 11 boğaza ama yapacak bir şey yok, buna da şükür."
Günde 20 TL ayda 600 TL demek. Aynı yerde çalışan Türkiyeli işçilerin durumunu soruyorum. Onlar ayda 900–1000 TL alıyorlarmış. Sigortaları yok, maaş dışında ayrıca yol ve yemek parası yok.
Bu mahallede de evler yakılabilir
Aynı mahallede yaşayan bir başka aileyi ziyaret ediyoruz. Üç odalı bir evde dokuz aile, yani 35 kişi yaşıyor. Onların da kayıtları, oturma ya da çalışma izinleri yok. Biz sohbet ederken evi onlara kiralayan ev sahibi geliyor. Normalde evin elektriği yokmuş ama kendi evinden elektrik çekmiş. Elektrik faturası gelmiş, onların payına düşen miktarı alacakmış. Şu sözleri tüylerimizi diken diken ediyor:
"Bu durum nereye kadar gider böyle bilmiyorum. Örnek Mahallesi'nde yaşananlar ortada. (Evleri yakılan Suriyelilerden söz ediyor). Aynı şeyin burada yaşanmayacağının garantisi yok. İnsanlar şikâyet etmeye başladılar bile. Tabii ki yardım etmek görevimiz ama bizim de bir sınırımız var. Benzer bir patlama burada olursa hiç şaşırmayın."
Bizi Baraj Mahallesi'nden Kızılay'a getiren ve aynı mahallede yaşayan taksici ise, "Bunlar da nasıl özgürlük istiyor anlamıyorum. Kim savaşıyor şu anda Suriye'de? Hepsi buraya geliyor. Madem özgürlük istiyorlar, neden ülkelerine gidip savaşmıyorlar?" diyor.
Hiçbirisinin aklına devletin neden onlara gerekli koşulları sağlamadığını, kamplar dışında yaşayanlar (ki onların durumu da iyi değil) konusunda başını deve kuşu gibi kuma gömüp onlar yokmuş gibi davrandığını sormak gelmiyor.
Bütün Avrupa'da değil, bu ülkede, burnumuzun dibinde oluyor. Irkçılık burada da her yerde olduğu gibi işliyor. Eğer bir yerde Suriyeliler yaşıyorsa yaprak düşse onlardan biliniyor. Bu insanlar sadece Suriyeli oldukları için daha az maaş alıyorlar, sadece Suriyeli oldukları için iş bulamıyorlar, Suriyeli oldukları için El Kaide'ci terörist olmakla damgalanıyorlar, Suriyeli oldukları için evleri yakılıyor. Irkçılık bu değil de nedir başka?
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.02.2018
8.02.2017
15.04.2016
11.04.2016
15.02.2016
5.02.2016
10.01.2016
28.12.2015
8.02.2015
4.02.2015