A.Turan ALKAN
80’li yıllardan birinde yine bir seçim arifesindeyiz.
Bölgenin milletvekili adaylarından biri kampanya çalışmalarına katılmak için aday gösterildiği vilayete geliyor. Aslında sevgili milletvekili adayını, aday olduğu şehrin herhangi bir mahallesine bıraksanız, hükümet konağını tek başına bulması mümkün değil. Lideri öyle münasip gördüğü için, hiç tanımadığı, bilmediği bir Anadolu vilayetinden aday gösterilmiş.
Kampanya esnasında yardım etsin diye tecrübeli, bölgeyi bilen bir arkadaşı yanına vermişler. Yolları bir ilçeye düşmüş ve konuşma yapacakları kahveye girerken ikindi okununca ahali, camiye yöneldiği için bizim arkadaş, vekil adayına namaza gideceğini söylemiş.
-İyi ya ben de geleyim, iyi olur, demiş vekil adayı. Avluya girmişler; bizim aday doğrudan içeriye savlet edince arkadaş, “Önce abdest alalım efendim.” diye ikaz etmiş. Adayda şafak atmış, “Yahu nasıl abdest alınır bilmiyorum ki?”
Şadırvandaki boş yere oturmasını, yanındaki nasıl yapıyorsa öyle yapmasını tembihlemiş arkadaş. Bizimki tabureye oturmuş. Gömlek kolunu sıvazlamış, başlamış kolunu yıkamaya. Arkadaş diyor ki: “Adamcağızın kabahati yok, o esnada yanındaki kolunu yıkıyordu; bizimki de öyle yaptı!”
Bu aday, o seçimde vekil seçildi; bakanlık da yaptı; ayrı fasıl... Siyasetle, abdest almayı bilmenin birbiriyle doğrudan alâkası yok çünkü.
CAMİ CEMAATİ ARASINDA BİR ÜNİFORMALI GÖRMEK ÖZLEMİ...
50’li yıllarda, bir köy camisinde gördüğü minber işçiliğini fotoğraflamak için evvela abdest alan genç avukat asteğmenin hikâyesini bu sütunlardan hatırlarsınız. O hikâyede köyün muhtarı, taburun tavuk ihtiyacını karşılamak için köyü ziyaret eden asteğmene, sırf cami âdâbını bildiği için neredeyse köyün bütün tavuklarını birkaç dakikada teslim etmiş, üstelik para da kabul etmemişti.
Genç Cumhuriyetimiz için laiklik şüphesiz iyi ve isabetli bir başlangıç noktasıydı; lâkin pek fena uygulanmış, yer yer din aleyhtarlığı hatta dinsizlik propagandası olarak yorumlanmıştır. Bu kötü başlangıç yüzünden büyük bürokratlar, subaylar dinî inançlarını kamuya açık yerlerde göstermekten çekinirlerdi. Her askerî darbeden sonra bu hassasiyetin neredeyse saplantıya dönüştüğünü gördük. Bir cuma namazında hâki üniformalı bir asker görmek tabiatüstü hadiselerden sayılırdı. Hiç unutmam, Güneydoğu hadiselerinin şiddetlendiği, memur ve askerlere yönelik saldırıların arttığı bir dönemlerde bir Kürt arkadaşımız şöyle demişti:
-Komutanlar, valiler, bürokratlar bu işi bilmiyor. Namaz vakti halkın arasına karışıp camide saf tutsalar, selam alıp verseler halkın devlete bakışında çok şeylerin aniden değiştiğini görürüz!
‘DİNDAR CUMHURBAŞKANI’
28 Şubat döneminde ordunun dini ve irticayı birinci tehdit sayması, rahmetli Erbakan hakkında bazı komutanların ileri geri konuşması halkta derin bir hayal kırıklığı meydana getirdi. 2002 seçimlerinden sonra AKP’nin hızlı yükselişinde, doğru performans göstermeleri kadar dindar insanların vekillik, başbakanlık hatta cumhurbaşkanlığına gelebilmesinin de payı vardı. Rahmetli Özal’ın cenazesinde yükseltilen “Dindar Cumhurbaşkanı” pankartı adeta kamuoyunun hasretini ve fikriyatını özetliyordu. Ergenekon, Balyoz vs. gibi darbe teşebbüsleri esnasında ordunun ve laik bürokrat takımının hükümeti alaşağı etmek için el ele vermesi, bir hamle sonra AKP için büyük bir avantaj oldu. Pek çok insan, sadece vesayetçi çevrelere bir ders vermek için AKP’yi destekledi (Bkz. Bu satırların yazarı meselâ)...
NE GİZLE, NE GÖSTERİŞ YAP; SAMİMİ DAVRAN YETER
Bürokratların, siyaset adamlarının veya kumandanların camide boy göstermesi önceleri özlenen bir tabloydu fakat normal şartlarda dini icapları yerine getirmenin, siyasî propagandadan ayrıldığı o makul çizgiyi izlemek gerektiği de açıktır. Aslolan kamu hizmetini yerine getirecek insanların işlerini iyi yapmaları ve hukuka uygun davranmalarıdır; elbette onlar da inançlarını yerine getirirken (veya getirmezken!) gösterişten kaçınacak fakat sanki bir ayıp işliyormuş gibi gizli kapaklı da davranmayacaklardır.
Geçen hafta Başbakan’ın Genelkurmay’da kıldığı şükrancalık namazından gazetecilerin nasıl haberdar olduğunu tartışırken bir hafta içinde necip Türk basınında takkeli siyasetçi bolluğu ile karşılaşıverdik. Siyasetçinin takke takması değil burada mesele; takkeyle fotoğraf vermesinde. Nitekim son günlerde birdenbire sarıklı, kavuklu, palabıyıklı, Fatih Sultan Mehmed gibi objektife bakıp göz süzen, fotoğraf stüdyosuna gidip kiralık kaftanla mehteran bölüğü neferiymiş gibi poz veren tipler piyasayı sarıverdi. Hele bunlardan biri, adaylık kartvizitine bastırdığı “Referansım Allah’tır” ibaresiyle işin iyice suyunu çıkardı.
Cumhurbaşkanı’nın umre vazifesi esnasında ihramla veya Hazret-i Resul’ün kabri önünde takkeyle çekilmiş fotoğraflarının basında dolaştığı, Başbakan’ın “Sabah namazımı eda ettim, ardından bir de şükür namazı kıldım” diye gazetecilere sır çıtlattığı şu günlerde aday adaylarının kavuklu ile pişekâr kılığında fotoğraf çektirmesinden daha tabii ne olabilir?
Bu arada eski MİT müsteşarının aynı günlerde umrede namaz kılarken çekilen fotoğraflarının tesadüfen basına düşmesi de olsa olsa büyük bir tesadüftür! Halka işi düşenlerin, evvelâ, “Ben de dindarım yahu” görüntüsü vermek için gayrete gelmelerinde halkı küçük gören bir niyet yok mudur sizce?
HÂLÂ MI?
Kısa yoldan ifade edeyim; dindarlık beni rahatsız etmez fakat dindarlığın herhangi bir şey, siyaset, ticaret, beşerî ilişkiler gibi şeyler uğruna kullanılmasına katlanmak çok güç.
Herhalde şöyle bir hesap yapılıyor: “Halkımızın yüzde 99’u Müslüman. Ben de İslâmî görüntü verir, o yönde sözler söylersem halkımız beni çok sever; mağdur etmez, destekler. Partili büyüklerimiz de ‘Böyle dinibütün bir adamı değerlendirmezsek çok ayıp ederiz; böyle zamanda böyle sıkı Müslüman kolay ele geçmiyor’ diye düşünür. Öyleyse yaşadık!”
Halkımız evet, vaktiyle böyle düşünürdü ama hâlâ öyle düşündüğünü farz etmek istemiyorum. Ben halkımızın, “Alnı secdeli, başı takkeli, beş vakit namazında niyazında şu muhterem devlet büyüklerimize ne iftiralar atıyorlar; onları bir kere daha seçelim ki, Müslümanlığın sırtı yere gelmesin” şeklinde düşündüğünü tasavvur eden siyaset erbabının, aslında halka pek iyi nazarla bakmadığını, hatta biraz saf, belki biraz da çocuk muamelesi yaptıklarını düşünüyorum.
Halkımız hakikaten hâlâ böyle düşünüyor ve Müslümanlık gösterilerinden övünç duyuyorsa ona söyleyecek sözüm yok.
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları






































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.07.2016
13.07.2016
11.07.2016
10.07.2016
8.02.2016
7.02.2016
6.02.2016
4.02.2016
3.02.2016
2.02.2016