Baskın ORAN
Hemen söyleyeyim, bu “mülakat” duymaya alıştığımız mülakatlardan değil. Yani başarılı bir yazılıdan sonra sözlüye çekip adayın notunu düşürmek türünden klasikleşmiş durumlarla ilgisiz. 90’lara kadar gidersek, İstanbul Üniversitesi rektörü ile yardımcısının başörtülü öğrencileri soktukları meşhur “İkna Odası”yla da ilgisiz.
Biraz daha ciddi bişey bu. Şu sıralar çok artan işkence haberleriyle ilgili. Bir yandan cezaevlerinde gardiyanların, diğer yandan Terörle Mücadele polislerinin gözaltında yaptıklarıyla.
***
Okumuşsunuzdur, bir olay Ankara Barosu’nu fena sarstı ve durum şu anda da karışık. Duymadınızsa çok kısaca özetleyeyim:
İşkence şikayetlerinin ayyuka çıkması üzerine Ankara Barosu’nun İnsan Hakları Merkezi bir Rapor hazırlıyor. Raporda Ankara Emniyetinde işkence yapıldığı iddiaları ön planda. Emniyette sorgulandıktan sonra hapishaneye nakledilen kişiler avukatlarına günlerce gördükleri işkenceyi ayrıntılarıyla anlatıyorlar.
İ. H. Merkezi yetkilileri bu anlatımları yansıttıkları Rapor’un bir basın açıklamasıyla kamuoyuna duyurulmasını istiyorlar fakat Baro yöneticileri bunu yanaşmıyor. Gerekçe olarak iki şey söylüyorlar: 1) Biz Savcılığa gerekli suç duyurusunda bulunduk ve Rapor’u da ekledik; 2) Rapor’daki vahim işkence suçlamaları şahıs beyanıdır, doktor raporuyla belgelenmiş değildir.
Baro’nun bu davranışı İ. H. Merkezi üyelerini öfkelendiriyor. İçlerinden çoğu Merkez üyeliğinden hemen istifa ediyor. Çünkü 1) Polis hakkındaki suç duyurularının hep takipsizlikle sonuçlandığı herkesin malumu; 2) Tecavüz iddialarında olduğu gibi işkence iddialarında da doktor raporuyla ispat kolay iş değil; olayın bağımsız/devlet dışı kuruluşlara incelettirilmesi gerekir ki rapor talep edilebilsin ve gündeme getirilebilsin.
Şu anda bildiğim kadarıyla başkan dahil, istifa etmeyen İ. H. Merkezi üyesi kalmadı. Etmemekte bugüne kadar direnenlerin gösterdiği gerekçe, Baro’yu bu dönemde zayıf duruma düşürüp bu iktidarın ekmeğine yağ sürmemek idi.
***
İşin bir de açıkça dile getirilmeyen fakat çok konuşulan epeyce tatsız bir yönü var: Deniyor ki, işkenceye uğrayanların çoğu Fethullahçı ve Baro’nun kısmen Ülkücü ama ağırlıklı olarak Ulusalcı yönetimi bunları savunur vaziyete düşmek istemiyor.
Aslında, bu durum Türkiye’nin kanayan temel yaralarından biri. Fetö damgasını birisine vurdun mu, bitti. Neredeyse, öldürsen meşru oluyor. Şablonu yapıştırdın mı, en açık hukuksuzluk olayında herkesi (ve özellikle Ulusalcıları) suspus etmiş oluyorsun.
Baro’nun Fethullahçılık isnat ederler korkusuyla sustuğu en ufak biçimde doğru ise, bu korkunç bir şey. Evet, AKP’yle kanka oldukları dönemde Fethullahçılar (veya Gülenciler, veya Cemaatçiler, her neyse) hukuken inanılmaz feci işler yaptılar; o kadar olur yani. Fakat işkence en sıra dışı olay. İşkenceye uğrayan hiçbir insanın hakkı şu kadarcık bile olsa hiçbir sebeple ihlal edilemez. İşkenceye, işkence görenin kimliğine göre değil, işkence görüp görmediğine göre karar verilir. Bu kadar basit.
***
Türkiye Barolar Birliği’ni hiç söz konusu etmiyorum çünkü şimdinin aksine eskiden oranın başında (sanırım bu kadarını söylemek yeter de artar) Metin Feyzioğlu vardı. Ama Ankara Barosu da insan hakları konusunda sütten çıkmış ak kaşık değil. İ. H. Merkezi’nden istifa zorunda kalan avukatlar, Baro’nun işkence konusundaki sansürcü tutumunun bardağı taşıran son damla olduğunu söylerken şunları hatırlatıyorlar:
- Merkez’in Cumartesi Anneleri duruşmasını izledikten sonra hazırladığı açıklamadaki, "gözaltında kayıpların yakından takip edileceği" bölümü Baro yönetimi tarafından metinden çıkarıldı.
- Yönetim, tutuklu olduğu sırada annesinin mezarı Ülkücü tecavüzüne uğramış Avukat Aysel Tuğluk'un sağlık durumuyla ilgili açıklama yapılmasını kabul etmedi.
- Aralık ayında AİHM'in Nazlı Ilıcak ve ihraç edilen yargıçlarla ilgili verdiği iki ihlal kararını anlatan İ. H. Merkezi bülteni Baro’dan veto yedi.
- İ. H. Merkezi’nin değindiği son kriz, 15 Temmuz rezil darbe girişimi sonrasında askerî öğrencilerin davasını içeren bir yazıya insan hakları bülteninde yer verilmemesinde yaşandı.
Bunların yanında, İ.H. Merkezi’nin sözünü ettiği bir AİHM kararı daha var. Yine 15 Temmuz’da gözaltına alınan ve şifreli mesajlaşma için ByLock kullandığı gerekçesiyle tutuklanan eski polis memurunun başvurusunda AİHM, başka kanıtlarla desteklenmediği sürece sadece Bylock kullanıcısı olmanın makul şüphe oluşturmayacağına karar veriyor fakat Baro bunu da bülteninde yayınlamıyor.
***
“Çok kısaca özetleyelim” dedik ama fazla uzadı. Artık gelelim bu yazının esas konusuna: “Mülakat Odası”.
Sorguda işkence nasıl mümkün oluyor? Olamaması lazım çünkü Ceza Muhakemeleri Kanunu’na (CMK) göre gözaltı halinde derhal aileye haber vermek, sorgulama öncesi ve sonrası kişiyi doktor muayenesinden geçirmek ve hepsinden de önemlisi, bir avukatı sorguda bulundurmak gerekiyor (Md. 90, 91,145-149, 154).
Ama yapılan sorgulama değil de “mülakat” oluverince, bunların hiçbiri gerekmiyor. Her türlü yöntem kullanılarak “pişmanlık” vaadiyle itirafçı olmaya zorlayıp isim almaya yönelik bu “mülakat”ta resmî zabıt tutulmuyor. Önce ve sonra doktor muayenesi yok. Avukat bulundurulamıyor. Yani “Mülakatçılar”ın eli tamamen serbest. CMK Türkiye’de var ama mülakat’ta yok.
İ. H. Merkezi’nin henüz yayınlanmamış raporunda, gözaltına alınmış kişilerle camlı bir odada yapılan görüşmeler anlatılıyor. Burada fevkalade rahatsız edici sahneler var. Bu kişilerin “mülakat”ta sinkaflı hakaretler gördüğü, çıplak soyulduğu, soğuk suyla ıslatıldığı, şişe ve benzeri cisimler sokulmakla tehdit edildiği…
Ve kişi bunları avukata anlatınca polis hemen odaya girerek bu beyanların kişi tarafından imzalanmasını engelliyor.
***
Çoğumuzun insan hakları ihlallerine duyarlılığı, zulüm yakınlarına gelip dayandığı zaman artıyor. İlgililerle sürekli konuşarak yakından izlediğim bu Ankara Baro Yönetimi-İ.H. Merkezi çekişmesi üzerine artık yazmam için beni tetikleyen sebepler arasında galiba şu da var:
Herhangi bir ideoloji ve siyasi kimlik sahibi olmadıkları halde mevcut ortamda ciddi boyutlarda rahatsız edilebilirler endişesiyle isim ve yer vermekten kaçınarak yazıyorum:
On yıllardır tanıdığım, evlere gündelik temizliğe giden bir hanım var. Kendisiyle konuştum, daha doğrusu o bana içini döktü de döktü. Delikanlı oğlu, bi komşu kavgasında karşı tarafı yaralamak sebebiyle Ankara dışındaki bir T Tipi cezaevinde yatmakta idi. Anne Cuma günü öğreniyor ki, bugüne kadar “Bu seferki yerim çok iyi anne, rahatım ben burada” deyip durmuş olan oğlan gardiyanlar tarafından koğuşla birlikte alınıp toplu dayağa çekilmiş. Cezaevinde hiçbir disiplin cezası almamış olmasına rağmen. Annesinin yalancısıyım, hiçbir kabahati de olmadığı halde. O kadar ki, toplu dayağı büyük şaşkınlıkla yiyor.
Anne, temizliğe gideceği eve o gün gelemeyeceğini haber verdikten sonra yanına avukatı da alıyor, otobüse atlayıp gidiyor, savcılığa suç duyurusunda bulunuyor. CİMER’e de şikayet ediyorlar, toplu dayak atan gardiyanların isimlerini de ekleyerek.
Tabii, moralini bozacak bişey söylemedim anneye. Bu kadar tanınmış adam işkenceye tabi tutulup da olaylar işkencecilerin yanında kalırken, senin oğlan ibret-i alem için bi meydan dayakçığı yemiş, nereye şikayet edersen et bundan bişey çıkmaz, demedim.
Her gün ayrı bir ev silip süpürüp içerideki oğluna bakan ve bir de avukat tutan anneyi daha fazla üzmenin alemi yok diye düşündüm.
Yazarlar
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları












































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.04.2025
4.04.2025
28.03.2025
14.03.2025
27.02.2025
27.12.2024
14.11.2024
1.11.2024
25.10.2024
18.10.2024