Bekir AĞIRDIR
Geçen hafta siyasi tarihimizde genel seçim ile yerel seçim sonuçlarının benzerliklerini ya da yeni bir siyasal dinamiğin ipuçlarını taşıyıp taşımadıklarını analiz etmeye çalışmıştım.
İlki 1930 yılında yapılan yerel seçimlerin 1963, 1984 ve 1989 sonuçlarının bir dönemin sonuna ya da yeni bir siyasal aktörün yükselişine işaret ettiğini not etmiştim.
Geçen haftaki analizde bilerek eksik bıraktığım AK Parti iktidarı dönemindeki yerel seçimlerin genel seçim sonuçlarıyla kıyasıydı. Aşağıdaki tabloda son 22 yıldaki genel ve yerel seçimlerde hep iktidar olan AK Parti ile hep ikinci parti olarak kalan CHP oy oranları var.
Bu 22 yıldaki iki yerel seçimin sayısal sonuçlarından çok siyasal sonuçları bakımından önemli olduğu ve bu bakımdan ardından gelen dönemin siyasal davranışlarını önemli oranda etkilemiş olduğunu görüyoruz.
Hatırlayalım; 28 Şubat Darbesi, 1999 Marmara Depremi, 2001 ve 2002 ekonomik krizleri ile toplum büyük bir boşluğa düşmüş, toplumsal psikolojide travmatik bir döneme girilmişti. 12 Eylül Darbesi ile başlayan ve bu travmatik dönemle sonuçlanan yıllarda toplum son hızla kentleşmiş, teknolojiyle tanışmış, gecikmiş bir endüstrileşme ve modernleşme telaşı içindeydi. Yapılan genel seçimlerin her birinde birinci parti değişmiş, bu 22 yılda ülkeyi yöneten hükümetlerin ortalama ömrü 1 yıl 4 ay olmuştu. Toplum ve ülke değişirken siyasal önder ve vizyon aramış, her partiye bir şans tanımış ama koalisyonlar ve tuhaf siyasal gerilimlerin içinde günler ve fırsatlar yitirilmişti.
Böylesi bir savrulma yaşayan ve siyaseti aşan bir değişim yaşayan ülkede 2002 genel seçimleri büyük bir kırılma yarattı. Seçim sisteminin tuhaflığı sayesinde de AK Parti yüzde 34 oy oranına karşın parlamentonun yüzde 65’ine sahip olduğu bir çoğunlukla iktidara geldi.
Dünya konjonktürünün de elvermesiyle ilk beş yılın ekonomik başarısı 2007 seçimlerinde yüzde 46.6 oy oranıyla AK Parti iktidarını pekiştirdi. 11 Eylül 2001 ABD terör saldırılarıyla dünyanın siyasi iklimi güvenlik temelli bir çerçeveye sıkışırken 2008’de küresel ekonomik kriz geldi. Doğal olarak hem ekonomik kriz hem de ABD’nin Irak işgali ve ardından gelen Orta Doğu coğrafyasındaki gerilimler Türkiye’yi ve seçmeni doğrudan etkiledi. 2008 ve 2009 ekonominin büyüme değil, gerileme dönemi oldu. Nitekim 2002’den itibaren 27 çeyrek boyunca büyüyen ekonomi 2008 yılı birinci çeyreğinde 7.3 oranında büyümeye devam ederken, büyüme ikinci çeyrekte 2.8’e, üçüncü çeyrekte 1.2’ye geriledi, 2008 yılının son çeyreğinde ise eksi 6.2 olarak gerçekleşti. 2009’da ise Türkiye ekonomisi yüzde 4.7 küçüldü ki ekonomi en son 2001 yılında küçülmüştü.
Seçmenin tepkisi sert oldu; 2009 yerel seçimlerinde AK Parti yüzde 38.4’e geriledi. Kanaatim AK Parti bu sonuçlarla seçmenin tercihlerini ekonominin şekillendirdiğini, seçmenin sandık başında rasyonel davranabileceğini öğrendi. Bu tarihten itibaren AK Parti’nin temel tercihi sosyal yardım politikalarını da kullanarak seçmenini “AK Partileştirme” yönünde oldu, kimlik politikalarına ağırlık, partizanlığa hız verildi.
AK Partili dönemin yerel seçimlerinde daha büyük kırılma 2019 yerel seçimlerinde gerçekleşti, İstanbul ve Ankara belediye başkanlıkları muhalefete geçti. Aslında bu kırılmanın emareleri 2017 referandumunda görülmüştü. 2017 Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi referandumunda muhalefet partilerinin gayretlerinden öte bir biçimde iktidar yandaşı ve karşıtı kutuplaşmasının yüzde 51.4-48.6 gibi bir orana yerleştiği görülmüştü. Siyasi partilerin gayretlerinden öte gerçekleşen yüzde 48.6 gibi bir iktidar karşıtı blokta kümelenmiş seçmenin varlığı muhalif partilerin bir arada durarak iktidarı değiştirebilme potansiyelini de gösteriyordu. Çünkü o güne dek CHP dahil hiçbir muhalif partinin AK Parti’yi seçimlerde tek başına henüz yenemeyeceği ortaya çıkmıştı.
Öfke ve çaresizlik duygusu
2019 yerel seçimlerinde CHP ve İYİ Parti işbirliği, büyükşehirlerde o günün Kürt siyasetinin desteğiyle başta İstanbul ve Ankara önemli metropollerin belediye başkanlıklarının bir kısmı CHP’li adaylara geçti. 31 Mart yerel seçimlerinin İstanbul belediye başkanlığı ayağında çok küçük bir oy farkıyla İmamoğlu’nun kazandığı seçimin hukuksuz biçimde iptaline seçmenin tepkisi sert oldu. Öncekinden 8 puan daha fazla farkla 23 Haziran’da Ekrem İmamoğlu seçimi ikinci kez kazandı.
Sürecin gelişimi altılı masanın kurulmasında etkili oldu, yüzde 50 artı 1 oyu gerekli gören seçim sisteminin de dayatmasıyla ittifaklar kolayca oluştu. Altılı masa kolayca kuruldu belki ama kurulurken gerekli ön mutabakatları, ilkeleri, politikaları ve söylemlerinde ortaklaşması sürece bırakıldı. İlerleyen süreçte gücünü artırmak ve toplumsal güveni inşa etmek yerine altılı masanın gündemi adayın kim olacağı meselesini aşamadı. Çeşitli ortak metinler hatta yeni anayasa önerisi bile yazılırken süreç adaylık başta olmak üzere bazı önemli meseleler açıkça konuşulmadan, imalarla geçiştirilen ve hep geleceğe ertelenen gerilimlere hapsoldu. Sonu hepimizin bildiği mucizeyi başarıp kaybetmek, sonrasında da birbirine düşmek. Seçmene kalan da derin bir hayal kırıklığı.
Elbette zihinlerde geride kalan bir de soru, 14 Mayıs’ta Ekrem İmamoğlu aday olsaydı kazanır mıydı? Bugünden ve bugünün ruh halinden o güne bakarak kazanırdı cevabı doğru değil. Yine de İmamoğlu sahnede, hem de siyasi gücünü daha da artırmış, iki yerel seçim galibiyetine ek olarak partisinde bir de kurultay kazanmış bir aktör olarak…
Bu nedenle yerel seçimlerin odağı, sembolü İstanbul belediye başkanlığı seçimleri. Seçim de İmamoğlu ile Erdoğan arasında. Kampanyalar, söylemler, hatta adaylar ne söylerse söylesin, seçmenin gözünde böyle.
O zaman soru şu; İmamoğlu üzerinde cisimleşen muhalif seçmenin iktidarı değiştirme arzusu ve gayreti bu seçimde de çalışacak mı çalışmayacak mı? Ya da 2017 referandumuyla kıvılcımlanan, 2019 yerel seçimlerinde görünür olan iktidarı değiştirme hikayesi güçlenerek mi devam edecek yoksa sönümlenecek mi? Çünkü herkes biliyor ki 2028 genel seçimlerinde iktidarın rakibi ve talibi İmamoğlu olacak.
1 Nisan’dan sonrasında yaşayacaklarımızı ve özellikle siyasi gündemi belirleyecek üç unsur var. Birincisi ülke sıkıştığı 52-48’lik iktidar yandaşı ve muhalifi blokları arası dengenin bu yerel seçimlerde radikal biçimde değişmeyeceği gözleniyor. Mayıs seçimleri ardından muhalif seçmendeki öfke ve çaresizlik duygusu yerel seçimlerde bir hezimete yol açar mı endişesi aşılmış görünüyor. En azından bu denge halinin sürüyor olması muhalif seçmendeki psikolojik ve siyasal direncin ve umudun sürmesini sağlayacak.
"Yine de İmamoğlu sahnede, hem de siyasi gücünü daha da artırmış, iki yerel seçim galibiyetine bir de kurultay kazanmış bir aktör olarak"
Bölgesel dinamikler
İkinci unsur pazar günü İmamoğlu’nun seçimi kazanıp kazanmaması olacak. Araştırmalarda ve moral üstünlük olarak İmamoğlu önde olsa da bugünden kesin kazanacak demek mümkün değil belki. Devlet aygıtının etki ve müdahale kapasitesinin seçimlere nasıl yansıyacağını, seçmenin seçimlere katılım arzusunun nasıl olacağını, o günün sandık güvenliği konusunda hangi sorunlarla karşılaşacağımızı bilmiyoruz.
Sonrasını belirleyecek üçüncü unsur İmamoğlu’nun ulaşacağı oy oranı ve diğer partilerin ülke genelindeki oy oranları olacak.
İstanbul ve İmamoğlu’ndan devam edersek, görüldü ki İmamoğlu kaybetse bile çok küçük bir farkla kaybedecek. Kaldı ki İmamoğlu kazanmaya daha yakın. Arkasında kendi partisinin örgütsel kapasitesi ve gücü tam olmadığı halde moral üstünlüğü ele geçirmiş durumda. Arkasında bir ittifak olmadığı gibi muhalif bloktaki partiler kendi iddialı adaylarıyla seçime katılıyor. Bir bakıma İmamoğlu iktidarın siyasi gücü ve devletin bürokratik gücüyle ve her bir rakibiyle tek başına mücadele eden bir profil çiziyor. Bugünden gözlenen bir başka unsur CHP yerel seçimlerde ülke genelindeki meclis oylarında yine yüzde 24-27 bandında kalacak. Yani Kurultay’da demokratik yolla genel başkan değişimi ülke düzeyinde seçmende bir başarı hikayesine dönüşememiş durumda. 1 Nisan sabahı uyanacağımız bu olası tablo kazansa da kaybetse de İmamoğlu’nu CHP’nin ve belki tüm muhalif seçmenin lideri yapacak görünüyor.
Sonrasında yaşayacaklarımızı belirleyecek en önemli unsur iktidarı oluşturan zihni koalisyonun aktörlerinin ve Erdoğan’ın sonuçları nasıl anlamlandıracağı, nasıl bir siyasete yönelecekleri olacak kuşkusuz.
Küresel ve bölgesel dinamikler, dış politika ve güvenlik meseleleri, ekonomik krizden çıkış ve enflasyonun yaşayacaklarımıza etkileri başka bir mevzu elbette. Yerel seçimin ardından siyasi zeminde neler olabileceğini kesin çizgilerle belirleyemesek de bazı sorular üzerinden öngörülerde bulunabiliriz.
Birinci soru elbette İmamoğlu kazanırsa iktidarın ne tepki vereceği meselesi olacaktır. Bu tepkinin iki boyutu veya gerekçesi var. Birincisi İmamoğlu’nun 2028 seçimi öncesi yolunun kesilmesi ya da siyasi ağırlığının kontrolu. İkincisi bu denli yoğun gündeme geldikten sonra İstanbul’un depreme hazırlanması ve kentsel dönüşüm meselesi.
Erdoğan’ın siyaset tarzını öğrendiğimize göre seçimin ertesi gününden itibaren 2028’i düşüneceğini öngörebiliriz. İmamoğlu’nun önünü kesmek için istinaf mahkemesinde bekleyen dosyanın nasıl sonuçlanacağı önemli olacak. Eğer İmamoğlu kazanmışsa bu karar daha da kritik olacak. Kararın oluşumunda ve ardından yaşanacaklar konusunda iktidarın nelere muktedir olduğunu, neleri nereye kadar göze alabileceğini bugünden kestirmek zor. İktidar kadar olası yargı kararına toplumun ve genel olarak tüm siyasi aktörlerin nasıl tepkiler verebileceklerini de göreceğiz.
Yine İmamoğlu’nun kazandığı durumda mahkeme kararı yanı sıra kentsel dönüşüm meselesinin yasal çerçevesi değiştirilerek yetkilerin Ankara’ya alınacağı öngörülebilir. 2028’e giderken Erdoğan’ın yeni bir başarı hikayesine ihtiyacı olduğu için, ekonomik krize karşı bir dinamizm ve finansman olanaklarını zorlamak için ve İmamoğlu’na bir başarı fırsatı alanı açmamak için kentsel dönüşüm iradesi ve yetkilerinin Külliye’ye devri olasılığının güçlü olduğunu söyleyebiliriz.
Seçim sonrasında beklenecek siyasi gerilim alanlarından bir diğeri yeni anayasa meselesi olacaktır muhtemelen. Yeni anayasadan iktidarın ortaklarının farklı beklentileri var. Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığında iki dönem ve seçiminde yüzde 50 artı 1 oy şartından kurtulmak isteyeceği sürpriz değil. Yanı sıra yeni anayasa arayışının demokratikleşmeyi hedefleyen değil ahlakçı ve güvenlikçi yeni bir çerçeveye sıkıştırılmasını isteyenler de var. Böyle bir anayasa değişikliğinin seçimlerin hemen ardından gündeme gelmesini ve referandum olasılığını ilk iki yıl için gerçekçi olduğunu sanmıyorum. İktidar kanadı önce parlamentoda geniş bir sağ koalisyonu ve konsolidasyonu zorlayacak, ahlakçı ve güvenlikçi bir çerçevede sağ uzlaşıyla parlamentoda değişikliği deneyecektir. Son haftalarda uzunca analiz etmeye çalıştığım gibi bu olasılığın gerçekleşmesi mümkündür de. Bu olasılığın gerçekleşip gerçekleşmediği anlaşıldıktan sonra referandum yoluyla anayasa değişikliğini 2028 seçimlerine daha yakın bir zamanda zorlama gündeme gelecektir.
İmamoğlu, Saraçhane mitinginde
Toplumsal kutuplaşma
Siyasi zeminde yaşayacaklarımız konusunda muhalif aktörlerin neler yapacakları, neler yaşayacakları da önemli olacak kuşkusuz. Her birinin yerel seçimlerde alacakları oy oranları kendi iç dinamiklerini, gerilimlerini harekete geçirecek. Özellikle CHP seçim sonrası geleneksel kurultay tartışmalarına geri dönecek muhtemelen. İmamoğlu kazanmışsa bu süreç daha hızlı ve gerilimsiz geçilecek, parti İmamoğlu’nun hayaline göre biçimlenecektir. Tersi durumda gerilimli bir süreç beklenir.
İYİ Parti ülke genelindeki yüzde 10 seviyesini korur ise özel bir gerilim yaşamadan devam edecektir. Fakat kayda değer bir kayıpla karşılaşırsa parti içi gerilim bir çözülmeye de dönüşebilir. İYİ Parti başta olmak üzere kamuoyunda Deva, Gelecek ve Saadet partilerinin bu yerel seçimlerde oy sıçraması yapabileceği beklentisi de yok gerçekleşme olasılığı da yok.
DEM Parti'nin muhtemelen birkaç ilçe eksik veya fazla önceki belediye başkanlıklarını yeniden kazanması beklenir. İktidarın bu sonuçlara tepkisi nasıl olacak göreceğiz. DEM Parti'nin ipuçlarını şimdiden görmekte olduğumuz yeni strateji hattı belki daha netleşecektir. Türkiyelileşme iddiasından uzaklaşarak yeniden Kürt meselesine ve kimliğine sıkışmış bir DEM Parti'nin neler kazanacağı kaybedeceği kadar ülkeye neler kazandıracağını ya da kaybettireceğini yaşayarak göreceğiz.
Somut durumun ve varolan aktörlerin analizinden çıkarak ülkenin esenliği için olması gerekenlerden bakarsak ülkenin, siyasetin, yerel seçimlerin gündemi şunlar olmalıydı halbuki:
- -Siyasette, aktörlerde ve siyaset tarzında, kültüründe yenilenme olmadan böyle daha ne kadar devam edebiliriz?
- -Seçim kazanma yarışından ibaret hale gelmiş siyaset ülkenin hayati meselelerini daha ne kadar ıskalayabilir?
- -Karmaşıklaşmış meselelerle karşı karşıya olan metropolleri tektipli yerel yönetim anlayışıyla daha ne kadar yönetmekte ısrar edebiliriz?
- -Toplumsal kutuplaşma aşılmadan toplumsal esenlik ve toplumsal güvenlik sağlanabilir mi?
Soruları, başlıkları çoğaltabiliriz. Bu meselelerin her birinin çözümü ancak sağlıklı, demokratik bir siyaset zemini üzerinden mümkün. Particiliğe ve seçimlere sıkışmış siyaset değişmeden, doğallaşmadan bu meselelerin hiçbirinin çözülebilmesi mümkün görünmüyor ne yazık ki.
Bekir Ağırdır'ın bu yazısı, Oksijen gazetesinden alındı.
Yazarlar
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEYargı CHP’ye çalışıyor 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluHerkes sözünden sorumludur; 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilFanatizm ve inancın siyasallaşması 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.09.2025
1.09.2025
25.08.2025
18.08.2025
11.08.2025
4.08.2025
28.07.2025
21.07.2025
14.07.2025
7.07.2025