Bekir AĞIRDIR
Yaşanan krizin yönetilemediği açık. Hatta krizi yönetmek adına yapılan her hamle krizi daha da derinleştiriyor. Kabul edelim ki bugün yolsuzluk operasyonu diye başlayan süreç devlet krizine dönüşmüş durumda.
Her şeyden önce daha basit ve siyaset dışı bir ilkeden başlayalım. Günümüzün karmaşıklık ve belirsizlik esaslı, çok aktörlü, çok boyutlu gündelik hayatında problemin kendisi kadar problemi ele alışımız, yönetiş tarzımız daha da önemli. Bugünün hayatında çelişkiyi, problemi çözmek kadar yönetmek önemli. Ne yazık ki kriz yönetilemiyor.
Çünkü kriz, aktörleri ve dinamikleri basitleştirilerek ve yanlış değerlendiriliyor. Çözüm için de bütüncül bir plan ve fikir yok. Aksine reaksiyoner ve telaşlı bir tavır var.
İki konuda net olmamız gerekiyor. Birincisi, bugün yaşanan süreci doğru tanımlamalıyız. Süreç yolsuzluk gibi somut bir mesele üzerinden başladı ama yolsuzluk sürecin nedeni değil bahanesi. Tüm siyasi aktörler “yolsuzluk da var, operasyon da var” diyemedikleri ve yalnızca birisini esas aldıkları için doğru pozisyon ve tutum geliştiremiyorlar.
İkincisi, ülke kırk-elli yıldır değişen hayata ve üreyen siyasi ve toplumsal problemlerin hiç birisine siyaset marifetiyle çözüm üretemedi. Merkeziyetçiliğin ve keyfiliğin esas olduğu devlet, yönetim ve hukuki yapı sorunları çözebilmesi kapasitesinde olmadığı gibi bizatihi kendisi problemlerin hem kaynağı hem de çözümlere engel haline geldi. Buna karşılık hayat, iç ve dış dinamikler var olan yapıyı her gün bir yerlerinden çatlatıyor. Son üç yılda bile yaşananlara bakınca, bu merkeziyetçi ve keyfiyetçi yapının krizlerinin sıklaşarak ve derinleşerek tekrarlandığını görüyoruz. Bir gün, birkaç ay sonra, bu krizi atlattığımızı sandığımız bir anda, başka bir problem üzerinden yine sistem kriziyle karşılaşacağız.
Bu merkeziyetçi yapı keyfilik de yolsuzluk da çeteler de vesayet de üretir. Dünün iş tutulan makbulleri bugün artık birbirlerine düşmanlarsa, bugünün makbulleri arasında da yarının potansiyel düşmanları olacaktır. Bundan hiç kuşkunuz olmasın.
O nedenle bugünkü krizden çıkış yolu kibirle, kişisel veya siyasal ikbal ve ihtiraslarla, can havliyle yapılacak reaksiyoner hamlelerle değil, bütüncül bir değişim ve demokratikleşme hamlesidir.
Ama ne yazık ki henüz hiçbir siyasi aktörden böylesi bir bütüncül açılım görünmüyor. Siyasi aktörler arasındaki derin güvensizlik, ilkelere değil siyasi çıkarlara dayalı siyaset yapma tarzı, kişisel korku-kibir ve ihtiraslarının esiri olmuş siyasetçiler, gazeteci veya kanaat önderi kılığındaki şakşakçı aktivistler, her haklı itiraz ve muhalefet hareketini operasyon alanı gören iç ve dış güç odakları elbirliğiyle ülkeyi daha riskli bir sürece doğru götürüyorlar. Bedelini hepimizin, tüm ülkenin ödeyeceği hatalar yapılıyor. Soru şu: Ülke bu riski taşıyabilir mi?
Başbakan’ın bile dinlendiği ve konuşmaların arşivlenip, günü geldiğinde kullanılabildiği bir yapıda sade vatandaşı kim koruyacak? Başbakan’ın bile güvenmediğini söylediği yargıya sade vatandaşlar nasıl güvenecek? Sade birey devletin bu ezici ve şantajcı gücü karşısında kime güvenecek? Çetelerin kimi zaman makbulleştirilebildiği, her şeyin izlendiği, fişlendiği, arşivlendiği, ses veya internet her türlü iletişimin denetlenmeye çalışıldığı bir devlet düzenine karşı bireyi kim koruyacak?
Hukuku sorgular hale geldiğimiz bugün çok sıcak iki kritik durum var. Birincisi, önümüzdeki on sekiz ayda üç seçim yapılacak. Bu seçimler yargının yönetiminde yapılacak. Şimdiye dek zaman zaman dedikodular çıkarılmaya çalışılsa da seçim hukukuna güven konusunda aktörlerde ve toplumda bir sorun yaşanmadı. Hukukun bu denli ayaklar altına alındığı bir süreçte seçimlerin sonuçlarına güven sarsılırsa, bu konuda aktörlerde ve toplumda derin bir güven bunalımı çıkarsa ne yapacağız? Örneğin İstanbul, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin oy sayım ve mazbata düzenleme aşamasında kimileri operasyon yaparsa veya operasyon olduğu kanaati oluşursa ne olacak? Bu soruya iktidarın ve yandaşlarının bir cevabı var mı?
İkincisi, yalnızca bu yıl bile ekonominin ne kadar sıcak paraya ihtiyacı olduğunu ekonomistler yazıyor? Hukukun ve yargının bu denli çeteleştiği ve keyfileştiği, bankalar üzerinde kamu otoritelerince bile cüretkârca operasyonların yapılabildiği bir ülkeye yabancı yatırımcılar nasıl gelecek?
Neresinden bakarsak bakalım, süreci ne “yesinler birbirlerini” diyerek ne de bir tarafa yaslanıp “vur, vur” diyerek seyredemeyiz. Bu süreçte hangi aktör kazandığını sanırsa sansın, kazanan keyfiyetçiliğe, çeteciliğe, yolsuzluğa açık merkeziyetçi devlet olacaktır.
Sorumluluk yalnızca hükümette, partilerde değil, hepimizdedir. Yapabileceğimiz ve yapmamız gereken, bulunduğumuz alanda, fikirde, harekette, partide, her yerde, demokrasi talebini yükseltmek, şeffaflığı, hesap verebilirliği, katılımcılığı, yerinden yönetimi savunmaktır. Tam da her yerde ve her zeminde yeni anayasayı, ortak yaşamın yeni kurallarını tartışmanın zamanıdır. Yapılabilecek olan ya kendi bulunduğumuz yeri dönüşüme zorlamak ya da yeni bir demokrasi hareketini örgütlemektir.
Ama yapılacak olan kesinlikle yalnızca seyretmek veya tarafları kızıştırmak değildir. Çünkü konuştuğumuz kendi geleceğimizdir.
Yazarlar
-
Taha AkyolYangın ve su 30.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİyi yönetimi hak ediyor muyuz 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUYKU “ÖLÜMÜN OYUNBOZAN” KARDEŞİ. 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKSuriye’de tarihi bir uzlaşmanın imkanları: Mutabakatın özüne ve şeklinde dair 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkan‘III. Dünya Savaşı ihtimali 50/50’ 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSüveyde’den sonra: Eski çamlar bardak olurken… 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojava, Şam ve çözüm süreci arasında optimal bir nokta bulunabilir mi? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEHey gidi hukuk 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya değişiyor, Suriye’nin Türkiye politikası da mı değişiyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanBakın servet transferi nasıl yapılıyor? Bir tekil örnek… 26.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEski Türkiye’den Bir Sokak ve Bir Apartman 26.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuHukuk ve Savaş 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHüseyin için matem, Gazze için ağıt 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKendiliğin kazanılması ölçüm sorunlarına yolaçıyor 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilAynı dili konuşup neden anlaşamıyoruz? 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunVazgeçmeyeceğiz! 25.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
7.07.2025
30.06.2025
16.06.2025
9.06.2025
2.06.2025
26.05.2025
19.05.2025
5.05.2025