Bekir AĞIRDIR
17 Aralık yolsuzluk operasyonu diye başlayan süreç beş haftayı doldurdu. Süreç beş katmanda ya da vakıa üzerinde yürüyor ve her birinin dinamikleri farklı. Elbette bu beş katmanın hepsi birbirinin hem nedeni hem sonucu.
Birinci vakıa, yolsuzluk meselesi. İkinci vakıa Halk Bankası operasyonu. İlk günden beri yazdığım gibi Halk Bankası üzerinden yürüyen ekonomik ve mali operasyon hükümet ve hatta devlet kararı olmadan yapılamazdı. Bu kararla siyasi koruma sağlanmış bazı kişiler hadlerini aşıp, kendi lehlerine de operasyon yapmaya kalkınca yakalandılar. T24’de yayınlanan ve muhtemelen 17 Aralık sonrası düzenlenen MİT belgesiyle Halk Bankası üzerinden yürütülen işlemlerin bir genç ve girişken kuyumcu ile bazı bakanların ve oğulların operasyonuymuş havası verildi. Böylece devlet ve hükümet birkaç siyasetçi ve bankacı kurban vererek kendisini kenara çekmiş oldu.
Üçüncü vakıa Suriye ve durdurulan kamyonlar meselesi. Halk Bankası ve İran ilişkisinden devlet ve hükümet çabuk kurtulmuş görünse de Suriye meselesinden kurtulmasına cemaat ve başka dış aktörler kolay izin vermeyecek görünüyor ve sürüyor.
Dördüncü katman hükümetin operasyonları kontrol edebilmek amacıyla yargıyla başladığı kavga, tayinler ve yeni HSYK yasa tasarısı süreci. Beşinci katman da ekonomik kriz sinyali veren kur artışları.
Gördüğünüz gibi bu beş vakıanın / meselenin farklı iç ve dış dinamikleri ve tarafları var.
İlk günden beri kanaatim iki tarafta da birer aktörün olduğu gerilim değil, “çok”tan “çok”a bir mücadele ve müdahale sürüyor. Süreç yalnızca Ak Parti ile cemaat geriliminde ve devlette daha fazla güç elde etme kavgasından ibaret değil. Başlatan Erdoğan – cemaat çatışması olsa da birçok aktör Türkiye ile ve Ak Parti ile birikmiş hesaplarını görmeye çalışıyor.
Olanların yerel seçimlerden Cumhurbaşkanlığı seçimlerine, hükümetin dış politikasından çözüm sürecine, Ak Parti’den CHP ve MHP’ye tüm siyasi partileri yeniden biçimlemeye, darbe davalarında yeniden yargılamalardan yeni ittifaklara kadar bir dizi hedefi var. Bu nedenle de küçüklü büyüklü bir dizi aktör ve operasyon bir arada yürüyor.
Ama hala sürecin esas rolü Ak Parti’de ve Erdoğan’da. Ve Erdoğan son iki yıldır olduğu gibi bütüncül ve soğukkanlı bir bakış yerine öfke ve panikle, doğrudan yargıya müdahale ederek, her muhalefeti ve eleştiriyi düşmanlaştırarak süreci yönetmeye çalışıyor görünüyor. Öte yandan da “devletin yeni aklında”, devletin yeni temsilcileriyle ittifak oluşturmaya çalışıyor. HSYK yasasını şimdilik durdurarak, generallerin görev sürelerini uzatma imkanını sağlayarak, darbe davalarında yeniden yargılamaların önünü açılmasını vaat ederek, Uludere ve Hrant Dink katliamlarının örtülmesine izin vererek yeni devlet aklına işaret veriyor.
Eğer devletçi zihniyetin temsilcileriyle yeni bir devlet aklında uzlaşma üretilemezse, HSYK yasası, internet kısıtlamaları gibi daha da kısıtlayıcı önlemlere sıra gelecek.
Her gün küçüklü büyüklü satranç hamleleri izliyoruz. Görünen o ki bu sürecin ilk etabı yerel seçimlere kadar sürecek. Belki de daha sert hamlelerle yürüyecek. Üstelik Amerikan Merkez Bankası’nın kararlarıyla başlayan ve yalnızca bizi de değil birçok ülkeyi etkilemeye başlayan ekonomik dalgalanmayla bu süreç birleşerek ciddi bir ekonomik krize doğru dönüyor.
Çatışmanın tırmanarak süreceği birinci etap yerel seçimlerle son bulacak. Şimdiden Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kostümlü provasına dönüşen yerel seçimlerdeki oy dağılımına göre herkes yeni bir strateji belirleyecek görünüyor. Ak Parti yerel seçimlerde yüzde 45 ve yukarıda oy alırsa toplumu ikna ettiğini düşünecek, Cumhurbaşkanlığı seçimi için eli rahatlayacak. Belki biraz sakinleşecek. Yok, eğer yüzde 40’ın altına düşerse Cumhurbaşkanlığı seçiminin de riskli olduğunu görüp hırçınlaşabilir de. Yüzde 40-45 aralığında kalırsa yeni ittifaklara yönelme ihtiyacı hissedecek. Elbette bu olasılıklar ve kararlarda muhalefet partilerinin ne yapacakları, hangi oy oranlarına gelecekleri de etkili olacak. Sonuçta muhalefet, cemaat ve diğer aktörler yerel seçimlere göre yeni stratejilerini geliştirecek.
Tüm bunlar gerçekten ülkenin ve toplumun talep ve ihtiyacı olan mı? Tüm bu süreci aktörler üzerinden değil ihtiyaç ve taleplerimiz üzerinden değerlendirebilirsek başka olasılıklar var mı? Süreç yalnızca “yıkımı” mı yoksa “yaratıcı yıkımı” mı işaret ediyor? Yani bu sürecin sonunda ülke yeniden doksanların, yönetilemeyen günlerine geri mi dönecek, yoksa daha iyiye doğru dönüşme şansı var mı? Ya da sürecin “yaratıcı yıkıma” dönüşmesi için ne gerekiyor?
Sürecin yarattığı dip dalgalarda umut işaretleri görüyorum ben. İki katmanda umutlu gelişmeler olabilir. Birinci katmanda her bir partide önümüzdeki bir yıl içinde önemli değişiklikler olacak. Belki de üç partinin de programlarında, hedeflerinde ve yönetim kadrolarında önemli değişiklikler olacak. Eğer partilerdeki bu değişim her bir partinin içindeki eski-yeni geriliminden “yeni”yi temsil edenler lehine olursa 2015 genel seçimlerine daha ılıman bir siyasal iklimle gidebiliriz. Ya da tam tersi olacak ve çok daha gerilimli bir siyasi dönem başlayacak. Bu durumda kritik olan ülkenin reel siyasal ve toplumsal sorunlarının bu eski zihniyet, kurum ve kurallarla nereye kadar gidebileceğidir.
İkinci katmandaki umut vaat eden dip dalga, partileri de aşan biçimde hareketlerde, fikriyatlarda, kimliklerde yaşanacak olası değişimdir. Yaşananlardan sonra Ak Partinin de İslamcı siyasetlerin de dindarların da dinin siyasetteki rolünü, devletin tanımını ve rolünü yeniden düşünmek zorunda kalacakları umulur. Benzer biçimde CHP’nin, laikçilerin, Kemalistlerin de kendi kimliklerine sıkışmışlığın üzerine, devletin, dindarlığın, Kürt meselesinin üzerine yeniden düşünecekleri umulur.
Eğer iki taraftaki bu sorgulamalar yeni siyasetlerin, kimliklerin, hoşgörünün, ilişkinin, diyalogun önünü açıcı olursa ülke aradığı fırsatı bulabilir.
Bu iki katmanda da eğer “yeni” filizlenebilirse demokratikleşmenin, devletin, yönetimin, hukukun yeniden yapılanması için bir fırsat doğabilir. Yok eğer bugünkü pozisyonlar güçlendirilerek, kimliklerine olan aşk ve aidiyet güçlendirilerek yola devam edilirse de işte o zaman çok daha zorlu bir süreç başlar.
O nedenle çatışanlar, tarafgirler, seyredenler bir an düşünmeliler: savuculuğu ve aktvistliği yapılan adımlar ülke için yıkımı mı yaratıcı yıkımı mı davet ediyor?
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları












































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.11.2025
27.10.2025
20.10.2025
6.10.2025
29.09.2025
8.09.2025
1.09.2025
25.08.2025
18.08.2025
11.08.2025