Bekir AĞIRDIR
Ülke 3 seçimlik seçim rallisinin sonuncusuna yaklaşıyor. Güncel siyasetin gerilimlerinin ürettiği münazara ve münakaşaya dayalı şehvet dili yerine biraz daha serinkanlıca ne olabileceğini düşünelim. 7 Haziran’da ne olabileceğini anlamak ve kestirebilmek için ilk iki etapta ne olduğuna, ülkenin içinden geçtiği sürecin tarihsel, ekonomik, sosyolojik ve kültürel değişimlerin bugün bulunduğumuz evresine bakmak gerekiyor.
Çünkü 150 yıllık kalkınma ve modernleşme modelinin sonuna gelindi. Merkeziyetçiliğe, devletin kaynak ve rant dağıtımına, toplumu tektipleştirmeye ve tek bir değer setine sıkıştırmaya, kalkınmayı yalnızca büyüme fetişizmi şeklinde anlamaya dayanan bu modelin miadı doldu. Bugün yaşanan tüm siyasal ve toplumsal sorunların kökeninde bu model var. İktidarı ele geçirenin kendi değer setini tüm topluma dayattığı bu modelin ürettiği tüm sorunlar bendin arkasında birikti. İç dinamikler ve toplumsal sorunlar bakımından da küresel ve bölgesel dinamikler bakımından da bu model artık sürdürülemez durumda.
Seçim rallisi sürerken ülkenin devlet ve yönetim nizamında artık kaçınılmaz hale gelen reformlar siyaseti, devleti ve toplumu aynı anda değişime zorlamaktadır. Dünyanın İkinci Dünya Savaşı’nın ardından başladığı ve sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçişe yöneldiği uzun bir zaman aralığında Türkiye, gerek küresel dinamiklerin gerek toplumsal dinamiklerin gerekse de değişen gündelik hayatın gerektirdiği siyasi ve yapısal reformların hiç birisini gerektiği oranda yapamamıştır.
Bu üç seçimlik rallinin sonunda ortaya çıkacak siyasi aktörlerin güç dağılımı ve karakteristikleri kaçınılmaz hale gelmiş yapısal reformları nereye kadar, hangi ilkeleri kendimize baz alarak yapabileceğimizi belirleyecek. Bu nedenle 7 Haziran’da oluşacak tablo yalnızca güncelden anlamlandırılamaz.
Siyasette konsolidasyon
Geçmiş iki seçimin gösterdiği birinci karakteristik siyasetin dört partiye konsolide olmuş olmasıdır bana göre. Aşağıdaki grafikte de görüldüğü gibi dört parti dışındaki partiler giderek yok olmuş durumdadır. Bu durumu yalnızca seçim barajı ile açıklamak yetmez. Seçim barajı 1983 seçimlerinden beridir uygulanmaktadır ve 2007’ye gelene kadar da baraja rağmen tablo her zaman bugünden daha fazla çeşitliliğe dayalı olmuştur.
Siyaset konsolide olmuştur çünkü bu dört parti yalnızca ideolojik farklılığı değil aynı zamanda tarihsel, sosyolojik ve kültürel dalgaların üzerinde oturmakta, o dalgayı ve toplumdaki bir kimliği de temsil etmektedirler.
O nedenle yakın vadede beşinci bir partinin aralarına girebilmeleri çok zor görünmektedir. Ya da gelecek senaryoları bakımından birinin veya birkaçının parçalanmasını beklemek gerçekçi değildir. Parçalanma olmayacağı anlamına gelmez bu fakat, parçalansalar bile bir parça kısa sürede, yakın zamanda örnekleri görüldüğü gibi, yok olacaktır. Gerçekçi olan bu dört partinin birinin veya bir kaçının dönüşmesini beklemektir.
Kimlik siyasetine sıkışma
Çünkü bu dört parti, farklı ton ve dozlarda da olsa dört kimliğin partisi haline dönüşmüştür ve bu dört kimliğin hiç birisi de yok sayılamayacak büyüklüktedir. “Türkçülük-Kürtçülük-İslamcılık-Laikçilik” diyebileceğimiz bu dört kimlik bu partilerin içinde vücut bulmuş, partiler de giderek o kimliğin siyasetine dönüşmüştür.
Siyaset geleneksel kavgacılıktan beslenen kültürü ve alışkanlıklarıyla müzakere üzerinde değil gerilim üzerinde yürümektedir. O nedenle siyaset ihtiyaç ve talepler üzerinde uzlaşmalar üretmek yerine hayat tarzı, inanç, mezhep, bölge, kültür farklılıkları gibi unsurları çatışmacı boyutuyla kapsamaktadır.
Gündelik hayatının içinde günümüz insanının daha da belirginleşen aidiyet ve yeni kimlik arayışı, yaşanan kutuplaşma nedeniyle kimliğine olağandan fazla sıkışma ve farklılıkları ötekileştirme üretmeye başlamıştır. Toplumdaki bu kimliklere sıkışma giderek siyasi hayatı da etkilemekte ve siyaseti de kimlik siyasetlerine sıkıştırmaktadır.
Bir bakıma seçimler Erol Katırcıoğlu’nun deyimiyle kimlik sayımına dönüşmüş ve bu nedenle de çok büyük sayısal farklılaşmalar üretmez hale gelmiştir.
Siyasal kutuplaşma
Bu dört parti dayandıkları kimlikler bakımından dört ayrı kimliğin partisidirler ama aralarındaki ilişkiyi bir başka katmandan, kutuplaşmadan baktığımız zaman da üçü bir tarafta diğer biri bir tarafta bir siyasal kutuplaşma içindedirler de. Siyasal kutuplaşma dört partinin arasındaki güncel ilişkiyi tanımlamanın ötesine geçmiş ve gündelik hayatı ve toplumu da etkiler hale dönüşmüş durumdadır.
KONDA’nın periyodik olarak ölçmeye ve değerlendirmeye çalıştığı kutuplaşma endeksinin son beş yıldaki değişimi aşağıdaki üç grafikte görülmektedir.
Herhangi bir araştırmada normal çan eğrisi şeklinde oluşması beklenen dağılım bizim ülkemizde deve hörgücüne benzer iki zirveli bir eğri şeklinde oluşmaktadır. Bu çift zirveli eğriyi ne açıklar diye baktığınızda siyasi tercihlerin açıklayıcı olduğu görülmektedir.
Grafiklerin dayandığı araştırmalar KONDA tarafından her yılın Ocak ayında gerçekleştirilen kutuplaşma endeksi araştırmalarıdır. 2010 Yılındaki kutuplaşma grafiğinde görüldüğü gibi ilk zamanlarda Ak Parti ve zamanın Kürt siyaseti bir tarafta CHP ve MHP seçmenleri diğer tarafta durmaktadır. 2012 Grafiğine baktığınızda kutuplaşma eğrilerinde iki hareket görülmektedir. Birincisi hem Ak Parti hem de CHP tabanları daha da uçlara doğru yaslanmakta, ikincisi de BDP tabanı bulunduğu Ak Parti yandaşlığı pozisyonundan terse doğru harekete geçmiş görünmektedir.
2015 Kutuplaşma grafiği kutuplaşmadaki son durumu ve radikal bir değimi göstermektedir. Ak Parti taraftarları da CHP ve MHP taraftarları da uca doğru yığılmış, HDP taraftarları da tümüyle Ak Parti karşıtı pozisyona geçmiştir. Dolayısıyla ilke kez Ak Parti karşıtları kümesi Ak Parti yandaşları kümesinden daha büyük bir orana ulaşmıştır. Buradaki hareketi belirleyen bir başka unsur da Ak Parti taraftarı ya da çekirdek oyu dediğimiz kümedeki aşınma ve çözülmedir.
Kutuplaşma ve seçim sonuçları
Kutuplaşmanın derinliğini anlamak için son dört yıldaki referandum, genel ve yerel seçimler ile Cumhurbaşkanlığı seçimlerine bakmak yeterlidir. Seçmen sayılarına, seçim ve referandumlara katılım oranlarına bağlı olarak yüzdeler konuşuyoruz esas olarak. Bildiğimiz 2010 anayasa referandumunda evet oylarının yüzde 58, 2011 genel seçimlerindeki Ak Parti oyunun yüzde 49, 2014 yerel seçimlerinde yüzde 43,5 ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde R.T.Erdoğan oyunun yüzde 52 olduğudur. Ama aşağıdaki tabloya bakarsanız bu dört seçim ve referandumda da Ak Parti ve yandaşlarının oyunun 21 milyon etrafında olduğu görülecektir. Benzer şekilde E.İhsanoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı seçiminde aldığı 15,6 milyon oyun 2010 referandumundaki yüzde 42 olan hayır oyları ile, 2011 genel seçimlerindeki CHP ve MHP oylarının toplamı ile benzer olduğu da görülecektir.
Bu 21 milyon ve 15,6 milyon seçmenin aynı Ali ve Ayşe olması gerekmiyor ama bu kümeler “Aligiller”, “Ayşegiller”dir. Gelenleri, gidenleri olsa da temel karakteristik ve büyüklük değişmemektedir.
Siyasi rekabet eksikliği
Son iki seçimin gösterdiği bir başka karakteristik siyasi rekabet eksikliğidir. Bu dört parti de ülkenin her yerinde birden rekabetin içinde değillerdir. Her seçim ve referandumdan sonra yayınlanan haritalar anımsanacaktır. O haritalarda hangi partinin hangi coğrafi bölgelerde güçlü olduğu ya da kazandığı gösterilir.
Ak Parti 79 ilde yüzde 20’nin üzerinde oy alırken diğer üç parti gerek coğrafi bakımdan gerekse de ekonomik, kültürel veya demografik bazı kümelere sıkışmış durumdadır.
Ama o haritaların benzer olduğu ve bir bakıma parti tabanlarının 150 yıllık kalkınma ve modernleşme süreçleri bakımından nerede durduklarını ya da partilerin bu sürecin sonundaki hangi karakteristiğe yaslandıklarını da gösteren bir başka harita daha vardır.
Yukarıdaki harita 81 ilin sosyo-ekonomik gelişmişlik endeksinden üretilmiştir. Koyu kahverengi iller en geri kalmış, mor iller de en gelişmiş illeri göstermektedir. Harita bir bakıma ülke coğrafyasının “zengin-orta-yoksul” ayrımının da haritasıdır. Bu harita son bir yılın, beş yılın değil 150 yılın sonucudur. Partilerin güçlü oldukları coğrafi alan ile ekonomik gelişmişli,k haritası aynı şeyi göstermektedir. HDP/BDP ülkenin en geri kalmış coğrafyasının, Ak Parti ve MHP orta gelişmiş ve gelişmeye çabalayan yeni dinamizmin coğrafyasının, CHP’de gelişmiş coğrafyanın partisidir.
Siyasi rekabet tüm coğrafyaya yaygın olmadığı için de radikal büyüklükte oy kaymaları olamamaktadır.
Ekonomik durum ve kampanyalar
7 Haziran’ı belirleyecek bir başka unsur da ekonomik durum ve büyüme oranları olacaktır. Aşağıdaki grafikte görüldüğü gibi ekonomik büyüme ile Ak Parti oy oranları neredeyse birebir paralel hareket etmektedir.
Son dört yıldaki ekonomik performansın kötüleşmesi, özellikle işsizlik oranlarındaki artış gibi bir çok ekonomik gösterge Ak Parti için alarm anlamına gelmektedir.
7 Haziran’ı belirleyecek olan elbette bir de adaylar, kampanyalar ve güncel gelişmeler olacaktır. Kabaca bakıldığında Ak Parti’nin büyüsünün bozulduğu görülmektedir. Başkanlık dayatmaları, her türlü hukuku ve teamülü zorlama çabaları, partizanlık, yolsuzluk gibi bir dizi gelişmenin Ak Parti’nin kimyasını ve örgütü ile yönetimi-liderliği arasındaki senkronizasyonun bozulduğu görülmektedir.
CHP ve MHP ise ilke kez ekonomik vaatlerden beslenen, kampanyanın ve diyalogun kontrolünü ellerinde tutmaya çalışan bir kampanya yürütmektedirler. HDP’nin ise seçim sürecine bir dinamizm getirdiği görülmektedir.
Seçmenin ise ağrı eşiği düşmüş durumdadır. Her türlü duyarlılık, ikirciklilik yükselmiş görünmektedir. O nedenle sokaklarda seçim heyecanı görülmemekte fakat toplumda derindeki basınç yükselmektedir. Öte yandan da tüm bu tarihsel, sosyolojik ve kültürel nedenlerle de partiler arasındaki oy kayışları radikal büyüklüklere ulaşmamaktadır.
7 Haziran senaryoları
Tüm bu analizler ışığında benim 7 Haziran senaryom şöyledir:
1-Seçime katılma oranı yüzde 85-88 aralığında olacağı beklenebilir. Kabaca 46 milyon geçerli oy mertebesinde dağılım oluşacaktır. Yurtdışı seçmenlere dair elimizde hiçbiri veri yoktur. Bu nedenle eğilimlerini tahmin etmek mümkün değilse de milletvekili dağılımına etkileri sınırlı kalsa da HDP’nin baraj sayısına ulaşmasında yurtdışından gelen oy sayısı kritik olacaktır.
2-HDP barajı geçecek ve dört partili bir meclis oluşacaktır. Araştırmalar üzerinden HDP oy oranı konuşmanın riskini farkında olarak kişisel beklentim HDP’nin barajı geçeceğidir.
3-Diğer partiler ya da bağımsız adaylar seçim aritmetiğini değiştiremeyeceklerdir. Belki Hüdapar iki ilde bağımız aday seçilmesi zorlayabilirse de diğer partilerde radikal bir değişiklik olmayacak gibi görünmektedir.
4-Ak Parti konforlu iktidar yaşadığı yıllardaki milletvekili sayısını kaybedecektir. Ak Partinin 21 milyon mertebesindeki oyuna ekleme yapamayacağı görülmektedir. Ak Parti açısından kritik olan iki nokta vardır. A) 21 Milyon oyunun ne kadarının sandığa gideceği veya koruyacağıdır. Her 450 bin oy tutarındaki gerileme Ak Parti oy oranını bir puan aşağıya çekecektir. B) Asimetrik siyasi rekabet nedeniyle MHP ve HDP oylarındaki il bazlı artışlar Ak Parti’nin oy oranından daha radikal biçimde milletvekili sayısını değiştirecektir. O nedenle Ak Parti’nin kazanacağı milletvekili sayısı her bir ildeki kendi oyu kadar MHP ve HDP’nin o ildeki oylarındaki artışlara bağlı olacaktır.
5-CHP için kritik olan 11 milyon mertebesine kilitlenmiş oyunu, bu yeni türden kampanya stratejisi ile artırıp artıramayacağı olacaktır.
6-MHP, Ak Parti’den çözülmeden karlı çıkan iki partiden birisidir. Bu nedenle her durumda 2011 oyunu aşacaktır.
7- Haziran’da oluşacak tablo ne bir partinin tek başına beklenen reformları üretebilmesine ne de Ak Parti’nin başkanlık hayallerinin vücut bulmasına yetmez. Oluşacak tablo radikal reformlar için ikili ve hatta üçlü ittifakları zorunlu kılacaktır.
Eğer 7 Haziran’da oluşan tablo bu çerçevede olursa, ülke için kritik olan şey seçimlerde kimin kaç oy alıp almadığı değildir. Her bir partinin ve Cumhurbaşkanının 8 Haziran sabahı bu tabloyu nasıl okuduğu, bugünkü irrasyonel siyaset anlayışında ne kadar ve nereye kadar değişiklik yapıp, yapamayacağı geleceğimizi belirleyecektir.
Yazarlar
-
Taha AkyolYangın ve su 30.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİyi yönetimi hak ediyor muyuz 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUYKU “ÖLÜMÜN OYUNBOZAN” KARDEŞİ. 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKSuriye’de tarihi bir uzlaşmanın imkanları: Mutabakatın özüne ve şeklinde dair 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEHey gidi hukuk 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkan‘III. Dünya Savaşı ihtimali 50/50’ 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSüveyde’den sonra: Eski çamlar bardak olurken… 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojava, Şam ve çözüm süreci arasında optimal bir nokta bulunabilir mi? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya değişiyor, Suriye’nin Türkiye politikası da mı değişiyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEski Türkiye’den Bir Sokak ve Bir Apartman 26.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanBakın servet transferi nasıl yapılıyor? Bir tekil örnek… 26.07.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilAynı dili konuşup neden anlaşamıyoruz? 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunVazgeçmeyeceğiz! 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHüseyin için matem, Gazze için ağıt 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKendiliğin kazanılması ölçüm sorunlarına yolaçıyor 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuHukuk ve Savaş 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçMinder… 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl Boraİhtiyatlı İyimserlik 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluFurkan Karabay, Murat Çalık, Kavala, Atalay, Demirtaş ve diğerleri 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayReel sosyalizm neden çöktü? 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBir Baba Dostu: Altan Öymen 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞYusuf Tekin hemen istifa etmeli ama LGS değil, YKS’den 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımının toplumsal meşruiyeti nasıl artar? 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluDevlet, başta dürüst olmazsa sonra kimseyi inandıramaz 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan, temel saflaşmanın eksenini 10 yıl sonra bir kez daha değiştirmeye çalışıyor: ‘Millîlik’ yer 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEMurat Çalık’tan halkın payına düşenler 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR103 kişinin ölümündeki suçu sahte belgeyle gizlediler 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağacı taşımanın suç olduğu ülke: Portekiz 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRSiyaset çıkar, itibar, zenginleşme aracı olmadığında… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
7.07.2025
30.06.2025
16.06.2025
9.06.2025
2.06.2025
26.05.2025
19.05.2025
5.05.2025