Berrin Sönmez
Yazar Ayşe Baykal “önceki gün rahatsız edici, sıradan tepkilerin dışında bir duyum” aldığını belirtti, telefon görüşmemizde. “Bana gelen duyum bilgisi şuydu: “Berrin Sönmez FETÖ’cüdür, kişisel eylemi de bu kapsamdadır.”
Böylesi itibarsızlaştırma girişimleriyle karşılaşma ihtimali beklenmeyen bir şey değildi. Ayşe Baykal’ın duyumu üzerine ihtimal biraz daha somutlaşmaya başladığında ilkin şunu düşündüm:
Kişisel direnişim ve daha önemlisi gerekçelerim tam yerine rast gelmiş, manzara koyacaklar.
Ellerinde hoşlanmadıkları her şeyi içine attıkları bir çuval var ve yeni bir şey keşfetmeye ihtiyaç duymamışlar. Her neyse… Ayşe Baykal yazısında sözlerime tam olarak yer vermiş. Meğer Fethullah Gülen 28 Şubat sürecinde kamuoyuna açık olarak “başörtüsü fürûattandır, kızlar başını açsın, okusun” tavsiyesi verdiği hatırlanmış. Anlaşılan beni de buradan kıskıvrak yakaladıklarını düşünüyorlar. Ama tutmaz bu iddia çünkü hiçbir zaman ilişkim olmadı. Özellikle namaz sonrası “Kadının şerrinden Allah’a sığınırım” manalı tesbih çekme ritüeli uygulayan bir yapıyla hiç işim olmaz, olmadı. Ben Fethullahçılardan her zaman uzak durdum, tam karşılarında yer aldım. En çok bağlılarının özgür iradesini sakatladıkları için karşı çıktım. 2013 sonrası filan değil, 1980’lerden beri… Ergenekon davaları sırasındaki bir grup tartışmasında neden Gülen’i tehlikeli bulduğumu filan söyleyince grupta tepkiler yükselmişti. Bugün hâlâ iktidarın gözdesi olan ünlü bir kadın gazeteci bana “Hoca efendiye hürmetsizlik ediyorsun” demişti… Ve benzeri başka örnekler de var. Eğer böyle bir karalama girişimi gerçekleşirse ben de her birini isim isim açıklarım, diyerek sözümü bitirmiştim. Sevgili Ayşe Baykal da aynıyla aktarmış yazısına.
Çamur at, tutmasa da izi kalır
Başlıkta belirttiğim teo-politik inşa girişimlerinde sık görülen yöntemlerden birisidir baskı yoluyla susturma, korkutma. Susmayanı, korkmayanı toplum nezdinde itibarsızlaştırma… Çamur at, tutmasa da izi kalır. Bu taktik son zamanlarda yeni yöntemler bulamayan iktidarın son sığınağı haline geldi malum. Örgütlerden örgüt beğenip konu bağlamında “FETÖ” çuvalını uygun bulmuşlarsa denesinler. Bana sökmez. Ancak bu denemeler ve iktidara yakın medya mensuplarının yazılarında, programlarında konuyu ele alış biçimleri, sosyal medya kalemşorlarının yazdıkları bana konuyu çok haklı bir yerden ele aldığımı, itirazımı tam yerine bıraktığımı gösteriyor. Yazıda yer verdiğim gerekçelerime hiç değinmiyorlar. Orası adeta “cıs” konu çünkü çok haklıyım, diye düşünüyorum. İktidarın yürüttüğü teo-politik inşa sürecinin en önemli ayaklarından birisi Diyanet çünkü. Bu kurum aracılığıyla bütün camilerde çoğunluğu erkek olan cemaati yanına çekme kolaylığı ciddi bir konfor alanı. Ve yanı sıra içi boşaltılıp daraltılmış kavramlarla kadınları susturmak için erkekleri yardıma çağırıyorlar. Bunu yapabilmek için din alanında gerçekleştirilen manipülatif yorumların Müslümanların zihninde dine dair nasıl bir tahrifat yaratacağı hiç düşünülmüyor çünkü mesele iktidar.
Bu konuda 2017 yılına ait bir yazımı örnek vereyim, açıp bulmak isteyenler arama tarama zahmetinden kurtulsun. İtaat değil itizal gerek demişim. İtizal, sözlüklerde “mevcut olana uymadan bir kenara çekilme anlamı verilmiş” olarak geçiyor. Ancak tarihi olayda genel kabul gören kelam anlayışı yerine akla ve iradeye öncelik veren bir kelam ekolüne, karşıtlarının verdiği Mutezile ismi itizal kökünden geliyor. Akıl-nakil karşıtlığı ve tartışmaları İslam tarihinin önemli konularındandır. Yaklaşık 1300 yıllık bir meseleden söz ediyoruz. Karşıtlarının verdiği isimle Mutezile ehl-i selefe göre hakaret, aşağılama ifadesidir, öyle kullanırlar. Hâlâ da böyle devam ediyorlar. Bana kalırsa asırlardır kullanılan bu ismi olduğu gibi kabullenmekte sakınca yok çünkü o bir kenara çekilenler az sonra anlatacağım gittikleri yerde mücadeleye, öğrenci yetiştirmeye devam ettiler.
Çağına göre son derece sıradışı, cesur çıkışlarla kadercilik anlayışının karşısında durmuş, dindarın özgür iradesini öncelemiştir ve bunu akıl yürütme yoluyla da ispatlamaya çalışmıştır. Tarihte yaşanan acı olaylarda bu özgürlükçü bakış açısına sahip alimlerin de rol oynaması ekolün ve mensuplarının gözden düşmesine, nakilcilerin parlamasına yol açtı. İslam’ın engizisyonu diyebileceğimiz bu dehşetengiz Mihne süreci gerçekte birbirinin peşi şıra tahta oturan iki Abbasi halifesinin farklı din politikalarıydı. İlki akıl ekolünü destekledi, bu destek nakilcilere eziyet olarak yaşatıldı topluma. Hapisler, işkenceler, tövbeye davetlerle nakilci müçtehitlere eziyet edildi. Halife değiştiğinde eziyet gören Ahmet bin Hambel gibi nakilci ekolü benimseyenlerin görüşü iktidara geldi.
Her şey tersine döndü ve aynı engizisyon yöntemleri bu defa nakilci ve kaderci alimleri destekleyen halife tarafından aklı ve iradeyi önceleyen kelam alimlerine yaşatıldı. Pek çok Mutezile olarak tanımlanan alim de işkencelerden kurtulmak için Horasan’a yöneldi. Bu alimlerden mi yoksa onların ardıllarından mı emin olunamayan Maturidi, akıl yürütme yoluyla tevhide yani Allah’ın varlığına ve birliğine ulaşmanın yöntemlerini işlediği Kitabü’t- Tevhid adlı eserini burada verdi. Kitabını kendisinin yazıp yazmadığı hakkında farklı görüşler var. Bazı araştırmacılar verdiği derslerle anlattığı ve kitabın öğrencilerin ders notlarından oluştuğu görüşünde. O tarihlerde Turan’dan İran’a geçiş olarak adlandırılan Büyük Oğuz göçüyle Horasan’da tutunan Türklere verdiği derslerin notları olma ihtimali gerçekten çok yüksek. Çünkü Kitabü’t- Tevhid’in bilinen nüshalarından 40 tanesi Anadolu’da, 4 tanesi Balkanlarda tespit edildi. Bir tanesi de British Museum‘da bulunuyor.
Bu konuyu bu denli uzatmanın farklı nedenleri var. Birisi din-devlet ilişkisinin, inancın iktidar aracı haline dönüşmesinin topluma maliyetine dair tarihten bir örnek hatırlatmaktı. Ola ki ibret alınır. Diğeri aklı ve iradeyi önceleyen alimlerin bile iktidardan bağımsız, özgürce ilim, fikir üretmekten uzak kalması nedeniyle iktidarın sopası haline dönüşebildiğini hatırda tutmak içindi. Ve ayrıca Anadolu dindarlığı dediğimiz ama son yıllarda selefileştirmeye yani aklı bırakıp gelenekten nakledilenle yetinen bir dindarlık yaratmaya çalışıyor iktidar. Çünkü dini ancak o zaman iktidarına dayanak yapabilir. Bunun için de Diyaneti adeta bir ruhbanlık haline getirme yönünde ilerledikleri çok açık. Yani ucube sistemi bir düşünün, elinde bütün devlet kurumları var iki dudağından çıkan her şey devlet politikası gibi kabul ediliyor. Ve bir de elinde Vatikan misali bir Diyanet’i olmasını istemez mi? İster, İstiyor. Bunu yapabilmek için de “itikatta Maturidi amelde Hanefi” bir halk yerine halkın inancıyla oynamak gerekir. Derin anlamları üzerine sayfalarca yazı yazılabilecek kavramları bedene, kadın bedenine indirgemek tercih edilir, edilmiş.
Birey olarak inancımı yaşama takıntım var
Bütün bunları yazıyorum ama mezhep takıntım yok. Fakat akletme, tefekkür etme takıntım var, bir cemaatle değil özgür irademle birey olarak inancımı yaşama takıntım var. Bir de Ebu Hanife’nin bir sözüne takıntılıyım, her gün defalarca üzerine düşünüyorum: Eğer halifenin karşısında onu yanlıştan döndürüp doğruya yöneltecek muhalifi yoksa Allah’ın emr-i bi’l-maruf nehy-i ani’l-münker emri yerine getirilmiş olmaz. Ne muhteşem bir söz. Bir iktidar meşruiyetini ancak iktidar alternatifi olabilecek güçte muhalifinin varlığından alıyor Ebu Hanife’ye göre. Ve bir de bugünkü bakış açımızla kuvvetler ayrılığını ifade ettiği söylenebilecek bir başka davranışı var ki hayatına mâl olmuş ama dönmemiş kararından. İlk Abbasi halifesi onu Bağdat kadısı olarak görevlendirmek istiyor. İlmine bilgisine saygısından belki. Belki de halkın ona verdiği kıymetten. Fakat aldığı cevap “hayır.” Çünkü, diyor, “Ben müçtehidim halifeden bağımsız olmalıyım. Kadı ise halifenin emri dışına çıkamaz.” İçtihat makamının bağımsızlığını önemsediği ve itaat etmediği için zindana atılıyor ve orada ölüyor, bazı görüşler ise öldürüldüğü yönünde.
Ölümünden sonra öğrencilerinden İmam Ebu Yusuf Bağdat kadılığını kabul ediyor. Ki akılcı ekole değil kaderci ekole yakın yani Maturidi’den uzak, Eşari’ye yakın bir din anlayışına sahip. Bugünkü köşe başı vaizlerinden ismi lazım olmayan, selefim de selefim diyen birisi de habire “Hanefilik Ebu Hanife’den ibaret değil, öğrencileri İmam Ebu Yusuf var, imam Muhammet var” naraları atar. Şimdi soru şu günümüzde yaşananlar karşısında itiraz mı etmek gerekir, itaat mı?
Teo-politik güç savaşı
10’uncu yüzyılda, 11’inci yüzyılda Müslüman’ın zihnini akıl ve özgür irade ile yoğurmaya çalışan alimler vardı, hem de çoktu. Peki şimdi 21’inci yüzyılda biz inananların hali nicedir? Teo-politik güç savaşında inancımızın lime lime edilmesine sessiz mi kalmalıyız, itiraz mı etmeliyiz? Ve bir bu kadar önemli olan da eşit yurttaşlık. Onurlu insanlar olarak yaşamanın yolu eşitlikle açılır. Ve nakilci yaklaşım egemen olursa inançlı, inançsız, farklı inançtan olan herkese Müslüman olmak değil ama “Müslümanmış gibi görünme” zorlaması yapılabilir. Bugün olmazsa bir gün olabilir. Eğer itiraz etmezsek. Eğer mücadele etmezsek.
MEB Maarif Müfredatı, işbirliği yaptığı, benim köşe başı vaizleri dediğim, tarikat-cemaat uzantısı vakıf dernekleri hatırlayalım. Diyanet Akademisi’nin kurulduğunu ve kuruluş kanununda İlahiyat dışındaki kaynaklardan öğrenci alabilme yetkisini ekleyelim üstüne. Ve düşünelim sırf iktidar ömrünü uzatmak için sınırsızca her alana inanılmaz darbeler indirenler bir sonraki nesilde Selefi bir topluma dönüşme ihtimali var mı, yok mu?
İtiraz edersek, mücadele edersek, Diyanet’in ruhbanlık makamına dönüşmesini, MEB’in nesillerimizin zihniyetini dönüştürmesini önlersek yapmak isterler ama başaramazlar. Bu soruları “başını açmak istiyorsan açsaydın, karışan olmazdı ama bu konuya girmeseydin” diyenlere yöneltiyorum.
Yazarlar
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.08.2025
28.02.2025
31.01.2025
27.09.2024
13.09.2024
5.07.2024
18.05.2024
3.05.2024
5.04.2024
3.04.2024