Berrin Sönmez
“Eski dünya düzeni yıkıldı yenisi ise henüz kurulmadı” tespiti hem dünya hem Türkiye için bugünlerde de geçerli. Dünyada ve ülkemizde yeni bir altüst oluşun ayak sesi evlerimizde, oturma odalarımızda bile duyuluyor. Neo-Liberal sistemin içine düştüğü krizden çıkış için bulduğu yöntemin liberalizmden kölelik düzenine geçiş haline dönüşmesi insanlık için, uygarlık için tehdit yaratıyor. Ancak sömürü düzenine dönüşen ve demokrasinin, insan haklarının, özgürlüklerin gerilemesine yol açan inşa süreci henüz kendini gerçekleştirmiş değil. Yeni bir karanlık çağ ihtimali ile insan onurunu yücelten yeni bir uygarlık sıçraması ihtimali arasında salınıyoruz. Hızlandıkça daha ileri ve daha geri giden salıncak misali dünyanın hangi yönde karar kılacağı netleşmedi ve uzunca bir süre daha belirsizlik devam edecek gibi. Bu sürenin tehditler kadar fırsatlar da üretme potansiyelini değerlendirmek mümkün. Nitekim mor-yeşil ekonomi politikasıyla örtüşen bir rapor yayınladı Birleşmiş Milletler.

Raporun detayına geçmeden önce mor-yeşil ekonomi sistemi isminin feminist ekonomist İpek İlkkaracan’a ait olduğunu belirteyim. Ve aynı zamanda EŞİK-Eşitlik için Kadın Platformu tarafından desteklenen bir politikadan söz ettiğim de bilinmeli. Mor-Yeşil Ekonomi, bakım sektörünü sistemin lokomotifi olarak merkeze yerleştiriyor. Otomotiv ya da silah sanayii değil sistemin taşıyıcı unsuru bakım ekonomisi olarak planlanıyor. Mor-Yeşil Ekonomik sisteme göre bakım sektörü sadece çocuk, hasta, yaşlı, engelli bakım desteğinden ibaret değil. Aynı zamanda eğitim-öğretim sistemi, sağlık sistemi, tarım üretimi bakım sektörü kapsamına giriyor. Yani önceliği insana veren, insanın temel ihtiyaçlarını sağlıklı ve güvende yaşamasını esas alan bir ekonomi modeli. Aynı zamanda karbon emisyonunu en aza indirerek doğaya, tüm canlı cansız varlıklara güvenli ortam sunarak ekosistemi korumayı hedefliyor. Fosil yakıta dayalı otomotiv sanayii ve insan öldürmek üzere geliştirilen silah sanayii değil insanı ve doğayı koruyan bakım sektörünü ekonomik modelin merkezi, lokomotifi olarak tasarlıyor feministler. Ve aynı zamanda cinsiyet eşitliğine dayalı bir model bu. Çünkü bakım sektöründe yar alan iş kolları kadın emeğinin yoğun olduğu çalışma alanları. Yukarıda söz ettiğim ve yakınlarda yayınlanmış olan BM raporu ise bakım ve destek denildiğinde ilk akla gelen hizmetleri, toplumsal cinsiyet bağlamında izlediği için mor-yeşil ekonomi ile örtüşüyor.
Raporun resmi olmayan Türkçe çevirisi EŞİK gönüllüleri tarafından yapıldı. Devletin üstlenmediği halkı bilgilendirme sorumluluğunu gönüllü olarak yerine getiren arkadaşlarımız Özlem Altıok, Ayşe Durakbaşa ve editoryal destek veren Serap Altıok’a teşekkür borçluyuz. Özlem Altıok’un verdiği arka plan bilgisi şöyle: “Raporu hazırlayan BM Çalışma Grubu BM’nin insan hakları mekanizmaları içerisindeki bağımsız uzmanlardan oluşuyor. Çalışma Grubu raporun hazırlanması sürecini, 2024 sonbaharında hem hükümet temsilcilerine hem de sivil topluma çağrı ile başlattı. Amaç farklı ülkelerde mevcut bakım ve destek politikalarına, mekanizmalarına dair bir fikir edinmekti. Bu anketlere yanıt veren devletlerin listesi bir dipnotta, bir linkte var. Türkiye bunlar arasında yok. Özcesi, bakanlık herhangi bir katkı sunmadı çalışmaya.” Anlaşılıyor ki bizim Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, sosyal hizmet sunma görevini içeren bakım ve destek hizmetlerini ailedeki kadın ve kız çocuklarının sırtına yüklemiş ve bu küresel çalışmayı görmezden gelmiş. Demek ki boşuna aile yılı ilan edilmedi bu yıl. Ailedeki çocuk, engelli, hasta, yaşlı bakımı diğer tüm ev içi emekle birlikte kadınların, kız çocuklarının sırtına yüklensin demiş oluyor, iktidar. Bakıma muhtaç olanlara kamusal destek hizmeti sunarak onların özerkliğine, sosyalleşme hakkına ve özgün ihtiyaçlarını gözeten insani bakıma hiç değer verilmiyor demektir. Çok tuhaf çelişkiler dizgesi içeren politikasızlık hali. Hem nüfusun yaşlanmasından yakınıp, doğurganlık oranının düşmesine karşı önlem almak istiyorsunuz hem de hiçbir kamusal destek sunmadan tüm bakım hizmetini ücretsiz emek veren kadına, kız çocuklara yüklüyorsunuz.
Çağrıyı yanıtlayan ülkelerin verdiği bilgiler doğrultusunda hazırlanan BM Bakım Emeği ve Destek Hizmetleri Raporuna göre dünyada bakım emeği veren insan sayısı, 708 milyonu kadın ve kız çocuğu olan toplamda 748 milyon. Bu sayıya hekimler, hemşireler, hasta bakıcılar dahil. Ve sayı üzerine yapılan cinsiyet analizine göre bu alanda ücretsiz ya da mesleki emek verenlerin içinde kadınların ve kız çocuklarının sayısı 708 milyon. Bu yaşlı dünyanın tüm çilesini, emeğini kadınlara ve kız çocuklara yükleyen adaletsiz sistem batsın, ki batıyor da…
Önce insanı, tüm canlı ve cansız varlıkları, doğa haklarını gözeten mor-yeşil ekonomi modeli küresel sisteme egemen olsa adil bir dünya düzenine ulaşmak mümkün olabilir. Uygarlık ancak eşitlik üzerinde yükselir. Ve eşitlik için bakım emeğine erkekler ve oğlan çocukları dahil edilerek ilk adın atılmalı. Kamu kaynakları ile kurumsal destek hizmetleri oluşturulmalı. Çünkü bakım emeği insanı tüketen emeklerden. Bakım sunan insan öz bakımına zaman ayıramıyor. Özbakım kişinin kendi sağlığını korumasından, sosyalleşme ve kendi potansiyelini geliştirecek etkinliklere zaman ayırmasını gerektirir. Bakım sunan kişiler bu zamanı bulamadığında bakıma muhtaç olanın ihtiyaçlarına cevap üretmek için gerekli performansı sergileyemiyor. Yani emek veriliyor ama bakıma muhtaç olanın ihtiyacını karşılamak mümkün olamıyor. Bu korkunç kısır döngüden kurtulmak için kamusal destek şart. Yeterli bütçe, yeterli personel ve gerekli kurumsal işleyişin titizlikle yürütülmesi şart. Adalet ancak doğayı ve insan dahil doğaya ait her varlığı eşit haklara sahip gören bir düzende mümkün olacaktır. Fakat elbette böyle adil bir dünya düzeni kurmak için sadece mor-yeşil ekonomi modeli tek başına yeterli olmayacaktır. Feminist dış politika ilkelerine dayalı uluslararası hukuk sistemi ile desteklenmeli.
Feminist dış politika teorileri uzun zamandır feminist alanlardan birisi. Uluslararası hukukun, ulusal çıkar çatışmalarını sonlandıracak yeni ve adil bir bölüşüm düzeni önerir. Feminist dış politikanın savaşsız, adil bölüşüm düzeni önerisi hayal ya da ütopya değil. En eski çağlardan günümüze uzanan uygulama örnekleri var. Misal en kanlı savaşlarda bile ordular, ölü ve yaralılarını cephe gerisine taşımak için çatışmaya ara vermek üzere anlaşırlar. Savaşın ortasında silahları susturup, çatışmayı durdurmak her iki tarafın da kabul ettiği temel insani ihtiyaçlardan birisi ve çok mantıklı. Mantıksız olan, akla sığmayan, insana yakışmayan verilen bu kısa insani aradan sonra tekrar savaşa tutuşmak değil mi? Savaşı durdurabiliyorsan bitirebilirsin de. Saşlar bitiyorsa hiç başlamayabilir de. Anlaşmazlıkları müzakere yoluyla çözmek mümkün iken insanları ölüme sürüklemek neden? Ateşkes antlaşmalarını, buğday koridorunu hatırlayalım. Her iki çatışanın ve dünyanın geri kalan toplumlarının ihtiyaçları gözetilerek savaşsız zamanlar ve savaşsız alanlar yaratabilen insanlık bu çatışmasızlık halini kalıcı ve genel kural olarak pekala kabul edebilin düzen yaratacaktır. Toplumlar, devletler ve insanlar arası kuralların çatışmaya odaklı değil müzakereye ve adil bölüşümü öncelemesi imkansız değil.
Örneğin 2. Dünya Savaşı sonrası kurulan Birleşmiş Milletler sistemi, Güvenlik Konseyi daimi üyesi olan beş ülkenin birbiriyle doğrudan ve sıcak çatışma yaşamasını önleyebildi. Yıllardır işleyen çatışmasızlık kuralı deneyimine sahip insanlık. Şimdi tek meselemiz beş ülke için uygulanan bu kuralı bütün ülkeleri kapsayacak şekilde genişletmekten ve kalıcı hale getirmekten ibaret. Ve elbette ülkeler arası çıkar çatışmalarını vekalet savaşları yoluyla çözmeye girişilmesini önleyecek yeni kurallar da gerekecektir. Ki bunun da yıllardır işleyen örneği var: Avrupa Birliği. Savaşın verdiği zararı göze almak yerine savaşsız ortamda tarafların ortak çıkarını gözeterek yapılan Fransa-Almanya arasında gerçekleştirilen kömür anlaşmasıyla başlamıştı. Sonra daha çok ülkeyi kapsayan Ortak Pazar oluşturuldu. Ardından demokrasi, insan hakları, hukuk sistemi ve kamu düzenini içeren normlar oluşturulup Avrupa Birliği’ne evrildi. Özcesi feminist dış politika önerileri hayal ya da ütopya değil tarihin en eski dönemlerinden günümüze uzanan çok sayıda deneyimin, dünya geneline yayılmasını sağlayacak hukuki ve insani eşitlik çabasıdır. Yeniden bir karanlık çağa girmeyi mi uygarlığın hem toplumsal cinsiyet eşitliğine hem de dünya genelinde toplumlar ve ülkeler arası eşitlikçi bir düzene evrilmesini mi tercih edeceğiz. Feminizm dünyayı eşitliğe, adalete kısacası insanlığı ve doğayı onurlandıracak birlikte yaşama davet ediyor. Hep birlikte acı çekerek ölmek yerine hep birlikte doğaya uyumlu ve huzurlu yaşamı seçenler için bu zor yolda dayanışmayla kolaylaşacak uzun ömürlü bir mücadele ve iyi pazarlar diliyorum.
Yazarlar
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciTekstilde 17 bin kişi daha işten atıldı 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMünfesih terör örgütü 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞMUHALEFETTE “DEĞİŞİMCİ”, 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYapay zekâya yatırım yapılıyor, ekonomiyi değiştiriyor ama insanlar neden daha yalnız hissediyor? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanToparlanın Avrupa Birliği’ne girmiyoruz... 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyonun maliyeti daima enflasyonla mücadele maliyetinden büyüktür 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSudan savaşı, Çinli Wing Loong’a karşı Bayraktar ve savaş ağaları 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolErdoğan ve Avrupa 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUArada hadise/ler var; MHP ile AK Parti bağı kopar mı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTYemenici’nin uyarısı ne kadar haklı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYASAYIN ABDULLAH ÖCALAN’IN ÖZGÜRLÜĞÜ, DEMOKRATİK CUMHURİYET, DEMOKRATİK TOPLUM VE DEMOKRATİK SİYASET.. 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBriceno Barrios ve diğerleri… 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRCasuslukla suçlanan isim anlattı: AKP’li bakanlarla Londra’da toplantı organize etmiş 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt siyasetinin eleştirisi: Pragmatizm ve “kutsal liderlik” arasında sıkışmak 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCumhuriyete ikinci yüzyılında yeni kalıp arayışı 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÇözüm süreci iktidar bilmecesini nasıl çözecek? 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİİbrahim Kalın'la Heidegger'in Kulübesi'ne Yolculuk 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLU31 Mart’tan 19 Mart’a neler değişti? 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuYa casus ya kayyım… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİAkademi hakikatin peşinde midir? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyasette kim kiminle yürür? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERMea Culpa 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCumhuriyet 'ilan' ve 'inşa' edilen bir devlet şeklidir 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAmalı Fakatlı 30.10.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.10.2025
12.10.2025
4.10.2025
21.09.2025
23.08.2025
17.08.2025
10.08.2025
10.08.2025
28.02.2025
31.01.2025