Berrin Sönmez
Suriye’de 1963’ten beri iktidarda olan Baas Rejimi’nin, ülkede ulusal bilinç yaratamayışı, salt iktidara gelenlerin beceriksizliği olarak görülemez. Çok katmanlı ve hayli parçalı toplumsal dokunun uluslaşmaya doğru evrilmesini önleyecek yönetim şeması kuran Fransız mandası, asıl müsebbip. Devlet altı yönetimler Şam, Halep idareleri beslenerek Suriye halkının parçalı dokusunu özenle koruyan Fransa politikası, Arap Baharı sürecinde ülkenin bin parçaya bölünmesini kolaylaştırmıştı. Sosyalizan ve kısmen seküler görünümlü Baas partisinin öngördüğü ve uyguladığı azınlık diktatoryasını, 21’inci yüzyılda hala sürdürme inadıyla ülkesini kana boğan Beşar Esad oldu kuşkusuz. Muhalefetin isyan ve ihanet sayıldığı Baas rejimleri, siyasal muhalefetin kurumsallaşmasını ceberut devlet yönetimiyle engelledikleri için Arap Baharı, iç çatışmalar, vekalet savaşları ve teröristler elinde heba oldu.
Şimdi Türkiye Bahar Kalkanı adıyla yürüttüğü operasyonu artık iyice açık, belirgin bir savaşa dönüştürerek rejimle karşı karşıya gelerek, ülkemizi tuhaf bir eşitlenmeye sürüklüyor. Esad ile Erdoğan arasında bir nevi arabuluculuk havasıyla İran’ın üçlü zirve önerebilmesi, yürekler acısı bir eşit görülür hale gelmenin işareti. Dünyanın Esad ile Erdoğan’ı, Türkiye ile Suriye’yi aynı kefede tartar hale gelmiş olması maalesef en baştan itibaren yürütülen hatalı Suriye politikasının kaçınılmaz sonucu. Şehitlerimize içimiz yanar, gazilerimize acil şifalar dilerken adlandırmakta bile zorlandığım denk sayılma hali, içimi kavuran yangın oldu. İyi-kötü ama uzun soluklu sayılabilecek demokrasi tecrübemizin tarihi geçmişi, aniden buharlaşmış gibi. Kurtuluş Savaşı’nda bir yandan işgal kuvvetlerine bir yandan İstanbul Hükümeti’ne karşı mücadele edilirken aynı zamanda iç çatışmaları önleyecek siyasal birliği, önce kongreler ve özellikle Sivas Kongresi ve ardından Büyük Millet Meclisi’yle sağlama becerisi sergilemiş ülkemiz, bunlara müstahak değil. Paradoksal biçimde olacak ama zannımca şu an ülkemizin diplomasi alanında böylesi tuhaf bir eşitlik içinde görülebilir oluşu da tesadüfi değil. Geldi, yıllardır gelmekte olan.
Parti devleti, tek parti yönetimi tecrübemiz evet, kısmen Arap Baası’nın öncülü sıfatını hak edecek niteliklere sahipti. Sadece Dersim’i, sadece Kadınlar Halk Fırkası’nı zikretmek bile yeter, ne demek istediğimi anlatmaya. Örnekleri sıralayarak uzatmak da mümkün ama gerekmez. Zira o çok önemsediğim Sivas Kongresi Büyük Millet Meclisi’yle eş değer tarihi dönemeçleri de yaşadık. Çok partili demokratik hayata geçiş sancılarımız arasında 1946-1950 yıllarını kapsayan yasal altyapı hazırlanarak gerçekleştirilen, devletin dönüşüm süreci de tarihi tecrübelerimizin uzantısı olan o siyasi olgunluğun eseriydi. Derme çatma ve periyodik kırılmalarla sürse de “yarı askeri, cumhuri diktatorya”dan kurumsal muhalefete sahip, iktidarın demokratik seçimler yoluyla el değiştirebildiği bir demokrasiye evrilebilmiştik. Laik, sosyal, hukuk devleti nitelikleri hep birer sorun alanı olarak dilimizdeydi ama artık Baas öncülü rejim değildik. Tarihin o sayfasını çok ağır bedeller ödemeden, sınırlı sayabileceğimiz siyasal ve toplumsal dalgalanmalarla kapatabilme olgunluğunu sergilemiş bir toplumuz nihayetinde. Şimdi, bir süredir o siyasi olgunluk dediğim şey aşınmakta, aşındırılmakta.
Tek adam rejimi kurma hevesiyle tüm demokratik kurumların işlevsizleştirildiği anayasa referandumu sonrası, tarihi tecrübenin kurumsal aktarımı kesintiye uğradı. 15 Temmuz filan ne denli gerçek bir tehlike olursa olsun o denli de bahanesiydi, tek adam rejimi kurma, Cumhuriyet tarihini başa sarma hevesinin. Nitekim diktatörlerin Arap Baharı karşısındaki tepkisine benzer şiddetli karşı çıkışla kriminalize edilişi Gezi’nin, şu can yakıcı eşitlenme halinin tesadüfi olmadığını gösteren örneklerden. Ve ısrarla sürdürülüyor işte. Osman Kavala, Gezi’den beraat etmişken 15 Temmuz’la suçlanıyor. Yargıda o da delillendirilemezse başka hazırlıklar yapılacağı işaretlerini de alıyoruz. Duvar yazılarıyla Cumhurbaşkanı’nın annesine hakaret, camide bira şişeleri gibi doğru ya da yanlış gerekçelerle Gezi Davası kişiselleştirilerek sürdürülecek gibi görünüyor. Yirminci yüzyıl demokrasisinde muhalefet partilerinin varlığı ve iktidarın seçim yoluyla el değiştirebilmesi ne denli ciddi bir ölçüttü biliyoruz. Günümüzde ise bireyin ve sivil toplum örgütlerinin karar alma süreçlerine aktif katılımıyla ölçülüyor demokrasi. Ve toplantı, gösteri hakkı, sokak eylemleri, protestolarla açığa çıkan kitlesel muhalefetin varlığı demokrasinin göstergelerinden. Ama sandıkta kilitli kalan demokrasi anlayışına sahip yöneticiler ve yönetim sistemiyle idare ediliyoruz. Hoş HDP için sandık da geçerli sayılmıyor, malum.
Yetmezmiş gibi kurumsal çöküşe yol açarak tarihi tecrübeler ışığında demokrasimizi güçlendirme imkanlarını yok eden yönetim anlayışı, sokaktaki insanın demokrasi beklentisini de yok etmek niyetinde. Yurttaş bilincini yok ederek tebaa kültürünü canlandırma niyetinde. Süleyman Soylu’nun Anadolu Ajansı Editör Masası’nda dile getirdiği kültürel terörizm kavramı tam da Baas rejimlerinin toplumu zapturapt altında tutan yönetim anlayışının işaret fişeği gibi görünüyor. İnsan hakları savunucularının tutuklanıp başlatılan yargılaması, uzun süre sonra savcı son mütalaasında beraat talep ettiği halde -Gezi Davası’nın ertesine rastladığı için olacak- duruşmanın Nisan’a ertelenmesi, icat edilen kültürel terörizm kavramıyla ilişkili gibi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu benim gördüğüm kadarıyla ilk defa şöyle kullandı bu kavramı:
“Türkiye özellikle çukur-barikat olaylarından sonra terörle mücadelede eksen değiştirdi. Bu da Sayın Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu süreçle alakalı. Yani olay sonrası operasyondan kesintisiz operasyona, terörü kaynağında kurutmaya geçti Türkiye. Bunların hepsi yeni konseptler ve yeni anlayışlar. Biz aslında sadece teröristle mücadele etmiyoruz. Kültürel terörizmle de mücadele ediyoruz.”
Ve kültürel terörizmi de şöyle açıklamış:
“Dinsizleştirmek… PKK başta olmak üzere terör örgütlerinin esas itibarıyla yaptıkları tamamen budur. Bunda da kendilerine Batı’yı partner olarak bulmuşlar. Batı ile nasıl bir entegre ortaya koyacaklar, ideolojilerini bunun arkasına gizleyecekler. Sözde kadın hakları, kadın özgürleştirmesi, sözde insan hakları, sözde barış ve sözde ekolojik çevre… Dört ana anlayışın Batı’yla böyle bir entegrasyonunu kuracaklar; ‘biz kadın haklarını, temel insan haklarını, barışı, ekolojik savunuyoruz.’ Bunların hepsi giydirilmiş, örtü haline getirilmiş ama esas itibarıyla yapmak istediklerini bütün milletimizin bildiği, yıllardan beri yaşadığı bir anlayışı buradaki insanlara dayatmaya çalışıyorlar. Dinini, milletini, ailesini, atasını, ana-baba sevgisini, bağlarını ortadan kaldırmaya çalışan bir kültürel terörizmle de karşı karşıyayız. Teröristi bitirirken bu kültürel terörizmi de ortadan kaldırmak lazım.”
Tabii ki kadın haklarını kriminalize etmek için de hem kültürel terör kavramı hem PKK elverişli araç olarak görülmüş:
Bakan Soylu: “PKK bir kadın örgütüdür, bunun üzerine konuşlanmıştır. PKK’nın bugüne kadar tüm eylemlerinde kadınların bulunma oranı yüzde 56. Yani erkeklerden çok daha fazla kadınlar bulunmuş. Bunu tam anlamıyla bu noktaya taşıyabilmek ve Batı’dan bu konuda destek alabilmek için.”
Kadın özgürlük ve eşitlik mücadelesinin uzun tarihini ve kadın kazanımlarının dayandığı gerçek insani ve toplumsal ihtiyaçları hatta dünyanın döngüsünü, tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişi filan tümüyle yok sayıp PKK içindeki kadın varlığıyla sınırlayıvermiş bakan. Böylece hem kadın hakları savunuculuğunu, hem feminizmi hem bağımsız kadın örgütlerini teröre bağlayıverdi.
Aynı konuşmasında HDP önündeki “evlat nöbeti” hakkında da bilgi veren Soylu, ikna çalışması diyor bu eylemler ve sonuçları için. İkna odaları nerelerde kuruldu bilmesek de bakanın sözleri gayet net: “Buna ikna çalışması diyoruz. Hem jandarmamız hem emniyetimiz, terör örgütüne gitmiş olanların aileleriyle direkt temasa geçti. Tam 3 yılı aşkın sürede defalarca gidildi ve terör örgütüne gidenlerin ailelerine telefon açtıklarında onlara ‘Şöyle yapın, çocuğunuzu getirin. Suç olabilir, biz adalete teslim edelim, adalet gerekli kararı versin. Siz merak etmeyin, biz size sahip çıkacağız’ dendi.” İfadelerinden anlıyoruz ki kadınlar, aileler devlet tarafından araç olarak kullanılıp evlat nöbetine oturtulmuş. Devletimiz, bakanın konuşmasından anlaşılıyor ki üç yılda 9 veya 11 genci, ikna ettiği aileleri vasıtasıyla dağdan indirebilmiş.
Bağımsız kadın örgütlerini, tüm hak savunusu faaliyetleri gibi kültürel terörizm adı altında suç örgütüyle ilişkilendirme becerisi, uzun soluklu “ahlaki vesayet” politikasının artık neo-Baas yöntemlerle uygulanacağının habercisi. Geniş kitleye egemen olabilmek için de aile, nesil, toplum değerleri vurguları kullanılarak dindar kadınların, kadın kazanımlarının birer birer ortadan kaldırılmasına ikna edilmesi hedefleniyor. 2016 tarihli BoşanMA Komisyonu raporu belki de içindeki erkeklere rağmen bu konuda ikna edilmiş makbul kadınların eseri sayılabilir.
Fakat kültürel terör kavramıyla, terörle ilişkilendirme dayatmasıyla ikna olmayacak kadınların çokluğunu gösteren ümit verici işaretler de pek çok. Son 25 Kasım’daki Emine Erdoğan konuşması bunlardan birisiydi mesela. KEFEK Başkanı Canan Kalsın’ın İstanbul Sözleşmesi hakkındaki konuşması da öyle. Son olarak AKP’li kadın vekillerin, genel kurul öncesi hazırlık çalışmaları kapsamında Cumhurbaşkanı’yla yaptıkları toplantıdan basına yansıyanlar da çok umut verici:
“Toplantıdan yansıyan bilgiye göre bazı kadın milletvekilleri, özellikle muhafazakar çevrelerce, ‘aile yapısını bozduğu’ gerekçesiyle eleştirilen ve kamuoyunda İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen ‘Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ ve ‘Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine İlişkin Kanun’la ilgili medyada ve kamuoyunda yürütülen olumsuz kampanyadan şikayetçi oldu.
İktidarları döneminde, kadın hakları konusunda yapılan önemli düzenlemeler olduğunu ve bunlardan geri adım atılmaması gerektiğini belirten milletvekilleri, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nin ilk imzacısı olduğunu anımsattı. Bir milletvekilinin sözleşmenin ve yasanın getirdiği özgürlüğün ‘boşanmaları artırdığı, evlilik oranlarının düşmesine neden olduğu’ iddialarının doğru olmadığını belirtirken, özellikle kadına yönelik şiddetin önlenmesine katkılarına ilişkin de bilimsel ve istatistiksel bilgileri paylaştığı ifade edildi.”
AKP’li kadın vekillerin kadın kazanımlarını güçlü bir şekilde sahiplenmesi, bu ülkede kadınların, örgütlü ya da konu bazlı dayanışmayla, şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da ortak hareket edebileceğini gösteren işaretlerden. Kültürel terör suçlamasının gölgesinde 8 Mart gece yürüyüşüne hazırlanıyor kadınlar. Her kadın 8 Mart gecesi sokağa çıkmasa dahi bilinsin ki bu nevzuhur Baas icraatı, evlilik adı altında çocuk istismarını meşrulaştırmaya yol açacak af benzeri düzenlemelere kadınlar razı olmayacak. İstanbul Sözleşmesi, şiddet yasası, yoksulluk nafakası gibi kadın kazanımlarına yönelik saldırıları sönümlendirecek güç, açık ya da örtük biçimde gerçekleşse de kadın dayanışmasıyla ve 8 Mart’ta bir kere daha açığa çıkacaktır. Muhtemelen bu nedenle son günlerde “şehitler varken 8 Mart kutlanmaz” türü ifadelere, sosyal medyada rastlanır oldu. 8 Mart’ın bir kutlama değil, grevi bastırmak için öldürülen tekstil işçisi kadınları anarak kadın özgürlük ve eşitlik mücadelesinin sürdürülmesinde pay sahibi olduğu herkesçe bilinir. Hiçbir gerekçeyle bastırılamayacağını da iktidar bilmeli.
Yazarlar
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları















































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
22.11.2025
3.11.2025
19.10.2025
12.10.2025
4.10.2025
21.09.2025
23.08.2025
17.08.2025
10.08.2025
10.08.2025