Celal BAŞLANGIÇ
Masaya koz olarak önce 2018’de yayınlanan OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu Faaliyet Raporu’ndan “FETÖ”yle ilgili iki cümle koyuyor Kılıçdaroğlu:
“Devletin tüm kılcal damarlarına sızdılar. Yine devletin tüm kamu kurumlarını, sonra da devleti ele geçirmeye çalıştılar.”
Bu tespit üzerinden “terör örgütü” elamanlarını devletin tüm kılcal damarlarına kim, nasıl yerleştirdi sorusuna “malumu ilan etmek için” yanıt arıyor Kılıçdaroğlu.
Öyle ya “terör örgütü”nün devletin kılcal damarlarına yerleşmesini; esnafın, sanayicinin, sivil toplum örgütlerinin sağlaması mümkün değil.
Parlamentoda olup iktidarda olmayan CHP, İYİ Parti, HDP gibi muhalefet partilerinin de ne böyle bir yetkisi ne de böyle bir gücü var.
Bunların; devletin emniyetinden yargısına, ordusundan maliyesine, TÜBİTAK’ından MİT’ine, YÖK’ünden TİB’ine kadar devletin en kritik yapılarını Cemaate teslim ettiğine kimse inanmaz.
Böyle bir tablo üzerine çoğul değil, tekil bir soru yöneltiyor Kılıçdaroğlu:
“FETÖ Terör Örgütü’nün elemanlarını devletin tüm kılcal damarlarına kim, nasıl yerleştirdi?”
Bu noktadan hareketle aslında herkesin bildiği pazılın parçalarını bir tarihsel süreç içerisinde “Bilal’e anlatır gibi” tek tek aktarıyor.
İlk somut örnek 25 Ağustos 2004 tarihli Milli Güvenlik Kurulu’nda alınan 481 sayılı karar.
“Fethullah Gülen konusu gündeme gelmiş, yurtiçi ve yurtdışı faaliyetlerine karşı bir eylem planı hazırlanması uygun görülmüş ve bu konuda tavsiye kararının hükümete bildirilmesine karar verilmiştir.”
Bu kararın altında dönemin başbakanı Erdoğan’ın da imzası var.
Gerisini dönemin Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer anlatıyor:
“Tavsiye kararı Başbakanlığa bildirildikten sonra, yani Milli Güvenlik Kurulu kararı Başbakanlığa bildirildikten sonra konuyu Başbakanımıza yani Erdoğan’a açtım ve gelen yazıyı dosyasına kaldırmaya karar verdik. Bu karar metni, yani Milli Güvenlik Kurulu’nun karar metni Bakanlar Kurulu’nda imzaya açılmıyor ve hiçbir işlem yapılmıyor. Konudan Milli Güvenlik Kurulu toplantısına katılan bakanlar dışında kimsenin haberi olmadı ve onları endişeye sevk edecek bir sonucun doğmamasına özen gösterildi. Bütün toplumsal ve siyasi risk hükümet adına sayın Başbakanımız, hukuki riski ise ben üstlenmiştim.”
“Kimler” diye sormuyor Kılıçdaroğlu, “FETÖ’nün siyasi ayağı kim” diye ısrarla tekil bir soru yöneltiyor örnekleri sıralarken.
Danıştay başkanı ve başsavcı için sekiz yıl, Danıştay üyeliği yapmak şartını dört yıla indirdiler.
Danıştay başkan vekili ve daire başkanlığı için altı yıllık süreyi üç yıla indirdiler.
Yargıtay başkanı ve başsavcı seçilmek için sekiz yıllık Yargıtay üyeliği süresini dört yıla indirdiler.
Yargıtay başkan vekili ve daire başkanı için altı yıl Yargıtay üyeliği süresini üç yıla indirdiler.
Bu değişikliklerin nedenini “Çünkü altta FETÖ’cüler bekliyordu. Onları getirecekler. Böylece kitle atamasıyla yargı tümüyle FETÖ kontrolüne geçti” diye açıklıyor Kılıçdaroğlu. Ardından da soruyor:
“Allah aşkına bunu yapan kim, bu kanunu Meclis’e getiren kim, hangi Başbakanın imzası var?”
Orduya “FETÖ’cü yerleştirme” konusunda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı iddianameden bir bölüm okuyarak örnek veriyor:
“Örgüt ayrıca Türk Silahlı Kuvvetleri komuta kademesinin tamamını mümkün olan en kısa sürede ele geçirmek maksadıyla generalliğe terfi için albaylıkta bekleme süresini dört yıla indirerek henüz şura sırası gelmeyen mensuplarını terfi havuzuna dahil etmiştir. Diğer yandan generallikte rütbe bekleme süresi dört yıldan üç yıla indirilerek kendisine müzahir olmayan –yani sempati duymayan, yani yandaşı olmayan- generalleri daha kısa sürede Türk Silahlı Kuvvetleri dışına çıkarmaya çalışmıştır. Son olarak kendisine müzahir elamanların az bulunduğu 1988 ve daha önceki yıllarda mezun olmuş subayları Türk Silahlı Kuvvetlerinden tasfiye etmek için üç devreyi birden toplu olarak emekli edecek ve hizmet süresini 28 yıla indirecek kanuni düzenlemeleri siyasi otoriteye yaptırabilmiştir.”
İşte bu noktada bir tespit yapıyor Kılıçdaroğlu:
“O siyasi otorite işte FETÖ’nün siyasi ayağıdır. Onun başındaki kişi de FETÖ’nün siyasi ayağıdır.”
Bir adım daha ileri gidip tezini somut olarak da adlandırıyor:
“FETÖ’nün önünü açan siyasi otorite, FETÖ’nün siyasi ayağıdır. Devleti FETÖ’ye teslim eden kişinin adı Recep Tayyip Erdoğan’dır.”
Cemaatin taleplerini yerine getirmek için yürütme elindeki bütün yetkileri kullanıyor.
Yürütmenin başında kim var; Recep Tayyip Erdoğan.
Yetki yetmezse AKP’nin TBMM’deki çoğunluklarına dayanarak yeni yasa çıkartıyorlar.
AKP’nin Meclis’teki çoğunluğunu kim yönetiyor; Recep Tayyip Erdoğan.
Daha da sıkışırsa, Cemaatin taleplerini karşılamak için tek tek yasa çıkarmak yerine Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisi alınıyordu Meclis’ten.
Bu KHK yetkisini kim kullanıyordu; Recep Tayyip Erdoğan.
Bu nedenlerden dolayı Kılıçdaroğlu “FETÖ’nün siyasi ayağı” konusunda tek bir kişiyi işaret ediyordu; Recep Tayyip Erdoğan.
Bu süreçte Erdoğan’la “suç ortaklığı” yapan AKP yönetiminden, milletvekillerinden, yasa önerisi getirenlerden, atamaları yapanlardan tek bir kişiyi bile “FETÖ’nün siyasi ayağı” olarak suçlamıyordu.
Erdoğan dışındakileri “ayak takımı” diye niteleyip “Asıl ayak yukarıda, Saray’da” diyordu.
İşte bu yaklaşım Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’ı kuşatma, yalnız bırakma, geçmişte “FETÖ’nün siyasi ayağı” konusunda Erdoğan’la suç ortaklığı yapanları bile Saray’la karşı karşıya getirme taktiğiydi.
Doğru bir çıkış yolu bulmuştu Kılıçdaroğlu. Çünkü AKP’de “FETÖ’ye değmeyen” kimse yoktu neredeyse. Hepsini “FETÖ’nün siyasi ayağı” diye suçlasa AKP içerisinde, “suçluların telaşı”yla bir yek vücut olma, Erdoğan’ın etrafında büyük bir kenetlenmeye sebep olacaktı.
Bu kenetlenmeyi engelleyip Erdoğan’ı parti içerisinde “tek FETÖ’cü” olarak bırakıp “FETÖ”yle “iltisaklı” diğer AKP’lilere “kaçıp kurtulmaları” için açık bir kapı bıraktı.
Erdoğan ise Kılıçdaroğlu’nun bu suçlamasına ertesi gün “FETÖ’nün siyasi ayağı Kılıçdaroğlu”dur derken bazı CHP’li milletvekillerini, belediye başkanlarını, hatta parti ve ilçe belediye başkanlarının danışmanlarını bile tümüyle “FETÖ”cü ilan etti.
Kılıçdaroğlu’nun bu kuşatma hamlesine karşı Erdoğan’ın yaptığı karşı atak hem taktik olarak başarısızdı hem de inandırıcı olmadı.
Kılıçdaroğlu siyasi hayatının en başarılı ince taktiklerinden birini uyguladı.
Erdoğan da siyasi hayatında belki de ilk kez ana muhalefet karşısında son yerel seçimlerden sonra ikinci kez bu kadar ağır bir yenilgi aldı.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları




































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.03.2023
17.03.2023
1.01.2023
17.11.2022
9.09.2022
10.07.2021
26.06.2021
22.06.2021
8.06.2021
4.06.2021