Cemil KOÇAK
Tarihçiler açısından yıldönümleri kaçınılmaz gündem konusudur. Nitekim bu yıl 100. yıldönümü vesilesiyle Birinci Dünya Savaşı dünyanın pek çok yerinde tarihçilerin bütün yönleriyle yeniden masaya yatırdıkları bir konu oldu. Maalesef bizde ise bir literatür patlaması henüz yaşanmadı.
Zamanında harbi umumi olarak adlandırılan büyük dünya savaşının ilk olduğu, daha o sırada tabiî ki bilinemezdi. İkinciyle karşılaşıldığında bunun ilk olduğu belli olmuş oldu. Savaş, adeta geliyorum demişti. Son on yılları yakından izleyenler, adeta yanardağın içten içe kaynamakta olduğunu herhalde fark etmişlerdi. Yine de gönüllerinden geçen herhalde bu değildi. Savaşın nedenleri nelerdi acaba?
Bu soruyu sınav sorusu olarak sorarsak, sınav süresini birkaç güne kadar çıkarmak gerekir. Çünkü, nedenleri uzun bir liste tutacaktır. Yine de en temel meseleleri hatırlayabiliriz.
Sömürgecilik yarışı
19. yüz yılın ikinci yarısından itibaren on yıllar boyunca sürecek sömürgecilik yarışı çoktan başlamıştı bile. Avrupa’da sanayi devrimini gerçekleştirmiş olan ülkeler, başta İngiltere ve Fransa, dünyanın geri kalanında, Asya’da, Afrika’da, tarımsal toplumları kendi topraklarına katmışlardı bile. Sanayi devrimi, bunu gerçekleştirenlerle gerçekleştiremeyenler arasındaki güç dengesini bir daha geri dönüşü olmayacak şekilde temelinden bozmuştu. Sanayi devriminin yarattığı sonuçlar, sanayi ülkelerinin diğerleri üzerinde askerî hegemonyasını mutlaklaştırmıştı. Hiçbir şey onlarla rekabet edebilecek durumda değildi artık. Bu bakımdan çok kısa süre içinde dünyanın çok büyük bir kısmı, çok küçük bir bölümünün eline geçti. Onun egemenliğinde ona tâbi oldu.
İngiltere ile Fransa ise milyonlarca kilometre kare toprağı sömürge olarak ele geçirmişti. İki ülke arasındaki rekabet uzun yıllar sürdü; sonunda kurulan statükonun devamında anlaştılar. İngiliz-Fransız anlaşması bu düzenin sonsuza kadar süreceğini düşündürtebilirdi; ama öyle olmadı. Almanya, ulusal devletini çok geç kurabildi. Avrupa’da bunu en geç başarabilen ülkeydi. İtalya’dan hemen sonra. Almanya, 1871 yılında Avrupa’nın en güçlü kara ordusu olarak bilinen Fransa’yı dize getirerek bunu başarabilmişti. Zaten sanayi devrimini daha önceden büyük ölçüde tamamlamış bir ülke olarak, hızla sömürge yarışına katılma gereğini hissetti.
Sanayi ülkelerine sömürge lâzım
Almanya’nın da İngiltere ve Fransa kadar sömürgeye ihtiyacı vardı. Nihayetinde sanayi ülkelerinin büyük miktarda hammaddeye ihtiyacı vardı. Onu besleyecek sürekli ve düzenli bir hammadde akışı olmadan sanayi çalışamazdı. Üstelik bunun sömürgelerden sağlanması, hammaddenin ucuza gelmesine neden oluyordu. Mısır’ın pamuğu meselâ, İngiltere’nin tekstil sanayiini besliyordu. Sömürgelerin faydası bununla da sınırlı değildi. Sanayi ürünlerinin sadece sanayileşmiş ülkelerde pazara çıkması yeterli değildi. Bol ve ucuz sanayi üretiminin aynı zamanda ve daha geniş oranda bu sömürge topraklarındaki pazarlarda da satılması gerekiyordu. Böylece sistem tamamlanmış oluyordu.
Ama Almanya da sanayi ülkesi olarak aynı rekabet içindeydi; ama dezavantajı çoktu. Ata sözünün dediği gibi, sömürgecilik yarışında erken kalkan yol almış; İngiltere ile Fransa çoktan dünyayı paylaşmıştı. Geriye kalan kırık dökük yerler ise Almanya’yı tatmin etmekten çok uzaktı. Almanya, sona kalmış ve dona da kalmıştı. Bu bakımdan Almanya, bir süre sonra bu dünya düzenini kendisine karşı bir haksızlık olarak görmeye başladı. İki büyük devasa devlete, İngiltere ile Fransa’ya dönerek, dünyanın ‘daha âdil’ paylaşılmasını istedi. Kendisine de hakkı olanın verilmesi gerekiyordu. Aksi halde, bu düzenin değiştirilmesi için mücadele etmeye kararlıydı.
Almanya’nın atakları
Almanya, Avrupa’nın tam ortasında büyük bir kara devleti olarak doğmuştu. Eğer dünya çapında bir sömürge imparatorluğu kurmak istiyorsa, kısa sürede güçlü bir donanmaya sahip olması gerektiğini anladı. Tıpkı İngiltere ve Fransa’nın sahip olduğuna benzer modern bir donanma kurmak üzere hızla harekete geçti. Dünya denizlerine hâkim olmadan bu rekabette yer alamayacağını anlamıştı. Almanya, yalnız da kalmamalıydı. İki devasa güçle yanında müttefik olmadan tek başına kalmanın bu rekabette dezavantaj oluşturacağını biliyordu. Bunun için önce Avusturya-Macaristan’ı yanına aldı. Böylece Avrupa’nın ortasında Kuzey Buz denizinden İtalya’ya kadar olan devasa topraklarda iki büyük kara ordusunu birleştirmiş oldu. Aslında aklında Rusya’yı da yanına almak vardı. Denedi de. Ama olmadı. Çünkü Rusya da, Avrupa’nın sanayileşmekte geri kalmış ülkesi olarak, kendi gücü oranında ve belki de o oranı da aşan şekilde bu sömürge avında iddialıydı. Uzak doğuda, Çin’de, Mançurya’da, Osmanlı’nın doğu Anadolu toprakları üzerinde, boğazlarda; daha da ötesi Balkanlar’da ısrarlı talepleri vardı.
Almanya, Balkanlar konusunda Moskova ile Viyana’yı elinden geldiğince uzlaştırmaya çalıştıysa da, bunu başaramadı. Balkanlar, bu iki büyük ülkenin bir araya gelmesini engelleyen başlıca paylaşılamayan topraklardı. Almanya’nın nihayet bir tercihte bulunması gerekiyordu ve o da Rusya’yı dışarıda bırakmaya karar verdi. Rusya da, kendisine daha geniş ikramlarda bulunan ve bunu vaat eden diğer rakip gruba katılmaya karar verdi. Böylece İngiltere ile Fransa Rusya ile ittifak kurdu. Avrupa’da önemli bir üçgen kapanmıştı.
Bu üçgeni bir kapana da benzetebiliriz; şöyle ki: Şimdi üç büyük kara ve donanma gücü, Avrupa’nın ortasında kendilerine meydan okuyan iki büyük devleti batısından ve doğusundan çevrelemişti. Sınırlanmış ve adeta hapsedilmişti. Meydan okumaya devam ederse, bu üç büyük güç tarafından boğulabilirdi.
Askerî kamplaşmalar
İşte böyle, Avrupa’daki kutuplaşma, kamplaşma ve siyasî rekabetten askerî rekabete dönüş, 20. yüz yıla damgasını vuracak şekilde hazırlanmıştı. Artık Avrupa, bir boks ringini andıracak şekilde, kırmızı köşe ile mavi köşenin kavgasına hazırdı. Bundan böyle her anlaşmazlık ayrı bir kriz, her kriz, ayrı bir rekabetin parçası olarak kendisini gösterecektir. Endüstri toplumlarının askerî gücü de o zamana kadar görülmemiş ölçüde genişlemiş ve artmıştı. O kadar güç yoğunlaşması olmuştu ki, savaş başlamadan önce bunu ölçmek ve tahmin etmek imkânı bile yoktu.
Diğer ülkelere gelince; İtalya, bu iki kamp arasında epey tereddüt etti. Onun da kendine göre talepleri vardı. Bu taleplerini her iki kampın kendisine ne ölçüde sunacağını test etmek istedi önce. İtalya özellikle Kuzey Afrika’da ve küçük Asya’da toprak talebinde bulunuyordu. Ama Viyana ile anlaşmazlık içindeydi. Onun bu talebini karşılayacak gruba katılmaya karar verdi. Önceleri epey süre Almanya ile flört ettiyse de, savaş başlayıncaya kadar ağırdan aldı; savaş başlayınca da hangi tarafın kazanacağından emin olmadan adım atmaktan çekindi. Nihayet en sonunda doğru tercihte bulunacak ve Almanya karşıtı cepheye katılacaktır.
Milliyetçilikler volkan gibi patlarken…
Ulusal onur, ulusal gurur ve onun yarattığı patlamalar, genellikle ilk silâh sesinden hemen önce duyulan son sözlerdir. Avrupa askerî kamplaşmanın ikiz kardeşi milliyetçi öfke patlamalarına da sahne oluyordu. Alman milliyetçiliği, yanardağı şeklinde patlamış ve her yöne kül ve duman püskürtüyordu. Asıl büyük patlamanın çok yakında olduğunu adeta haber vererek… Yeni doğmuş pek çok Balkan ülkesi, çok uzun yıllardan beri milliyetçilik kıskacı altında kalmıştı. Osmanlı’dan daha dün denebilecek kadar yakın bir tarihte ayrılmayı başaran Balkan devletleri, çok kısa bir süre önce Balkan savaşlarında birbirleriyle de kıyasıya, adeta ölümcül bir rekabet içinde olduklarını zaten belli etmişlerdi. Nasıl olmasınlar ki, her birinin kendine göre bir millî davası vardı. Yunanistan, karşı kıyılarla birlikte Büyük Yunanistan; Bulgaristan Yunanistan üzerinden yeniden Ege’ye çıkan bir Büyük Bulgaristan; Sırbistan ise, Viyana’nın el koyduğu toprakların dışında büyük Sırbistan idealini millî hedef olarak ortaya koymuştu.
Elbette; bu küçük devletler ‘ateş olsa cürmü kadar yer yakar’dı diyecek olanlar çıkabilir. Belki. Fakat işin bir başka yönü daha vardı; bu patlamaya hazır volkanların son itici gücünü de, yine büyük devletler oluşturuyordu. Rusya, Sırbistan’ın arkasında, onu Avusturya-Macaristan’a karşı koruma sözüyle duruyordu; Viyana ise, Berlin’le ittifakı içinde güven içindeydi. Sırp milliyetçiliği Avusturya-Macaristan veliahtını suikastle öldürürken, herhalde bir dünya savaşına yol açmak amacında değildi; yanardağların topluca püskürmesine yalnızca küçük bir vesile kaldığını da bilmiyordu. Cehenneme açılan kapının kilidi kırılmıştı. Ama hiç kimse bunun cehenneme açılan kapı olduğunun farkında değildi yalnızca
Yazarlar
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2016
3.02.2016
26.03.2016
19.03.2016
13.03.2016
5.02.2016
28.02.2016
20.02.2016
13.02.2016
7.02.2016