Cennet USLU
“Yenikapı ruhu,” yıkıcı bir ortak tehdide karşı 15 Temmuz sonrasında siyasi ayrışmaların üstüne çıkarak birlik ve beraberlik içinde hareket edilmesi ideali veya arzusunu ifade etmek için kullanmaya başladığımız bir deyim oldu.
Gerçekten, hem yaşadığımız olayın niteliği hem de siyasilerin feraseti sayesinde, bu sıradışı ve karmaşık tehdide karşı, bir birliktelik “duygusu” olmasa bile bir birliktelik “havası” yakaladık.
Bu birliktelik havasını bir manivela olarak kullanmayı başarabilirsek, inşa edilecek yeni rejimin en önemli mutabakat çizgilerini birlikte çizerek yeni bir toplum sözleşmesinin temelini atmak için belki bir şansımız olabilir. Yazılı bir anayasadan söz etmiyorum. Daha ziyade, toplumun büyük bir kısmının ve başlıca farklılıkları temsil eden kesimlerinin razı olacağı, bir kaç vazgeçilmez normdan oluşan bir ortaklık hukukundan söz ediyorum.
Bu normların neler olduğu ise sır değil, şayet açık ve özgür bir rejimden yanaysanız. Çok değil, üç temel norm üzerinde uzlaşabilmek, aynı siyasal sistem içinde ve bir toplum halinde yaşamamız için gerekli minimum çerçeveyi pekâlâ sağlayabilir.
İlk norm, demokrasiyi iktidarı elde etmenin ve yeni gelene teslim etmenin tek yolu -- bu açıdan ülkede geçerli tek oyun olarak kabul etmektir. Bunun anlamı, toplumun bütün kesimleriyle birlikte her türlü darbeye amasız-fakatsız karşı çıkması, iktidarın ancak demokratik usuller çerçevesinde el değiştirebileceğini tereddütsüz kabul etmesidir.
Bir kesim demokrasi dışı yolları iktidarı elde etme aracı olarak görmeye başladığında, diğerlerinin de benzer araçlar kullanması için uygun zeminin açıldığını unutmamak gerekir. Bakın, Kemalist-seküler askeri darbelerden dini bir cemaatin yaptığı bir darbeye geldik. İyi darbe - kötü darbe, sağ darbe - sol darbe, ilerici darbe - gerici darbe, bizimkilerin yaptığı - onlarınkilerin yaptığı darbe demeden, kategorik olarak darbe karşıtı bir duruş, olmazsa olmaz birincil norm olmalıdır.
Yenikapı ruhu dediğimiz şey de esasen demokrasiyi bir askeri darbeden koruyabilme başarısı ve bunun sürdürülmesi isteği ile şekillendi. Yani keskin siyasi bölünme ve çatışmalara rağmen eğer bir birliktelik havası estirilebilmişse, bu demokrasiye sahip çıkma ve darbeye karşı olma üzerinden sağlanabildi. Dolayısıyla bu temel ve birincil ilke üzerinde toplumun temel kesimleri bakımından halihazırda bir mutabakat sağlanmış gibi görünüyor.
İkinci norm, herhangi bir siyasal amaca ulaşmak için terör ve şiddetin bir araç olarak kullanılmasını reddetmektir. Bu norm siyasal şiddet karşısında çifte standarttan kaçınmayı gerektirir. Kimden gelirse gelsin, kime yönelirse yönelsin her türlü teröre bütün siyasi-sosyal kesimler olarak hep birlikte karşı durmak gerekliliğini vurgular. Bu ikinci norm, iktidarın el değiştirmesinde demokratik mekanizmaların tek geçerli oyun olduğunun kabul edilmesi şeklindeki birinci normun geçerli olması ile kendine yer bulur hale gelebilir.
Hem dünyada hem Türkiye’de siyasal şiddeti kullanan aktörlerin kimliği ve amacına bakarak iyi örgüt - kötü örgüt ayrımı yapılmaktadır. Ancak Batı Avrupa’daki çifte standart ile bizdeki çifte standart arasında kritik bir fark vardır. Batı Avrupa’da, ülke içinde vuku bulduğunda, öncelikle kimden geldiğine bakmadan ortak bir karşı duruş daha kolay sergilenebilirken, buna karşın ülke dışındaki terör olaylarında yaygın bir çifte standart sergilendiğini görüyoruz. Bizde ise, ister ülke içinde yaşadığımız, ister dışarıdan ülkeye yönelen terör örneklerinde, rakip siyasi kesimlerde arasında yaygın ve keskin bir çifte standart ile karşılaşıyoruz. Bu ise toplum olabilmek için gerekli ortak siyasi ahlâkın minimumu çerçevesinde buluşma imkânımızı ortadan kaldırıyor.
Bugünlerde çifte standart, PKK veya DHKP-C gibi sol referanslı örgütlerden gelen terör eylemleri ile IŞİD gibi İslami referanslı örgütlerden gelen terör eylemleri arasında ayrım yapmak suretiyle uygulanıyor. Bazıları tarafından IŞİD şiddeti gerici ve köleleştirici olarak tasnif edilip reddedilirken, PKK şiddeti ilerici ve kurtarıcı görülüp destek veriliyor, en azından eleştirilmemek suretiyle kayırılıyor. Belirtmek gerekir ki, seküler-sosyalist kesim teröre kaynağına göre tavır alma konusunda en hafif tabirle çok daha kötü bir sicile sahiptir. Sol referanslı siyasal şiddeti meşru ve gerekli bir yöntem olarak kabul etmek, bu tür şiddeti yüceltmek, faillerini kahramanlaştırmak ve kurbanlarını suçlamak gibi kötü, kemikleşmiş bir siyasi geleneğe sahip bulunuyorlar.
Teröre karşı çifte standart örneği olarak, 11 Ocak 2016’da Barış İçin Akademisyenler İnsiyatifi tarafından yayınlanan “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisinin PKK terörünü görmezden gelmesi ve dolayısıyla PKK’yı aklamaya hizmet etmesi verilebilir. Günümüzde bu normun aktüel geçerlilik kazanması, büyük ölçüde, sol-seküler kesimin elitlerinin şiddet ile ilişkilerini sorgulamaları, bu meseleyle yüzleşmeleri ve tutumlarını değiştirmeleriyle mümkün olabilecektir.
Temel sosyal mutabakat için zorunlu üçüncü norm, iktidar her kimin elinde olursa olsun, her bir bireyin ve her farklı kesimdeki kişilerin temel hak ve özgürlüklerinin garanti altında olması gereğidir. İlk norm nasıl diğer ikisinin varlığı için ön koşulsa, bu son norm da geri dönüp diğer ikisinin geçerli ve yürürlükte kalması için onları besleyen kritik bir koşuldur.
Bunun anlamı, eğer bir ülkede insanların temel özgürlükleri sürekli, yaygın ve yapısal olarak ihlâl ediliyorsa, bu insanları kimi siyasi sonuçlar elde etmek, hattâ iktidarı ele geçirmek viçin darbe veya terör gibi araçlara başvurmaktan uzak tutacak pek fazla motivasyon olmayacağıdır.
Aktüel koşullarda nasıl ikinci normun geçerliliği büyük ölçüde sol-seküler kesimlerin zihniyet ve tutum değişikliğine bağlı ise, bu son normun geçerli olabilmesi de hükümetin ve muhafazakâr kesimlerin icraat ve tutumlarına bağlıdır. Bunun sebebi çok açıktır. AK Parti uzunca bir süredir iktidardadır; çoğunluğun desteğine sahiptir; karşısında ciddi bir alternatif olmayan güçlü bir hükümet partisidir. Seçmenden aldığı yetkileri ve kazandığı gücüyle AK Parti’nin, temel özgürlüklerin ve hakların korunmasından da, ihlal edilmesinden sorumlu tutulacak aktör olduğu şüphesizdir.
İster (kimi muhaliflerinin iddia ettiği gibi) artık devlete hakim olduğu fikrinden, ister hükümetin ve ülkenin ağır bir varoluşsal saldırı altında olduğu duygusundan, ister darbeyle çökmüş ve dağılmış bir kamu sisteminde bürokrasiye söz geçirememe veya karmaşık ve kaotik bu durumla başa çıkamama halinden (veya başka bir sebepten) olsun, temel özgürlüklerin korunması konusunda gerekli titizliğin ve hassasiyetin sergilendiğini söyleyemeyiz.
Aynı örnek üzerinden devam edersek, Barış İçin Akademisyenler İnsiyatifi’nin yukarda bahsettiğim bildirisi üzerine imzacı akademikler hakkında idari ve hukuki soruşturmaların açılması, düşünce ve ifade hürriyetinin ihlâli olarak karşımıza çıkacaktır. Temel hak ve özgürlüklerin korunması konusundaki bu “özensizliğe” daha sıcak bir örnek olarak, Yozgat valisinin OHAL yetkilerini ildeki çok sayıdaki içkili mekânı kapatmak için kullanmasını verebiliriz.
Olağanüstü bir süreçten geçtiğimiz kesin olmakla birlikte, darbeyle ilişkisiz alanlar ve kişiler söz konusu olduğunda olağan olanı korumayı gözetmek, bir bütün olarak da en kısa sürede olağanüstülükten olağanlaşmaya doğru geçmeğe gayret etmek gerekmektedir.
Bu üç normun toplumun geneli ve temel farklı kesimleri açısından kabul edilebilir ve geçerli hale gelmesinde, Yenikapı ruhu bir fırsat ve zemin olarak kullanılabilir. Bunun içinse hem hükümetin hem muhalefetin Yenikapı ruhuna zarar vermekten kaçınmaya ve bu ruhu destekleyip zenginleştirme özen göstermesi gerekir.
Yazarlar
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.03.2025
10.10.2020
28.09.2020
21.09.2020
24.02.2020
3.01.2017
24.10.2017
16.10.2017
24.09.2017