Cennet USLU
Cumartesi günü Serbestiyet’te Alper Görmüş’ün “Zulmünü öç alma duygusu yaratmadan bitiremeyen bir iktidar daha!” başlıklı enfes yazısını okuduğumda aklıma Claude Lefort’un iktidar odağı -belki iktidar merkezi de diyebiliriz- (locus of power) kavramı geldi (Democracy and Political Theory, 1991).
Lefort’a göre iktidar odağının boş kalması, modern liberal devleti geleneksel rejimlerden ayırt eden en önemli farklardan biridir.
Geleneksel rejimlerde hükümdar iktidar odağına yerleştirilir; onun şahsında siyasi birlik ve iktidar somutlaştırılır, cisimleştirilir ve garanti edilir. Hükümdarın bedeni, iktidarın aslî kaynağı Tanrı(lar) ile insanlar arasında bir tür aracı gibidir. Şöyle ki, kendisi hem hukukun üstünde olanı hem hukukla bağlı olanı birlikte temsil eder. Hükümdar bir yandan tanrısal bilgi-hukuk ile zırhlanmış iktidarın birliğini temsil ederken, diğer yandan toplumun aslî birliğini temsil eder. Böylece hükümdar iktidarın odağı haline gelir.
Lefort’a göre modernizmle birlikte bu ilişki devrimci bir değişim geçirmiş ve bambaşka bir biçim almıştır. Yönetme yetkisi aşkın olandan alınmış, dünyevi olana yani insana verilmiştir. Bir yandan halk egemenliği fikri ile birlikte toplum, iktidarın kaynağı haline gelmiş, yani demokrasi fikri benimsenmiştir. Diğer yandan ise bireylerin kendi hayatları üzerindeki hakimiyetini kabul eden liberalizm fikri benimsenmiştir.
Lefort şöyle diyor: “İktidar odağı boş bir alan haline geldi. … İktidarın kullanımı periyodik yeniden dağıtımın prosedürlerine tabi hale geldi. İktidar kalıcı kurallarla yapılan kontrollü bir mücadelenin sonucunu yansıtır. Bu fenomen kurumsallaştırılmış bir çatışmayı içeriyor. İktidarın odağı boş bir alan; ne bir birey ne de bir grup ile özdeşleştirilemez, ele geçirilemez ve temsil edilemez. Sadece iktidarın kullanım mekanizmaları görünür veya siyasî otoriteyi elinde tutanlar sırf ölümlüler, sırf insanlardır” (s. 18).
Liberal modern devlette iktidar odağı boş bir alan olarak bırakılmıştır. Bunun anlamı, iktidarın hiçbir grup, kesim veya kişi ile özdeş kılınamayacağıdır. İktidarın kalıcı sahipliğinden değil, dönemsel bir hükümet etmeden bahsedilebilir. İktidara gelenler aşkın olanın sunduğu rakipsiz bir hakikatin temsilcisi değildir artık; bunun yerine, toplum içinde birbirine eşit çok sayıda alternatif görüş arasından sayısal bir üstünlükle geçici bir iktidar elde etmiş kişilerdir.
Bu yüzden iktidar odağını dolduramazlar, doldurmamaları gerekir. Prosedürlere bağlanmış yöntemlerle diğer meşru rakipler arasından oy fazlasıyla çıkıp gelen bir iktidar etme yetkisi, geçici ve sınırlı olduğu için, devlet iktidarının odağına yerleşemez. Demokratik yolla gelen iktidarın aktüel kullanımı ile iktidar odağı arasında bir mesafe oluşur.
Aşkın olandan gelen iktidar tektir ve hükümdarda vücut bulur. Buna karşılık liberal demokratik bağlamda yetki, bireylerden oluşan çoğulcu bir toplumdadır. Bu yüzden toplumun sabit, sürekli ve tekil bir iradesini yakalamak mümkün değildir. İnsanların farklı değer, talep ve ihtiyaçları vardır; bunlar değişir, farklılaşır, aralarından bazıları birbirine eklemlenir veya ayrılır ve birbiriyle rekabet ederler.
Seçimler, aslında iktidarın kim(ler) olduğuna/olacağına dair bir belirsizlik durumunun kabulüdür. Bu anlamda, halk egemen kabul edilmekle birlikte, onun iradesi ve görüşleri geçici ve spesifik olarak ve de nicel bir şekilde yakalanabilir. Bu yüzden, monarşidekine benzer şekilde iktidar odağı doldurulmaz; bir kişi veya grupta asli birlik vücut bulmaz.
Şimdi, el değiştiren ve/ama “öç alma duygusu yaratacak kadar zulmeden” iktidarların hüküm sürdüğü Türkiye’ye dönelim. Meseleyi iktidar odağı kavramsallaştırması ile ele alırsak, Türkiye’de hiçbir zaman ve de şimdi, iktidar odağı tam anlamıyla boş kalmadı.
İlk yıllarda Mustafa Kemal cumhuriyetin iktidar odağına yerleşmişti. Ardından ise tek parti olarak CHP ve lideri İsmet İnönü iktidar odağını doldurdu. Çok partili hayata geçişle birlikte kısa bir süre iktidar odağı boş kalır gibi oldu, ancak hemen sonrasında Demokrat Parti iktidar odağına yerleşmeye niyet etti. Ne var ki, 27 Mayıs darbesiyle birlikte ordu kurumsal bir yapı halinde cumhuriyetin iktidar odağına yerleşti ve 2010’a kadar orada kalmayı başardı. Arada bir yapılan darbelerle iktidar odağındaki yerini tekrar tekrar tahkim etti. AK Parti iktidarı boyunca pozisyonunu kaybetmeye başladı; nihayetinde, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra iktidar odağından sürüldü. O tarihten bu yana ise Erdoğan iktidar odağına yerleşmiş durumdadır.
Devlet iktidarını ele geçiren, odağa yerleşen her güç, toplumsal çoğulculuğu ve çeşitliliği reddederek, baskılayarak kendi dayandığı ve temsil ettiği kesimi siyasi meşruiyetin ve siyasi birliğin referansı olarak aldı. İktidar odağına yerleşen her güç, bir kesime dayanmasına rağmen kendisini halkın/milletin aslî temsilcisi, onun somutlaşmış hali ve onun egemenliğinin asli taşıyıcısı olarak gördü.
İktidarın odağına yerleşen bu güçler, referans aldıkları, dayandıkları toplum kesimlerinin ve ittifak kurdukları kesimlerin değerleri, çıkarları, talepleri ve itibarlarına yönelik teşvik edici ve ödüllendirici davrandılar. Ötekiler ise iktidar imkanlarının dışına sürüldüler, uzaklaştırıldılar, tahkir edildiler, cezalandırıldılar ve zulme uğradılar.
Velhasıl, Türkiye’de iktidar odağını bir türlü boş tutamıyoruz, liberal bir demokrasinin koşulunu sağlayamıyoruz. Bir kesim iktidar odağındaki yerini kaybettiğinde, diğer kesim hızla orayı dolduruyor. İktidar odağı, kısa süreli el değiştirme araları dışında sürekli işgal altında, sadece işgalcilerin kimliği değişiyor. Böylece, dönen devranlar lakin devam eden “zulümler” görüyoruz.
Görmüş’ün bahsettiği “öç alma duygusu yaratacak kadar zulmü artırma” durumu da bu döngünün devam etmesini sağlayan itici dinamiklerden biri olsa gerekir. Bir anlamda, öç alma duygusu o kadar yaygın ve güçlü hale geliyor ki, bir daha o duruma düşmeme arzusu o kadar baskın hale geliyor ki, bütün enerji iktidar odağındakini alaşağı etmeye ve yerine geçmeye yoğunlaşıyor.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları





















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.03.2025
10.10.2020
28.09.2020
21.09.2020
24.02.2020
3.01.2017
24.10.2017
16.10.2017
24.09.2017