Cennet USLU
Toplum olmayı başaramadığımız, bunun yerine cemaatler ülkesi olduğumuz yönünde değerlendirmelere rastlıyoruz. Bana kalırsa Türkiye’yi iki ayrı toplumdan oluşan bir ülkeolarak tanımlamak daha doğru.
Şükrü Hanioğlu 30 Temmuz 2017 tarihli Sabah gazetesi köşe yazısında bu konuya değindi. Yazısının başlığı “‘İki Türkiye’ nasıl ayrıştı ve kutuplaştı?” şeklindeydi. Hanioğlu sebep ve nitelik açısından Fransa’daki bölünmüşlüğe benzeyen Türkiye örneğinin, sonuç itibariyle Fransa örneğinden farklılaştığını ileri sürüyor.
Hanioğlu’na göre iki toplumlu durum, Fransa’da 1905’deki kırılmada “devrimci ve ateist Fransa’nın monarşist ve Katolik Fransa’yı ezmesi”yle sonuçlanmıştı. Oysa Türkiye’deki çatışma, taraflardan hiçbirinin tam ve gerçek bir galibiyet elde edememesiyle devam ediyor.
Yani Fransa bir Fransa olabildi; Türkiye’de ise hâlâ iki Türkiye var. Ben de aynı görüşteyim. Türkiye’de keskin bir siyasi rekabet veya husumetin ötesine geçmiş bir bölünmüşlük söz konusu.
Keskin siyasi rekabet veya kutuplaşma geniş toplumlarda olağan kabul edilebilir. Ancak burada önemli olan husus, siyasi çatışma ve rekabetin taraflarının kabul ettiği bir asgari ortaklık zeminini içerip içermediğidir. Taraflar siyasi sistemin genel çerçevesi, rekabet kurallarının neler olduğu ve nasıl işletileceği konularında asgari bir uzlaşmaya ulaşmamışlarsa, orada sadece iki farklı siyasi kesimden değil, iki ayrı toplumdan söz ediyoruz demektir.
Türkiye’de iki farklı kamuoyu var; iki farklı ortaklık var; kendi içinde birlik duygusu taşıyan ve iki ayrı siyasi toplum idealini benimseyen iki farklı toplum var. Ortada, aynı toplumun pek çok konuda anlaşmazlığa düşen kesimlerinden çok, iki ayrı ve düşman ülkenin toplumları var. En azından siyaset böyle yürüyor. Çatışan iki toplum arasındaki ortaklıklar ise çoğunlukla rastgele konularda ve kırılgan bir hal sergiliyor.
Carl Schmitt’in meşhur dost-düşman ayrımını andırır şekilde işleyen bir siyasi dinamik mevcut gibi görünüyor bana. Schmitt bir insan topluluğunu siyasi bir toplum haline getirecek en önemli unsurun, toplumun dışında belirlenen ve düşman bellenen bir tür “kurucu öteki” olduğunu ileri sürer. Bir ülke siyasi bir birlik olacaksa, üyelerini biz haline getirecek bir duygu ve çıkar birliği, bir ortak kimlik sunmak durumundadır. Siyasi birlik dışarda düşman “öteki”ni, içerde bütünleşik bir “biz”i şart koşar.
Schmitt’e göre, bir toplumun kendi içindeki farklılıkları kabul ederek, onları düşmanlaştırmadan birlikte yaşayabileceğini, yani çoğulcu bir siyasi toplumun var olma olasılığını savunan liberal demokrasi, temel bir yanlışın içindedir. Schmitt’in demokrasiden ziyade demokrasiye çoğulcu nitelik veren liberalizmle derdi olduğunu ve kendisinin Nazi Partisi üyesi olduğunu hatırlatalım.
Şimdi Türkiye’de, iki toplum kesimini aynı ülkenin, aynı toplumun, aynı devletin birlikte yaşamak zorunda olan üyeleri olarak kabul eden bir zihniyet yerine, diğer sosyal-siyasi kesimi Schmitt’in dış düşmanı gibi konuşlandıran; dolayısıyla âdetâ “içerden bir dış düşman” üreten bir zihniyet mevcuttur. İki düşman toplum halinin sergilenmesi, bir tarafın zafer kazanmış göründüğü zamanlarda sönmekte; iki taraf arasındaki dengenin sarsıldığı veya (2002-2017 AK Parti yönetiminde görüldüğü üzere) iktidarın diğerinin eline geçtiği dönemlerde alevlenmektedir.
İktidar kimin eline geçerse geçsin, bölünmüşlük orda duruyor. Çünkü (a) her iki kesimi de güvende hissettirecek bir yapısal değişim; (b) ülkedeki sosyal, ekonomik ve siyasi iktidarı diğerleri ile adilane paylaşmaya rızayı içerecek bir zihni değişim sağlanamadı. Belki bu gerekçelerden biri diğerinin sebebi, belki de ikisi birbirini karşılıklı besleyen iki ayrı dinamiktir.
Ülkede siyasetin ana mücadele hattı devleti ele geçirmek veya devletin sahibi kalmak ile belirleniyor. Kim devletin sahibi olursa, kim devlet iktidarını ele geçirirse, devlet gücünü kendi “toplumunu” ihya etmek, diğer toplumu ise kendi iyi hayat anlayışı doğrultusunda dönüşmeye zorlamak, dönüşmeyi reddedenleri cezalandırmak ve yıldırmak amacıyla kullanıyor.
Her iki toplumun siyasi lider ve seçkinleri, iki toplum kesimini birbirine düşman tutmak konusunda fazla gayretli. Ülkeyi, biri diğerine iç düşman olarak tanımlanan iki ayrı “informel siyasi” toplum halinde tutacak politika ve söylemlere sarılıyorlar.
Çünkü “birbirine düşman iki ayrı toplumlu hal”den fayda sağlıyorlar. Kendi taraflarındaki niteliksizlik, liyakatsizlik, yolsuzluk, adaletsizlik ve yozlaşma olguları, içerde yaratılan bir varlık-yokluk savaşının dumanı altında gözlerden saklanabiliyor.
Yüksek bir performans sergilemeden, belli bir oy desteğini veya (muhalefette bile kalsa) bazı imkânları belli ölçülerde ellerinde tutmayı başarıyorlar.
Herkesi olmasa da kemikleşmiş bir kitleyi garanti ediyorlar. Çatışmayı yükseltip siyaseti bir varlık-yokluk savaşına yaklaştırdıkça destek kitlesi genişliyor, destekçiler konsolide oluyor. Siyasetçiler başta olmak üzere bütün elitlerin başarısızlıklarının üstü örtülmüş oluyor.
Devlet gücü, devleti ele geçiren kesime hizmetçi kılındığı için, her iki toplum kesimi iç düşman görülen öteki toplumun temsilcileri iktidar olursa büyük bir saldırı ve yıkımla karşılaşacakları korkusunu yaşıyor.
Bu yüzden kendi liderleri ve yönetimlerinin yaptığı hukuksuzluk ve yolsuzluklara göz yumuyor; pek çok gayri-adil, gayri-ahlaki ve anti-demokratik politika ve icraatı sineye çekiyorlar.
Böylece düşmanlık tarafları sadece başarısızlığa değil, ahlaksızlığa ve adaletsizliğe de razı etmeye yarıyor. Sıradan insanlar ahlaki-siyasi suça ortak ediliyor; suça bulaştırıldıkça düşmanlık ve korku için gerçek sebepler yaratılmış oluyor -- veya artık temsilcileri ne yaparsa yapsın, onları desteklemekten başka çıkar yol göremiyorlar.
Bir asra yaklaşan geçmişi gözden geçirir ve her iki kesimin elitlerinin, genellikle tek bir toplum kuracak vicdan ve vizyonun gerisinde kaldığını, bu açıdan eksikli ve kusurlu olduğunu düşünürsek, umutlu olmak için fazla cesaret bulamayabiliriz.
Ancak bizi umutlandıracak bazı olgular da var. İç düşman-öteki toplum kavramlaştırması, siyasi manipülasyon ve kışkırtma olmadığında, sıradan insanların sıradan hayatlarında birbirleriyle açıktan ve doğrudan düşmanlık yaratacak bir etkiye sahip görünmüyor.
İnsanlar kendi sivil hayatlarında, diğer toplumun üyelerini gerçek bir düşman olarak görmek durumunda yüklenilecek maliyetin ne olduğunu seziyorlar. Bu, diğerlerine keskin düşmanlık güdenlerin olmadığı anlamına gelmez; ancak bu kişiler, sadece devleti yanlarına alarak düşmanlıklarını yürürlüğe koymaya cesaret edebilirler.
İkinci olarak, Türkiye’de iki toplum arasındaki oransal denge, iki toplumdan birinin bir diğerini âdetâ bir dış düşman gibi tümden devre dışı bırakacağı ölçülerde değil. Örneğin son referandumda neredeyse ortadan ikiye ayrıldık. Hem katılım yüksekti, hem de oranlar birbirine çok yakındı.
Oyunun kuralları üzerinde -- gönülsüz bile olsa -- bir anlaşma sağlamadan ve diğer siyasi kesimleri düşman kategorisinden çıkarmadan, tek bir toplum olmayı başarmak mümkün değil.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.03.2025
10.10.2020
28.09.2020
21.09.2020
24.02.2020
3.01.2017
24.10.2017
16.10.2017
24.09.2017