Cihan Tuğal

Müslüman düşmanı Hegseth ve ‘İslami rejimler’in suç ortaklığı
12.10.2025
23

Savaş Bakanı Pete Hegseth, Amerikan tarihinde bir ilke imza attı. Acil bir durum olmamasına rağmen dünyanın dört bir yanına dağılmış 800 Amerikan general ve amiralini bir salona toplayıp, altmış dakikaya yakın, şiddeti açıktan öven bir konuşma yaptı.

Toplantının temel mesajlarından biri, askeriyenin savunmak için değil, öldürmek için var olduğuydu. “Savaşa hazırlanmalıyız, savunmaya değil … Düşmanlarımızı korkutmaları, morallerini bozmaları, öldürmeleri için, savaşçılarımızın ellerini çözüyoruz.”

Bu sözler, içinde bulunduğumuz dönemin ruhunu ifade ediyor. Devletler, yaldızlı bir zırhın ardında sakladıkları özlerini açığa vuruyorlar artık, utanmadan. Yanlış anlaşılmasın… Devletin özündeki sınıf tahakkümü etrafına sarılan “rıza” zırhı, bir kandırmacadan ibaret değildir. Birçok modern devlet, toplumu korur, kollar, geliştirir, eğitir, refahını arttırır - bunları her zaman hakkaniyetli şekilde yapmasa da. Bu uygulamalardan kaynaklanan kırık dökük “medenileşme”yi, devletin bir lütfu değil ezilenlerin kazanımı olarak her zaman sahiplenmeliyiz. Ama devletin özü yine de tahakküm ve şiddettir.

Örgütlü halk hareketleri tarafından kuşatılan devletler, özlerini mümkün olduğunca saklamaya çalışır. Hegseth’in diliyle söyleyelim: savaşçılarının ellerini bağlar. Bu tehdidin ortadan kalktığı durumlardaysa, özellikle de imparatorluklar geriler ve düşerken, oyunun rengi değişir. Devlet kendi sırrını ifşa eder.

Devletin başka bir özelliği de sınıf tahakkümünü diğer tahakküm biçimleri ile birleştirmesidir. Kadınlar ve çocuklar üzerinde tahakküm sınıflı toplumların ortak özelliği olmasına rağmen, diğer tahakküm biçimlerinin ne kadar merkezde olacağını, tarihsel koşullar ve toplumsal mücadeleler belirler. Kimi zaman ırk ön plana çıkar, kimi zaman ulus, kimi zaman etnisite, kimi zaman din.

Gerileyen Amerikan imparatorluğu -kısa bir yazıda hakkıyla açamayacağım birkaç sebepten ötürü- ırksallaştırdığı bir dini kimliği dünya çapında tahakkümün ana eksenlerinden biri haline getirdi. “Müslümanlar” tüm Batı’nın (ve Hindistan gibi bir iki kilit uydu devletin) açıktan hedef tahtasında artık.

“İslam,” hem günümüzde hem geçmişte, birçok rejim tarafından bir tahakküm aracına indirgenmiştir, bu doğru. Fakat 1) Amerika’daki tarihsel dönüşümlerin, 2) Hegseth’in “Savaş Bakanı” ilan edilmesinin ve 3) İslam düşmanlığının bu gelişmelerde oynadığı rolün bir o kadar büyük ehemmiyeti var.

Amerikan imparatorluğu, bir taraftan İslam’ı tahakküm için araçsallaştıran rejimlerin bazılarıyla arsızca iş birliği yaparken, diğer taraftan “İslamofobi”yi 21. yüzyılın en kıyıcı silahlarından birine çevirdi. Bu kıyıcılığın özet bir ifadesi olarak Hegseth’in, bakan olmadan önce, “Bütün Müslümanları öldürün” dediği biliniyor. Irak’ta ve Afganistan’da bizzat savaştığı da. Bu ülkelerde kaç Müslüman’ı öldürdüğüne dair bilgiye sahip değiliz. Ancak bölgedeki Amerikan işgallerinin (çoğunluğu Müslüman) milyonlarca kişinin ölümüne sebep olduğu malum.

Üstelik Hegseth’in son konuşmasında, Irak ve Afganistan işgallerinde yer almış personelin özel bir yeri vardı. Hegseth’e göre, bazı generallerin bu iki ülkede edindikleri tecrübe, askeriyeyi “olumlu” (yani şiddet yanlısı) yönde dönüştürmekte büyük rol oynayacak.

Niyetlenilen rota açık ve net: Iraklılara ve Afganlara yapılanları (ABD’nin kendi şehirleri dahil) tüm dünyaya yaymak. Müslümanlar elbette ilk katledilenlerden olacak. Zaten Yemen’de, İran’da buna başladılar bile. Devamı da gelecek.

***

Körfez basını ve Türk sağı Trump’ın seçilmesini büyük coşkuyla karşılamıştı.

Hegseth’in kabinede olacağını bile bile.

Yılın ilk yarısında, Trump’ın barış hakkındaki görüşlerinin ne kadar tutarlı olduğunu anlatan, Trump’ın dünyaya ve Ortadoğu’ya barış getireceğini muştulayan yığınla yazı çıkmıştı hem Türk hem Körfez basınında.

Yaz aylarında hava biraz değişti. “Trump aslında barışın başkanı olmayabilir” temalı yazılar arttı.

Yine de en azından Türkiye’de, hava tamamen Trump’ın aleyhine dönmedi. Trump ve Hegseth’in Ortadoğu-Kafkaslar maşası Tom Barrack’ı göklere çıkarmaya devam etti İslamcı kalemler.

Üstelik eylüldeki Birleşmiş Milletler toplantıları bünyesinde Trump ve Erdoğan’ın bir araya gelmesinin de etkisiyle, yine Amerika yanlısı bir hava esmeye başladı Türk sağında.

Erdoğan’ın Trump’tan “samimi dostum” diye bahsetmesine karşı gür bir ses çıkmadı. Tam tersine, bu haftanın başında birçok gazete kıvançla “Trump’tan Başkan Erdoğan’a övgü dolu sözler” ve benzeri başlıklar attı.

Mısır, Suudi Arabistan, Körfez emirlikleri ve Türkiye’yi yönetenler dahil kendine İslami sıfatlar yakıştıran birkaç rejim, silahlanmadan enerjiye her alanda Hegseth Amerikası ile birlikte hareket ediyor. Medyaları bunu saklamaya gerek bile görmüyor.

Eğer İslamcı hareketler rejim haline geldiğinde, Müslümanları toplu katliamlara maruz bırakan kuvvetlerle iş birliği yapacaksa, İslamcılık neden var, kimin ne işine yarar, anlatır mısınız?

İktidar odaklarına intisap etmeyenlere değil sözüm elbet. Ancak iş birlikçi rejimlerin yörüngesine girenlerin vebali büyük.

Dökülen ve dökülecek olan Müslüman kanı, bizzat “İslami rejimler”in ellerindedir.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar