Demiray ORAL
Televizyonla seviyeli bir ilişkim var yaz başından bu yana.
Çünkü yaşadığım evde televizyon yok.
Üstelik bende bu yönde en ufak bir çaba da yok.
Haberleri ara sıra radyodan ve internetten almak, gazeteleri okumak yetiyor da artıyor.
Şimdi televizyon meğer ne çok vaktimi alıyormuş, hayatımdan çıkınca neler okudum neler muhabbeti yapacak değilim.
Öyle bir şey yok çünkü.
Cam ekranın esaretinden kurtulduğum saatlerde kitap filan okumuyorum.
Ama faydalı bir şey yapıp, gecenin prime-time saatlerini, öylece oturup fonunda Bodrum Kalesi olan denize bakıp, hayal kurmakla geçiriyorum.
Televizyon bağımlılığımı kolay yendim, eksikliğini hiç hissetmedim.
Tam tersine, ortam müsait olup her gün yapmaya vakit bulunca idrak ettim ki, hayatımdaki asıl eksiklik hayal kurmakmış.
Kimi akşamüstleri havanın alacakaranlık olduğu muhteşem dakikalarda oturmuş denize bakarken telefonum çalıyor.
İstanbul’dan bir arkadaşım arıyor.
Telefondan gelen seslerden belli ki, şehrin o pis akşam trafiğinin içinde.
Hatta bir keresinde yanık balata kokusunu bile algıladım yeminle.
Arkadaşım kısa bir hoş beşten sonra soruyor, “Ne zaman döneceksin yahu?”
Cevap veriyorum: “Döneyim mi? Eğer orada dönmemi gerektiren bir şey varsa söyle döneyim.”
Fonda tahammülsüz korna sesleri eşliğinde, “dönme” diyor arkadaşım, “sakın dönme”.
Ben de böyle telefon konuşmalarından hafif sadistçe bir zevk alarak kapatıyorum.
İnsan sürekli yaşadığı yerden uzaklaşıp, oranın doğal baskısından ve büyük şehirdeki günlük yaşamın vahşetinden kurtulunca farkında bile olmadan özgürleşiyor(muş), bunu anladım.
Geçen gece yemeğe gittiğimizde, bayram vesilesiyle İstanbul’dan buraya kaçan birkaç arkadaşıma bu mevzuu açmaktı niyetim.
Fakat o gece Milli Futbol Takımı’nın maçı vardı.
Ve onlar İstanbul yaşamının üzerlerine giydirdiği üniformayı henüz çıkaramadıkları için akılları televizyondaki maçtaydı.
Hesapta yemekteyiz ama birilerine cep cihazlarından naklen maç anlattırıyorlardı.
Üstüne bir de uzatmalar oynanırken Arda’nın golü gelince el mahkûm maç sonrası yayını izlemek için televizyon başına geçtik.
Son dakika golünün coşkusuyla gittiğimiz mekânda yer yerinden oynuyordu.
Herkes ekrana kilitlenmişti.
Arda işte o sırada yaptı memleketin en kanlı sorunu hakkındaki, şahane açıklamasını.
Şöyle dedi: “Biz içerde de bunu konuştuk. Golü Türkiye Cumhuriyeti’ndeki bütün halkların şehit olan evlatlarına armağan ediyorum. Bütün Türk evlatlarına armağan ediyorum. Ülkemde böyle şeylerin olmasını istemiyorum bütün Türkiye vatandaşları gibi.”
Bir an derin bir sessizlik oldu mekânda.
Sonra arka tarafta oturan birkaç kişi alkışlamaya başladı.
Ve Arda’nın ifadesiyle oradaki “Türkiye vatandaşları” adeta “evet, biz de böyle şeylerin olmasını istemiyoruz” der misali hep birlikte alkışlamaya başladılar genç futbolcunun barış çağrısını.
Bir süre devam etti alkışlar, “helal” sesleri arasında.
Tamam, biliyorum bu anlattığım hiçbir şeyin göstergesi değil.
O gece orada ilk tepki verenler alkışlamak yerine küfür etseydi Arda’ya, biz kalanlar en azından olay çıkmasından tırsıp televizyonumuzu izleyip sessizce dağılırdık.
Ama öyle olmadı işte.
İnsanlar sanki hem kendilerinden gördükleri, hem de saygı duydukları birilerinin “barış” çağrısını bekliyormuş gibi hararetle alkışladılar bu genç futbolcuyu.
Ertesi gün gazetelere baktım, kimileri Arda’nın “garip konuştuğu” yorumunu yapmış.
Doğru, “garip” konuştu Arda.
Golümü şehit ailelerine hediye ediyorum demediği için garip konuştu.
Türk gençleri dışında Kürt gençlerinin de öldüğünü hatırlattığı için garip konuştu.
Memleketin en önemli sorunu hakkında bir futbolcu olarak doğru dürüst laflar etmesi zaten garipti.
En garibi de barışın dilini kullanmasıydı.
Kimileri şimdi diyor ki, nasıl olsa kapağı İspanya’ya attı ondan konuşuyor.
Varsayalım öyle, ne çıkar?
Sanki daha önce çocuğa, vay efendim kız arkadaşına nasıl sinema kapatırsın, vay efendim Galatasaray’a nasıl ihanet edersin, vay efendim Aziz Yıldırım’a nasıl ağzının payını vermezsin diye saldırmak dışında söz hakkı mı tanıdınız?
Yaşadığı yerin baskısından, bu topraklarda genç ünlü olanların uğradığı vahşetten kurtulduğu için belki de artık daha özgürce konuşuyor Arda.
Şimdi sırada, ona “garip konuştu” diyenlerin, kötü oynayacağı puslu haftaları bekleyip bu sözlerin bedelini ödetmek için yapacakları var.
İzleyin ve görün, az sonra!
Yazarlar
-
İbrahim KirasOrtada aslında bir ‘plan’ yok 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsıl sorunumuz TL değil dolar enflasyonu 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanTrump’ın Gazze Planının Ak Parti çevresinde yarattığı derin çatlak 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTrump kuzulara şah olunca… 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.05.2015
23.09.2014
13.06.2014
2.04.2014
16.02.2014
13.01.2014
6.01.2014
29.12.2013
19.12.2013
11.11.2013