Esat KORKMAZ
İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.
“Hümanizm”, insanı ve temel insansal değerleri her şeyin üstünde gören, insanlık sorunlarına akılcı çözümler bulmayı amaçlayan, insanın her yönden gelişmesini temel ilke edinen bir öğretidir. Bu öğreti, aydınlanmanın “altyapısını” oluşturur, bir bakıma aydınlanmayı “terbiye” eder. Dilimize “insancılık” olarak girmiştir.
Geniş anlamda “hümanizm”, tarihsel süreçte “insanı insan etme” çabalarının bir ürünü olarak algılanır. İnsanın yaratıcı güçlerinin geliştirilmesini, onu özgür ve gönençli kılmayı ve her bakımdan yükseltip ilerletmeyi dile getirir. Tarihsel sürecinde hümanizm, Batı’nın bize öğrettiği kadarıyla birbirinden farklı üç biçim gösterdi: “İlkçağ hümanizmi, burjuva hümanizmi” ve “toplumcu hümanizm”; bunların “doğum ürünü” bağlamında da “İlkçağ aydınlanması, burjuva aydınlanması” ve “toplumcu aydınlanma”.
ORTAÇAĞ’IN HÜMANİZM GERÇEĞİ
Erkek, dişi sorulmaz, muhabbetin dilinde.
Hakk’ın yarattığı, her şey yerli yerinde.
Bizim nazarımızda, kadın erkek farkı yok.
Noksanlık, eksiklik senin görüşlerinde.
Hace Bektaş Veli
Batı Ortaçağı’nda, köylülüğün feodal egemene yönelik isyanıyla belirgin “yasaklı kültürler hümanizmi”, burjuvazi tarafından kafalardan “silinmiştir”. Feodalizme karşı burjuvaziyle “yazgı” ortaklığı yapan köylüler, zafer kazanılır kazanılmaz “tehlikeli” görülmüş ve “öldürülmüşlerdir”.
Ortaçağ’ın temel üretim zemini “topraktır” ve belirleyici üretici güçler“köylülerdir”. Burjuvazi, Ortaçağ’ın sonlarına doğru sınıf olarak yaşama müdahale etme şansını elde etmiştir; eder etmez da kentler “kırın önüne” geçmiştir.
Hümanizm, “kan bedeli ödenerek” üretilmiş bir öğreti-yaşam deneyimidir. Feodalizme karşı başkaldırı ya “burjuvazinin desteklediği” bir köylü kalkışması, ya “köylülüğün-esnafın desteklediği” bir burjuva kalkışması ya da burjuvazinin sınıf olarak bulunmadığı koşullarda feodal devletten-kurumlardan “rahatsız” olanların desteklediği köylü-esnaf kalkışması biçiminde olmuştur. Görüldüğü gibi hümanizm, “sınıfsal bir ihtiyaç”tan çıkmıştır.
Burjuvazi destekli köylü isyanı(kırsal başkaldırı), feodalizmi dize getirir getirmez, Alman Köylüler Savaşı’nda olduğu gibi, toplumsal devrimler bağlamında tarihin geleceği burjuvazinin olduğu için, olanaklar onun lehine çalışmış, köylüler kılıçtan geçirilmiştir. Feodalizme karşı köylü destekli burjuva kalkışması(kentsel başkaldırı) ise Güney Fransa(Languedoc) örneğinde olduğu gibi yaklaşık bir milyon Kathar’ın kanına mal olmuştur. Feodal devletten-kurumlardan rahatsız olanların desteklediği köylü-esnaf isyanı(kırsal başkaldırı) ise Anadolu örneğinde görüldüğü gibi onbinlerce köylünün kanıyla ödenmiştir.
Batı’da burjuva hümanizmi(Rönesans) öne alınırken Anadolu vb toprakta “merhametsiz hümanizm” (1)diye tanımlayabileceğimiz kahramanlara-kurucu kimliklere ve kana öykünmekle belirgin(ırkçı) “devlet hümanizmi” egemen kılınmıştır. Ya da “İncinsen de incitme” özlü sözüyle dile getirilen ve egemen yararına çalışan “hınzır hümanizm” Hace(2)Bektaş Veli’nin adına bağlanan hümanizme eklemlenmiştir.
Süreçte, köylülüğün, “insanlığın kesin kurtuluşuna bağlanan hümanizmi” sapkınlık sayılmış ve savunanlar ortadan kaldırılmıştır. Hiçbir devletin resmi tarihi, “devletsiz ve peygambersiz” olmasıyla belirgin Ortaçağ “yasaklı kültürler hümanizmini” yazmamış ya da yazamamıştır. Ve zamanla “unutulup” gitmiştir.
İşte, Anadolu toprağında Hace Bektaş Veli’nin adına bağlanan “Kızılbaş hümanizmi”, bu unutulan-unutturulan hümanizm zinciririn benim toprağımdaki “halkasıdır”. Bu hümanizmi öne çıkarmanın, değerlerini tartışmanın, bu yolla dünya bilim literatürüne “dördüncü hümanizm halkasını eklemenin” zamanı gelmiştir.
Nedeni de açıktır: Hümanizm de düşler gibi “kırılmak için kurulur”. İlkçağ hümanizmi, Ortaçağ yasaklı kültürler hümanizmi tarafından; Ortaçağ yasaklı kültürler hümanizmi burjuva hümanizmi tarafından “kırılmış”, kırılmakla kalmamış kafalardan “silinmiş”, yaşatılması “yasaklanmıştır”. Burjuvazi iktidardan indirilemediği için burjuva hümanizmi, toplumcu hümanizm tarafından “kırılamamıştır”: Burjuvazi ilerici döneminde ürettiği hümanist değerleri bugün de (gerici döneminde de) kullanmaktadır. Bizler, Ortaçağ köylü başkaldırısının ürünü olan hümanizmi yaşama taşıyamadığımız için, İlkçağ hümanizmi ve doğum ürünü İlkçağ aydınlanmasıyla “kucaklaşamadık”, toplumcu hümanizmi, doğum ürünü toplumcu aydınlanmayı ise“içselleştiremedik”.
“Burjuva hümanizmini kim kıracak?”,sorusunu; “toplumcu hümanizm” diye yanıtlayabiliriz. Ama bu yanıtı “sorgulamak” durumundayız: Burjuvazi “iktidardan indirilemediği sürece” toplumcu hümanizm değerleri, “bilme kültürünün bir parçası olmanın” ötesine geçemez. Bilme kültürüyle toplumsal altüstlük yaratılamayacağı için, toplumcu hümanizm değerleriyle burjuva hümazmini “kırmanın” zorluğu ortadadır.
Öyleyse yapacağımız şey açıktır: Burjuva hümanizminin nesnel sınırlarını “aşan”, sosyalizmi de “öteleyen”, yoksul köylülüğün belirleyiciliğinde egemene isyana “maya” olan köylü hümanizmi, burjuva hümanizmini “örseleyecek”, toplumsal yaşamın ve kuramsal düşüncenin “önünü açacak” tek hümanizmdir. Bu hümanizm “bilme temelli” bir hümanizm değildir; “değiştirme temelli” bir hümanizmdir: Bedene, parçası olduğu doğaya ve yaşama yönelik deneyimle belirgin, deneyim durumuna gelmeyen-gelemeyen bilgiyi-bilinci “yok sayan” bir hümanizmdir. Bu hümanizmin güncellenmesiyle insanlık, kendisini “kesin kurtuluşa taşıyacak” tasarımlara kavuşacak, XIX. yüzyılın ikinci yarısında tasarımlanan toplumcu hümanizmle “bütünleşecek” ve geriye dönüp burjuva hümanizmini “kıracaktır”.
HACE BEKTAŞ’A BAĞLANAN HÜMANİZM
Er ol erlerle yaşa; erenlere, iyilere karış;
onlarla görüş, konuş, seviş; ara-bul kendine gel, kendini bil;
kendinden başkalarını kendinde gör;
eline, diline, beline, işine, eşine, aşına sahip ol.
Sıkı tut. Haksızlığa baş eğenler, korkaklar bizden değildir...
( Hace Bektaş Veli)
Hace Bektaş Veli’ye bağlanan Kızılbaş hümanizmi Batı ezberinin dışında; “belletilenin” tersine, Ortaçağ’da yaşama geçmiş, “insanın yeniden kendini ele geçirmesini ve doğayla bütünleşmesini sağlayan, insanlığa kesin kurtuluşu getirecek toplumsal-nesnel koşulları sergileme çabasına giren” bir hümanizmdir; Ortaçağ koşullarından, toplumcu hümanizme bir “merhabadır”.
“Etiğini”dışa vuran üçlemesi bunun kanıtı durumundadır: “İnsana muhabbet-nura muhabbet-deme muhabbet”. İnsana muhabbet, “insanı sevmek” demektir: İnsan, Tanrı’nın eksiksiz görünüşe taşınmış biçimi olduğu; “ek-doğa” olarak algılanan toplumun temel birimi anlamında nesnel gerçekliği (tüm doğayı) tamamlayan öznel gerçeklik(bilinç varlığı) durumunda bulunduğu; her türden dogmaya kafa tutarak kendini; kendini özgür-leştirirken doğayı da özgürleştirdiği için sevilir. Nura muhabbet; “Tanrı’yı sevmek” demektir: Nur, Tanrı olarak algılandığı için sevilir. Deme muhabbet, “bilgiyi sevmek” demektir: Dem, pirin-mürşidin “bilgisini” sim-gelediği için pirin-mürşidin öğretme gücü, sözü, sesi, soluğu sevilir.
Öte yandan, Hace Bektaş’a bağlanan hümanizm bir “aşk felsefesi”, bu felsefeye uyarlanmış örgütlü bir “aşk inancı” ya da kıblesi aşk olan bir “sevgi dini” olarak algılanır: “Aşktan başka Tanrı yoktur ve Ali aşkın velisidir”(Lâ İlâhe İllâlaşk, Aliyyun Veliyulaşk),(3)özlü sözü bunun kanıtı durumundadır: Bu nedenle Hace Baktaş Veli hümanizmi, “aşka âşık olma sanatıdır”, bir bakıma; Tanrı’ya yönelik önü alınamaz bir “kültürel eğilimi” dışa vurur. Aşk felsefesinin kurucu kimliği “Hallac-ı Mansur”dur; aşkı o temsil eder. Aşk, “sır” ya da “günah” sahibidir; bu sır ya da günah, açıklanması durumunda egemenler için “risk” oluşturan ve kişinin başını “belaya” sokan “vahdet-i mevcutçu tasavvuf bilgisi”nden başka bir şey değildir.(4):Bu sırrı, İsa’dan sonra ilk açıklayan, “Enel Hak”(5)diyan “Hallac-ı Mansur” olmuştur.(6)
Duygularımız, “doğuştan metafiziği inkâr” eder: En “gemlenemez” duygu durumumuz “aşk” olduğuna göre, “metafiziğin inkârı” ancak aşktan öğrenilebilir. Aşkın öğrencisi olduğumuzda, “temas” koşul olduğu için, hayali “inkâr” eder, gerçeğe koşarız: Suyun susayana, ışığın göze, sesin kulağa, kokunun buruna “koşması” gibi.
Yine Hace Bektaş’a bağlanan hümanizmde“acıma, bir aşktır”: Bu aşk, üç biçimde yaşanır; birincisi, “zayıf” ya da“hasta” yaşama acırız, yani âşık oluruz, bu aşkımız, “hoşgörü” donunda aramızda-çevremizde gezinir-durur.
İkincisi “militanca” acırız, yani âşık oluruz: Bu aşkımız, “yoksulların, ezilenlerin son kurtuluşunu ilân eder”; fabrikalarda, tarlalarda ya da kenar mahallelerde dolanır-durur. Üçüncüsü ise “Tanrı’ya” acırız, yani âşık oluruz: İçimizden dışımıza, dışımızdan içimize iner-çıkarız.(7)Bu iniş-çıkışlarda “incelik”, acımanın “sanatsal biçimi” olarak yaşama taşınırken(8)mizah(Bekatşi mizahı),“şakanın acısı” ya da “acının ödülü” olarak öne çıkar(9) ve “resmi ezberi bozar”.
Hace Bektaş hümanizmi, kana “yatırım” yapmaz; kendini, herhangi bir “ırka”, o ırkın kanına bağlamaz: Bir Türk hümanizmi, bir Kürt hümanizmi vb değildir. Kanla değil, “bilinçle” taşınır, bilinçle yaşanır. Kendini yaratan “sınıfsal ihtiyaçların” izinden “ayrılmaz”: Bu ihtiyaçların “güncellenmesi” bağlamında, egemene karşı “mazlumların yaşama yordamı” olarak ön alır.
“Kendini bil”,buyruğunun izinde; “tanrısız bir doğaya ve tanrısız bir insana ulaşmayı” amaç bellemiştir Hace Baktaş’a bağlanan hümanizm: Ama bu “ezberimiz durumundaki ateizm” değildir. Ezberimizdeki ateizm, insana benzemeyen tanrıyı “inkâr etmiş”, ancak, yerine bir şey koyamamıştır; koyamadığı için de ne insanı ne de doğayı “özgürleştirebilmiştir”.
Hace Bektaş’a bağlanan hümanizm ise doğanın doğrudan kendisini, insanın doğrudan kendisini “Tanrı” kabul etmiş ve doğaya-insana benzemeyen tanrıya “başkaldırmış”; ortaya çıkan boşluğu “doğa” ve “insanla” doldurmuştur; doğaya ve insana emir veren, doğanın-insanın özgürlüğünü elinden alan “metafizik Tanrıyı” bela bellemiştir. Doğal olarak doğayı ve insanı, “okunacak en büyük kitap” olarak algılamış; insanı “Konuşan Tanrı(10)”,dağları-taşları “Sessiz Tanrı” kimliğiyle kimliklendirmiştir. Tasarımın mantığı gereği hümanizmini, “doğatanrıcılık” ve “insantanrıcılık” üzerine yapılandırmış; doğatanrıcılık anlayışını “Tanrı-doğa-insan” üçlemesine ve bunun diyalektik açılımına, insantanrıcılık anlayışını ise “Hak-Muhammet-Ali” üçlemesine ve bunun diyalektik açılımına bağlamıştır.(11)
İşte bu nedenle Kızılbaş teolojinin sırrı, “antropolojidir”(12):İnsanın ruhunu-canını, öte-dünyaya göndermez. Tersine bu-dünyada yeniden canlandırır; yeni bedenlerde binler-milyonlar yapar. Ölümü çağırır, ona “ölmeyeceğini” fısıldar.
Hace Baktaş’a bağlanan hümanizmin taşıyıcısı olan Kızılbaşlar; tektanrıcı üç dinin (İbrahim-İsa-Muhammet dinleri) şeriatıyla kendinden “kopartılıp” gökyüzüne çıkarılan insanı, önce felsefesinin ve öğretisinin “yorumuyla” kuşattı. “Akıldan inanca” atlanılan zeminde kendi ürünü inanç yaratısınca zincire vurulan ve zavallılaşan insanı, “inançtan akla” inilen çizgi üzerinde“yukarıdan aşağıya uçurarak” yere, ait olduğu toprağa indirdi. İndirir indirmez de “hümanizmin” bireysel-kitlesel tabanını “yaratmış” oldu.
Toprak üzerinde gezindirdiği insanı; önce“bireyselleştirdi”, sonra “toplumsallaştırdı”. Onu bir inanç varlığından bir“yorum ve yetenek” varlığına dönüştürdü: İnsan ya da insanlık sorunlarına“akılcı” çözümler bulma yolunda“hizmetli” yaptı. Hizmetli olmanın “aydınlığında”, devletin ve şeriatın “uzağında”, ona“karşı” kanalda, hümanizmi yaratan/ üreten asıl toplumsal “tabanı” yakalamış oldu. İçinde yer aldığı toplum katında; uygarlık öncesi eşitlikçi toplum değerlerinin “taşıyıcısı” durumunda bulunan “muhalefet” insanının “yaşama yordamı” olarak algıladığı “hümanizmi”, devlete karşı “halkla taraf” etti.
Gökyüzünden yeryüzüne indirildiğine inanılan “Tanrı buyruklarına görebedenleşen” ve egemenin güdümünde “canavarlaşan” insana“karşı” üretici/yaratıcı insanı; “konuşan Tanrı” durumunda ve “halk kimliğinde” kişilendirdi. Bu potada, yani mazlumlar katında “72 milleti” eritti;“bir” yaptı. “İnsan-evren-Tanrı” sorununu yeniden irdeledi: İnancın yerini“akıl” aldı. İnanca dayanan“tanrıbilimin” karşısına, inancı aklın denetimine veren “bâtıniliği” yerleştirdi. Tanrı-evren sorunu “inanç sorunu” olmaktan çıktı, bir “insan sorunu” durumuna geldi.
Egemenin ilâhi ideolojisi durumuna dönüşen “örgütlü inancı” parçaladı; parçalarken çektiği sıkıntının-acının “ödülü” anlamında kendisinde oluşan “vahdet-i mevcutçu tasavvuf bilgisini”, egemenle taraf olmayacak, tam tersine “ezilenleri kurtuluşa taşıyacak bir felsefe-öğreti-inanç biçiminde örgütledi.”
Hace Bektaş hümanizmasında rıza, “Konuşan Tanrı” olarak algılanan insandan ya da “Sessiz Tanrı” olarak algılanan doğadan gelen “hoşnutluk-onay” anlamında bilince-inanca taşınır; kişinin “kendisiyle hesaplaşması, toplumla barışmasıdır” bir bakıma. Bu nedenle hem felsefe, hem öğreti hem de inanç olarak algılanan “Yol” bir “rıza kapısıdır”. Ve üç türlü rıza tanımı vardır:
1) “Kişinin kendisi ile rızası”: Pir önünde, kişinin “kendi özüyle hesaplaşmasıdır/ yüzleşmesidir”; kendi kendini “ölçmesi”, kendi kendini “yargılamasıdır”. Bir başkasının tanıklığı ya da şikâyeti olmaksızın, “özeleştiri” yapmasıdır.
2) “Kişinin toplumla rızası”: “Eline-diline-beline sahip olmasıdır”. Kısaca “Edep” olarak algılanan bu üç “mühür”, kişiyi “kötülükten” uzak tutar. Bunu gerçekleştirmeyen Hak yolcusu hiçbir zaman kendini “bulamaz”; toplum ondan, o toplumdan razı “olmaz”.
3) Kişinin “Yol’la rızası”: Kişi Yol’a, baskı ve zorlamadan uzak bir zeminde, kendi rızası ile girer. Yol’a rıza ile giren can, Yol’un gereklerini severek, inanarak yerine getirmek durumundadır. Yol’a giriş; malı mala, canı cana katmak anlamına gelen musahiplikle başlar.(13)
Anlaşılacağı gibi Hace Bektaş Veli hümanizmasında iç içe girmiş, kaynaşmış, biri olmadan diğeri olmayacak olan iki “ayrı” dünya vardır. Bu dünyalardan biri, geçmişte “tüm insanlığı” kucaklayan, sınıflaşmayla birlikte sistemi güdenler tarafından boğulmak ve yokedilmek istenen “ilksel eşitlikçi toplum” değerleri dünyasıdır. Ötesinde, bu değerleri tüm baskılara karşın canlı tutmaya, yaşatmaya çalışan ve belirleyici anlamda “Yol örgütlenmesi”yle yaşama geçecek olan“topluluk bilinci/inancı”dır. Bu bağlamda “ana kaynak”tır, “pınar”dır. Bu kaynak aynı zamanda:
- Hak-Muhammet-Ali-Hasan ve Hüseyin’e sevgidir;
- ölümü, “yeniden dirilme”ye, “yeniden doğuş”a dönüştürmedir;
- ezilenlerin kurtuluşunu, tüm insanlığın kurtuluşuna bağlamadır
Dünyalardan diğeri; Kızılbaş topluluk değerlerinin/bilincinin/inancının doğası gereği “evrilerek”, yani topluluk bilincinden toplum bilincine sıçrayarak, kendi düşünsel/nesnel sınırlarını aşarak kazandığı, tüm ezilen, horlanan insanlığı kucaklayan “boyut”tur. Belirleyici, güdücü, yönlendirici olan bu “içerik” aynı zamanda:
- toplumsal eksiklikleri/aksaklıkları akılsız ya da kötü niyetli kişilerin eseri olarak görmekten öte düzenin/sistemin bir “yaratısı” olarak algılamadır
- ve en önemlisi sömürüye/haksızlığa, soyguna baş eğmeyip kavga etmedir, kavgaya katılmadır; bir gün bu kavganın başarıya ulaşacağına yönelik umudu sürekli canlı tutmadır.(14)
Batı’da “burjuva hümanizmi”(15)daha tarihin “gündemine” gelmeden Anadolu toprağında Kızılbaşlar; “İlkçağ hümanizmini”(16)güncelleyerek insanın “bedensel ve ansal” (anlama-kavrama) yeteneklerini geliştirdi. Bu yolda, genelde “şeriatçı” dinsel değerlere, özelde “feodal despota” ve onun “uşaklarına” başkaldırdığında,“burjuva sınıf” kimliğinin henüz ufukta gözükmediği bir toprakta; ilksel eşitlikçi toplum değerlerini“bayraklaştırarak”, tasavvuf bağlamında ancak “sezgiyle” ulaşılabileceğini varsaydığı insanlığın “son kurtuluşunu” tarihin gündemine “taşıyıverdi”. Düşyapısal da olsa yüzyıllar öncesinden “toplumcu hümanizmi”(17)en üretici halkasından yakalamış oldu.
Farkında mısınız-farkında mıyız bilemem ama Anadolu toprağının Hace Bektaş bağlıları; “hümanizmi”, halk “memnuniyetsizliğinin”, uzantısında ezilenin “iktidara” yönelik özlemlerinin“taşıyıcısı” durumuna getirdiğinde, kendilerini de tanrıbilimin“karşısına” koydular. Tasavvufi “maya” biçiminde algıladıkları “hümanizmi”, egemene yönelik “isyanla” bugünlere taşıdılar. Onbinlerle seslendirilen“kıyımlara” uğradıklarında ödedikleri“bedel”, hümanist değerlerini yaşama geçirebilmek için ödedikleri bir “bedeldi” bir bakıma. Bu anlayış en net ve en boyutlu anlamını; Şeyh Bedrettin’in, “Yarin dudağından gayri her şey her yerde ortak olmak için” ileri haykırışında buluyordu.
Hace Bektaş hümanizmi bugün: Ortaçağ’dan günümüze feodal değerlere/kurumlara karşı verdiği“kavganın”, bu yolda kazandığı “deneyimlerin” güvencesinde; kendisini “geleceğe” hazırlıyor. Kendisine “yardımcı” olacak toplumsal dinamikler özlenen “toplu davranışı” yaratamamış olsalar da Kızılbaşlar; tasavvuflarında “ters” duran gerçekleri ayakları üzerine “oturtarak” tarihin”nesnel yasalarını”, insanın özgürce gelişebileceği ve insanlığın hızla ilerleyebileceği insanlık çağına geçişin“maddi koşullarını” yakalama uğraşında“kararlı” gözüküyor.
İnsanı aşağılaştırarak, uşaklaştırarak hümanizmi “boğmaya” çalışan sistemin “dayatmasını”; insanın insanı sömürmesine“son verecek” asıl kimliği,“emekçi kimliğini-halk kimliğini” öne çıkararak-onurlandırarak “çözmeye” çalışıyor.
Talihin hep talihliden yana güldüğü bu toplumsal “cangıl”da Kızılbaşlar;“inadına” aklının yolundan yürüyerek, idealizmini çağdaş insanı“okşayacak” bir “damak tadı”na dönüştürerek, genişleyen akıl alanında toplumcu hümanizmin“tohumlarını” ekiyor.
Görüldüğü gibi Kızılbaşlık,“doğaüstü” ya da “ötesi” bir gücü, anlayışının “merkezine” koymaz. Tam tersine şeriattan özgürleşilerek kazanılan “nesnel-toplumsal” zeminde, “insanı” merkeze alır. Onu “kutsar”, onu “sever”. (18)
HÜMANİZMİN NESNELLEŞMESİ
HACE BEKTAŞ VELİ
Hararet nardadır, sacda değildir,
Keramet hırkada, taçda değildir,
Her ne arar isen kendinde ara
Kudüs’te, Mekke’de, Hac’da değildir.
Kendisine bağlanan hümanizm koşullarında Hace Bektaş Veli, halkın özlemlerinin “nesnelleşmesi” olarak belirdi. Ve “dil-din-ırk farkı gözetmeden” tüm canlara seslendi:
*) Bütün gönüllerin aydınlığa, bütün canların ermişliğe kavuşmasını dileyen bir yürek vuruşuyla seslendi gönül yoldaşlarına: Gelin canlar bir olalım.
*) İçten, dıştan baskıya uğramış, horlanmış, sömürülmüş; esenliğe susamış, barışın, eşitliğin, yiğitliğin tadına vurulmuş kır emekçilerine, göçerlere, çobanlara yüksek dağ doruklarından seslendi: Gelin canlar bir olalım.
*) Yaşamak özlemi içinde olanlara sessizlik olarak algılanan Anadolu insanının toplu dileğiyle seslendi: Gelin canlar bir olalım.
*) Esriyen gönüllerde kendini bulmak, kendinde başkalarını, başkalarında kendini görmek isteyenlere yücelerden seslendi: Gelin canlar bir olalım.
*) Uygar insanlara özgü bilinç açıklığına/davranış bağımsızlığına kavuşmak isteyenlere; insan denen varlığın değerini, önemini, evrendeki yerini bilmek isteyenlere; bilmenin üstünlüğünü, erdemin öncülüğünü, gelişmenin yaratıcılığını, iyinin/güzelin yönlendiriciliğini anlamak isteyenlere erenler toplantısından seslendi: Gelin canlar bir olalım.
*) Şeriatçı İslamlığın uyuşturucu etkisinden kurtulmak, özgürlüğün diriltici/can verici sıcaklığına koşmak, yeniyi bulmak, eskiyi yerli yerine koymak, yani her an yeniden doğmak isteyenlere yaşamı kucaklayan/onurlandıran inancının diliyle seslendi : Gelin canlar bir olalım.(19)
(1) “..., fakat hangi dünyanın daha hümanist olduğu ucu açık bir sorudur. ... Cesur insan ruhunu övmeye fazlasıyla düşkün, sıradan sevecenliğe açıkça kayıtsız bir merhametsiz hümanizm türü vardır...” (Eagleton, Terry; Tatlı Şiddet/ Trajik Kavranı-Çeviren: Kutlu Tunca-; İstanbul- 2012; Sayfa: 108)
(2) Hace, pir-mürşit demektir: “Merhametsiz” ya da “hınzır hümanizmin” hazırladığı koşullarda, pir-mürşit anlamına gelen “hace” sözcüğü, islami esintilerle harf düşmesi sonucu “hacı” biçimine dönüşmüştür. (Korkmaz, esat; Ansiklopedik Alevilik-Bektaşilik Terimleri Sözlüğü; Anahtar Kitaplar Yayınevi; Dördüncü Baskı; İstanbul- 2005; Sayfa: 293
(3) “Aşk sözünü muhtemelen ilk kullanan Nuri, ‘muhip, aşkından zevk alırken âşık araya mesafe koyar’, diyerek kendini savunmuştur. Bu terim, onunla ilâhi hayatın iç devinimlerini -…- açıkça dile getiren Hallac’a miras kaldı ve Fahrüddin Irakî, şiirsel olarak kelime-i şahadetin sözlerini lâ ilâhe illâl-aşk(aşktan başka Tanrı yoktur) diye değiştirinceye kadar(…) sonraki sûfi düşüncesini kesin olarak etkilemiştir.”(Schimmel, Annemarie; İslamın Mistik Boyutları(Çeviren: Ergun Kocabıyık); Kabalcı Yayınevi; İstanbul- 2001; Sayfa: 143); “Aşktan başka tanrı yoktur ve ali aşkın velisidir(lâ ilâhe illâlaşk, aliyyun veliyulaşk).... aşk, bir “insanlaşma ortamı”dır; orada insan kendini bulur, keşfeder. Başkasına -bu başkası Tanrı’dır- ulaşmanın yollarını arar bulur. Aşk, insan olabilmek için gerçek bir “kaçınılmazlıktır”; kendini ve dünyayı yeniden kurmaya çalışan insan için zorunlu bir etkinliktir. Ruh ve beden bütünlüğünden daha geniş ve çerçeveli olarak algılanan tanrısal bütünlüğe ulaşmaktır. Aşk, gerçek bireyden “dünyaya açıldığımız” yerdir: Bu anlamda “eşiktir.” (Korkmaz, Esat; Serçeşme Dergisi; Sayı: 35; İstanbul- 2007)
(4) Daha fazla bilgi için bkz.: Korkmaz, Esat; Ansiklopedik Simgeler Sözlüğü; Anahtar Kitaplar Yayınevi; İstanbul- 2010; Sayfa: 98-106 arası
(5) “Enel Hak, insan-tanrı-evren üçlüsünün; varoluş çemberinin ikinci yarısını oluşturan kavs-i uruc’ta aslına dönmek için yanıp tutuşan insanda somutlanması, dünyalaşması bağlamında Hallac-ı Mansur(859-922)’un, kendini aşarak Tanrı’ya ulaştığını ve Tanrı’nın kendinde tecelli ettiğini göstermek için söylediği, ‘Ben Tanrıyım ‘ anlamındaki ünlü sözüdür.” (Korkmaz, Esat; Alevi Süreğinde-Bektaşi Yolunda Enel Hak; Nefes Yayınları; İstanbul- 1995; Sayfa: 9)
(6) “Sırrı faş etmekle suçlanan ilk ezoterik Hz İsa’dır ki kendini kurban olarak adamıştır. Hz İsa’nın dışa vurduğu sır Tanrı’nın oğlu olduğunu söylemesi, dolayısıyla insanı ilâhi menşeli ilan etmesi, yani insan merkezli öğretinin temellerini atmasıdır. Nitekim Hıristiyanlıkta resul dedikte Hz İsa’ya tanıklık yapanlar kastedilir. Bunu Nesimi bir şirinde: İndi İsa, götürdü şirk ü nifak, demekle dile getirmiştir. Hallac-ı Mansur’un ve Seyyid Nesîmî’nin Enel-Hak formülü Hz İsa’nın Tanrı oğlu olması iddiasının İslami varyantından başka bir şey değildir.”(Bayat, Fuzuli; Ezoterik Bilgi Bağlamında Seyyid Nesimi; Evrene Sığmayan Ozan Nesimi(Yayına Hazırlayan: Gülağ Öz); I. Uluslararası Seyyit Nesimi Sempozyumu Bildirileri(17-19 Haziran 2005/ Ankara); Sayfa: 63)
(7) “Acıma nedir? Yaşamın sıfıra yakın durumlarına karşı gösterilen o hoşgörüdür. Acıma, yaşama duyulan, ama zayıf, hasta, tepkisel yaşama duyulan aşktır. Militan acıma, yoksulların, ıstırap çekenlerin, güçsüzlerin, küçüklerin nihai utkusunu ilan eder.... Yaşamda etkin olan her şeyden nefret eden kişi, yaşamı inkâr etmek ve değersizleştirmek için, yaşamı yaşamın karşısına çıkartmak için yaşamdan yararlanan kişi.... ‘Acıma, nihilizmin uygulanmasıdır... Acıma hiçliğe inandırır! Hiçlik söylenmez, onun yerine öte âlem, ya da Tanrı, ya da gerçek yaşam konur; ya da Nirvana, selamet, öte dünyadaki mutluluk....’.... Tanrı acımaktan boğulur:... Tepkisel insan Tanrı’yı öldürür çünkü, artık onun acımasına tahammülü kalmamıştır. Tepkisel insanın artık tanığa tahammülü yoktur.... Tanrı’nın katili tepkisel insandır..”(Deleuze Gılles; Üstinsan: Diyalektiğe Karşı(Çeviren: Turhan Ilgaz); Cogito; Üç Aylık Düşünce Dergisi; Yapı Kredi Yayınları; İstanbul- 2001; Sayı: 25; Sayfa: 114)
(8) “İncelik acımanın ‘sağlıklı’(uygar, sanatsal) biçimi gibidir.”(Barthes, Roland; Bir Aşk Söyleminden Parçalar(Çeviren: Tahsin Yücel); Metis Yayınları; İstanbul- 1992; Sayfa: 57)
(9) Ayrılmanın kalabalığında “azalıp” toplanmışlığın yalnızlığında “çoğalırken” ilişkilerimizi çoğunluk “mizaha dökeriz”: Mizah yoluyla birbirimizi “kullanırken” aynadaki “yansımamız” dışında, hep bir “gözleyenimizin” bulunduğunu öğrenmiş oluruz. Kimi kez bizler birbirimize “tuzak” kurarız; kimi kez de gözleyenimiz bizlere “tuzak” kurar. Tuzak acıtır; bu nedenlemizah, “şakanın acısıdır”; acının “ödülüdür” daha doğrusu. Kahkaha görüntüsü ardında “acılı bir çözüm” tasarlayarak benliğimizde “coşkulu bir düşü” haykırırız.Bu nedenle acıdan “sakınan” mizah, kendini “öldürür”: Sistemin “eğlence” mantığıyla örtüşür ya da “düşünmemenin tadı” durumuna gelir. Mizah doğarken “acı” içinde kıvranır. Doğum gerçekleştiğinde mizah yapan da mizaha konu olan da “yaşarken dirilir”: Artık onlar için ağız bir “yaşam kapısıdır”. Mizah, iyiliğin “zarar” gördüğü yerde, yani iyiliğin kendisinin de bir “dert” olmaya başladığı yerde devreye girer ve bizleri, içimizin “tasallutundan” kurtarır; beden dilini “öne” alır, sözcükleri “işlevsiz” kılar. Karşılıklı bir görüntü “bozumu” yaşanır, denge ortadan kalkar, terslikler ve aksilikler birbirini izler; mizah yapanlar birbirine, biz onlara güleriz. Gülümsemenin verdiği “güven ve denge”, bozuk düzende “doğruyu işaret etme” anlamında bir “ihbardır”. Aldığımız “ihbarın” peşinde doğruyla karşılaşır, olayların ve durumların “dilini” çözeriz; açık söylemek gerekirse gelecek yaşamın “hizmetlisi” oluruz.
(10) “İnsanlaşan… insan tanrının,… özel belirlenimlerinden biri ıstırap’tır, çile’dir(…). Sevgi, çekilen acı vasıtasıyla sınanır….” (Feuerbach, Ludwıg; Hıristiyanlığın Özü(Çeviren: Oğuz Özügül); Say Yayınları; İstanbul- 2008; Sayfa: 101); “Tanrı vardı ve öldü ve yeniden canlanacak, Tanrı insan haline geldi ve insan tanrı haline geldi....” (Deleuze Gılles; Üstinsan: Diyalektiğe Karşı(Çeviren: Turhan Ilgaz); Cogito; Üç Aylık Düşünce Dergisi; Yapı Kredi Yayınları; İstanbul- 2001; Sayı: 25; Sayfa: 116)
(11) Hace Bektaş’a bağlanan hümanizm iki üçleme üzerine yapılanır: l) Tanrı-Evren [Doğa]-İnsan ve 2) Hak-Muhammet-Ali. Birinci üçleme “Doğatanrıcılığın” ya da “doğasal diyalektiğin”; ikinci üçleme ise “İnsantanrıcılığın” ya da “toplumsal diyalektiğin” bir dışa vurumudur. Yine birinci üçlemede evren; erkek ilke, aktif ilke olarak algılanan ve tez olarak beliren “akl-ı kül” ile dişi ilke, pasif ilke olarak algılanan ve antitez olarak beliren “nefs-i kül” arasındaki çatışmadan doğar. Çatışma sonunda akl-ı kül ile nefs-i kül zıtların birliği bağlamında bir “denge”, “birlik” ya da “özdeşlik” kurduğunda insan bir “sentez” varlığı olarak ortaya çıkar. Burada ortaya çıkan insan, evrenin (âlemi ekber) kanıtı anlamında bir küçük âlemdir (âlem-i sugra), yani Doğatanrı’dır; buradaki Doğa Tanrı, doğanın tanrısı değil, doğrudan doğadır; insan donunda kimlik edinmiş “doğa sözcüsü doğadır”. İkinci üçlemede insan; erkek ilke, aktif ilke olarak algılanan ve tez olarak beliren “aşk” ile dişi ilke, pasif ilke olarak algılanan ve antitez olarak beliren “nefis” arasındaki çatışmadan doğar. Aşk ve nefis zıtların birliği bağlamında bir “denge”, “birlik” ya da “özdeşlik” kurduğunda bâtıni kimlikli birey bir “sentez” varlığı olarak ortaya çıkar. Burada ortaya çıkan bâtıni kimlikli birey, Tanrı’nın kanıtı anlamında bir “akıl varlığı” olarak yine bir “akıl varlığı” olan Tanrı’yı da önceleyen bir İnsantanrı’dır; buradaki İnsantanrı, insanın tanrısı değil, doğrudan insandır. Bu nedenle her iki üçleme, Tanrı’dan başlayıp insanla son buluyor gözükse de gerçekte insandan başlayıp Tanrı’da son bulur. Yani evrenin de, doğanın da, Tanrı’nın da “kanıtı” insandır. (Korkmaz, Esat; İnsan Tanrı; Pencere Yayınları; İstanbul- 1997; Sayfa: 9-10)
(12) “Yeni çağın önünde duran görev, tanrının gerçekleştirilmesi ve insanileştirilmesi, teolojinin antropolojiye dönüştürülmesi ve onun içinde eritilmesiydi.” (Feuerbach Ludwig; Geleceğin Felsefesi(Çeviren: Oğuz Özügül); Say Yayınları; Üçüncü Baskı; İstanbul- 2012; Sayfa: 87)
(13) Korkmaz, Esat; Yorumlu İmam Cafer Buyruğu; Anahtar Kitaplar yayınevi; Üçüncü Baskı; İstanbul- 2007; Sayfa: 182-183; Korkmaz, Esat; Kitap/Yol Rehberi/ Gülbanklar-Erkânlar; Demos Yayınları; İstanbul- 2009; Sayfa: 19
(14) Korkmaz Esat, Canlara; Serçeşme Dergisi; Sayı: 2; İstanbul- 2004
(15) Burjuva hümanizmi Rönesans’la başladı. Antikçağ yapıtlarını meydana çıkararak bilimi kilise baskısına karşı savunma ve geliştirme amacını güttü. Dünyanın insan eliyle değiştirilebileceği inancını, insan sevgisinin ve insana saygının temeline koydu.
(16) İlkçağ hümanizmi; insanın bedensel ve ansal yeteneklerinin eğitimle geliştirilmesini amaçladı.
(17) Toplumcu hümanizm, tarihin nesnel yasalarına dayandı. İnsanlık çağına geçişin nesnel koşullarını sergiledi ve yasalarını açıkladı. Hümanizmin taşıyıcısı olarak algıladığı toplumsal insanı, yabancılaşma kaynağı olarak yaşama geçen üretim araçlarının özel mülkiyetine karşı örgütleyerek insanın kendini yeniden ele geçirmesini sağladı.(Korkmaz, Esat; Alevilik ve Aydınlanma; Pencere Yayınları; İstanbul- 1997; Sayfa: 27-30 arası)
(18) Korkmaz, Esat; Alevi Hümanizmi; Serçeşme Dergisi; Sayı: 18; İstanbul/ Ocak- 2006
(19) Korkmaz, Esat; Hünkâr’ın Diliyle Canlara Sesleniş; Serçeşme Dergisi; Sayı: 12; İstanbul- 2005
Yazarlar
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
5.02.2016
28.11.2016
23.11.2016
16.11.2016
12.11.2016
4.01.2016
1.01.2016
12.08.2016
4.02.2016
29.07.2016