Fehim TAŞTEKİN
‘Hezimet’ hesapsızca ilan ettiğiniz hedeflerin gerisine düşmenizdir. 2011’den beri iktidarın sandukasında bundan bolca birikti. Sonuncusu binlerce askerin ateşin içine sürüldüğü İdlib savaşından geldi.
5 Mart Moskova Mutabakatı sadece bir askeri harekâtın ne kadar kötü planlandığını, askerlerin canlarının nasıl hiçe sayıldığını, ülkenin ne denli küçük düşürüldüğünü ve dış siyasetin hepten şantajcılığa indirgendiğini göstermedi, aynı zamanda amacı deklare edilmiş Bahar Kalkanı için hezimeti tescil etti.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Rejim şubat sonuna kadar çekilmezse biz bu işi yapacağız” diye ihtar vere vere Rusya lideri Vladimir Putin’le temas kurdu ve nihayetinde Moskova’ya gitti.
Savunma Bakanı Hulusi Akar, “Bu rejim defolup gidene kadar bu iş sürecek” diyecek kadar iddialıydı.
İktidarın sacayağı MHP lideri Devlet Bahçeli, “Türk milleti Şam’a girmeyi şimdiden planlamalı, Esad gitmeli” sözleriyle İslamcıların Emevi Camii metaforuna ‘ülküdaş’ güncellemesi yaptı.
Diyanet, Fetih hutbesiyle resmi tamamladı.
Sonuç? Onlarca eve ateş düşüren hamaset ve kibir, 5 Mart’ta ‘Çar’ın boy aynasında üç maddelik bir mutabakata dönüştü. Rusya’ya handiyse savaş açanlar şimdi şükür secdesindeler: “Türk-Rus ilişkileri kurtuldu.”
***
Erdoğan dönüşte maiyetindeki ‘yazıcıların’ sorularını yanıtlarken mutabakatı en az 10 kez ‘ateşkes’ olarak tanımlıyor. Aydın Sezer’in ısrarla dikkat çektiği üzere ortak metnin ilk cümlesinde, “Türkiye ve Rusya’nın Suriye Arap Cumhuriyeti’ndeki ateşkes rejiminin garantörleri olduğu” belirtilse de mutabık kalınan maddelerde ‘ateşkes’ ifadesi geçmiyor. Aksine 17 Eylül 2018 tarihli Soçi Mutabakatı’nda olduğu gibi son mutabakatta da öngörülen bazı hedefler ateşkesi değil kaçınılmaz olarak ateşin sürmesini icat ettiriyor.
Metinde, “temas hattı boyunca tüm askeri faaliyetlerin durdurulmasından” bahsediliyor. Bu maddenin muhatabı evvela ordularıyla işin içinde olan Türkiye, Suriye ve Rusya. Ama Şam yönetimi mutabakatın masadaki tarafı değil. Rusya Suriye’nin, Türkiye de silahlı örgütlerin garantörü olarak imzacı! Rusya’nın Şam üzerindeki nüfuzunun etkisi dışında ne Astana ne Soçi ne de Moskova mutabakatının Suriye açısından bağlayıcılığı bulunmuyor. Haliyle Erdoğan, dönüp Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na, “Şu anda Esed ile konuşuldu değil mi?” diye sorma ihtiyacı duyuyor.
Elbette Suriye mutabakatı reddetme gibi bir pozisyonda değil. Putin’in bilgilendirdiği Suriye lideri Beşşar el Esad memnuniyetini dile getiriyor. Nedeni, Erdoğan’ın hesabına yazdırılan hezimetle izah buluyor:
– Mutabakata göre Suriye ordusu M-5 dahil son iki ayda girdiği hiçbir yerden çekilmeyecek.
– Üstelik Türk askerinin yığınak yaptığı M-4 otoyolu da temizlenecek.
– Otoyolun iki tarafından 6 km. derinliğinde güvenli koridor tesis edilecek.
Yani Esad açısından elde edilen zaferler tescil edildiği gibi yeni bir kazanım da vaat ediliyor.
Bununla birlikte Şam’ın boğazına da kılçık etkisi yayan noktalar var: M-4 açılınca Türk-Rus ortak devriyesi başlayacak. Ama bu, “Otoyol eninde sonunda Suriye devletine devredilecek” diye de okunabilir.
***
Otoyolun temizlenmesi, Türkiye’nin silah, mühimmat, zırhlı araç vermekle kalmayıp doğrudan TSK’nin ateş gücüyle kalkan olduğu silahlı grupların alandan çıkarılmasını gerektiriyor. Bu nasıl olacak? Rus ve Türk savunma bakanlıkları koridora dair esasları 12 Mart’a kadar belirleyecek.
Soçi Mutabakatı’nın akıbetinden hareketle kaçınılmaz operasyonun, garantör ülke olarak taahhüt altına girmiş bulunan Türkiye tarafından yürütülmeyeceği öngörülebilir. Bu durumda Rusya ve İran’ın desteğiyle Suriye ordusu otoyolu açmaya çalışacaktır. Otoyolu Suriye ordusu açtıktan sonra da Türkiye’ye, “Buyurun gelin kontrol sizindir” demelerini beklemek fazla iyimserlik olur.
Beri taraftan mutabakatta, “sivillerin ve sivil altyapının hedef alınmasının mazur görülemeyeceği” de belirtiliyor. Erdoğan’ın Suriye ordusuna karşı koyma gerekçesi bulabilmek için mutabakata eklettiğini düşündüğümüz bir madde. Fakat açılması vaat edilen yol üzerinde Neyrap, Eriha ve Cisr el Şuğur gibi kasabalar var. Özellikle Cisr el Şuğur yabancı cihatçıların yoğunlaştığı bir yer. Kimse bu örgütlerin çatışmadan çekilmesini beklemiyor. Bütün dünyanın gözü bunların üzerinde. Bunlar kamp kuracakları yeni bir sıcak bölge bulamadıkları takdirde savaşmaya devam edebilirler. Ateşin neden kesilmeyeceğine dair sorunun birinci yanıtı otoyol ve yolu tutan örgütlerin durumunda yatıyor.
Mutabakat silahlı örgütler için bağlayıcı değil. Dahası asıl muhatap pozisyonunda olan Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) ve diğer cihatçı örgütler bu mutabakatta ‘ortadan kaldırılması hedeflenen gruplar’ sınıfında yer alıyor. Malum, önceki mutabakatlarda olduğu gibi son mutabakatta da BM Güvenlik Konseyi tarafından terörist olarak tanımlanan tüm grupların ortadan kaldırılması yönündeki kararlılıklar yineleniyor.
HTŞ ve diğerleri mutabakatı reddettiği için tarafları yine çatışma bekliyor. HTŞ, “Mutabakatta işgalci Rusya’nın saldırmak için kullanacağı belirsiz, gevşek ve değişken ifadeler ve yerine getirilemeyecek koşullar bulunduğunu” belirtip tutumunu şöyle deklare etti: “Suriye rejimi devrilinceye kadar barış ya da güvenlik olmayacak.”
“Ateş neden kesilmez” sorusunun ikinci yanıtı da işte burada.
Mutabakatta TSK’nin girdiği yerlere kaymakam, imam, polis, öğretmen atayarak Konya muamelesi yapan Erdoğan’ın fetihçi heveslerine yanıt niteliğinde bir madde daha var. Orada da taraflar, “Suriye Arap Cumhuriyeti’nin egemenliğine, bağımsızlığına, birliğine ve toprak bütünlüğüne olan kuvvetli taahhütlerini yineliyor.”
Gözlem noktalarının akıbetine dair pazarlıklar mutabakata bir kelime olsun yansımadı. Gerilimi düşürme bölgelerinin oluşturulmasını öngören Astana Mutabakatı ve İdlib’deki işleyişi düzenleyen Soçi Mutabakatı uygulanabilirliğini tamamen yitirdiği halde Erdoğan, Türk askeri gözlem noktalarının korunacağını belirtiyor. Halbuki Suriye ordusunun kontrol ettiği yerlerde üsleri tutmak Türk askerini kendi eliyle rehine bırakmaktan farksız. Bu üsler artık Türkiye’nin caydırıcı unsurları değil Suriye’nin elinde birer koza dönüşüyor.
***
Maalesef Suriye topraklarının Suriye ordusunun kontrolüne geçmesini önleyen saplantılı bir politika onlarca askerin yaşamına mal oldu. Moskova Mutabakatı’ndan sonra da kuvvetle muhtemel bu senaryo tekrarlanacak. Silahlı gruplar salvolarına devam edecek, Suriye kendi topraklarını kontrol altına alma hedefinden vazgeçmeyecek, Türkiye göç baskısını öne sürüp buna karşı bariyer olacak, gerilim Türk-Rus ilişkilerini türbülansa sokacak şekilde tavan yapacak, maazallah yine kayıplar verilecek, Kremlin Sarayı’nın kapısı aşındırılacak ve ilişkileri tekrar ipten döndüren bir mutabakat daha imzalanacak. Bu kısır döngüyü sorgulayan her vatan evladı da susturulacak.
Yine de Erdoğan, “İşi o kadar sağlama aldık ki her an Sayın Başkan’la (Putin) irtibat halinde olacağım” diyecek kadar krizin bittiğinden emin. Türkiye destekli milisleri tamamen silmeye ve Suriye ordusunu sınırlara çıkarmaya kararlı olan Putin’in yol haritasıyla taban tabana zıt bir strateji için yine Putin’e bel bağlayan bir akıl kendini tekrarlıyor. Erdoğan mutabakatın uygulanabilirliğini de Rus garantörlüğünde görüyor: “Rejim zaten Rusya’dan gelecek herhangi bir talimata karşı çok fazla direnmez.”
Bunca beladan sonra Rusya ile Suriye arasındaki ilişkinin kodlarını zerre miktarda çözebilmiş değiller.
***
Velhasıl Moskova’ya gidip Suriye ordusunun kazanımlarını bir belgeye dönüştürüp döndüler. Niçin gittikleri belli olmayan ve Putin’in el işaretine bakan bakanların huzurdaki tuhaf dizilişi, protokoldeki ince ama ağır göndermeler, Erdoğan’ın Rus bakanlarla konuşurken Çavuşoğlu ile ‘nedensiz’ tokalaşması İdlib’deki akıl, izan ve vicdan karşıtı harekâtın Türkiye’yi masada düşürdüğü rezillikler olarak da tarihe geçti.
Ateşin kesilmesini değil terör örgütlerine karşı ateşin sürmesini temin eden mutabakat, Suriye ordusunun kazandığı ve M-4 açılırsa kazanacağı 12 kilometrelik güvenli koridorla birlikte yeni bir statüko oluşturuyor. Bu da geçici. Sonraki senaryo muhtemelen şudur: İdlib kent merkezini de alıp ateşkes hattını Adana Mutabakatı’nı kullanarak 5-10 kilometrelik bir koridora koymak.
Efelene efelene, diklene diklene, bağıra bağıra hezimet biriktirmek nasıl bir başarıdır? Bu övüncü tanımlamak için kapısını çaldığım lügat da, “Yeter, bana gelme” diyor.
Moskova görüntüsü aklı başında herkesin hanesine utançtan bir pay bıraktı fakat müsebbipleri pek nasipsiz be mirim!
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
18.06.2025
29.05.2025
10.03.2025
6.03.2025
3.03.2025
27.02.2025
24.02.2025
20.02.2025
13.02.2025
7.02.2025