Gürbüz ÖZALTINLI
Hepimiz biliriz ki, bir politik rolün sayısız nüansı, ara renkleri ve kritik sınırları vardır. Türkiye düzenleyicilik rolü oynayacaktı. Fakat, bunu kimlerle beraber hangi sınırlarda yapacaktı? Bölgenin “büyük abi”si olmak ve oyun kuruculuk iddialarının katlanılabilir dozu nerede başlıyor nerede bitiyordu?
Batı’nın bütün küresel aktörlerinin bu soruya aynı yerden cevap verdiğini hiç sanmıyorum. Önceki bölümde belirttiğim gibi, özellikle İsrail–neocon eksenininbu role kuvvetli şerhleri olduğunu düşünüyorum.
Türkiye, İsrail ile Suriye arasındaki anlaşmazlıkların giderilmesi için yürütülen müzakerelerde arabuluculuk üstlenmişti ve 2008 yılının sonlarında beşinci tur görüşmeler tamamlanmak üzereydi. İsrail Türkiye’ye hiçbir bilgi vermeden 27 Aralık günü Gazze’ye saldırdı. Bu saldırı görüşmeleri tıkadı.
Ancak bu hamlenin Türkiye’nin itibarına dönük aşındırıcı sonuçlar yaratması da istendi kanımca. Erdoğan’ın arabuluculuk rolünü hatırlatarak İsrail’e gösterdiği sert tepki, sanırım bu okumaya dayanıyordu.
Daha önemlisi Türkiye, Filistin halkının uğradığı aşırı güç kullanımına tepki göstermekle, İsrail’in tutumuna sessiz kalmak gibi bir ikileme zorlanıyordu. Hükümet tepki göstermeyi seçti.
Fakat Gazze saldırısı, sadece kendisi ile sınırlı kalan tepkiler üretmedi. Hükümetin, Arap halklarının gönlüne giden yolda, Hamas anahtarına İsrail’e açıkça cepheden eleştiri politikasını ekleme kararı vermesine yol açtı.
Nitekim Türkçe’ye bir gecede girip dilimizin başköşesine yerleşen “one minute”için bir ay bile beklememiz gerekmedi: 29 Ocak 2009.
31 Mayıs 2009’da Mavi Marmara’da kan döküldü.
Dört gün sonra önemli bir ses duyduk. Kanımca bu günlere kadar yankılanan bir ses… Fethullah Gülen Pennsylvania’dan konuştu: “İsrail’in onayı olmadan hareket etmek, otoriteye başkaldırıdır”. Yanlış duymamıştık. Bozulan İsrail ilişkilerinin en kanlı virajından hemen sonra Hoca Efendi, İsrail’in hukuk tanımaz terörünü değil, hükümeti eleştiriyordu…
İsrail ile çatışma “değişim koalisyonu”nun içinde yankı bulmuştu.
9 Haziran 2009’da Türkiye, BM Güvenlik Konseyi’nin İran’a yaptırım öngören kararının aleyhinde oy kullandı.
Batı’nın munis çocuğu özerkleşiyordu…
Bu arada içerideki dönüşümün hayati ayağı tamamlandı. “Mezardakileri kaldırıp oy kullandırın” iştahıyla sahip çıkılan referandumla yargı vesayetten“kurtarılmıştı”. HSYK seçimlerine içeriden bakan bir avuç demokrat hukukçunun“dikkat” çığlıklarını duymayan kulaklar, bu “kurtarıcılar”la 17 Aralık’ta acı biçimde tanışacaktı.
ARAP AYAKLANMALARI
Alelacele “bahar” ilan ettiğimiz ayaklanmalar tek kelimeyle “komşularla sıfır sorun” politikasını çökertti. Rejim ayırmaksızın iyi ilişkiler çizgisini sürdürülebilir olmaktan çıkarttı. Hükümet bu büyük alt üst oluş dalgasında, rejimlere karşı ayaklanan halkların yanında yer aldı. Bu tutum etik olduğu kadar, politik bir rasyonaliteye de dayanıyordu. Demokratik yollardan iş başına gelmiş muhafazakâr bir hükümetin, köhnemiş diktatörlüklere karşı ayaklanan Müslüman toplumlara sırt çevirmesi, yeniden kurulmakta olan Ortadoğu’dan kovulması demekti. Tunus, Libya ve Mısır rejimleri yıkılırken Erdoğan sokakları fethediyordu. Davutoğlu bir günde üç ülke geziyor, uçağındaki Cengiz Çandar’ın kalemi Türkiye’yi “Ortadoğu’nun yükselen yakışıklı aktörü” olarak resmediyordu.
İşler Suriye’de değişti. “Doğu” Esad’ı gözden çıkartmadı ve küresel dengeler Esad’ın kendi halkını boğazlamasına izin verdi.
Mısır’da ise devrim başarısızlığa uğradı. Batı, darbecileri Mursi’ye tercih etti.
Bu müthiş dönüş, Ortadoğu’nun değişimci dinamiklerine oynayan Erdoğan’ın da denklemdeki yerini kaybetmesi anlamına geliyordu. Muhafazakâr siyasetin yönü üzerinde olağanüstü bir belirleyiciliğe sahip Erdoğan’ı kendilerine tehdit olarak gören güçler için yıkıcı darbeyi vurmaya uygun vasat oluşmuştu…
NOT: Daha önce serbestiyet.com’da yayınlanan ve üç bölüm halinde aktardığım bu yazının son bölümü Mart 2014 seçimleri sonrası Erdoğan’ın izleyebileceği politikalara ilişkin bir öngörüyle bitiyordu. O öngörü doğru çıkmadı. Yazının o son bölümünü ve izlenen politikalara ilişkin değerlendirmelerimi sonraki yazıya bırakıyorum.
Yazarlar
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.04.2024
14.04.2024
8.04.2024
5.04.2024
25.11.2023
16.11.2023
12.11.2023
9.05.2023
7.05.2023
2.05.2023