Gürbüz ÖZALTINLI
“Katiller arası bile olsa eşitliği savunmak adaletin gereğidir. Buna mecbur kalmak ise bizim trajedimiz...”
Yıldıray Oğur’un çarşamba günkü yazısı bu cümlelerle bitiyordu. Bahçelievler katliamının katillerini serbest bırakan yasal düzenlemeyi, “bir kayırma değil, ceza hukukunda sol sağ ayrımının kaldırılması” olarak selamlayan Taha Akyol’a yaptığı göndermeyle, o da, adaletli bulduğunu açıkladı.
“Eşitlik.” Evet, güçlü bir kavram. “Adalet”in kalbinde duruyor gibi...
Fakat asla adaletin kendisi değil eşitlik. Onunla kritik bir ilişkisi var. Adaletin ölçüsü olabileceği gibi, adaletsizliği büyütebilir de.
Ceza hukukunda sağ sol ayrımının sağcılar aleyhine kurulduğu, ve yeni yasayla bunun giderildiği iddiasına bakalım. Evet, ayrım olduğu doğru. Bu ayrımın bir ideolojik temeli ve tarihi var.
Hiç kimsenin yakasını kolay kolay bırakmayan “tarih”ten söz ediyorum. Bu devlet, milliyetçi- ırkçı siyasi şiddeti hiç bir zaman “suç” olarak tanımlamadı. Resmî anti-komünist siyasetin para-militer gücü olarak elinin altında tuttu. Yakın tarihimizin bütün kanıtları bu para-militer güçle devletin içiçeliğini anlatır. 12 Eylül’ün meşruiyeti uğruna bu yapıya “safra” işlemi yapılmış, ancak belli unsurlarının Türk Gladio’sunun en karanlık işlerinde rolünü sürdürmesi uygun görülmüştür. Devletin ceza siyaseti de bu eksende kurulmuştur. Taha Akyol ve Yıldıray Oğur’un ortak tanımıyla “sağcı”lar, bu nedenle sadece adli suçlu sayılmışlardır.
Oysa “solcu”lar, herhangi somut bir şiddet eylemine başvurmasalar dahi, eğer “silahlı mücadeleyi” esas alan bir örgüte üye iseler “devlet düzenini cebir yoluyla değiştirmeyi” idam cezasına bağlayan yasa maddesiyle yargılanmışlardır. Eğer şiddet eylemlerinin içinde yer almışlarsa bu eylemler “devlet düzenini değiştirmeyi öngörme” suçunun unsurları olarak kabul edilmiş o eylemlerden dolayı ayrıca ceza kararı verilmemiştir.
Bu ceza siyasetinin trajik sonuçlarını hepimiz biliyoruz. 12 Mart’a gelirken “solcu” ölümleri başladı.12 Mart’tan sonra solcuların katillerinin akıbetini bilmiyoruz, fakat tek bir insana kurşun sıkmamış üç genci “devleti yıkacaklardı” diye utanmadan öldürdüklerini, devletin bu cinayeti gözümüzün içine baka baka işlediğini unutmuş değiliz.
Bu ceza siyasetinin adaletli olduğunu söyleyebilecek bir tek kişi bulabilir misiniz? Peki, adaletsizliğin solcular yararına oluştuğunu?
Fakat, bir mantık her zaman istenen sonucu vermiyor. Siz; yargı pratiğini, bir ideolojiyi kollamak, ötekini parmağını kıpırdatsa ezmek uğruna kurduğunuzda bunun öngörülmemiş sonuçları da oluyor. Gün geliyor devran dönüyor yeni siyasi aktörler çıkıyor, dengeler değişiyor, farklı bir pragmatizm çalımına ihtiyaç doğuyor. Bir bakıyorsunuz eşitsizliğin tarafları değişmiş.
Gerçekten de yukarıda özetlediğim ceza siyasetinin yarattığı sonuçlar yüzünden, Özal’ın fiili olarak af anlamına gelen infaz düzenlemeleriyle “katiller arasında eşitsiz” uygulamalar oluştu. Oğur’un yazısında da yer verdiği korkunç cinayetlerin failleri, eylemleri “devleti yıkmak” suçunun unsuru olarak kabul edilip tek bir suçtan idam cezası aldıkları için, cezaevinde 10 yılını doldurup serbest kaldı. Sağcılar ise “siyaseten kollanmanın” öngörülmemiş bir sürprizi olarak her bir cinayetten ayrı ayrı ceza almış olmaları nedeniyle, her eylemleri için onar yıl cezaevinde yatmak durumunda kaldılar.
Peki, burada adaleti yok eden neydi sizce? Yedi kişiyi tek tek katledenlerin cezaevinde kalması mı, yoksa onlar gibi sayısız can alan “solcu”ların serbest bırakılmaları mı? Suçların cezasız kalmasından, cezaların kabul edilemeyecek ölçüde önemsizleşmesinden daha büyük bir adaletsizlik düşünülebilir mi? Bizim adalet ölçümüz, kimilerinin bunu “haklı bir özgürlük” olarak alkışlaması olabilir mi? Bırakın “solculuğu”, “sağcılığı”; aramıza cezası bitmeden gönderdiğiniz her bir katil, adalete indirilmiş bir darbe değilse nedir? Şimdi, o afla çıkamayan katilleri bırakırken adaleti mi sağlıyorsunuz, adaletsizliği mi büyütüyorsunuz?
Özal döneminde katillerin serbest bırakılmasını “adaletsiz” bulan bir mantığın “solcu/sağcı”kavramları üzerinden “eşitlik” peşine düşerek bu affı “adalet”in yerini bulması olarak alkışlaması tutarlı mıdır? Bu argümandaki “katili katil olarak kabul etmek” iddiasını kendi içinde çökerten açık mantık bozulmasını nasıl görmezsiniz? Solculuk sağcılık önemli değilse, önemli olan cinayetse, neden solcu/sağcı eşitliğini adaletin argümanı olarak kullanıyorsunuz.
Ben düşüncemi açıkça söylüyorum. Evet, bence de katilin solcusu sağcısı olmaz. Katil katildir.
İşte tam da bu nedenle Özal affı büyük adaletsizlikti. Büyük katliamların cezasını önemsizleştirdi.
Yine tam da bu nedenle bugün Bahçelievler’in katillerini serbest bırakmak büyük adaletsizliktir. Katlettikleri her genç için iki üç yıl cezayla çıkıyorlar.
Adaletsizliği adaletsizlikle “eşitlediler”.
Buna “adalet” diyorlar.
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları












































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.04.2024
14.04.2024
8.04.2024
5.04.2024
25.11.2023
16.11.2023
12.11.2023
9.05.2023
7.05.2023
2.05.2023