Gürbüz ÖZALTINLI
Etyen Mahçupyan 18 nisan tarihinde Zaman gazetesinde kaleme aldığı yazıda, Kürt sorununun tartışılmasında “yaygınlaşan bir tür AKP alerjisinin giderek siyasi analizin yerine geçtiği”tesbitinde bulunmuştu. Doğrusu, aradan geçen zamanın bu tesbiti haklı çıkarttığını; dahası, sözkonusu“kategorik reddiyenin” hâkim dile dönüşmeye başladığını düşünüyorum.
Kuşkusuz bunda, AKP liderliğinin belirgin biçimde otoriterleşen tutumunun rolü büyük. Uludere, düşürülen uçak, işkenceci polis şefinin savunulması, sıradan bir eleştiriye karşı gazete patronlarına çağrı çıkartmaya varan akıl dışı sertlikler diye saymaya başlayınca, bu alerjinin anlaşılmaz bir tarafı kalmıyor. İktidarın denetimindeki medyanın kişiliksiz sessizliği, bu alerjinin önemini azaltmıyor. Çünkü bu medyanın seslendiği sosyolojinin AKP’ye olan desteği, bu partiye yetiyor olsaydı, muhtemelen bugün Kürt sorununda burada olmazdık.
AKP’nin kendi tabanı dışındaki aktörlerin desteğine, dahası onu çözüm yönünde zorlamasına ihtiyaç var.
Evet, bu alerjiyi haklı çıkartan olgular üst üste yığılıyor olsa da, Kürt sorunu öfkeyle tartışılacak bir sorun değil. Otoriterlik eleştirisinin siyasi aklı teslim almasına izin vermemek gerekir. İzmir’de düpedüz katil bir polisin eyleminden girip, İdris Naim’in isminin altını çizip, ne kadar haklı argüman varsa hepsini sayarak bunların içine Kürt sorunundaki tıkanmayı da yerleştirip noktayı koyunca, tatmin edici bir eleştiri yapmış olduğumuzu düşünebiliriz. Demokratik referanslarla bakıldığında eleştirilerimizde bir eğrilik, sapma yoktur. Doğrudur.
Ancak Kürt meselesinde ben bu tutumun, sorunu analiz etmeye, çözüm imkânlarını aydınlatmaya katkısı olduğuna pek inanmıyorum. Farkında olmadan, daha geniş bir gerçeklik dünyasını gözden kaçırıyor olabiliriz. Söylediklerimiz kadar söylemediklerimizin de tartışılmasına ihtiyaç vardır belki.
Kürt sorununu ayırmayıp genel bir otoriterleşme eleştirisinin içine gömmek iki nedenle seçilebilir: Birincisi, artık bu sorunun çözümünde (de) AKP’den umut kesilmiştir, AKP’siz (bunu Erdoğan’sız diye de okuyabilirsiniz) çözüm arayışını öneriyorsunuzdur. İkincisi, bu eleştirel tutumun AKP’yi (Erdoğan’ı) çözüm yönünde inisiyatif almaya zorlayacağına inanıyorsunuzdur.
Birincisine ilişkin görüşüm daha önce de yazdığım gibi şudur: Kürt sorunu PKK ya da AKP’nin mağlubiyetini hedef alan bir yolla çözülemez. Bunu öneren her görüş, ister istemez sertliği ve savaşı davet eder.
İkincisi, yani Kürt sorunundaki tıkanmayı totalci bir AKP eleştirisini güçlendirmenin aracı hâline getirmenin, onu bu eleştirinin aşındırıcılığından ürkerek inisiyatif almaya zorlayacağı ihtimali ise, doğrusu naif geliyor bana. Nedeni çok basit: bu eleştirinin yıpratıcılığıyla, PKK’yı tatmin edecek reformculuğun yaratacağı riski karşılaştıran bir siyasetçinin, hangisini seçeceğini görebilmek için bir kurmay zekâsına ihtiyaç yok sanırım.
Bir siyasi partiyi sadece etik politik değerler uğruna iktidarını belirgin biçimde riske sokacak yollara zorlayan bir dil rasyonel değil. Bu, siyasetin doğasına aykırı. Sonuç almaz. Erdoğan’ı bu risklere meydan okuyacak kadar güçlü gören ve gösteren analizler yanıltıcı. Bu bakış açısı AKP’nin “ideolojik nedenlerle” ve “otoriter tabiatı” yüzünden, sorunu çözme gücü varken bundan kaçındığı iddiasına dayanıyor. Bu inandırıcı bir analiz değil. Kürt savaşının bu ülkeyi yönetmek isteyen (genel oya dayanan) bir iktidar için kronik bir istikrarsızlık ve risk oluşturduğu açık. Çözümün daha büyük bir risk taşımadığı her koşulda, seçilmiş iktidarlar bu savaşı bitirmek isterler. Erdoğan ve ekibi siyaseti doğru okuyacak kadar tecrübeli ve iktidar oyununda yapılan hataların maliyetini görebilecek yerde duruyorlar.
Sözün burasında, ikili iktidarın yıkılmasından sonra iktidar oyununun değişen koşullarına, aktörlerin bugünkü dizilişine bakmak gerekir. Burada da sözü Mahçupyan’a bırakmak isterim. Mahçupyan 4 nisan tarihli yazısında şu saptamayı yapıyor: “Bugün Türkiye’de gündeme müdahale edebilecek etkinlikte dört siyasî güç var: AKP, PKK, Ergenekon ve Gülen Cemaati.” Bence fazla değil, eksik saydığını söyleyebiliriz. İki nedenle: Birincisi konu Kürt sorunu. İkincisi, hepimiz biliyoruz ki, önümüzdeki yıl yerel seçimler var. Yine biliyoruz ki, sonraki yıl yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri iktidar dağılımı için tayin edici önemde. Bildiğimiz daha önemli şey ise, muhafazakâr blok ikili iktidar dönemindeki uyumunu kaybetti ve o cephede ciddi bir rekabet yaşanıyor.
Bu koşullarda Mahçupyan’ın saydığı aktörlere MHP’yi ve CHP içinde vücut bulan Ergenekon dışı etkileri de eklemek gerekir.
Peki, Kürt sorunu penceresinden bakınca bu aktörleri nasıl bir matrise yerleştirirsiniz?
Kendi fikrimi söyleyeyim: sorunun çözümünü AKP’den beklediğimize göre onu dışında tutalım. PKK başta olmak üzere, sayılan aktörlerden hiçbirisinin reform politikasında AKP’nin yanında durmayacak olduğu açık. Yanında durmak çok naif kaçtı farkındayım. Çünkü, hepimiz biliyoruz ki bu aktörlerin AKP (ya da Erdoğan yönetimi) ile çatışması, kendi aralarındaki karşıtlıklardan daha öncelikli. Ya da şöyle söyleyeyim: önemli aktörlerin aralarında öyle karşıtlıklar var ki reformcu bir AKP’ye tahammül edebilmeleri imkânsız.
Eğer bu önerdiğim matris bütün mantığı değiştirmeyi gerektirecek hatalara düşmüyorsa, bir“kategorik AKP reddiyesine” dönüşmekte olan Kürt siyaseti eleştirisinin sorunun çözümüne katkısı olur mu sizce?
Tüm aktörlerin pozisyonuna ışık tutmayan bir eleştiri dili hakkaniyetli midir ayrıca?
Çok duyduğumuz, artık şekerlenmiş klişe ile “taşın altına uzatılmış bir el” gören var mı aramızda?
Önüne gelen her önermeyi AKP karşıtı ya da yandaşı ölçütü üzerinden okuyup etiketleyen mantığın, aklın önüne koyduğu barikatların farkındayım.
Yine de sormak gerekir:
Kürt sorununda akıl, eleştirinin AKP kadar diğer aktörleri de zorlamaya yönelmesini gerektirmiyor mu?
Yazarlar
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.04.2024
14.04.2024
8.04.2024
5.04.2024
25.11.2023
16.11.2023
12.11.2023
9.05.2023
7.05.2023
2.05.2023