Hakan Albayrak
Siyonist işgal rejimi İsrail bugün kuruluşunun 70’inci yıldönümünü kutluyor. Amerika Birleşik Devletleri bu aşağılık kutlamaya Kudüs’teki büyükelçilik açılışıyla katılıyor. Öte yandan, Siyonist işgal rejiminin kuruluş sürecinde Yafa, Hayfa, Akka, Kudüs gibi yerlerden sürülen ve 70 yıldır mülteci kamplarında yaşayan Filistinlilerin Gazze’deki “Büyük Dönüş Yürüyüşü” İsrail’in kurşun yağmuru altında devam ediyor.
Bu münasebetlerle, Belçikalı gazeteci Baudouin Loos’un İsrail’deki “Yeni Tarihçiler” akımının önde gelen temsilcilerinden İlan Pappe ile 1999’da yaptığı bir söyleşinin bazı bölümlerini Karar okurlarıyla paylaşmak isterim.
***
SORU- Benny Morris, Avi Şlaim, Tom Segev, Simha Flappan ve diğer pek çok isimle beraber, İsrail’deki “Yeni Tarihçiler” okulunun önde gelen ve en tartışmalı mensuplarından birisiniz. “Yeni Tarihçiler”in İsrail tarihiyle ilgili söylemlere ne gibi katkılarda bulunduklarını özetleyebilir misiniz?
CEVAP- İlgilendikleri pek çok konu başlığı var. Bunların en önemlisi 1948 yılı. İsrail’in kuruluşu ile ilgili bazı çok yaygın mitler bu konudaki çalışmalar sayesinde çürütüldü. Öncelikle, zayıf bir azınlığın kuvvetli bir çoğunluğa karşı savaştığı efsanesine dayanan meşhur “Yahudi David (Davud) ile Arap Goliath (Calut) arasındaki savaş” mitini kabul etmediler. Tam tersine, başta güçlerin eşit olduğunu ve savaş ilerledikçe güç dengesinin önce Yahudi daha sonra da İsrail kuvvetlerinin lehine bozulduğunu iddia ettiler. Dahası, Arap ordularının içinde en etkilisi olan Ürdün Ordusu’nun daha savaş başlamadan önce Yahudilerle/İsraillilerle gizli anlaşmalar yaptığını ortaya çıkardılar. Avi Şlaim’in deyişiyle -ki bu daha sonra kitabının da adı oldu- “Ürdün nehri boyunca danışıklı dövüş”tü bu. Filistin’in Yahudilerle Filistinliler arasında bölüşülmesindense İsrail ile Ürdün arasında bölüşülmesi anlayışı, büyük oranda savaşın neticesini tayin etti.
Yeni Tarihçiler’in daha sonra çürüttükleri bir diğer mit ise, Arapların gönüllü bir şekilde Filistin’i terk ettikleri mitiydi. Son derece ikna edici bulgularla, aslında Arapların göçe zorlandığını, en büyük sürgünlerin 1948 senesinde yaşandığını ve daha sonraki yıllarda da İsrail devletinin mültecilerin geri dönüşünü engellemek için her yola başvurduğunu ortaya koydular.
Son olarak gerçek dışılığını ortaya koydukları mit ise “Barış arayan İsrail” miti oldu. 1948’in hemen sonrasında barış için bir şans olduğunu fakat bu imkânın Arapların katı tavırlarından çok İsrail’in uzlaşmaz ve son derece katı tutumu yüzünden ortadan kalktığını ileri sürdüler. Şahsen benim esas katkımı bu iddia teşkil ediyor.
SORU- “Arapları 1948’de Filistin’den tamamıyla sürmeyi amaçlayan yazılı olmayan bir Siyonist plan vardı” diyorsunuz...
CEVAP- Kesinlikle. Yazıya dökmemeye ne kadar dikkat etmiş olursa olsunlar, bu “D Planı”, bahsettiğim sistematik sürgün konusunda çok şey söylüyor. Söz konusu plan Yahudi askeri kuvvetlerince 1948’in mart ayında hazırlanmıştı. Planda çok önemli bir prensip belirleniyordu; Yahudi güçlerine teslim olmayan ve beyaz bayrak sallamayan bütün Arap köy ve mahalleleri “köklerinden sökülüp atılacak”, yani ortadan kaldırılacak ve sakinleri sürülecekti. Sanırım beş veya altı köyden fazlasının teslim olmayacağını çok iyi biliyorlardı. Özellikle de Nisan ayında yaptıkları Der Yasin katliamından ve Arap toplumunda baş gösteren büyük korkudan sonra neden teslim olsunlardı ki? Gerçekte sadece dört köy beyaz bayrağı çekti. Geri kalanların hepsi de sürgün politikaları için potansiyel bir hedefti. Şunu da eklemeliyim ki başka bazı mahalleler de beyaz bayrak çekmişti ama bu onları kurtarmaya yetmedi... Bütün bunlar çok net. Hatırlarsanız Kasım 1947’deki BM taksim planı İsrail devleti içerisinde eşit sayıda Arap ve Yahudi öngörüyordu. Bu Yahudi devleti fikrine ters düşen bir durumdu. Dolayısıyla Yahudiler, Arapların sayısını mümkün olduğunca düşürmeliydiler. Ve aynen de öyle oldu.
SORU- David Bar-İlan, pek çok muhafazakârın düşüncesini doğrular bir biçimde, meydana gelen olayların sorumluluğunun Filistinlilere ait olduğunu, çünkü BM taksim planını reddedenlerin onlar olduğunu yazdı geçenlerdeki bir yazısında...
CEVAP- Bu çok garip bir suçlama. Çünkü 1947 senesinde BM sadece tek bir tarafın, Yahudi tarafının kabul ettiği bir çözüm sundu. Ve genel olarak BM tarihindeki uygulama iki tarafın birden makul karşılayamayacağı anlaşma taslaklarının hiç gündeme alınmaması yönündedir. İşte durum bu noktadan sonra bozulmaya başlıyor. Eğer Filistin’de yaşayan çoğunluğun hiçbir şekilde kabul etmediği bir çözümü onlara empoze etmeye kalkarsanız, buna karşı çıkmalarına ve hatta güç kullanarak karşı çıkmalarına da şaşmamanız gerekir. Ve bu durumun Filistinlilerin topraklarından sürülmeleri ile de hiçbir alâkası yok. Bu sürgün, Arapların taksim planını reddetmelerinin bir sonucu değildir, tamamıyla Yahudi liderliğinin durumu istismar ederek ideolojik sürgün planlarını yürürlüğe koymasının bir sonucudur. Yahudi liderliği çok iyi biliyordu ki yerel nüfus kovulmadıkça bir Yahudi ulus devleti meydana getirme rüyasının gerçekleşme şansı yoktu. Taksim planına yönelik politikaların sürgün politikaları ile hiçbir ilgisi yoktur. Biri diğerine yol açmadı. Yahudi toplumu sadece doğru anı bekledi ve fırsatı eline geçirince de sonuna kadar sömürdü.
(Le Soir, 29 Kasım 1999)
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.12.2024
16.05.2022
7.03.2022
31.01.2022
20.01.2022
30.11.2021
25.11.2021
15.11.2021
25.10.2021
17.08.2021