Halil BERKTAY
[5 Kasım 2015] Gürbüz Özaltınlı iki önemli yazı yazdı eski solcular üzerine. Ciddi, programlı, örgütlü politik faaliyet diye bir şey kalmadığını; bunun yerini, uyuyan ama zaman zaman uyanıp jest ve tavırlar itibariyle aslına rücu eden bir kimliğin aldığını vurguladı (bkz Sorumluluk duygusu ve sağduyunun uğramadığı bir dünya, 12 Ekim ve İngilizcesi, A world of irresponsibility and lack of common sense, 18 Ekim; “İnanç” toplumu, 21 Ekim ve İngilizcesi, A society of “believers”, 25 Ekim 2015).
Yukarıda gördüğünüz tweet ise başka bir arkadaşımdan geldi. 13 Ekim’de dolaşıma girmiş; içinde benim de adım geçiyor. İlk baktığımda sadece güldüm. Derken, Özaltınlı’nın parmak bastığı ruh hali ve âlemini bire bir yansıtmasının ötesinde, çeşitli ve çelişkili katmanlarının farkına vardım. İsim tanıdık geldi; kimmiş diye google’ladığımda, Ataol Behramoğlu ve Nihat Behram’ın yeğeni olduğunu öğrendim. Biraz da “light” takılsam ne olur, dedim kendi kendime. Oysa 1 Kasım sonrasında Batı medyasının “şiddet” sorunu’nu ele alacaktım. Vazgeçtim. Bir yandan kendime Konya’da bir sürgün hayatı tasarlarken, bir yandan da muhatabımın 118 vuruşundan cımbızla kaç ayrı fikir çıkarabileceğimi hesaplamaya koyuldum.
(1) Devrim, şiddet ve cezalandırma. Anlıyorum ki devrim mutlaka olacak. Kaçınılmaz. Ve tabii devrim olacaksa, ister istemez düşmanlarıyla, gerici hakim sınıflar ve karşı-devrimcilerle hesaplaşmaya da girecek. Kimileri ihtilâl eylemi sırasında ölecek-öldürülecek. Kimileri idam edilecek. Kimileri hapse atılacak. Benim gibilerin payına da iç sürgün veya zorunlu ikamet düşecek. Fakat doğrusu pek sevinemiyorum, şahsen vartayı bu kadar ucuz atlatacağıma. Demek, hâlâ bu kafada olanlar var. Birileri, Aurora’nın toplarının tekrar gürlediği “o sabah” ne yapacaklarının; proletarya diktatörlüğü sayesinde kimi, neye mahkûm edeceklerinin hayaliyle yaşamaya devam ediyor.
(2) Aydınlar ve aydın düşmanlığı. Bakın şu isimlere: hepsi Türkiye’nin eski sol aydınları. Üstelik, yakın zamana kadar daha radikal solcuların dönek, liberal, reformcu, revizyonist vb dediği kesime mensup. Başka herhangi bir ortak yanları, sürgün yemelerine yol açabilecek bir “suç”ları gözükmüyor. Ama bu da yetiyor zaten. Çin’de, Sovyetler Birliği’nde, Doğu Avrupa’da, sekiz dokuz kademeli ayırımlar vardı, devrimden sonra “halk”tan sayılmayıp tasfiye edilecek sınıf ve kesimlere dair. “Burjuva aydınları” bu kötülerin sonlarında gelir; çeşitli mahrumiyetlerden başlayarak sürekli göz hapsinde tutulup yeniden eğitilmeleri istenirdi. İşte bu da tipik bir “liberal burjuva aydınlarının tasfiyesi” durumu. Fakat benim anlamadığım, bunun neden aydın düşmanlığı sayılmadığı. Türkiye’de böyle bir alışkanlık oluşmuş; aydın düşmanlığı hiç solda değil, sırf sağda aranıyor ve derhal faşizme eşitleniyor. Hattâ bu tür genellemeler somut eleştirilere karşı sol aydınların zırhlanmasına da yarıyor. Ne deseniz, birileri hemen, içeriğe hiç girmeksizin “işte aydın düşmanlığı” yaygarasını koparıyor. Ama iş solun kendisinin aydın düşmanlığına gelince, akan sular duruyor. İnsan hakları ve nefret söylemleri gibi daha bir dizi konuda da, hep aynı çifte standartlılık söz konusu.
(3) Konya. Tesadüf mü? Hayır. Çünkü Konya eşittir İslâmiyet eşittir irtica. Laik-sol aydınlar için, yeryüzü cehenneminin tarifi. Ne Gulag, ne Auschwitz, ne Aşkale. Bin beteri. Düşünün; oraya gidecek ve bütün bu Müslümanların arasında kalacaksınız. Müstahaksınız, çünkü geçmişte başörtüsünden başlayarak bir dizi olayda onları savunmuş, parti kapatmalara dahi karşı çıkmışsınız. Şimdi görün bakalım gerçek yüzlerini; bir içki içemeden ve iki lâf konuşamadan sıkıntıdan patlayın da aklınız başınıza gelsin. (Gerçi bu yorumda bir problem yok değil: “burjuva aydınları”nın sürüleceği Konya’da devrim, asıl dindarlara ne yapmış olacak?)
(4) Tasnif hatâsı. Bu tweet’i yazan, sözünü ettiği beş kişinin halen ne kadar farklı yerlerde durduğunu bilmiyor olmalı. Bilse, eminim beni ayırır ve çok daha ağır bir muameleye tâbi tutardı. Faraza Tuz Gölünü tek başıma süngerle kurutmak gibi. Diğer dört arkadaşa ise büyük haksızlık etmiş. Ben olsam, “devrimin kararsız müttefikleri, işçi sınıfının güvenilmez yol arkadaşları” kategorisine koyar, yani yukarı çeker, çok daha iyisine lâyık görürdüm. Zira günümüzde devrimcilik, anti-AKP cephesine mensubiyetle tanımlanıyor.
Yazarlar
-
Bekir AĞIRDIRVerilerle toplumsal sıkışma: Kredi limiti artık yaşamı belirliyor, halk borçlanarak hayatta kalıyor 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları






































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024