Halil BERKTAY
[21 Ocak 2017] Güneş gazetesi âlet edilerek, tümüyle yalan ve iftira üzerine kurulu bir yayın inat ve israrla sürdürülüyor. Hrant Dink’in onuncu ölüm yıldönümü yaklaşırken, herhalde kendini çok zeki zanneden birilerinin aklına yepyeni bir “fikir” geldi. Bir şekilde kabul ettirdi/ler, destek aldı/lar bu komplo için. Etyen Mahcupyan’ın 19 Ocak 2007 günü Hrant Dink’le (o günkü at yarışları üzerine) yaptığı son telefon konuşmasının ardından Hrant’ın bankadan para çekmek üzere dışarı çıktığında, dönerken vurulmuş olmasını, tam on yıl sonra, Etyen’in Hrant’ı bile bile ölüme göndermiş olabileceği yönüne bükmeyi denedi/ler (17 Ocak).
Hemen bu noktada, Etyen Mahcupyan’dan aldığım bir bilgiyi eklemek istiyorum. “Hrant’la telefon konuşmam ve at yarışı konusunda bir detay” diyor ve devam ediyor: “Olaydan yarım saat önce konuştuk. Bizim at yarışı kuponlarımız 50-100 lira arası şeylerdi. Yani onun için bankadan para çekmesi gerekmiyordu. Olay Cuma günü oldu ve hafta sonu kardeşleriyle (ve belki başka bazı arkadaşlarıyla) birlikte yakın bir yerlere seyahate gitme gibi bir planları vardı. Kardeşleri parayı o nedenle çektiğini düşündüler sonradan. Hiçbiri para çekeceğini bilmiyordu. Çekilen para birkaç bin liraydı.”
Güneş’e yayınlatılan hayal mahsulleri çerçevesinde, bu ek veriyi de düşünmek gerekir kuşkusuz. Fakat asıl mesele şu ki, olmadı, tutmadı, kimse atlamadı üzerine. Tersine, beklemedikleri tepkilerle karşılaştılar. Kullandıkları gazetenin mevcut itibarı ne kadardıysa, onu da yok ettikleriyle kaldılar. Hayretlerini bazı televizyon programlarında itiraf bile ettiler. Herhalde, şu küçük ve mütevazi sitede benim yazmam (Buharin’i anlamak, 17 Ocak) ya da Alper Görmüş’ün “son zamanlarda gazetecilik adına girişilen ‘en dibe ulaşma’ yarışında bunu alt edebilecek başka bir performansla karşılaşma ihtimalimiz herhalde yoktur” gözleminde bulunması (10 yıl önce Dink’in bedeninin yanı sıra neyi vurmuşlardı?, 18.1.2017) değildi canlarını bu kadar sıkan. Sosyal medyada dahi zerrece ciddiye alınmamaları, hattâ alay edilmelerinin de ötesinde, asıl İslâmî kesimden ve/ya AKP içinden hiç tasvip görmemeleriydi.
Bu noktaya döneceğim. Önemli, çünkü bu “tavrın” (başka ne diyeceğimi bilemiyorum) dindar ve/ya muhafazakâr sosyolojiye yaslanmadığına; ideolojik bir temele de oturmadığına; baştan aşağı oportünizmden, salt ve mutlak oportünizmden ibaret olduğuna işaret ediyor.
Ama işte, belki bu yüzden iyice hırçınlaştılar; eli yükseltmeye kalktılar. Gazetenin 20-21 Ocak manşetleri ve birinci sayfalarını da bu eşsiz buluşa, bu çok önemli (!) konuya hasrettiler. İlkine “Beyaz bereli enteller” başlığını koydular. Bunu, Taraf’ın bir zamanlar Hrant’ın ölüm yıldönümü anmasına beyaz bereler giyerek gelen trafik polisleri için attığı “Beyaz bereli devlet” manşetinin karşısına diktiler. Bu sefer şöyle bir senaryo kurguladılar: Zaman gibi Taraf da her zaman yüzde yüz Cemaatçiydi. Bu da her zaman biliniyordu (güya saflar şimdi gibi ayrışmıştı ve her şey bu kadar netti). Hal böyleyken Etyen Mahcupyan hep Zaman’da yazmaya devam etti. Yani Gülenciydi yani Cemaatçiydi yani FETÖ’cüydü (bunların hepsi eşit, gözlerinde). Şimdi biz Mahcupyan’ı teşhir ettik. Bunun üzerine “beyaz bereli enteller” (yani eski Taraf’çılar) Etyen’in yardımına koştu. Neden? Tabii hepsi eski ve gizli FETÖ’cülüklerinden. Aynı kötülük yuvasına mensup oldukları için.
Bu kadar süflî şeyler. Buyrun, inanın inanmak istiyorsanız. Tuncer Köseoğlu ilkine hemen aynı gün ağırbaşlı bir cevap verdi gerçi (10. Yıl, 20 Ocak). 2010’lara gelinceye kadar en başta AKP’nin Cemaat ile ne kadar içli dışlı ve sıkı fıkı olduğunu; o zaman, bugünün en hızlı ve en militan anti-FETÖ’cüleri dahil kimsenin kafasında FETÖ diye bir şey olmadığını; Taraf’ın o gün nasıl bir demokrasi mücadelesi verdiğini ve bunun meyvelerini de AK Parti’nin topladığını hatırlattı. (Safların berraklaşması sürecinde Etyen’in Zaman’dan, 22 kişi olarak biz “eski Taraf” yazarlarının ise Taraf’tan nasıl ayrıldığımızı da ekleyebilirdi.) Eski Taraf”ın son genel yayın yönetmeni, AKP’ye ve Çözüm Süreci’ne düşmanlık politikalarına direndiği için tasfiye edilmek istenen (ve nitekim istifaya zorlanan) Oral Çalışlar, Sen olsaydın Hrant (21 Ocak 2017) seslenişinin sonlarındaki “Her karardan önce mutlaka danıştığın can dostun Etyen ‘e de (Mahçupyan) iftiralar atıyorlar son günlerde” cümlesiyle, Posta ve Serbestiyet sayfalarında gerçekleri yerli yerine oturttu.
* * *
Ama bir bakıma en ağır yanıt, üstelik de Güneş ve Etyen Mahcupyan konusuyla doğrudan ilgili olmadığı halde en ağır yanıt, bambaşka bir yerden -- AKP içinden ve Erdoğan’a gönül vermiş bir damardan geldi. Ben Buharin’i anlamak’ta “söz düzeyinde, kelâm düzeyinde psikolojik terör estiren” bir klik veya çeteden, dur durak bilmeksizin sürekli saldıran bir tür “cehennem makinesi”nden söz etmiştim. Yeni Şafak köşe yazarlarından İsmail Kılıçarslan’ın 21 Ocak’ta Çok bunaldık be reis başlığı altında dile getirdiklerinin yanında, çok hafif kaldı doğrusu bu nitelemelerim. Nelerden bunalmış Kılıçarslan, tek tek sayıyor. (1) Kendini kelepçeyle Meclis kürsüsüne bağlayan CHP’li kadın milletvekili (Aylin Nazlıaka) hakkında “seks içerikli, derili merili” espriler yapmayı “uygun” bulan adamla “aynı kafada, aynı safta, aynı mahallede sanılmak” istemiyor örneğin (sanırım twitter’dan “Aylin Nazlıaka’nın kelepçe fantezisi. Bi dahaki sefere deri giysili kırbaçlı adamı da getirsin yanında. Çok eğlenceli olur” diyebilen Fuat Uğur’u kastediyor).
(2) “Sadece bu kadarcık bir itirazı yükselttiğimizde dahi ‘ama biz senin zaten hocacı olduğunu biliyorduk aşağılık pis hain’ yaftasıyla yaftalanacak olmaktan” ve (3) kendi geçmiş zigzagları “insandır, değişir” diye hoşgörüyle karşılandığı halde, bugün önüne gelene “ama bu adam Gezi’de şunları yazmıştı, FETÖ meselesinde bunları yazmıştı’ diyerek kırpılmış tweetlerden oluşan bir seçkiyle” saldırmalarından, “ağızlarından salyalar akıtarak ‘alayınız hainsiniz, bir tek biz en hakiki öz reisçiyiz’ diyerek terör estirmelerinden” şikâyet ediyor (bu tanım hükümet medyasındaki bir yığın köşe yazarı ve televizyon yorumcusuna uyabilir). (4) Aynı doğrultuda, “hep çıkar, menfaat, kariyer için” kurdukları ilişkiler ve edindikleri mevzilerden, başkalarına “senin reise yalakalık yapmaya çalıştığını görmüyor muyuz zannediyorsun? Köşeye sıkıştın çünkü değil mi?” diye sataşanların varlığına dikkat çekiyor.
(5) Söz konusu “‘hakiki reisçiler’ tayfasının” bütün bu saldırı ve imha emirlerini “senden aldıklarını ihsas etmelerinden” de çok kaygılandığını söylüyor, doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hitaben. (6) Reina saldırganı Masharipov için, “‘öz reisçi’ bir büyük düşünür şunu yazdı”ğını kaydediyor (ki galiba bu da Cemil Barlas olmakta): “Katil, çocuğu ile birlikte yakalanmış. Katili konuşturmak için o çocuk da ne şekilde kullanılması gerekiyorsa kullanılmalı. Ahlâkî sakınca yok.” Dört yaşında bir çocuğun sorguda kullanılmasına, belki (babasının önünde) işkence yapılması ya da işkenceyle tehdit edilmesi imâsına isyan ediyor Kılıçarslan: “Ahlaki sakınca yok diyor. Vallahi diyor.” Ardından “Biz vallahi çok bunaldık be reis” diye devam ediyor.
Bu satırlardan sonra kim, böyle oportünist, kariyerist, mevzilerine sımsıkı yapışmış, “reisçi” etiketini herkesi yıldırmak ve terörize etmek, her türlü dürüst eleştiriyi bastırmak için kullanan bir klik, saldırgan bir çete “yok” diyebilir? Kim, bunu bütün AK Parti tabanı ve sosyolojisine mal etmeye kalkabilir? İsmail Kılıçarslan dümdüz, bütün samimiyetiyle sıralamış, herkesin görüp bildiğini. Doğrudan doğruya AKP içi ve çevresinde giderek yaygınlaşan bir rahatsızlığı dile getiriyor.
* * *
Bu satırları okuduğumda, şimdi Güneş’in geriye dönük olarak şeytanlaştırmaya kalktığı Taraf’ın ilk zamanlarında yazdığım; ilk zamanlar ne kelime, 15 Kasım 2007’de yayın hayatına atılan gazetenin daha üçüncü haftasının başında, 1 Aralık 2007’de yayınlanan bir yazım geldi aklıma. Arkaplanı hatırlatayım: O zamanlar vesayet rejimine ve ulusalcı faşizme karşı mücadele ediyorduk (sahi, bu mücadele sırasında siz neredeydiniz, Güneş manşetlerinin ardındaki çokbilmiş zekâlar?). Bağırıp çağıran ve her yere saldıran bir “laik orta sınıf faşizmi” vardı karşımızda. Akıl tutulması diyorduk; inanılmaz bir sirayet gösteriyordu bu ulusalcı akıl tutulması. Bana iki dünya savaşı arasındaki dönemde demokrasi düşmanlığının hangi isteri nöbetleri içinde, ne gibi irrasyonalist demagojilerle yayıldığını hatırlatmıştı. Önce 1930’larda faşizm, Eliade, Cioran diye bir makale kaleme almıştım, Romanya’daki “Demir Muhafızlar çılgınlığı”na dair bir şeyler söylemek için (29 Kasım 2007). Oradan Ionesco’nun Gergedan piyesine geçmiş ve “gergedanlaşmak”tan söz etmiştim uzun uzun.
İşe bakın, bunun da neredeyse on yıl geçmiş üzerinden. Köprülerin altından çok sular aktı; şimdi ulusalcı değil başka türlü gergedanlar var sahnede. Tekrar edeyim; geçmişte “laik orta sınıf” ile şimdi “muhafazakâr orta sınıf” arasında değil bu paralellik. Bana kalırsa şimdiki dindar ve/ya muhafazakâr kesim geçmişteki ulusalcılardan; şimdiki AKP tabanı geçmişteki (ve bugünkü) CHP tabanından çok daha mutedil ve dengeli. Dolayısıyla benim de gördüğüm, İsmail Kılıçarslan’ın da gördüğü, başkalarının da gördüğü bu klik veya çete, sırf tepede, tabandan kopuk bir siyasî oluşum. Nasıl bazı (solcu) “Beyaz Türk”ler gidip Kürt hareketinin, PKK ve/ya HDP’nin tepesine oturdularsa, başka bazı (köksüz, Makyavelist, serseri mayın gibi boş gezip kendine kapı arayan) “Beyaz Türk”lerin de gidip AKP’nin tepelerine çöreklenme heveslerini yansıtıyor.
Fakat bu kayıtla, söylem düzeyinde toptancılık aynı toptancılık. İmhacılık aynı imhacılık. Bağnazlık aynı bağnazlık. Dolayısıyla bilinci teslim etmeme, insanlığı teslim etmeme, sürüklenmeme çağrısı da aynı derecede geçerli. Nasıl denir; “görülen lüzum üzerine,” aynen, noktasına virgülüne dokunmadan, (sağ üst köşesine kendim için düştüğüm kayıt bilgileri dahil) arşivimde durduğu şekliyle ve o günlere özgü (parantez içinde italikli) bütün göndermeleriyle birlikte, tekrar yayınlıyorum.
* * *
yazılış : 25 Kasım 2007
yayınlanış : Cumartesi, 1 Aralık 2007 (6)
524 kelime
3515 karakter (boşluksuz)
-----------
Okuma Notları
------------------
Ulusalcılık ve “Gergedan”
Halil Berktay
Sürüklenmeyenler de vardı.
Bükreş Üniversitesi’nde üç arkadaş : Eliade, Cioran… bir de Eugene Ionesco. 1928-33’te Fransız Edebiyatı okudu. 1939-45’te Marsilya’daydı. Savaş bittiğinde Paris’e döndü. Samuel Beckett’la birlikte, absürd tiyatrosunun başını çekti. 1960’lar rönesansı, Jack ya da Boyuneğme, Kel Soprano, Kral Öldü, İskemleler gibi eserlerini sahnelerimize taşıdı.
Ancak Gergedan başkadır. Bireyin duruşu ve ahlâkî sorumluluğuna dair bazı derin uyarıları içerir. Eliade ve Cioran’ın nasıl faşistleştiğini daha önce anlatmıştım. Eliade hep gizledi bunu. Cioran sadece Demir Muhafızlara destek vermesinin değil, daha genel olarak milliyetçi fikirlerinin de özeleştirisini yaptı. Örneğin 1972’de, “bir dalgaya kapılıp sürüklenmenin ne demek olduğunu anlamış bulunuyorum” diyordu.
Aynı dalganın piyesini yazmak Ionesco’ya düştü. Gergedan: iri gövdeli, kısa bacaklı, kalın derili, küçük gözlü, hayli miyop bir hayvan. Ansızın panikler, bir-iki ton ağırlığıyla boynuzunun dikine son hız koşturur. Sonra durur, ne yaptığını unutur, otlamaya devam eder. Derken gene dellenir ve dörtnala başka bir yöne gider.
Küçük bir Fransız kasabasında gergedanlar zuhur eder. Önce biri geçer caddeden, sonra biri daha. Kafede, kaldırımda, manavda sohbet edenler hayretler içindedir: doğru mu gördük acaba ? Bir kedi ezilmiştir üstelik; gene de Mantıkçı, bunun “mümkün olmadığını” ispatlar. Bürokrasiyi temsilen Botard, olayı toptan inkâr eder. Derken biri hükümet binasına girer -- ve Madam Boeuf, kendisine doğru şefkatle böğüren kocasını tanır. İtfaiyeden haber gelir: bu sabah 7, şimdi 17, pardon 32 oldular. Dairedekiler yangın merdiveniyle kurtarılırken Botard ağız değiştirir: “Ben biliyorum, sorumluların kimler olduğunu. Hainlerin adlarını. Beni aldatamazsınız. Suçluları açıklayacağım.” (Cemil Çiçek tipi adalet bakanı.)
Ionesco’nun saf, iyimser, otobiyografik karakteri Bérenger, arkadaşı Jean’ın gergedanlaşmasına tanık olur. Süper-konformist Jean’ın sesi karıklaşır; ağrıyan alnında, içinden boynuz çıkacak bir şişlik belirir; derisi yeşillenir; bir yandan da terslenip durur: Yok! İstemiyorum dostluğunu! Nefret ediyorum herkesten! Hayır, hiç de değişmedim işte! Nereden çıkardın, cildimin meşinleştiğini? (Nihat Genç kadar öfkeli.) Burası benim evim; böğürürüm de, hırlarım da, sana ne? (Ya sev ya terk et.) Hem ne olurmuş, insanlar gergedan olmaktan hoşlanırlarsa? (Yasin Hayal’in düşünce özgürlüğü engellenemez.) Bıktım bu ahlâk ölçülerinden! Hayatımızı yeni temeller üzerinde baştan kurmalıyız. Yüzlerce yıllık bu medenî değerleri yıktığımızda daha rahat edeceğiz. Bana insanlıktan söz etme. Hümanizm bitti artık. Neden gergedan olmayayım, ben de önyargıların kurbanıyım. (Ah ah, hep yanlış bilinen, önyargıların kurbanı olan Türk milliyetçiliği.) Bataklıklara! Bataklıklara!
Sonra Bérenger’in kendi başkalaşma korkusu başlar. Daisy ziyaretine gelir; birbirlerine âşıktırlar. Ama telefondan böğürtü, radyodan böğürtü gelmektedir. Daisy tükenir: “Belki hatalı olan biziz. Onlardan fışkıran şu müthiş enerjiye bak.” (Evet, çok enerjikti gerçekten, çılgın Naziler.) “Birer tanrı gibiler.” Bérenger’i o kadar da sevmiyorum, diye diye iner Daisy merdivenlerden. Son sahne: Bérenger tek başına, insan kalma savaşı vermektedir. Boğazından yükselen homurtuları zar zor bastırır. “Bir ben kaldım, sonuna kadar da böyle kalacağım. Teslim olmayacağım.”
Gergedan konformizm tehlikesine ilişkin somut tarihsel ilhamını Demir Muhafızlardan alır. Bugün de Türkiye’nin kentli orta sınıfları böyle bir gergedanlaşma sürecinde. Laiklik noktasından yakalanıp da, bir kere “diktatörlüğün manevî evreni”nde yerlerini alanlar, milliyetçiliği de kabulleniyor, derin devleti de, Avrupa düşmanlığını da. Her yerde militer semboller. Saflar çizilmiş. Aileler bölünüyor, arkadaşlıklar kopuyor. Robert Kolej, TED, ODTÜ mezunlarının web sitelerinde, Türkiye’nin evrensellik atılımından, özlediği medeniyet değerlerinden, demokratik hoşgörüden eser kalmamış.
İnsanlar, içinizdeki gergedana teslim olmayın.
Yazarlar
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024