Halil BERKTAY
[4 Nisan 2020] İnternette bir yığın karikatür web sitesi var. Hepsi, 1970’ler ve 80’lerin Gırgır dergisinin türevi. Daha doğrusu, kötü taklitleri. Osmanlıdan Türkiye’ye uzanan kültür geleneğinde, bir, şiir hep varoldu, iki, mizah hep varoldu. Bunlar, köklü sanat dallarımız. Bir yandan Nedim ve Karacaoğlan’dan, diğer yandan Hoca Nasreddin’den güçlü damarlar sürüyor günümüze. Onun için şimdi bile iyi şiir yazılmaya ve (ister sözel, ister görsel) iyi espri oturtulmaya devam ediyor.
Tabii bu, kötüsü ve çok kötüsünün de olmadığı anlamına gelmiyor. Gırgır bir milâttı, çağ açan bir yayındı. Bir yandan, saygınlık ve resmiyeti alaşağı etti; sokağa çıkardı ve “avam halk”ın günlük hayatının içine daldırdı karikatürü. Beri yandan bu demokratikleşme, belirli bir vülgerleşme ve bayağılaşmayı da beraberinde getirdi. Magandalık ve özellikle cinsel küfür bizatihî komik sayılmaya başladı. Bir lümpen hümörü doğdu. Hoaahahaha hihihiiii.
Yukarıda solda gördüğünüz kare bunun tipi bir örneği. Köşede saklanan kediler üç noktalık sözcüklerle sövüyor insanlara, hay allah, bunlar neden ölmedi, neden hâlâ ortalıktalar diye (http://karikaturhunisi.blogspot.com/2012/07/insanlk-oldumu.html?m=1). Hem, kedilerin de müstehcen sözcüklerle konuşması dışında bir gülünçlüğü yok. Hem de kedilerin insanlara gizli bir düşmanlığının olduğunu (olması gerektiğini) varsayıyor, esprinin yürümesi için.
İlki seviye düşüklüğü. İkincisi cahilce. O kadar ki, biraz sokağa çıkıp etrafa bakınsa durumun tam tersi olduğunu görecek. Şahsen +65 sokağa çıkma yasağı kapsamındayım. Mevzuata saygılı bir yaşlı beyefendi olarak, üniversiteden en son galiba 19 Mart Perşembe akşamüstü döneli beri, 16 gündür uslu uslu oturuyorum evimde. Lâkin kızım Ada günde en az bir kere turlayıp geliyor Nişantaşı’nı. Nedeni, kediler. Biz çok kedici bir aileyiz. Dükkân, bar, kafe, restoran vb kapatma kararlarıyla birlikte hemen aklımıza eyvah, kediler ne olacak sorusu geldi. Sırf yiyecek içecekleri açısından değil; bir de muhtaç olduklarını bildiğimiz insanî temas gereği. Nitekim Ada bu şefkat gezilerine çıktığı andan itibaren, her adımda onlarca kedi sardı (sarıyor) etrafını. Dertleri illâ yemek de değil. Tek tük açık kalan işyerlerinin sahipleri, apartıman kapıcıları, park yeri valeleri, pasaj bekçileri, sair güvenlikçiler ilgileniyor zaten o kadarıyla (bazı zalim ve sadistlere karşın, yer yer şaşırtıcı derecede hayvansever bir toplumuz). Daha köşeyi döndüğünde farkedip canhıraş halde miyavlamaya başlayanlar: Neredeydin? Nerede kaldın? Çabuk ilgilen benimle! Karşı kaldırımdan deli gibi koşturup gelenler. Kendilerini dakikalarca okşatanlar. Yerdeki plastik kaplara döktüğü mamalar ile zerrece ilgilenmeksizin, ısrarla bacaklarına sürtünenler. Ve dün (3 Nisan), kestirmeden kızımın tepesine çıkmaya kalkan güzel siyah, yeşil gözlü bir tip (bkz yukarıda sağda) -- ağaç gibi tırmanıp beline kadar gelmiş ve zor aşağıya indirebilmiş. Meğer bugün de (4 Nisan), yakındaki merdivenin üstünden doğrudan omuzuna ve başına sıçramış.
Bu davranışlar yeni değil; binlerce yıllık bir tarih var ardında. Şimdilerde sosyal bilimlerde Batı-merkezcilikten veya Avrupa-merkezcilikten çok söz ediyoruz ya; çok daha genel ve yeni yeni el atmakta olduğumuz bir sorun, dünyaya cinsçi (speciecist) veya insan-merkezci bakışımız. Ya da insan-ve-doğa ilişkisine hegemonyacı, “hep bana”cı, 1-0’cı yaklaşımımız. Büyük tektanrıcı dinlerin hepsinde, evrenin merkezinde insan var. Hattâ öyle ki, insan dünyada yaşadığından, dünya da kozmosun merkezi olmalı. 16. yüzyıla kadar sürüyor bu inanç. Sonra sarsılıyor ama insanın doğaya hükmetmesi; binyıllar boyu doğa güçlerinin etkisi altındayken, gelecekte nihayet doğayı tamamen bilinçli ve bilimsel kontrolü altına alacak olması tasavvuru devam ediyor. Bu da bir yeryüzü cenneti vaadi; öyle bir vaat ki, Liberalizm ve Nasyonalizmin ötesinde, Marksizm tarafından da paylaşılıyor. Ve zaten yaşadığımız, belki sonumuzu getirecek büyük ekolojik felâketler de bu paradigmatik körlüğün ürünü. Son koronavirüs salgını biraz da böyle tek-yanlı bir “altın çağ”ın hiç gelmeyeceğini hatırlatıyor.
Sözünü ettiğim insan-merkezcilik (antropomorfizm), gerek prehistorya alanına ve gerekse hemen bitişiğindeki sosyal antropolojiye çok uzun süre damgasını vurdu. Bu çerçevede, etrafındaki bütün diğer varlıkları, bitki ve hayvanları hep insanın evcilleştirmiş olduğu varsayıldı. Birçoğu için doğruydu belki. Ama hepsi için değil. Bilimin keskin öncü kenarında ilerleyen araştırmalar, kedi ve köpeklere bakışımızı tamamen değiştirmekte. Anlaşılıyor ki her ikisini de insanlar (Homo sapiens) evcilleştirmemiş; tersine, âdetâ kendi kendilerini evcilleştirmişler, biri henüz toplayıcılık-ve-avcılık, diğeri tarım aşamasında. Kurtlar ile köpekler arasındaki genetik ayrışma, günümüzden 40,000 - 20,000 yıl önce meydana gelmiş. Evcilleşmenin başlangıcı ise yaklaşık 15,000 yıl önce. Nerede? Belki Doğu Asya, belki Orta Asya, belki Orta Doğu, belki Batı Avrupa. Kaç kere? 2016’da Oxford’dan bir ekip 5000 yaşındaki bir İrlanda köpeğinin genetik yapısını inceleyerek doğadaki köpeklerin iki defa evcilleşmiş olması gerektiğine hükmetti. Daha yakın zamanda, New York eyaletinin Stony Brook Üniversitesi’nden Dr Krishna Veeramah ve ekibi, Almanya’da bulunmuş 7000 ve 4700 yaşındaki iki Neolitik köpek iskeletinden hareketle, evcilleşmenin tek bir defa gerçekleştiği sonucuna vardı.
Bu ve benzeri ayrıntılardaki tartışmalar sürüyor. Fakat şu noktalarda konsensüs oluşmakta: (1) Doğada tek başına bir avcının, belki yaralı ele geçirdiği bir kurdu bakıp iyileştirerek kendine bağladığı ve evcilleştirdiği tahayyülünün yeri, gerçekten çocuk masalları veya filmleri (bkz Alpha). (2) Buna ilk bakışta biraz benzeyen, çok sayıda kurt yavrusunun ele geçirilip “pet” olarak beslenerek yetiştirildiği teorisinde ise şöyle bir sorun var: evet, olmuş olabilir, ama bunun için yerleşik hayat gerekli. Dolayısıyla tarım sonrası için belki, ama Neolitik Devrim öncesine ait evcilleşme ipuçlarının böyle açıklanması olanaksız. Geriye, “en sokulganların [insana en dostça yaklaşanların] hayatta kalıp çoğalması” (survival of the friendliest) yaklaşımı kalıyor. Buna göre, kurtlardan farklılaşan yaban köpeklerinin (hattâ belki kurtların?) bazılarında (herhalde genetik bir mutasyon sonucu) daha az saldırgan, tersten söylersek daha sokulgan davranış biçimleri ortaya çıktı. Avcı-toplayıcı kamplarına giderek daha fazla yaklaşan bu munis tipler, insan artıklarından beslenerek daha hızlı çoğaldı ve aynı zamanda insanların beden dillerini, yüz ifadelerini seslerini, el kol işaretlerini kapmaya başladı. İnsan (avcı-toplayıcı) toplulukları ile aralarında simbiyotik bir ilişki doğdu ve giderek yoğunlaştı. Bu tür köpek veya kurt popülasyonları kendi içlerinde üreyerek çok daha hızlı çoğaldıklarından, zamanla bütün bir evcil köpekler âlemi oluştu.
Kediler için de çok benzer bir yaklaşım söz konusu. Hâkim ilke gene “en sokulganların hayatta kalıp çoğalması” (survival of the friendliest). Ancak bu sefer avcılık-toplayıcılık değil tarım eşiği veya ortamı söz konusu. Tarım, ürün fazlalarının (buğday, arpa, yulaf vb tahıl tanelerinin) ambarlarda depolanmasına yol açıyor. Doğada varolmayan bu muazzam besin konsantrasyonlarına fare, sıçan ve sair zararlılar üşüşüyor. Bu yoğun kemirgen nüfusları da yaban kedilerini çekmeye başlıyor. Bugün 40 cins yaban kedisi mevcut. Bunların 31’i küçük kedi cinsleri. Günümüzden 8000 yıl kadar önce, Bereketli Hilâl bölgesindeki ilk sabit yerleşimlerin çevresinde dolanmaya başlıyorlar. Aralarında en sokulganları giderek yaklaşıyor ve köylerin içine giriyor; insanlara bir tür kendiliğinden “kemirgen devriyesi” hizmeti sunmaya başlıyor. Özellikle Afrika kökenli küçük yaban kedisi cinsleri, sosyalleşebilme ve evcilleşebilme özellikleri bakımından insanlara çok çekici geliyor. İÖ 1500 dolaylarından itibaren bütün Akdeniz âlemini ve giderek Eski Dünya’yı kaplıyor. Bundan sonra insanlar ister deniz ister kara yoluyla her göç ettiklerinde, gittikleri diyarlarda yeniden tarım yapacakları için, bilerek ve planlayarak “anti-kemirgen” kedi silâhlarını da birlikte götürmeye başlıyor.
Bir spekülatif detay da ben ekleyeyim, çağdaş bilimin bu çözümlemelerine. Köpeklerin daha çok insan (birey, efendi) bağımlısı, kedilerin ise daha çok yer (ev, mekân) bağımlısı olduğu, yaygın bir gözlem. Acaba bu, ne zaman ve nasıl evcilleştikleriyle ilgili olabilir mi? Köpekler açısından, avcılık-toplayıcılık koşullarında başlayan bir bağımlılık söz konusu. Kendilerini klanın gezginci av kampına, kamp ateşinin etrafına entegre ediyorlar ve dolayısıyla klan yer değiştirince onlar da yer değiştiriyor. Belki de “beni besleyen avcı-insanım nereye giderse ben de oraya giderim” alışkanlığı yerleşiyor. Kediler ise, yukarıda anlattığım gibi, Neolitik tarım koşullarında yerleşik köylere ve tahıl ambarlarına kapılanıyor. Belki de bu yüzden, kedilerin kayıtsız bağımsızlığı diye nitelediğimiz o “teşekkür ederim, sizi sevmiyor değilim ama ben burada, [= kuşlar-fareler neredeyse orada] kalayım” davranışı öne çıkıyor.
Olabilir de, olmayabilir de. Fakat her halükârda, kedilerin ve hele İstanbul kedilerinin biz insanlardan ölümüne nefret edip koronavirüsünün ipimizi çekmesini beklediğinden çok şüpheliyim doğrusu. Daha gerçekçi bir karikatürde, bomboş meydanlarda bekleşen kedilerin altında muhtemelen “Bütün insanlarımız nereye gitti?” yazardı. Where have all our humans gone?
Yazarlar
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024