İbrahim Kahveci
Ye -iç -yat
Mevcut ekonomik programımızın temeli tembelliğe dayalı... Çalışan kesimin üzerine aşırı yüklenen bir maliye politikası uyguluyoruz. Sosyal güvenlik sistemimiz yatmayı özendiriyor.
Ortaya çıkan sermaye ihtiyacını da sağ olsun yabancılar kapatıyor.
***
Ak Parti iktidara geldiğinde henüz Derviş-IMF programı yeni uygulamaya alınmıştı. Üçlü koalisyonda yaşanan çatlaklar Derviş’in “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programını” tam anlamı ile uygulatamıyordu.
IMF-Derviş ortaklığının yazdığı bu programı Ak Parti çok daha kararlı ve tavizsiz uyguladı. O programın temel amacı bankaları ve devletin mali yapısını güçlendirmekti. Nitekim öyle de oldu. Devlet 2003 yılında 108,5 milyar lira topluyordu. Devletin para toplama hırsı o kadar arttı ki; artık devlet 1 trilyon liranın üzerinde para topluyor.
Ekonomide devletin ağırlığı tam 10 puan arttı.
Not: Siz hala 70 milyar dolarlık özelleştirme ile devletin küçüldüğünü mü sanıyorsunuz. Evet, devlet üretim alanında küçüldü ama tüketim alanında muazzam büyüdü. Aşırı tüketim ve savurganlığın karşılığında kamu açığı oluşmuyor, çünkü geçmişe göre çok fazla para toplanıyor.
Yıllardır şu tezi savunuyorum: Ekonomik büyüme ve kalkınma için Ankara’nın şişmanlığı azaltılmalı. Ankara zayıflamaz ise, Türkiye büyüyemez.
Bu arada şu ayrımı da not düşelim: Ekonomik büyüme ile kalkınma (gelişme de diyebiliriz) aslında farklıdır. Ekonomik kalkınma ve gelişme daha geniş alanda büyümeye bakar. Mesela büyüme oranları iyi gelir ama teknolojik gelişme, katma değer artışlı üretim süreci, ekonomik kalkınma ve gelişmenin alanıdır. Büyüme oranlarında nerede ise safi rakama bakılır
Türkiye örneğini verelim. Eski yıllarda üretim kesiminin payı yüzde 20’lerin üzerindeydi; şimdilerde yüzde 16’lara geriledik. Yani Ak Parti döneminde büyüme yaşandı ama üretim oranı azaldı... Yüksek teknolojik ürün ihracat oranımız eskiden daha yüksekti.
***
Mevcut modelimiz üretime değil, tüketime odaklı. Dedik ya, aradaki farkı dışarıdan borçlanarak harcıyoruz. Türkiye’nin dış borçları Hazine Müsteşarlığı verilerine göre, 2002 sonunda 129,6 milyar dolardı. 2017 ilk çeyrek itibari ile dış borçlarımız (brüt) 412,4 milyar dolara yükselmiş durumda. İşin bir de yabancıların dolaylı aldığı finansal varlıklardan doğan dış açık boyutu var. Merkez Bankası “Uluslararası Yatırım Pozisyonu” verisine göre 2006 yılında 189,3 milyar dolar olan açık, 2017 yılında 385,7 milyar dolara yükselmiş durumda.
Aslında yabancılardan ne kadar para geldiğini en güzel “Ödemeler Dengesi” verisi açıklıyor. Buna göre 2003-2017 arasında yabancılar doğrudan yatırım dahil ülkemize 559,8 milyar dolar para getirmişler. Bu paraya bir de 35,3 milyar dolarlık kaynağı belirsiz yabancı sermaye girişini ekleyin. Kabaca 2003-2017 döneminde tam 595 milyar dolar yabancıların sermayesini tüketmişiz.
Bu kadar yabancı parası kullanıp neden hala ekonomik kalkınma-gelişmeyi sağlayamıyoruz?
Hatırlarsanız 22/06/2017 tarihli “Düşük faiz belası” yazımda, ülkemize gelen yabancıların üretimi artırmadığını, hatta teknolojik alanlara bile gelmediklerini yazmıştım. Maalesef ülkemize gelen yatırımcı yabancılar bile ağırlıklı olarak tüketim süreçlerini açmışlar ve bize daha fazla mal satmışlar.
***
Biz neden kalkınma ve gelişmeyi sağlayamıyoruz?
1-) Ankara çok şişman ve özel sektöre iş yapacak sermaye bırakmıyor. Özellikle teknolojik gelişmede bürokratik görememezlik çok önemli.
2-) Ücretlendirme politikamız tamamen asgari ücretlere odaklı. Çalınanın, değer yaratanın ücretlendirme politikası asgaride buluşma olarak tanımlı. Değer yaratma, okuma artık değersiz bir durum.
3-) Üretim politikamız üretim katma değerine değil, inşaat rantına dayalı.
4-) Aslında bu yazıya girerken ana konu olarak belirlediğim son nokta: Finansman modelimiz nerede ise tüketimi beslemek üzere yapılandırıldı. Uzun vadeli sanayi ve değer yaratıcı finansman modelimiz nerede ise tamamen bitti. Sermaye piyasaları tıkanmış durumda. Borsada film ihracatı planlıyoruz. Oysa yatırım ve proje finansmanına yönelik uzun vadeli kaynaklar oluşturmalıydık.
Bugün bankaların faiz dengesine bakın. Mevduatta -gecelik ucuz faizden dolayı- ortalama faiz artık yüzde 12,0’nin üzerinde. Bankaların mevduat faiz maliyeti 12,0 ama konut kredi faizi 11,72. Merkez bankası ortalama faiz verilerine göre 1 yıla kadar mevduata ödenen faiz yüzde 14,71. Buna karşılık ticari kredi faizi yüzde 16,59.
Eskiden (2010-11) ticari kredi faizi, tüketici kredi faizinden daha düşüktü. Şimdilerde öyle değil. Baksanız inşaat faizine. Mevcut sistem sanayicilik, üreticilik yapma diyor. Hele hele 3-5 yılı bulacak bir fabrika yatırımını hiç düşünme diyor.
Kısaca, mevcut maliye politikamız; para ve bankacılık politikamız; çalışma-ücret politikamız üretmeyin, tüketin diyor. Kalkınma ve ekonomik gelişme için bir umut ışığı vermiyor.
Maalesef bugüne kadar sorunu kişilerde-isimlerde görerek gerçek sorunu örtmeye çalıştık. Oysa gerçek sorun şu ki; Ak Parti hala ekonomide IMF-Kemal Derviş ortaklığının yazdığı ekonomi programında ilerliyor. Aradan geçen 15 yıla rağmen kendi programını yazamadı.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.06.2025
19.06.2025
18.06.2025
10.06.2025
9.06.2025
4.06.2025
2.06.2025
29.05.2025
26.05.2025
22.05.2025